Ahkaf Sûresi 28. Ayet

فَلَوْلَا نَصَرَهُمُ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ قُرْبَاناً اٰلِهَةًۜ بَلْ ضَلُّوا عَنْهُمْۚ وَذٰلِكَ اِفْكُهُمْ وَمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ  ...

Allah’ı bırakıp O’na yakınlık sağlamaları için edindikleri ilâhlar kendilerine yardım etseydi ya!? Aksine onları yüzüstü bırakarak uzaklaşıp kayboldular. Bu, onların yalanı ve uydurmakta oldukları şeydir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَوْلَا olmaz mıydı?
2 نَصَرَهُمُ kendilerine yardım etselerdi ن ص ر
3 الَّذِينَ şeyler
4 اتَّخَذُوا edindikleri ا خ ذ
5 مِنْ -tan
6 دُونِ başka د و ن
7 اللَّهِ Allah-
8 قُرْبَانًا yakınlık sağlamak için ق ر ب
9 الِهَةً tanrı ا ل ه
10 بَلْ hayır
11 ضَلُّوا kaybolup gittiler ض ل ل
12 عَنْهُمْ onlardan
13 وَذَٰلِكَ işte budur
14 إِفْكُهُمْ onların yalanları ا ف ك
15 وَمَا ve şeyler
16 كَانُوا oldukları ك و ن
17 يَفْتَرُونَ uydurmuş ف ر ي
 

فَلَوْلَا نَصَرَهُمُ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ قُرْبَاناً اٰلِهَةًۜ 

 

فَ  atıf harfidir.  لَوْلَا  cezmetmeyen şart edatıdır. Tahdid için  هلاَّ  yani  “değil mi?” manasındadır.  لَوْلاَ  meli/malı, değil mi, ...olsaydı ya  manasında tahdid ilişkisi kurar. Muzariden önce teşvik, maziden önce kınama ve nedamet (pişmanlık) ifade eden bir edattır. Tahdid kelime olarak teşvik anlamına gelse de terim olarak, bir işin yapılmasını ve onda gevşeklik gösterilmemesini şiddetle ve sertçe istemektir. Arz kelimesinde olduğu gibi yumuşaklık söz konusu değildir. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)

نَصَرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

اتَّخَذُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

اتَّخَذُوا  değiştirme mansında kalp fiillerindendir. Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller ‘etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi’ gibi manalara gelir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مِنْ دُونِ  car mecruru  اٰلِهَةً ‘in mahzuf haline mütealliktir.

قُرْبَاناً  kelimesi  اتَّخَذُوا ‘nun ikinci mef’ûlü olup fetha ile mansubdur. Birinci mef’ûl mahzuftur. Takdiri, اتّخذوهم  şeklindedir.  اٰلِهَةً  kelimesi  قُرْبَاناً ‘den bedel olup fetha ile mansubdur. 

اتَّخَذُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  أخذ ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


بَلْ ضَلُّوا عَنْهُمْۚ 

 

 

Fiili cümlesidir. بَلْ , idrâb ve atıf harfidir.Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir. ‘Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki’ anlamlarını ifade eder. 

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak ‘oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine’ manaları verilir. 

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

ضَلُّوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. عَنْهُمْ  car mecruru  ضَلُّوا  fiiline mütealliktir.


وَذٰلِكَ اِفْكُهُمْ وَمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. İşaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir.  اِفْكُهُمْ  haber olup lafzen merfudur. Muttasıl zamir  هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مَا  müşterek ism-i mevsûlü atıf harfi وَ ‘la  اِفْكُهُمْ ‘e matuftur. İsm-i mevsûlun sılası  كَانُوا ’nun dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabdan mahalli yoktur.

كَانُوا  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur.  يَفْتَرُونَ  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.  

يَفْتَرُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  يَفْتَرُونَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İftiâl babındadır. Sülâsîsi  فرى ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

فَلَوْلَا نَصَرَهُمُ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ قُرْبَاناً اٰلِهَةًۜ

 

Ayet atıf harfi  فَ  ile kasemin cevap cümlesine atfedilmiştir. لَوْلَٓا  cezmetmeyen şart harfidir. لَوْلَا  tevbih ve pişmanlığa teşvik için gelmiştir.  هلا  manasındadır. Şart üslubundaki cümlede  لَوْلَٓا , gayrı cazim şart harfidir.

لَوْلَٓا , tahdid (teşvik) harfidir. Tevbih manasına gelmiştir. Bu mana sözün gelişinden anlaşılır. Bu harften sonra fiil gelir.

Bu harf hep maziye dahil olur ve pişmanlığa delalet eder. Sanki muhatabın yaptığı işe pişman olmasını ister. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Menfi mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muahhar fail konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  اتَّخَذُوا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi tahkir ifade eder. 

اٰلِهَةًۜ ‘den mahzuf hale müteallik olan  مِنْ دُونِ اللّٰهِ  izafeti, kısa yoldan izah ve gayrıyı tahkir içindir.

مِنْ دُونِ اللّٰهِ  tabirinin, ‘Allah'tan gayrı’ ve ‘Allah'la beraber’ olmak üzere iki manası vardır. (Medine Balcı, Dergâhü’l Kur’an, c. 8, s. 723) 

Amili  اتَّخَذُوا  fiili olan  قُرْبَاناً , hal veya mef’ûlun lieclih olarak mansubdur. 

اتَّخَذُوا  fiili iki mef’ûl alır. İlki mahzuftur ve öncesindeki ism-i mevsule aiddir.  قُرْبَاناً  (yakınlık) kelimesi mef’ûlun lieclihtir,  اٰلِهَةًۜ (ilahlar) da ikinci mef’ûlüdür.

Zemahşerî bu ayette  قُرْبَاناً  kelimesinin ikinci mef’ûl,  اٰلِهَةً  kelimesinin de ondan bedel olmasının manayı bozacağını söylemiştir. Ancak bunun sebebini açıklamamıştır. İbn Münîr bunu şöyle açıklamıştır: “Azarlama putları ilâh edinmek yüzündendir, yoksa kendilerini Allah'a yaklaştırmaları cihetinden değildir.” (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.311) 

لَوْلَا  kelimesi, fiil cümlesinin başında gelirse ve fiil muzari veya muzari fiil tevîlinde olursa,  لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللّٰهَ  [Allah'a istiğfar etmeli değil misiniz?] (Neml/46) ve  لَوْلَٓا اَخَّرْتَنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۜ [Bizi yakın bir zamana kadar geciktirmeli değil miydin?] (Nisâ/77) ayetlerinde olduğu gibi, tahdid (teşvik) ve arz ifade eder. Teşvik, kışkırtarak ve taciz ederek talep eder, arz ise hoşgörü ve edeple talep eder. Bu İbn Hişâm'ın sözüdür. Teşviğin manası için şahit, istiğfara teşvik etmesidir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.310) 

لَوْلَا , mazi fiilin başında gelirse azarlama ve pişmanlık ifade eder. Buradaki azarlama ve pişmanlık, söylemedikleri şeyler içindir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.310) 

Kelamda fail muhatap olmazsa azarlamaya delalet eder, çünkü muhatabı başka bir fiile teşvik etmenin bir anlamı yoktur. (Âşûr)


 بَلْ ضَلُّوا عَنْهُمْۚ 

 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  بَلْ , idrâb harfidir. İntikal için gelmiştir. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

بَلِ , atıf edatlarındandır. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)  

عَنْهُمْۚ  car mecruru  ضَلُّوا ’ya mütealliktir. 

Bu cümle müstenef bir cümledir. Yani öncesindeki cümlenin manasını tamamlamaz. Sadece o cümleyi takip ederek gelmiştir.  ضَلُّوا عَنْهُمْ (Kendilerinden dall/kayb olup) sözü ile sona ermiştir. Bu, surenin cüzî manalarından ve onu oluşturan tuğlalardan biridir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.314) 

ضَلَّ عَنْهُ  ‘kaybolmak’,  ضَلَّ ف۪ي  ‘ölüp toprağa gömülmek’ manasında kullanılır. (Muhammed Ebu Musa Ahkaf Suresi Belâgî Tefsiri)


وَذٰلِكَ اِفْكُهُمْ وَمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

 

وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Cümle, sübut ifade eden isim cümlesi formunda olup faide-i haber ibtida-i kelamdır. 

Müsnedün ileyh olan işaret ismi  ذٰلِكَ  ‘de cem’ ve iktidâb vardır. Olayı özetleyen bir kelimedir.  اِفْكُهُمْ  haberdir.

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular. Bu cümlede inkârcıların düşüncelerine işaret edilmiştir. Dolayısıyla işaret isminde istiare vardır.

Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret edildiğinde istiare oluşur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

ذَ ٰ⁠لِكَ  ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi 57, s. 190)

İşaret ismi Zemahşerî'ye göre yardım etmekten kaçınan ilâhlara aittir. O şöyle demiştir: “İşaret ismi, onlara yardım etmekten kaçınan ve onlardan kaybolup giden ilâhlara aittir. Yani bu, Allah'ın dışında ilahlar edinmek, şirk koşmak ve Allah'ın ortakları olduğu şeklindeki uydurdukları yalanlarının sonucudur demektir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.315) 

اِفْكُهُمْ ‘e atfedilen müşterek ism-i mevsûl  مَا ‘nın sılası olan  كَانُوا يَفْتَرُونَ , nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümlesinde müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كان ’nin haberi olan  يَفْتَرُونَ ‘nin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve  geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S. 103)

27-28. ayetlerdeki  اَهْلَكْنَا - اللّٰهِ  kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır. 

اِفْكُهُمْ - يَفْتَرُونَ  ve  اللّٰهِ - اٰلِهَةًۜ  gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı sanatı vardır.

Cümlenin bu şekilde gelmesi bunun onların bir şanı, alışkanlığı olduğunu ifade etmek içindir. İftira atmak onların ahlakı olmuştur ve yalana o kadar alışmışlardır ki, artık onların mahiyetinden bir cüz olmuştur. Muzari fiil bu fiilin zaman zaman tekrarlandığını ve yenilendiğini ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.316)

Sayfadaki ayetlerin son kelimelerinin, istisnasız hepsinin fasılalarındaki  و- نَ  , ي - نَ  harfleriyle  oluşan ahenk, diğer sayfalarda olduğu gibi son derece dikkat çekicidir. Bu fasılalarda lüzum ma la yelzem sanatı vardır.