Ahkaf Sûresi 11. Ayet

وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَوْ كَانَ خَيْراً مَا سَبَقُونَٓا اِلَيْهِۜ وَاِذْ لَمْ يَهْتَدُوا بِه۪ فَسَيَقُولُونَ هٰذَٓا اِفْكٌ قَد۪يمٌ  ...

İnkâr edenler, inananlar için, “Eğer o Kur’an iyi bir şey olsaydı, onlar onu kabulde, bizi geçemezlerdi” dediler. Onunla doğru yolu bulamadıkları için; “Bu eski bir uydurmadır” diyecekler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَالَ ve dedi(ler) ق و ل
2 الَّذِينَ kimseler
3 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
4 لِلَّذِينَ kimseler için
5 امَنُوا inanan(lar) ا م ن
6 لَوْ şayet
7 كَانَ olsaydı ك و ن
8 خَيْرًا iyi bir şey خ ي ر
9 مَا
10 سَبَقُونَا bizi geçemezlerdi س ب ق
11 إِلَيْهِ ona (inanmada)
12 وَإِذْ zaman ise
13 لَمْ
14 يَهْتَدُوا hidayete ermedikleri ه د ي
15 بِهِ onunla
16 فَسَيَقُولُونَ diyeceklerdir ki ق و ل
17 هَٰذَا bu
18 إِفْكٌ bir yalandır ا ف ك
19 قَدِيمٌ eski ق د م
 

Sûrenin ana konusu Kur’an’ın Allah kelâmı, Muhammed aleyhis­selâmın da gerçek peygamber olduğunu ispat etmektir. Bu maksatla sıralanan deliller ve ikna edici tartışma çerçevesinde bu âyetlerde şunlara yer verilmiş olmaktadır:

a) Kur’an’a ve peygambere iman edenler bulunduğuna göre inkâr­cıların bunda ısrar etmek yerine bir de “Ya gerçek ise, Allah’tan gelmiş ise biz ona inanmamakla neleri kaybetmiş olacağız” diye düşünmelerinin makul olacağı.

b) Kur’an’ın Allah’tan geldiği ve peygamberin doğru söylediği konusunda tanıklık eden, bununla da kalmayıp ona inanan bazı yahudilerin tanıklıklarının dikkate alınması gerektiği. Bu şahidin kim olduğu konusunda çeşitli yorumlar yapılmış, rivayetlere yer verilmiştir. Bu cümleden olarak “Şahit Hz. Mûsâ’dır, Tevrat’da Hz. Peygamber’in geleceğini bildirmiştir”; “Yahudi iken müslüman olan Abdullah b. Selâm’dır”; “Mekke müşriklerinin ticaret için gittikleri Medine’de ve başka yerlerde karşılaştıkları bazı yahudilerdir” diyenler olmuştur. Birinci ihtimal oldukça zayıftır; çünkü bu şahitlik Mekkeliler için ikna edici olmaz. İkinci ihtimal bazı sağlam rivayetlere dayanmakla beraber sûrenin Mekke’de inmiş olması bu yorumu zayıflatmaktadır. Bunu savunanlara göre sûrenin bütünü Mekke’de inmiş olmakla beraber bu âyet daha sonra Medine’de gelmiş ve sûredeki yerine konmuştur (Râzî, XXVIII, 7; Kurtubî, XVI,181; Şevkânî, V, 23). Bize göre ikinci ve üçüncü ihtimaller birbiri ile çelişmediği için kabul edilebilir niteliktedir.

c) İnkârda ısrar eden Arap müşriklerinin, servet ve saltanatlarına güvenerek Allah’tan gelecek her iyi ve güzel şeyin öncelikle kendilerine gelmesi gerektiği konusundaki değerlendirmelerinin yanlış olduğu; insanların Allah katındaki değerlerinin servet ve saltanata değil, imana, ahlâka ve iyiliklere bağlı olduğu.

d) Araplar’ın yakınlarında olan ve temas halinde bulundukları yahudilerin ellerinde bulunan Tevrat’ı ölçü olarak almalarının uygun olacağı. Hz. Mûsâ ve Tevrat ile Hz. Muhammed ve Kur’an arasında önemli benzerlikler vardır, fark dilde ve şekildedir; içerik ve amaç benzerliği, kaynak birliğinin ve gerçekliğin önemli bir delilidir.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 30-31
 

وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَوْ كَانَ خَيْراً مَا سَبَقُونَٓا اِلَيْهِۜ

 

وَ  istînâfiyyedir. Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl لِ  harf-i ceriyle  قَالَ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

Mekulü’l-kavli  لَوْ كَانَ خَيْراً ‘dir. قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

لَوْ  gayr-ı cazim şart harfidir. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانَ ‘nin ismi müstetir olup takdiri هُو ’dir.

خَيْراً  kelimesi  كَانَ ‘nin haberi olup lafzen mansubdur.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

خَيْرٌ  ism-i tafdil kalıbındandır. Çok kullanıldığı için başındaki hemze hafifletilmiştir. (Âşûr)   

سَبَقُونَٓا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mütekellim zamir  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  اِلَيْهِۜ  car mecruru  سَبَقُونَٓا  fiiline mütealliktir. 

اٰمَنُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  


وَاِذْ لَمْ يَهْتَدُوا بِه۪ فَسَيَقُولُونَ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِذْ  zaman zarfı olup müteallik mahzuftur. Takdiri, قالوا ما قالوه، أو ظهر عنادهم (Diyeceklerini dediler veya inatları ortaya çıktı) şeklindedir.

(إِذْ) : Yalnız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b) (إِذْ) den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse müfacee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَهْتَدُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  بِه۪  car mecruru  يَهْتَدُوا  fiiline mütealliktir. 

فَ , sebebi müsebbebe bağlayan atıf harfidir. Fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. 

يَقُولُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

يَهْتَدُوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  هدي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


هٰذَٓا اِفْكٌ قَد۪يمٌ

 

Cümle, mekulü’l-kavldir.  يَقُولُونَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

İsim cümlesidir. İşaret ismi  هٰذَٓا  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اِفْكٌ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.  قَد۪يمٌ  kelimesi  اِفْكٌ  sıfatı olup damme ile merfûdur.

 

وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَوْ كَانَ خَيْراً مَا سَبَقُونَٓا اِلَيْهِۜ

 

وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye  وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Allah Teâlâ bu ayette küfredenlerin sözlerini bildirmektedir.

Müsnedün ileyh konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan  كَفَرُوا , mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bilinen kişiler olduklarını belirtmesi yanında bahsi geçenleri tahkir amacına matuftur.

Cümledeki ikinci ism-i mevsûl  لِلَّذ۪ينَ , mecrur mahalde, başındaki harf-i cerle birlikte  قَالَ  fiiline mütealliktir. Sılası olan  اٰمَنُوا , müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

الَّذ۪ينَ ’nin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  لَوْ كَانَ خَيْراً مَا سَبَقُونَٓا اِلَيْهِ  cümlesi, şart üslubunda haberî isnaddır. كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi  كَانَ خَيْراً , şart cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

مَا سَبَقُونَٓا اِلَيْهِ  cevap cümlesidir. Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır. 

كَفَرُوا - اٰمَنُوا  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.


وَاِذْ لَمْ يَهْتَدُوا بِه۪

 

Cümle  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Ayete dahil olan zaman zarfı  اِذْ ‘nın müteallakı mahzuftur.  ظهر عنادهم  (Onların inatları ortaya çıktı) şeklinde takdir edilir. 

Bu takdire göre cümle mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Menfî mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan  لَمْ يَهْتَدُوا بِه۪  cümlesi  اِذْ ’in muzâfun ileyhi konumundadır. 

وَاِذْ لَمْ يَهْتَدُوا بِه۪ [Onunla hidayete eremedikleri için] sözündeki zarfın bir âmili ve  فَسَيَقُولُونَ (diyecekler) sözünün bir müteallakı olması gerekir. Oysa birinin geçmiş, diğerinin gelecek zamana delalet etmesi sebebiyle birbirleriyle uyuşmadıkları için  فَسَيَقُولُونَ  sözünün zarfta amel etmesi doğru olmaz. O halde, bu sözün açıklaması nasıldır?” dersen şöyle derim:  اِذْ ’deki âmil, söz kendisine delalet ettiği için hazf edilmiştir. (Keşşâf)


فَسَيَقُولُونَ هٰذَٓا اِفْكٌ قَد۪يمٌ

 

Mukadder istînâfa matuf cümlede  فَ , sebebi müsebbebe bağlayan rabıtadır. Fiile dahil olan istikbal harfi  سَ , tekid ifade eder.

Cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

سَيَقُولُونَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  هٰذَٓا اِفْكٌ قَد۪يمٌ , faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Kafirlerin sözlerinde müsnedün ileyhin ism-i işaretle marife olması tahkir içindir.

İşaret isminde istiare vardır.  هٰذَٓا  ile sözlere işaret edilmiştir. 

İşaret isimleri mahsus şeyleri işaret etmek için kullanılırlar. Buradaki gibi aklî şeyleri işaret etmekte kullanıldıklarında istiare olur. Câmi’ her ikisindeki vücudun tahakkukudur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Müsnedün ileyhin ism-i işaret olarak gelmesinin amacı; en güzel şekilde temyiz etmek içindir. Böylece muhatabın zihninde müsnedün ileyh daha iyi yerleşir. Muhatap tarif edilen şeyi daha iyi tasavvur eder, daha iyi tanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

قَد۪يمٌ  kelimesi, müsned olan  اِفْكٌ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. 

فَسَيَقُولُونَ (Diyeceklerdir.) sözünde bulunan  سَ  harfi, istikbale delalet etmesinin yanısıra, maziye ve şimdiki zamana da delalet eder. Yani mana, onlar  هٰذَٓا اِفْكٌ قَد۪يمٌ  [Bu, eski bir yalandır] dediler,  هٰذَٓا اِفْكٌ قَد۪يمٌ [Bu, eski bir yalandır] diyecekler şeklindedir. Demek ki  سَ  harfi İbrahim'in dilinden  اِلَّا الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي فَاِنَّهُ سَيَهْد۪ينِ [(Fakat) beni yaratan (Allah) müstesna. Şüphe yok ki O, beni doğru yolda muvaffak edecektir] (Zuhruf/27) şeklinde ifade edilen ayetteki سَ  harfine benzer. Ayetin manası, “O beni hidayete erdirir, hidayete erdirmeye devam ediyor ve gelecekte de hidayete erdirecek” şeklindedir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.421)