Ahkaf Sûresi 33. Ayet

اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَلَمْ يَعْيَ بِخَلْقِهِنَّ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتٰىۜ بَلٰٓى اِنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ  ...

Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah’ın, ölüleri diriltmeye gücünün yeteceğini görmediler mi? Evet şüphesiz O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَوَلَمْ
2 يَرَوْا görmediler mi? ر ا ي
3 أَنَّ gerçekten
4 اللَّهَ Allah’ın
5 الَّذِي
6 خَلَقَ yaratan خ ل ق
7 السَّمَاوَاتِ gökleri س م و
8 وَالْأَرْضَ ve yeri ا ر ض
9 وَلَمْ ve
10 يَعْيَ yorulmayan ع ي ي
11 بِخَلْقِهِنَّ bunları yaratmakla خ ل ق
12 بِقَادِرٍ kadir olduğunu ق د ر
13 عَلَىٰ
14 أَنْ
15 يُحْيِيَ diriltmeğe ح ي ي
16 الْمَوْتَىٰ ölüleri م و ت
17 بَلَىٰ evet
18 إِنَّهُ şüphesiz O
19 عَلَىٰ üzerine
20 كُلِّ her ك ل ل
21 شَيْءٍ şey ش ي ا
22 قَدِيرٌ kadirdir ق د ر
 

Sûre Allah ve âhiret inancına davet, insanları bu inanca götüren delilleri açıklama konularını baştan itibaren işlemişti. Sonunda yine âhirete iman konusuna geçilmekte, kıyas yoluyla bunun mümkün, hatta ilk yaratmadan daha kolay olduğu belirtilmektedir. 

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 41
 

اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ 

 

Ayet, atıf harfi وَ ‘la mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, أغفلوا ولم يروا.. (Gaflet ettiler ve görmediler mi?) şeklindedir.  

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Hemze istifham harfidir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

يَرَوْا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mahzuf elif üzere meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel  يَرَوْا  fiilinin iki mef’ûlü yerinde olup mahallen mansubdur.  يَرَوْا  bilmek anlamında kalp fiillerindendir.

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller ‘etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi’ gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

أَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.  اللّٰهَ  lafza-i celâli  أَنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur. 

الَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûl, lafza-i celâlin sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  خَلَقَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

خَلَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  السَّمٰوَاتِ  mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. 

الْاَرْضَ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.


 وَلَمْ يَعْيَ بِخَلْقِهِنَّ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتٰىۜ

 

Cümle, atıf harfi وَ ‘la sıla cümlesine matuftur.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

يَعْيَ  illet harfinin hazfiyle meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  بِخَلْقِهِنَّ  car mecruru  يَعْيَ  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  هِنَّ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

بِ  harf-i ceri zaiddir. قَادِرٍ  lafzen mecrur,  أَنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel  عَلٰٓى  harf-i ceriyle قَادِرٍ ‘e mütealliktir. اَنْ  muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir. 

يُحْيِي  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  الْمَوْتٰى  mef’ûlün bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. 

يُحْيِيَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  حيي ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

قَادِرٍ  kelimesi, sülasi mücerredi قدر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

بَلٰٓى اِنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ



بَلٰى  nefyi iptal için gelen cevap harfidir. Takdiri, بَلٰٓى هوقادرٌ علي إحياءَ الموتي  (Evet, O ölüleri diriltmeye kādirdir) şeklindedir. 

بَلٰى ; soru olumsuz cevap olumlu olduğunda cevap cümlesinin başına getirilen tasdik edatıdır. Yani olumsuz soruya verilen olumlu cevaba has bir edattır ve olumsuz soru cümleleri ile olumsuz cümlelerin anlamını olumluya çevirir. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, (Doktora Tezi))

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  

عَلٰى كُلِّ  car mecruru  قَد۪يرٌ ‘e mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. قَد۪يرٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. 

قَد۪يرٌ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَلَمْ يَعْيَ بِخَلْقِهِنَّ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتٰىۜ

 

Cümle, takdiri  أغفلوا ولم يروا ...(Gaflet ettiler ve görmediler mi?) olan istinaf cümlesine matuftur. 

Hemze istifham, وَ  atıf harfidir.  لَمْ  muzariye dahil olup, onu cezmeden, anlamını olumsuz maziye çeviren edattır.  لما ’nın aksine, olumsuzluk anlamı istikbali de kapsar. 

Menfî muzari fiil sıygasındaki cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Muzari sıygada gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ikrar, azarlama ve uyarı amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellim Allah Teâlâ olduğu için ifadede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Masdar ve tekid harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu  اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَلَمْ يَعْيَ بِخَلْقِهِنَّ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتٰىۜ  cümlesi, masdar teviliyle  يَرَوْا  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Masdar-ı müevvel cümlesi  اَنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Lafz-ı celâl müsnedün ileyh,  بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتٰىۜ  müsneddir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Lafza-i celâlin sıfatı konumundaki has ism-i mevsûl  االَّذ۪ي ’nin sılası olan  خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

الْاَرْضَ  - سَّمٰوَاتِ  kelimeleri arasında tıbak-ı icâb ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır. Arza da şamil olan semavattan sonra arzın zikredilmesi hususun umuma atfı babında ıtnâb sanatıdır.

وَلَمْ يَعْيَ بِخَلْقِهِنَّ  cümlesi, atıf harfi  وَ ‘la sılaya atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَنَّ ’nin haberi olan  بِقَادِرٍ ’deki  بِ  harfi zaiddir. Tekid ifade eder.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يُحْيِيَ الْمَوْتٰىۜ  cümlesi,  عَلٰٓى  harf-i ceriyle قَادِرٍ ‘e mütealliktir.

Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Bu ayet istifham hemzesinden sonra  وَ  harfiyle gelen  يروا  fiiliyle başlamıştır. Bu tabirin وَ  harfi olmayan hali de yine bu sûrede 31. ayette geçmiştir. Nahivcilere göre bu  وً  harfi atıf içindir, arkasından zikredilen şeyi zikredilen veya takdir edilen bir şeye atfeder. Kur'an'da geçen أولم تر  ile ألم تر  arasındaki fark için وَ  harfiyle gelen tabirin gözle görülen konularda olduğu, diğerinin ise aklî bir düşünceyle delil çıkarmak konularında kullanıldığı söylenmiştir.

أولم تر  tabirinin hayatta misali çok görülen konularda kullanıldığı da söylenmiştir.

ألم تر  tabirinin de çok rastlanmayan konularda kullanıldığı söylenmiştir.

Burhan'da şöyle yazılıdır: Bu tabir Kur'an'da bazı yerlerde En'âm/6 da olduğu وَ  harfi olmaksızın  ألم يروا كم أهلكنا , bazen de وَ  harfiyle gelmiştir. Bazen de  أفلم يروا  şeklinde  فَ harfiyle gelmiştir. Bu tabir iki şekilde gelir:

●Gözle görülen şeylerle alakalı olarak gelir. Başında hemze ve و  harfi olur. Hemze soru,

و  harfi cümleyi öncesindeki cümleye atfettiğini ifade eder.  ف  harfi de böyle atıf içindir, ama daha sıkı bir ilişkiye işaret eder. 

● Delil çıkarmayla ilgili olarak gelir. Başında sadece soru harfi olan elif olur. Bu durumda و  harfi ve istinaf manasındaki  ف  harfi olmaz. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.329)

يَرَوْا  fiili ‘bilmek’ anlamındadır. (Âşûr) 

Ayetteki  يَرَوْا (gördüler) fiili, ilmî görüş manasındadır. İnkâr manası, ba‘si inkârları için olup ba‘sin varlığı aklen o kadar açıktır ki bunu inkâr etmek, gözle görülen şeyin inkârı gibidir manası taşır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.356)  

Bu görme, kalp görmesidir. Yani onlar tefekkür edip de, müşahedeye yalan bir kesinlikle bilmediler mi ki... Allah her şeye kādirdir. (Ebüssuûd)

Bu ayette mecâz-ı mürsel vardır. Ayette geçen  وَلَمْ يَعْيَ بِخَلْقِهِنَّ [Gökyüzü ve yeryüzünü yaratma hususunda yorgun düşmedi] cümlesi hakiki mana itibari ile ‘gökyüzü ve yeryüzünü yaratma hususunda aciz olmadı’ anlamına gelmektedir. Buradaki mecaz manayı meydana getiren alaka ise sebebiyettir. Çünkü yorgunluk, aciz kalma ve noksanlık ifade eder. Bu ise bir işin tamamlanmasındaki acziyeti gösterir. Böylesi bir durum Allah Teâlâ için mümkün değildir. (Ahmet Musa Üstünbaş, Ahkâf Sûresi’nin Arap Dili Ve Belâgatı Açısından İncelenmesi)

يُحْيِيَ  - مَوْتٰىۜ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

خَلَقَ  -  بِخَلْقِهِنَّ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


 بَلٰٓى اِنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

 

بَلٰٓى , cevap harfi, menfi sözü iptal içindir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.

Yani, بَلٰٓى هوقادرٌ علي إحياءَ الموتي  (Evet, O ölüleri diriltmeye kādirdir) demektir.

Son cümle mukadder cevap cümlesi için ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatı babındandır.

إِنَّ  ile tekid edilmiş, isme isnad olan bu haber cümlesi sübut ve istimrar ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ , ihtimam için amili olan قَد۪يرٌ ‘e takdim edilmiştir.

اِنَّ ’nin haberi olan  قَد۪يرٌ  mübalağalı ism-i fail kalıbında gelmiştir. Bu kalıp, bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi nedeniyle çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

شَيْءٍ ‘deki tenvin, kesret ve nev ifade eder. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayetin bu son cümlesi tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. 

Ayetin fasılası, küçük değişikliklerle Kur'an’da çok kez tekrarlanmıştır. 

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, S. 314)

Böyle tekrarlanan kelimeler kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Fussilet/44, S. 189)

اِنَّ  ile tekid edilmiş müstenef cümlede harikulade bir îcâz vardır. Çünkü [Her şeye kādirdir] ibaresinin kapsamına girmeyen bir şey yoktur. Bu ibarenin manaları sonsuzdur. Ayrıca ayet onun ölüleri diriltmeye kādir olduğu manasından, her şeye kādir olduğu şeklindeki mübalağa sıygasına geçmiştir. Mananın genişliği,  عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ [Her şeye kādirdir] ifadesindeki car mecrurun takdimi sebebiyledir. Asıl yeri  قَد۪يرٌ  şeklindeki haberden sonradır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.363-364)

اِنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ  cümlesi  بَلٰٓى ‘nın tezyîlidir. Çünkü bu cümle, gökleri ve yeri yaratma, ölüleri diriltme ve göklerin ve yerin dışındaki varlıkları diriltme gücüne işaret etmektedir. (Âşûr)

Kelam, Allah'ın ölüleri diriltmesinin mümkün olduğunu inkar etmelerini red için  اِنَّ  harfiyle vurgulanmıştır, çünkü bunu inkâr ettiklerinde Allah’ın her şey üzerindeki kudretini de umumi olarak inkâr etmiş olurlar. (Âşûr)