اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَ اَمْ عَلٰى قُلُوبٍ اَقْفَالُهَا
Kalp kelimesi Kur’an’da “akıl ve sağduyu” mânalarında da kullanılmaktadır. Kur’an insanlara doğru yolu gösteriyor, ancak ondan yararlanabilmek için peşin hükümlerden, kökleşmiş inançlardan, dengeyi bozan kin ve nefret gibi duygulardan kurtularak Kur’an’ı okumak, dinlemek ve üzerinde düşünmek gerekiyor. Kalplerinin üzerinde kilitler bulunan kimselerden maksat, şartlanmışlık ve peşin hükümler yüzünden akıllarını doğru kullanamaz hale gelmiş olanlardır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 57
Qafele قفل :
قُفْلٌ kelimesi bildiğimiz kilit demektir ve çoğulu أقْفالٌ şeklindedir.
Bu köke ait if'al babı formundaki أقْفَلَ fiilinin manası kilitlemek anlamındadır ve kişiyi bir fiili yapmaktan alıkoyan her türlü şey için de kullanılmaktadır. Örneğin cimri kimse elleri kilitli anlamında bu kök ile de ifade edilebilmektedir.
قُفُولٌ sözcüğü yolculuktan dönmeyi manasına gelir. Türkçede de kullanılan قافِلَةٌ'de yolculuktan dönen topluluk demektir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de isim formunda yalnızca 1 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekli kafiledir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَ اَمْ عَلٰى قُلُوبٍ اَقْفَالُهَا
Hemze isitifham harfidir. Ayet atıf harfi فَ ile mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, أغفلوا (Gafil mi oldunuz) şeklindedir. Veya istînâfiyyedir.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَتَدَبَّرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. الْقُرْاٰنَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini ta’yin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl اَمْ . Munkatı’ اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَلٰى قُلُوبٍ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. اَقْفَالُهَا muahhar mübteda olup lafzen merf’ûdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يَتَدَبَّرُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi دبر ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَ
İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle, takdiri أغفلتم (Gafil mi oldunuz) olan mukadder istînâfa فَ ile atfedilmiştir.
Hemze, inkârî istifham harfidir. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen, kınama ve taaccüp (Âşûr) anlamı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır. Cümle muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Kur'an’daki fasılalar, kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan تَعَقُّل kelimesi ve “Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “Hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ gibi tezekküre çağıran ifadelerle bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur'an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin ( تَعَقُّل ) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek (تَذَكُّر ) geleceğe yol bulmaları (تَدَبُّر ) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla, bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise تَفَقُّه kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Kur'an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
يَتَدَبَّرُونَ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)
اَمْ عَلٰى قُلُوبٍ اَقْفَالُهَا
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اَمْ ; munkatı’ istifham harfidir. Burada hemze ve بَلْ manasındadır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tahkir ve istihza amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
İsim cümlesi formunda gelen cümlede îcâz-ı hazif ve takdim tehir sanatları vardır. عَلٰى قُلُوبٍ mahzuf mukaddem habere mütealliktir. اَقْفَالُهَا muahhar mübtedadır.
Bu ayet-i kerîmedeki hemze tasdik içindir. اَمْ de munkatıadır. Çünkü öncekinden daha kuvvetli bir şeye dönülmüştür. Yani ayetin manası şöyledir: Kur’an’ı iyice düşünüp anlamazlar mı? İşin doğrusu onların kalpleri üzerinde kilitler vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
قُلُوبٍ (kalpler) kelimesinin nekre olması iki şekilde açıklanabilir: Birincisi, ‘durumu müphem olan katı kalpler üzerinde’ anlamının kast edilmesidir. İkincisi, ‘bazı kalpler -yani münafıkların kalpleri- üzerinde’ anlamının kastedilmesidir. (Keşşâf ve Âşûr)
Ayette yer alan قُلُوبٍ lafzı nekre gelmiştir. Beyzâvî bu lafzın nekre gelişinin inceliklerini şu şekilde açıklar: “Kalpler kelimesinin nekre gelmesi onların bazılarının kalpleri murad edildiği içindir veya onların katılıktaki durumlarının belli olmadığını bildirmek içindir ya da aşırı cahil ve silik olduklarından sanki tanınmaz gibi nekre kılınmışlardır. Kilitlerin onlara izafe edilmesi de kilitlerin onlara has ve uygun olduğunu ve başka kilitlere benzemediğini bildirmek içindir. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı ve Âşûr)
Kalpler kelimesinin nekre gelmesi, kısım, ba'diyet ifade etmiştir. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "Bazı kalpler üzerinde kilitler vardır.." buyurmuştur. Çünkü nekre, umumilik ifade etmez. Zira sen, "Bana, bazı adamlar geldi" dediğinde, bundan kısmîlik anlamı anlaşılır. "Bana, o adamların hepsi geldi" dediğinde ise, bütün herkes manası anlaşılır
Bu iyice anlaşıldığına göre marifelik ya elif lâm ile yahut da izafetle olur. Elif lâm'ın sağladığı marifelik ya cinsin marifeliği yahut da ahd için olur. Burada, cinsin murad edilmiş olması mümkün değildir. Çünkü her kalbin üzerinde kilit yoktur. Burada, ahdin marifeliği de kastedilmemiştir. Çünkü böylesi bir kalbe kalp denilmesi uygun olmaz. Bu marifeliğin izafet ile olmasına gelince, bunu şu şekilde ifâde edebiliriz: "Bazı kalpler üzerinde, kilitleri bulunur.." Böyle denilmesi de umulan faydanın, onlara rücû etmemesi sebebiyledir. Bu durumda o faydalar adeta o kalpler için değilmiş gibi olur. (Fahreddin er-Râzî)
Tâhir b. ‘Âşûr’a göre isti‘âre-i mekniyye vardır. Kalpler yani akıllar manaları anlayamama konusunda kapalı kapı veya sandıklara benzetilmiştir.
Ayette müstearün leh (müşebbeh) olan kalplerin katılığı müstearün minh (müşebbehün bih) olan kapıların kilitlenmesine benzetilmiş, müşebbehün bih kapılar hazf edilmiş ve onun yerine müşebbehün bihin mülazımı (kendisi ile ilgili bir husus) olan kilitler kullanılmıştır. Burada da müsteârün leh ile müsteârün minh arasındaki alaka müşabehettir. İstiâre olduğu durumdan ve sözün gelişinden anlaşıldığından hakiki anlama gelmesini engelleyen karînesi “karîne-i lafziyye” olup عَلٰى قُلُوبٍ اَقْفَالُهَا ifadesidir. Çünkü kalplerin hakiki anlamda kilitleri olmaz. (Süleyman Recep Çıbıklı , Söz Sanatları Açısından Meâl Problemleri)