هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ فَمِنْكُمْ مَنْ يَبْخَلُۚ وَمَنْ يَبْخَلْ فَاِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِه۪ۜ وَاللّٰهُ الْغَنِيُّ وَاَنْتُمُ الْفُقَـرَٓاءُۚ وَاِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْۙ ثُمَّ لَا يَكُونُٓوا اَمْثَالَكُمْ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | هَا أَنْتُمْ | işte sizler |
|
2 | هَٰؤُلَاءِ | onlarsınız ki |
|
3 | تُدْعَوْنَ | çağrılıyorsunuz |
|
4 | لِتُنْفِقُوا | infak etmeye |
|
5 | فِي |
|
|
6 | سَبِيلِ | yolunda |
|
7 | اللَّهِ | Allah |
|
8 | فَمِنْكُمْ | ama içinizden |
|
9 | مَنْ | kimisi |
|
10 | يَبْخَلُ | cimrilik ediyor |
|
11 | وَمَنْ | ve kimse |
|
12 | يَبْخَلْ | cimrilik eden |
|
13 | فَإِنَّمَا | şüphesiz |
|
14 | يَبْخَلُ | cimrilik etmiş olur |
|
15 | عَنْ | karşı |
|
16 | نَفْسِهِ | kendi nefsine |
|
17 | وَاللَّهُ | ve Allah |
|
18 | الْغَنِيُّ | zengindir |
|
19 | وَأَنْتُمُ | ve sizler |
|
20 | الْفُقَرَاءُ | fakirsiniz |
|
21 | وَإِنْ | ve eğer |
|
22 | تَتَوَلَّوْا | yüz çevirecek olursanız |
|
23 | يَسْتَبْدِلْ | yerinize getirir |
|
24 | قَوْمًا | bir toplum |
|
25 | غَيْرَكُمْ | sizden başka |
|
26 | ثُمَّ | sonra |
|
27 | لَا |
|
|
28 | يَكُونُوا | onlar olmazlar |
|
29 | أَمْثَالَكُمْ | sizin gibi |
|
Önceki âyette müminler, Allah yolunda harcama yapmaya, üstü kapalı olarak teşvik edilmişlerdi, burada ise açıkça ekonomik katkı yoluyla Allah yolunda cihada ve hizmete davet edilmektedirler. Şüphesiz bu davete icâbet edenlerin kendileri kazançlı çıkacaklardır; çünkü savaşta ve barışta Allah rızası için yapılan harcamalar topluluğun bağımsızlığını, güvenliğini ve sosyal düzenin korunmasını sağlayacaktır; buna da Allah’ın değil, insanların ihtiyacı vardır. Bu harcamaların yapılmaması halinde zaten o topluluğun ayakta durması, varlığını koruması mümkün olmayacak, Allah’ın kanunu hükmünü icra edecek; korkaklar, cimriler, tembeller servetleriyle beraber yıkılıp gidecekler, onların yerini Allah’ın beka kanunu uyarınca yaşayanlar alacaktır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 60-61
هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ
İsim cümlesidir. هَٓا tenbih harfidir. اَنْتُمْ mübteda olup mahallen merfûdur. هٰٓؤُ۬لَٓاءِ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. تُدْعَوْنَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
لِ harfi, تُنْفِقُوا fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte تُدْعَوْنَ fiiline mütealliktir.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte تُدْعَوْنَ fiiline mütealliktir. تُنْفِقُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
ف۪ي سَب۪يلِ car mecruru تُنْفِقُوا fiiline mütealliktir. اللّٰهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
تُنْفِقُوا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi نفق ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
فَمِنْكُمْ مَنْ يَبْخَلُۚ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مِنْكُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. مَنْ müşterek ism-i mevsûlü mübteda muahhar olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يَبْخَلُ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. يَبْخَلُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
وَمَنْ يَبْخَلْ فَاِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِه۪ۜ
وَ istînâfiyyedir. مَنْ iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. يَبْخَلْ sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اِنَّمَا kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise اِنَّ harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan مَا demektir.
اِنَّـمَٓا , kâffe (durduran, engelleyen anlamında ism-i faildir) ve mekfûfe’dir. Usül ve beyan alimlerinin Cumhuruna göre kâffe olan مَٓا harfi, اِنَّ ile birlikte nafiye olur ve bu da hasr için kullanılma sebebidir. Çünkü اِنَّ ispat, مَٓا nefy içindir. Bu ikisinin tek bir şey için kullanılması caiz değildir, çünkü aralarında tenakuz vardır. https://www.arapcadilbilgisi.com/
Cumhura göre إنما hasr ifade eder ve maksûrun aleyh cümlenin sonunda bulunur. https://islamansiklopedisi.org
يَبْخَلُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. عَنْ نَفْسِه۪ car mecruru يَبْخَلُ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَاللّٰهُ الْغَنِيُّ وَاَنْتُمُ الْفُقَـرَٓاءُۚ
İsim cümlesidir. وَ itiraziyyedir. اللّٰهُ lafza-i celâli mübteda olarak mahallen merfûdur. الْغَنِيُّ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.
وَ atıf harfidir. Munfasıl zamir اَنْتُمُ mübteda olarak mahallen merfûdur. الْفُقَـرَٓاءُ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. الْفُقَـرَٓاءُ kelimesi sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْۙ
وَ atıf harfidir. اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. تَتَوَلَّوْا fiili ن 'un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و 'ı fail olarak mahallen merfûdur.
فَ karînesi olmadan gelen يَسْتَبْدِلْ cümlesi şartın cevabıdır. يَسْتَبْدِلْ sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
قَوْماً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. غَيْرَكُمْ kelimesi قَوْماً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَتَوَلَّوْا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi ولى ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
ثُمَّ لَا يَكُونُٓوا اَمْثَالَكُمْ
ثُمَّ hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiş) açısından terahi ifade eder. (Âşûr)
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. يَكُونُٓوا nakıs, نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
يَكُونُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur. يَكُونُوا ’nun haberi اَمْثَالَكُمْ olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Mübtedaya dahil olan هَـٰۤأَ tenbih harfidir. Tekid ifade eder. Cümle faide-i haber inkârî kelamdır. اَنْتُمْ müsnedün ileyh, هٰٓؤُ۬لَٓاءِ müsneddir.
Müsnedin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilenleri tahkir ifade eder.
تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ cümlesi mübtedanın ikinci haberidir. Muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Sebep bildiren harf-i cer لِ ‘nin gizli أنْ ‘le masdar yaptığı لِتُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde, تُدْعَوْنَ fiiline mütealliktir.
سَب۪يلِ اللّٰهِ izafeti, lafza-i celâle muzâf olan سَب۪يلِ için şan ve şeref ifade eder.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
سَب۪يلِ kelimesi din manasında istiaredir. سَب۪يلِ aslında yol demektir. Hedefe ulaştırmak bakımından benzer oldukları için din yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müstearun leh) hazf edilmiş müstearun minh kalmıştır.
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ismi işareti ٱلَّذِینَ anlamında mevsul olup sılası تُدْعَوْنَ (çağrılıyorsunuz) ifadesidir; yani çağrıda bulunulan sizlersiniz demektir. Veya ‘’Ey muhataplar! Şu şu şekilde nitelenenler sizlersiniz’’ demektir. Sonra da onların vasfını dile getirmektedir. Sanki onlar, “Bizim vasfımız nedir?” diye sormuşlar da; “Siz Allah yolunda harcama yapmaya çağrılanlarsınız” denmiş gibi. Bahsi geçen harcamanın savaş harcaması veya zekât olduğu söylenmiştir. (Keşşâf)
فَمِنْكُمْ مَنْ يَبْخَلُۚ
Cümle atıf harfi فَ ile تُدْعَوْنَ ‘ye atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vasılda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir.
İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)
Cümlede icaz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur olan مِنْكُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.
Muahhar müsnedün ileyh konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَنْ ‘in sılası olan يَبْخَلُ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Bu kelâm, muhatapların tutumunu ağır bir şekilde kınamakta ve bundan dolayı onları tahkir etmektedir. Allah yolunda harcama, din uğruna gaza, zekât ve diğerlerini kapsamaktadır. (Ebüssuûd)
وَمَنْ يَبْخَلْ فَاِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِه۪ۜ
وَ , istînâfiyyedir.
İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Cümle şart üslubunda haberî isnaddır.
Şart cümlesi olan مَنْ يَبْخَلْ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. مَنْ şart ismi mübteda, يَبْخَلْ cümlesi, mübtedanın haberidir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ , şartın cevabının başına gelen rabıtadır. اِنَّمَا kasr edatıyla tekid edilmiş cevap cümlesi فَاِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِه۪ۜ , müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümledeki kasr, يَبْخَلُ maksûr/sıfat, عَنْ نَفْسِه۪ maksûrun aleyh/mevsûf olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Cimrilik insanın kendisine kasredilmiştir.
اِنَّمَا kasr edatı, siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. Muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. Bu edatla kasr, müspet siyakında gelir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Şart ve cevap cümleleri arasında müzavece sanatı vardır. يَبْخَلْ - يَبْخَلُ kelimeleri arasında cinası iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَاللّٰهُ الْغَنِيُّ وَاَنْتُمُ الْفُقَـرَٓاءُۚ
وَ , itiraziyyedir. Cümle, itiraziyye olarak gelmiştir. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.
İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i mu‘teriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâbdır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi)
Mübteda ve haberden oluşmuş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. Tekrarında ıtnâb ve reddü’l acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الْغَنِيُّ ‘daki elif-lam takısı cins içindir. (Âşûr)
Müsnedin cins ifade eden ال takısıyla marife gelmesi, haberin biliniyor olduğunu belirtmesi yanında kasr ifade eder. (Âşûr) Sıfat, mevsûfa kasredilmiştir. Haberin mübtedaya has olduğu kesin bir dille belirtilmiştir. Ayrıca müsnedin ال ile marife gelişi, bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder.
وَاَنْتُمُ الْفُقَـرَٓاءُۚ cümle atıf harfi وَ ‘la itiraz cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsned olan الْفُقَـرَٓاءُ ismi kasr ifadesi için cins ifade eden ال takısıyla gelmiştir. Ayrıca müsnedin الْ takısıyla marife gelişi, bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder. (Âşûr)
Kasr, mübteda ve haber haber arasındadır. اَنْتُمُ maksûrun aleyh/mevsûf, الْفُقَـرَٓاءُ maksûr/sıfat olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.
Haberin الْ ile marife olması kasr-ı hakiki ifade eder. Bu da haberin sadece mübtedaya mahsus olması; başkasına ait olmaması demektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الْغَنِيُّ - الْفُقَـرَٓاءُۚ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Bu kelimelerdeki tarif cins içindir. Cinsteki kemali ifade eder. Haber olarak geldiğinde ise kasır ifade eder. Kasr-ı sıfat ale’l mevsûftur.Yani ihtiyaçsız olmak sadece Allah’a, ihtiyaç sahibi olmak sadece insana mahsustur. (Âşûr)
اللّٰهُ الْغَنِيُّ cümlesiyle اَنْتُمُ الْفُقَـرَٓاءُ cümleleri arasında mukabele sanatı vardır.
وَاِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْۙ
Atıf harfi وَ ile şart cümlesi … مَنْ يَبْخَلُۚ ‘ya atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda haberî isnaddır. Müspet muzari fiil sıygasındaki تَتَوَلَّوْا cümlesi şarttır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ karînesi olmadan gelen cevap cümlesi يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Fiillerin muzari fiil sıygasıyla gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade etmiştir.
اِنْ şart harfi asıl şart edatlarındandır. Çoğu zaman şartın vukuunda şek ifade eder.
غَيْرَكُمْۙ kelimesi قَوْماً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. قَوْماً ‘in nekreliği muayyen olmayan cinse işaret eder.
ثُمَّ لَا يَكُونُٓوا اَمْثَالَكُمْ
ثُمَّ hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiş) açısından terahi ifade eder. (Âşûr) Cümle hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir.
Menfi كَان ‘nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
يَكُونُٓوا ‘nin haberi اَمْثَالَكُمْ , izafet formunda gelerek az sözle çok anlam ifade etmiştir.
كَان ’nin haberi, isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi s.124)
ما كان‘liolumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî Tefsir 3/79)
اَمْثَالَكُمْ - اَضْغَانَكُمْ - اَمْوَالَكُمْ - اَعْمَالَكُمْ benzeri ayet sonlarında akıcı kuvvetli seci vardır. Bu, güzelleştirici edebî sanatlardandır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
Surenin son ayetinde, sözün makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlaması şeklinde tarif edilen, hüsn-i intihâ sanatı vardır.
Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi belîğdir. Sûreler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatap artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi surede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)