5 Şubat 2026
Muhammed Sûresi 30-38 (509. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Muhammed Sûresi 30. Ayet

وَلَوْ نَشَٓاءُ لَاَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْۜ وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ ف۪ي لَحْنِ الْقَوْلِۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اَعْمَالَكُمْ  ...


Biz dileseydik, onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun, sen onları, konuşma tarzlarından da tanırsın. Allah, yaptıklarınızı bilir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَوْ şayet
2 نَشَاءُ biz dileseydik ش ي ا
3 لَأَرَيْنَاكَهُمْ onları sana gösterirdik ر ا ي
4 فَلَعَرَفْتَهُمْ sen onları tanırdın ع ر ف
5 بِسِيمَاهُمْ simalarından س و م
6 وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ ve onları tanırdın ع ر ف
7 فِي
8 لَحْنِ üslubundan ل ح ن
9 الْقَوْلِ sözlerinin ق و ل
10 وَاللَّهُ ve Allah
11 يَعْلَمُ bilir ع ل م
12 أَعْمَالَكُمْ yaptığınız işleri ع م ل

   Lehane لحن : 

  Bir sözü kullanırken onu mevcut kurallarına uymadan söylemek manasına gelen لَحْنٌ kavramı, hem dilbilgisi kurallarını çiğnemek hem de yanlış okumak için kullanılır ve bu da zemmedilen bir durumdur.

  Birde لَحْنٌ sözü açık anlamının dışında kullanmak ve sözün manasıyla bir tarizde bulunmak anlamına gelir ki belagat açısından ediplerin çoğuna göre takdiri şayan kabul edilmiştir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de yalnız 1 defa isim formunda geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekli elhan (ezgi-nağme)dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

وَلَوْ نَشَٓاءُ لَاَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْۜ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَوْ  gayr-ı cazim şart harfidir.  نَشَٓاء  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. 

لَ  harfi  لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.

اَرَيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. كَ birinci mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  ikinci mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَ  harfi  لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.  

عَرَفْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. 

 هُمْ muttasıl zamiri mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

بِس۪يمٰيهُمْ  car mecruru  عَرَفْتَ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَرَيْنَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  راى ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ ف۪ي لَحْنِ الْقَوْلِۜ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir.

تَعْرِفَنَّهُمْ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت ’dir. Fiilin sonundaki  نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakîledir.

Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن, َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

 هُمْ muttasıl zamiri mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

ف۪ي لَحْنِ  car  mecruru  تَعْرِفَ  fiiline mütealliktir. الْقَوْلِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 


 وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اَعْمَالَكُمْ

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. 

يَعْلَمُ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  يَعْلَمُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُوَ ’dir.  

اَعْمَالَكُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَلَوْ نَشَٓاءُ لَاَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْۜ 

 

Cümle atıf harfi  وَ ’la önceki ayetteki istînâfa atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.  نَشَٓاءُ , müspet muzari fiil sıygasında gelmiş şart cümlesidir. Tehdidi artırmak için önceki ayetteki gaib zamirden bu ayette azamet zamirine, tehdidi artırmak için iltifat edilmiştir.

نَشَٓاءُ  fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi çoğu zaman mahzuftur.

Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)

لَوْ  harfinin geldiği cümlelerde hem şart hem de ceza fiili mazi olur. Ancak bir nükte için muzariye de dahil olabilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

لَوْ  şart edatı; şart ilişkisi kurar. Bu edat, gerçekleşmeyen iki fiil arasındaki ayrılmazlık ilişkisini ifade eder. Nahivciler ِ لَوْ  edatını “şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır” diye tanımlamaktadırlar. Başka bir deyişle “şart bulunmadığından cevabın da bulunmadığını” ifade eder. Bu tanıma göre cevabın gerçekleşmediğine açık bir şekilde delalet eder. Yani şartın imkânsızlığında cevabın da imkânsızlığını ifade eden bir edat olmaktadır. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

لَاَرَيْنَاكَهُمْ  cevap  cümlesi olarak rabıta lamı ile gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede fiiller, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

فَلَعَرَفْتَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْۜ  cümlesi,  فَ  ile şartın cevabına atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Ayetteki, اَرَيْنَا kelimesi; öğretmek, bildirmek, anlatmak manasınadır. (Fahreddin er-Razi)

 

وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ ف۪ي لَحْنِ الْقَوْلِۜ 

 

Cümle atıf harfi  وَ ‘la istînâfa atfedilmiştir.

لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayri talebî inşâî isnaddır.

Mukadder kasemin cevabı olan cümle, kasem ve nûn-u sakîle ile tekid edilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.

Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

Az sözle çok anlam ifade etmek amacıyla gelmiş olan  ف۪ي لَحْنِ الْقَوْلِۜ  izafetindeki  ف۪ي  harfinde istiare vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  لَحْنِ الْقَوْلِۜ , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü  لَحْنِ الْقَوْلِۜ , hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mübalağa için bu üslup kullanılmıştır.

Zuhaylî bu ayetin tefsirinde şunları söyler: وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ ف۪ي لَحْنِ الْقَوْلِۜ ; vallahi elbette sen onları sözlerinin üslubundan ve manasından tanırsın demektir. Veya açıkça ifade etmek yerine tariz ve tevriye ile sözü eğip bükmelerinden tanırsın. Onlar senin yanında konuştukları zaman Müslümanları ayıplayıcı bir şekilde tarizli konuşurlar.

Nitekim Zemahşerî de “yani sözü söyleme tarz ve üslubundan tanırsın” dedikten sonra لَحْنِ ‘ ın sözü tarîz ve tevriyede olduğu gibi bir tarafa meylettirmek olduğunu, bu sebeple hata/yanlış yapan kimseye de sözü doğru olandan çevirdiği için  لَحْنِ  denildiğini aktarır.  (Sinan Yıldız, Vehbe Ez-Zuhaylî’nin Et-Tefsîru’l-Münîr adlı Tefsirinde Belâgat İlmi Uygulamaları)

فٖى لَحْنِ الْقَوْلِ  sözü, ancak Hz, Peygamber’in anlayacağı, başkasının anlayamayacağı  incelik ve  nükteden...”  anlamındadır.  Bu da yine iki şeye muhtemeldir. Hz. Peygamber (s.a.s) münafığı biliyordu; ancak, Allah, onların iç yüzlerini açığa vurma hususunda ona izin verince, böylece de onu, cenaze namazlarını kıldırmaktan ve kabirleri başında duâ etmekten men edinceye kadar, o münafığın durumunu açığa çıkarmıyordu. (Fahreddin er-Razi)


 وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اَعْمَالَكُمْ

 

وَ , istînâfiyyedir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi haşyet duyguları uyandırmak ve ikaz içindir. 

Mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle ayetteki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiil gelerek yapılan amellerin zihinde canlanması sağlanmıştır.  

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

نَشَٓاءُ ‘ daki mütekellim zamirinden sonra  اللّٰهُ يَعْلَمُ  ifadesinde gaib zamire iltifat edilmiştir.

لَتَعْرِفَنَّهُمْ - يَعْلَمُ - لَاَرَيْنَاكَهُمْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatıعَرَفْتَهُمْ - تَعْرِفَنَّهُمْ kelimeleri arasında cinası iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

يَعْلَمُ - اَعْمَالَكُمْ  kelimeleri arasında cinâsı nakıs sanatı vardır.
Muhammed Sûresi 31. Ayet

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتّٰى نَعْلَمَ الْمُجَاهِد۪ينَ مِنْكُمْ وَالصَّابِر۪ينَۙ وَنَبْلُوَ۬ا اَخْبَارَكُمْ  ...


Andolsun, içinizden, cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye ve durumlarınızı ortaya koyuncaya kadar sizi deneyeceğiz.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ andolsun biz sizi deneyeceğiz ب ل و
2 حَتَّىٰ kadar
3 نَعْلَمَ bilinceye ع ل م
4 الْمُجَاهِدِينَ cihadedenleri ج ه د
5 مِنْكُمْ içinizden
6 وَالصَّابِرِينَ ve sabredenleri ص ب ر
7 وَنَبْلُوَ ve sınayacağız ب ل و
8 أَخْبَارَكُمْ söylediğiniz sözleri خ ب ر

“Haberlerin açıklığa kavuşturulması”ndan maksat, gerçek olup olmadıklarını ortaya çıkarmaktır. Cihad en önemli imtihan aracıdır. Bu imtihanı geçirmeden kendileri hakkında çeşitli haberler yayılan, kanaatler edinilen kimselerin gerçekten böyle olup olmadıkları cihad sayesinde anlaşılmakta, ortaya çıkmaktadır.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 58

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتّٰى نَعْلَمَ الْمُجَاهِد۪ينَ مِنْكُمْ وَالصَّابِر۪ينَۙ وَنَبْلُوَ۬ا اَخْبَارَكُمْ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir.

نَبْلُوَنَّكُمْ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Fiilin sonundaki  نَ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Muttasıl zamir  كُم  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Tekid نَ ’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.) 

حَتّٰى  gaye bildiren cer harfidir.  نَعْلَمَ  muzari fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde  نَبْلُوَنَّكُمْ  fiiline mütealliktir.   

نَعْلَمَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.  الْمُجَاهِد۪ينَ  mef’ûlun bih olup nasb alameti ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.  مِنْكُمْ  car mecruru  الْمُجَاهِد۪ينَ ‘ye mütealliktir.  الصَّابِر۪ينَ  atıf harfi و ‘la  الْمُجَاهِد۪ينَ ‘ye matuftur. 

نَبْلُوَ۬ا  atıf harfi و ‘ la  نَعْلَمَ  fiiline matuftur.نَبْلُوَ۬ا   fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.  اَخْبَارَكُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

الْمُجَاهِد۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan mufâale babındandır. İsm-i faildir.

الصَّابِر۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi صبر  olan fiilin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتّٰى نَعْلَمَ الْمُجَاهِد۪ينَ مِنْكُمْ وَالصَّابِر۪ينَۙ وَنَبْلُوَ۬ا اَخْبَارَكُمْ

 

Cümle atıf harfi  وَ ‘la, önceki ayetteki mukadder kasem cümlesine atfedilmiştir.

لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayri talebî inşâî isnaddır.

Mukadder kasemin cevabı olan cümle, kasem ve nûn-u sakîle ile tekid edilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.

Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

Gaye bildiren harf-i cer  حَتّٰى ‘nın gizli  أنْ ‘le masdar yaptığı  نَعْلَمَ الْمُجَاهِد۪ينَ مِنْكُمْ وَالصَّابِر۪ينَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde olup  نَبْلُوَنَّكُمْ  fiiline mütealliktir

Aynı üsluptaki  وَنَبْلُوَ۬ا اَخْبَارَكُمْ  cümlesi  وَ ‘la  نَعْلَمَ الْمُجَاهِد۪ينَ  cümlesine atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Burada ilim yollarından birisi olan imtihan zikredilmiş, bilmek-anlamak murad edilmiştir. Yani ilmin sebebi olan imtihan zikredilerek mecâz yoluna gidilmiştir. Aslında Allah Teâlâ’nın ilmi ezelî ve ebedîdir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

نَبْلُوَنَّكُمْ - نَبْلُوَ۬ا  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.    

Belv البَلْوُ : Bir şeyin durumunu test etmek ve öğrenmek, anlamak demektir. İmtihandan kastedilen, itaat edeni, isyan edeni ve kâfiri gösterdiği için, sorumluluktaki emir ve yasaklardır. Acı da olsa imtihanı gerektirdiği için buna mecazı mürsel olarak ‘’imtihan’’ denilmiştir. İnsanların menfaatlerini tesis etmek ve onlardan gelecek yolsuzlukları önlemek, onların hayat şartlarını düzenlemek, daha sonra ahirette sonsuz hayat sonucunun ortaya çıkmasını sağlamak amaçlanmaktadır. Teklif, yani sorumluluk yüklemek, insanların nefislerinin itaatteki durumunu açıklığa kavuşturduğu, iddialarını incelediği ve sırlarını açığa çıkardığı için, imtihan benzer bir şeyi de kapsar. (Âşûr)

حَتّى gaye harfidir ama burada fiilin illeti gayesine benzetilerek lamu-t ta’lil manasında kullanılmıştır. Çünkü fiilin gayesi çoğunlukla fiilin failini harekete geçiren şeydir. Bunun için bu kelime çoğunlukla  lamu-t ta’lil manasında kullanılır. (Âşûr)

 
Muhammed Sûresi 32. Ayet

اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَشَٓاقُّوا الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدٰىۙ لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـٔاًۜ وَسَيُحْبِطُ اَعْمَالَهُمْ  ...


İnkâr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hidayet yolu belli olduktan sonra Peygamber’e karşı gelenler hiçbir şekilde Allah’a zarar veremezler. Allah, onların amellerini boşa çıkaracaktır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 الَّذِينَ kimseler
3 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
4 وَصَدُّوا ve engel olanlar ص د د
5 عَنْ -ndan
6 سَبِيلِ yolu- س ب ل
7 اللَّهِ Allah
8 وَشَاقُّوا ve incitenler ش ق ق
9 الرَّسُولَ Elçiyi ر س ل
10 مِنْ
11 بَعْدِ sonra ب ع د
12 مَا
13 تَبَيَّنَ belli olduktan ب ي ن
14 لَهُمُ kendilerine
15 الْهُدَىٰ doğru yol ه د ي
16 لَنْ asla
17 يَضُرُّوا zarar veremezler ض ر ر
18 اللَّهَ Allah’a
19 شَيْئًا hiçbir ش ي ا
20 وَسَيُحْبِطُ ve boşa çıkaracaktır ح ب ط
21 أَعْمَالَهُمْ onların işlerini ع م ل

Münafıklardan sonra, sûrenin başında konu edinilen “açık kâfirler ve düşmanlar” yeniden ele alınmakta, onların bütün çabalarının boşa gideceği, Allah’a, resulüne ve O’nun dinine bir zarar veremeyecekleri bir daha ifade edilmektedir. 

 


 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 58

اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَشَٓاقُّوا الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدٰىۙ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûlu,  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا۟ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

صَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la sılaya matuftur. 

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

صَدُّوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَنْ سَب۪يلِ  car mecruru  صَدُّوا  fiiline mütealliktir.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

شَٓاقُّوا الرَّسُولَ  atıf harfi  وَ ‘la  sıla cümlesine matuftur.  شَٓاقُّوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و 'ı fail olarak mahallen merfûdur. الرَّسُولَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مِنْ بَعْدِ  car mecruru  شَٓاقُّوا  fiiline mütealliktir. 

مَا  ve masdar-ı müevvel,  بَعْدِ ‘nin muzâfun ileyhi olarak mahallen mecrurdur. 

تَبَيَّنَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  لَهُمُ  car mecruru  تَبَيَّنَ  fiiline mütealliktir.  الْهُدٰى  fail olup ى  üzere mukadder damme ile merfûdur. 

تَبَيَّنَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  بين ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar. 


 لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـٔاًۜ وَسَيُحْبِطُ اَعْمَالَهُمْ

 

 لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـٔاًۜ cümlesi  اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. Fiil cümlesidir. لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir. Tekid ifade eder. 

يَضُرُّوا  fiili,  نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  اللّٰهَ  lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  شَيْـًٔا  mef’ûlu mutlaktan naibtir. Takdiri, شيئًا من الضرر (Zarardan bir şey) şeklindedir.

وَ  atıf harfidir. Fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.  يُحْبِطُ  damme  ile merfû  muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  اَعْمَالَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يُحْبِطُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  حبط ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَشَٓاقُّوا الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدٰىۙ لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـٔاًۜ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tahkir amacına matuftur.

Müsnedün ileyh makamındaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  كَفَرُوا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Sılaya hükümde ortaklık sebebiyle atfedilen  وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ  ve  وَشَٓاقُّوا الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدٰىۙ  cümleleri müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Her iki cümlenin de atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

سَب۪يلِ اللّٰهِ  izafeti, lafza-i celâle muzâf olan  سَب۪يلِ  için şan ve şeref ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

سَب۪يلِ  kelimesi din manasında istiaredir.  سَب۪يلِ  aslında yol demektir. Hedefe ulaştırmak bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müstearun leh) hazf edilmiş müstearun minh kalmıştır. 

Masdar harfi  مَا  ve akabindeki  تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَىۙ  cümlesi müspet mazi fiil sıygasında gelmiştir. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَهُمُ , durumun onlara has olduğunu vurgulamak için faile takdim edilmiştir. 

اِنَّ ’nin haberi olan  لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـٔاً  cümlesi, menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Cümleye dahil olan  لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çevirmiştir. Ayrıca ‘asla’ manası katarak tekid etmiştir.

Hükmün illetini belirtmek ve ikazı artırmak için Allah ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

شَيْـٔاً  mef’ûlu mutlaktan naibdir. Takdiri  شيئًا من الضرر (Zarardan bir şey) şeklindedir. Nekreliği kıllet ifade eder. (Âşûr)

اللّٰهَ - الرَّسُولَ  kelime arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


 وَسَيُحْبِطُ اَعْمَالَهُمْ

 

Cümle atıf harfi  وَ ‘la  اِنَّ ’nin haberine atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Fiilin başındaki istikbal harfi  سَ , vaîd siyakında olduğu için tekid ifade eder.

Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اَعْمَالَهُمْ  izafeti veciz ifade için gelmiştir.

 
Muhammed Sûresi 33. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُٓوا اَعْمَالَكُمْ  ...


Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا ey
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا inanan(lar) ا م ن
4 أَطِيعُوا ita’at edin ط و ع
5 اللَّهَ Allah’a
6 وَأَطِيعُوا ve ita’at edin ط و ع
7 الرَّسُولَ Elçi’ye ر س ل
8 وَلَا ve
9 تُبْطِلُوا boşa çıkarmayın ب ط ل
10 أَعْمَالَكُمْ işlerinizi ع م ل

Allah ve resulüne itaat emredildikten sonra, “Yaptıklarınızı boşa gidermeyin” buyurulduğu için bu ikisi arasında bir sebep-sonuç ilişkisi kurulabilir. Buna göre Allah ve resulüne itaat etmeyenlerin iyi sanarak yapıp ettiklerinin boşa gideceği, onlara özellikle ebedî hayatta bir fayda sağlamayacağı anlaşılmaktadır. Son cümle bağımsız olarak alınır ve yorumlanırsa mâna, “Başa kakarak veya iyilikleri silip süpüren kötülükler yaparak amellerinizi heder etmeyin” şeklinde olur.

 


 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 59

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُٓوا اَعْمَالَكُمْ

 

يَٓا  nida harfidir.  اَيُّ  münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir. Müşterek ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  münadadan sıfat veya bedeldir. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mebni münada merfû üzere mebni, mahallen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harf-i tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

Nidanın cevabı  اَط۪يعُوا اللّٰهَ ’dır.  اَط۪يعُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  اللّٰهَ  lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

اَط۪يعُوا الرَّسُولَ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تُبْطِلُٓوا  fiili  نَ ’un hazfı ile meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اَعْمَالَكُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اٰمَنُٓوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

اَط۪يعُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  طوع ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerred manasını ifade eder.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُٓوا اَعْمَالَكُمْ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Ayetin ilk cümlesi nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.  يَٓا  nida,  اَيُّهَا  münadadır.

الَّذ۪ينَ  münadadan bedeldir. Bedel ıtnâb sanatı babındandır. Mevsûlün sılası olan  اٰمَنُوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

“Ey insanlar” ve “Ey iman edenler” hitaplarıyla başlayan ayetler, taşıdıkları mesajlar bakımından benzerlik taşıdıkları gibi ayrıştıkları noktalar da vardır. Her iki hitap da kendinden sonra itikat, ibadet, helal ve haram, cezalar, sosyal hayat gibi konulara yer vermektedir. Ancak “Ey iman edenler” hitabıyla verilen mesajlar Medenî sureler çerçevesinden verildiğinden dolayı hüküm ayetleri ağır basmaktadır. Aile hukuku, cihat, gibi konular “Ey iman edenler” hitabından sonra işlenmektedir. (Enver Bayram, Kur’an’da Geçen “Ey İnsanlar” ve “Ey İman Edenler” Hitaplarıyla Başlayan Ayetler Arasında Bir Mukayese)  

Kur’an’da bu tip  يَٓا اَيُّهَا  formunda nida çoktur. İçinde tekid türlerini barındırmaktadır. İlk olarak tekid unsurlarından oluşmuş bir nida harfi göze çarpar. Uzaktaki bir şahıs için kullanılan nida harfi gelmiştir, oysa Allah Teâlâ nida ettiği her varlığa çok yakındır. Bu nida harfinin gelmesi söylenecek şeylerin Allah katında bir mekânı olduğu konusunda uyarmak içindir. Sonra  اَيُّ  harfi gelmiştir. Bu harf nida ile akabindeki elif-lamlı kelimeyi birbirine bağlar. Müphem bir harftir, takibeden kelimeyle açıklanır. Böylece ibhamdan sonra beyan gelir. Arkadan gelecek olan emri uyanık ve dikkatli bir şekilde almak için kişiyi hazırlar ve uyarır. Sonra yine bir tenbih harfi olan  هَا  gelir. (Muhammed Ebu Musa, Min Esrâri't T'abîri'l Kur'ânî, Dirâsetu Tahlîliyye li Sûreti'l Ahzâb, s. 43)

Yüce Allah, يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  hitabıyla Kur'an'ın 88 yerinde müminlere hitap etmiştir. Ey iman edenler ifadesi hep Medeni surelerde geçmiştir. Bu hitap bir teşriftir. Mekkî surelerde “Ey insanlar” ifadesi vardır. Medine’de emir ve yasaklar fazlalaşmıştır. Mekke'de fazla emir ve yasak yoktur.

Muhataplara "Ey müminler!" diye seslenilmesi, onlara, bu iman sahibinin, Allah'ın emirlerine güzel bir şekilde sarılması ve itaat etmesi, yasaklarından da sakınması gerektiğini hatırlatır. (Sâbûnî, Safvetü't Tefasir) 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا  hitabında, müennes ve müzekkere şamil olduğuna işaret eden tağlîb sanatı vardır.

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ve nidanın cevabı olan  اَط۪يعُوا اللّٰهَ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

اَط۪يعُوا الرَّسُولَ  cümlesi, nidanın cevabına matuftur. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nidanın cevabına atfedilen  لَا تُبْطِلُٓوا  cümlesi ise nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Makabline atfedilen üç cümlenin de atıf sebebi, hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

اَط۪يعُوا  fiili önemine binaen tekrarlanmıştır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde lafza-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır.

اللّٰهَ  - الرَّسُولَ  ve  اٰمَنُٓوا - اَط۪يعُوا  gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Önceki ayetteki  وَسَيُحْبِطُ اَعْمَالَهُمْ  cümlesiyle, bu ayetteki  وَلَا تُبْطِلُٓوا اَعْمَالَكُمْ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

Ayetteki atıf, yani, “Peygambere itaat edin” ifadesinin öncekine atfedilmesi, müsebbebin sebebine atfedilmesi kabilindendir. (Fahreddin er-Razi)

Bu ayet, iyi amellerin, büyük günahlarla iptal edildiğine (hiçe indirilmekte olduğuna) delil olamaz. (Ebüssuûd)

 
Muhammed Sûresi 34. Ayet

اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ مَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَهُمْ  ...


İnkâr eden, Allah yolundan alıkoyan, sonra da inkârcılar olarak ölenler var ya, Allah onları asla bağışlamayacaktır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 الَّذِينَ kimseler
3 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
4 وَصَدُّوا ve engel olanlar ص د د
5 عَنْ -ndan
6 سَبِيلِ yolu- س ب ل
7 اللَّهِ Allah
8 ثُمَّ sonra
9 مَاتُوا ölenler م و ت
10 وَهُمْ onlar
11 كُفَّارٌ kafir olarak ك ف ر
12 فَلَنْ asla
13 يَغْفِرَ affetmeyecektir غ ف ر
14 اللَّهُ Allah
15 لَهُمْ onları

اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ مَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَهُمْ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûlu, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا۟ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

صَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la sılaya matuftur.

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

صَدُّوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَنْ سَب۪يلِ  car mecruru  صَدُّوا  fiiline mütealliktir.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.

ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.

Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ   harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

مَاتُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

هُمْ كُفَّارٌ  cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و  ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. كُفَّارٌ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. 

فَلَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَهُمْ  cümlesi  اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

فَ  zaiddir.  لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir. Tekid ifade eder. 

يَغْفِرَ  fetha ile mansub muzari fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. لَهُمْ  car  mecruru  يَغْفِرَ  fiiline mütealliktir.

اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ مَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَهُمْ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. الَّذ۪ينَ  mübteda,  فَلَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَهُمْ cümlesi haberdir.

اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tahkir amacına matuftur.

Müsnedün ileyh konumundaki  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  كَفَرُوا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

İsm-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılasına hükümde ortaklık sebebiyle atfedilen  وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

سَب۪يلِ اللّٰهِ  izafeti, lafza-i celâle muzâf olan  سَب۪يلِ  için şan ve şeref ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

سَب۪يلِ  kelimesi din manasında istiaredir.  سَب۪يلِ  aslında yol demektir. Hedefe ulaştırmak bakımından benzer oldukları için din yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müstearun leh) hazf edilmiş müstearun minh kalmıştır. 

ثُمَّ مَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ  cümlesi, tertip ve terahi ifade eden  ثُمَّ  atıf harfiyle sıla cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Hal  وَ ’ıyla gelen وَهُمْ كُفَّارٌ , mübteda ve haberden oluşmuş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Hal cümleleri anlamı açıklayan ıtnâb sanatıdır.

فَلَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَهُمْ  cümlesi  اِنَّ ‘ nin haberidir. Cümleye dahil olan  فَ , tekid ifade eden zaid harftir. Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çevirmiştir. Ayrıca ‘asla’ manası katarak tekid etmiştir.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması, hükmün illetini belirtmek ve ikazı artırmak içindir. Allah ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

كَفَرُوا - كُفَّارٌ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Muhammed Sûresi 35. Ayet

فَلَا تَهِنُوا وَتَدْعُٓوا اِلَى السَّلْمِۗ وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَۗ وَاللّٰهُ مَعَكُمْ وَلَنْ يَتِرَكُمْ اَعْمَالَكُمْ  ...


Sakın za’f göstermeyin. Üstün olduğunuz hâlde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. Sizin amellerinizi asla eksiltmeyecektir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَا asla
2 تَهِنُوا gevşemeyin و ه ن
3 وَتَدْعُوا ve davet etmeyin د ع و
4 إِلَى
5 السَّلْمِ barışa س ل م
6 وَأَنْتُمُ siz iken
7 الْأَعْلَوْنَ galip durumda ع ل و
8 وَاللَّهُ Allah
9 مَعَكُمْ sizinle beraberdir
10 وَلَنْ ve asla
11 يَتِرَكُمْ zayi etmeyecektir و ت ر
12 أَعْمَالَكُمْ sizin amellerinizi ع م ل

Savaş ve barış konusundaki açıklamalar daha önce geçen ilgili âyetlerin tefsirinde yapılmıştı. Burada müminler barış istemekten menedilmiyorlar, ancak üstün durumda iken (veya mümin olmak üstün ve şerefli olmayı da ihtiva ettiği için) zaaf ve gevşeklik gösterip düşmandan önce barış istemeleri uygun bulunmuyor, böyle bir davranışın müminleri, “barış, adalet ve din özgürlüğünün hâkim olduğu bir dünya düzenini sağlama” amaçlarına ulaştırmayacağına işaret ediliyor.

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 59-60

   Vetera وتر :

  وَتْرٌ sözcüğü sayılarda çift sayının zıddı olan tek sayılardır.

  تَواتُرٌ ; bir şeyi tek tek ve birer birer takip etmektir.

  تِرَةٌ ve وِتْرٌ lafızlarına gelince; öc almak, misilleme yapmak, darılmak ve içerlemek demektir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de bir kez fiil, iki kez de farklı isim formlarında olmak üzere 3 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri vitir, vetire ve tevatürdür. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

فَلَا تَهِنُوا وَتَدْعُٓوا اِلَى السَّلْمِۗ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir.

لَا تَهِنُوا وَتَدْعُٓوا mukadder şartın cevabıdır. Takdiri, إذا لقيتم الكافرين فلا تهنوا (Kâfirlerle karşılaştığınızda cesaretiniz kırılmasın) veya  إذا علمتم وجوب الجهاد فلا تهنوا (Cihadın farz olduğunu biliyorsanız cesaretiniz kırılmasın) şeklindedir. 

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَهِنُوا  fiili  نَ ’un hazfı ile meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  

تَدْعُٓوا  fiili atıf harfi و ‘la makabline matuftur.  تَدْعُٓوا  fiili  نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  اِلَى السَّلْمِ  car mecruru  تَدْعُٓوا  fiiline mütealliktir. 


وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَۗ 

 

Hal cümlesi olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).  

Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و  ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İsim cümlesidir. وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  اَنْتُمُ  mübteda olarak mahallen merfûdur. الْاَعْلَوْنَ  haber olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.

اَلْاَعْلَوْنَ  ve مُصْطَفَوْنَ  kelimelerinin, ref hallerinde, asıllarının nasıl olduğu bilinir. Çekim esnasında bu durumu nasıl aldığı ise malûmdur; çünkü, bunların asılları, normal, çoğul şeklinde, اَعْلَيُونَ ve مُصْطَفَيُونَ  biçimindedir. Derken, ى harfi, illet harfi olup, kendisinden önceki harf de harekeli olduğu için, sakin kılınmış, و da zâten sakin olduğundan, böylece iki sakin bir araya gelmiştir. Bu durumda ya bunlardan birisini mutlaka hazfetmek, ya da harekelemek gerekmiştir. Bunlardan birisini harekelemek, kaçınılmak istenen mahzura yeniden düşmek olur. Binâenaleyh, hazfetmek gerekir. و da, ancak kendisinden anlaşılan bir mana, yani çoğulluk manası vardır. Dolayısıyla, ى harfi hazfedilmiş, böylece de geriye  اَعْلَوْنَ şekli  kalmıştır. (Fahreddin er-Razi)



وَاللّٰهُ مَعَكُمْ وَلَنْ يَتِرَكُمْ اَعْمَالَكُمْ

 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur.  مَعَكُمْ  car mecruru mahzuf mübtedanın haberine mütealliktir.

وَ  atıf harfidir.  لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çeviren tekid harfidir.

يَتِرَكُمْ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  اَعْمَالَكُمْ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَلَا تَهِنُوا وَتَدْعُٓوا اِلَى السَّلْمِۗ وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَۗ 

 

Rabıta harfi  فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan  فَلَا تَهِنُوا , nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Takdiri  إذا لقيتم الكافرين (Kâfirlerle karşılaştığınızda) veya  إذا علمتم وجوب الجهاد (Cihadın farz olduğunu öğrendiğinizde) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.  

وَتَدْعُٓوا اِلَى السَّلْمِۗ  cümlesi, şartın cevabına matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.  اِلَى السَّلْمِۗ  car mecruruتَدْعُٓوا  fiiline mütealliktir. 

Hal  وَ ’ıyla gelen  وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ , mübteda ve haberden oluşmuş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedin  الْ  takısıyla marife oluşu bu vasfın kemâl derecede olduğunu ifade eder.

Müsnedin, ism-i tafdil kalıbında isim olarak gelmesi durumun devamlılığındaki mübalağaya işaret etmiştir. 

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Hal cümleleri anlamı açıklayan ıtnâb sanatıdır. 

السَّلْمِۗ , “barışmak” anlamındadır. (Keşşâf)

Bu ayetten maksat herhalde, barışı reddetmek değil gevşeklik edip de zillet ile barışa talip olmamaktır. (Elmalılı Hamdi Yazır)

الوَهَنُ ; zayıflık, acziyet demektir. Burada dua talebi manasında mecaz olarak kullanılmıştır. Zayıf olduklarını düşünerek barışa çağırmaları yasaklanmıştır. (Âşûr)




وَاللّٰهُ مَعَكُمْ وَلَنْ يَتِرَكُمْ اَعْمَالَكُمْ

 

وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Mübteda ve haberden oluşmuş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede icâz-ı hazif sanatı vardır. اللّٰهُ  mübteda,  مَعَكُمْ  car mecruru, mahzuf habere mütealliktir. 

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve güven duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. 

مَعَ , onlara lütfetmek ve ihtimam göstermek manasında mecazdır. (Âşûr, Ankebut/69)

وَلَنْ يَتِرَكُمْ اَعْمَالَكُمْ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesi isim cümlesine atfedilmiştir. 

İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)

Cümleye dahil olan  لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çevirmiştir. Ayrıca ‘asla’ manası katarak tekid etmiştir.

 
Muhammed Sûresi 36. Ayet

اِنَّمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ وَاِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا يُؤْتِكُمْ اُجُورَكُمْ وَلَا يَسْـَٔلْكُمْ اَمْوَالَكُمْ  ...


Şüphesiz dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer inanır ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, O size mükâfatınızı verir ve sizden mallarınızı (tamamen sarf etmenizi) istemez.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّمَا şüphesiz
2 الْحَيَاةُ hayatı ح ي ي
3 الدُّنْيَا dünya د ن و
4 لَعِبٌ bir oyundur ل ع ب
5 وَلَهْوٌ ve eğlencedir ل ه و
6 وَإِنْ ve eğer
7 تُؤْمِنُوا inanırsanız ا م ن
8 وَتَتَّقُوا ve korunursanız و ق ي
9 يُؤْتِكُمْ size verir ا ت ي
10 أُجُورَكُمْ mükafatlarınızı ا ج ر
11 وَلَا ve
12 يَسْأَلْكُمْ sizden istemez س ا ل
13 أَمْوَالَكُمْ mallarınızı م و ل

Allah müminlerden itaat istiyor, âhiret saadetinden ibaret olan büyük ödülü de müminlerin servetlerine değil, itaatlerine, mümine yaraşan hayat tarzına veriyor. İslâm fıtrat dini olduğuna göre onun teklifleri de fıtrata uygun olacaktır. İnsan tabiatında mal sevgisi, servete bağlılık ve onu koruma arzusu vardır. Bu duygu ve arzulara rağmen müminlerden, âhiret saadeti ve Allah rızası için kesin olarak, bağlayıcı bir buyrukla servetlerinin tamamı istenseydi, bu emri yerine getirmede zorlanırlardı, itaatsizlikler olur, beşerî zaaflar kendini gösterirdi. Böyle yapılmadı, farz olan harcamalar ve vergiler dışında kalan ibadet maksatlı harcamalar (sadakalar, bağışlar) kişilerin tercihine bırakıldı. Bununla beraber dini, ırkı, bölgesi farklı da olsa bütün insanların yaşama hakkı bulunduğu, bu hakkın gerçekleşebilmesi için de her insanın yaşamak için muhtaç bulunduğu şeyleri elde etmiş olması gerektiği için cebrî ödemelerin (zekât, fitre, kefâret vb.) temel ihtiyaçları karşılamaması halinde müslümanların, ihtiyaç fazlası mallarından yine ödeme yapmaları –zarûreten– farz olur. “Yardım isteyenlere ve yoksullara mallarından belli bir pay ayırırlardı” meâlindeki âyetle, (Zâriyât 51/19) bir seferde Hz. Peygamber’in, çeşitli malları ve ihtiyaç maddelerini tek tek zikrederek, “Fazlası olan, ihtiyacı olana versin” deyince sahâbenin bu sözden, “ihtiyaç devam ettikçe fazlada haklarının bulunmadığı” sonucunu çıkarmaları da bu zaruret hükmünü desteklemektedir (Müslim, “Lukata”, 18).

 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 60

اِنَّمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ 

 

اِنَّمَا  kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise  اِنَّ  harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan  مَا  demektir.

اِنَّـمَٓا , kâffe (durduran, engelleyen anlamında ism-i faildir) ve mekfûfe’dir. Usül ve beyan alimlerinin Cumhuruna göre kâffe olan  مَٓا  harfi, اِنَّ  ile birlikte nafiye olur ve bu da hasr için kullanılma sebebidir. Çünkü  اِنَّ  ispat,  مَٓا  nefy içindir. Bu ikisinin tek bir şey için kullanılması caiz değildir, çünkü aralarında tenakuz vardır. https://www.arapcadilbilgisi.com/

Cumhura göre  إنما  hasr ifade eder ve maksûrun aleyh cümlenin sonunda bulunur. https://islamansiklopedisi.org 

الْحَيٰوةُ  mübteda olup lafzen merfûdur. الدُّنْيَا  kelimesi  الْحَيٰوةُ ‘nun sıfatı olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَعِبٌ  haber olup lafzen merfûdur. لَهْوٌ  atıf harfi و 'la makabline matuftur.

 

 وَاِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا يُؤْتِكُمْ اُجُورَكُمْ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezmeder.  تُؤْمِنُوا  fiili  نَ ’un hazfı ile meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

تَتَّقُوا  fiili atıf harfi  وَ’la makabline matuftur.

فَ  karînesi olmadan gelen  يُؤْتِكُمْ  cümlesi şartın cevabıdır.  يُؤْتِكُمْ  illet harfinin hazfıyla meczum muzarı fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  اُجُورَكُمْ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُؤْمِنُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

تَتَّقُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقى ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 وَلَا يَسْـَٔلْكُمْ اَمْوَالَكُمْ

 

وَلَا يَسْـَٔلْكُمْ اَمْوَالَكُمْ  cümlesi cevap cümlesine matuftur. 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَسْـَٔلْكُمْ  sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَمْوَالَكُمْ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اِنَّمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümleye dahil olan  اِنَّـمَٓا , hasr edatıdır. Ayetteki  اِنَّمَا  ile gerçekleşen kasr, mübteda ve haber arasındadır. Kasr  الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا  mevsuf/maksûr,  لَعِبٌ  sıfat/maksûrun aleyh olmak üzere kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. Dünya hayatı oyuna tahsis edilmiştir.

Kasr, iki tekid mesabesindedir. Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

اِنَّـمَٓا  kasr edatı, siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. Muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

لَعِبٌ - لَهْوٌۜ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Cümlede teşbih-i beliğ yoluyla, dünya hayatı oyun ve eğlenceye benzetilmiştir. Müşebbeh dünya hayatı, müşebbehün bih, oyun ve eğlencedir. Vech-i şebeh, her ikisindeki, insanı cezbetmesi ve meşgul etmesidir. 

لَعِبٌ , kendisiyle meşgul olduğunu, ama o anda kendisinde bir zaruret bulunmayan; gelecekte de, bir faydası umulmayan şeydir. Sonra insan o şeyi yapsa, bu da onu, başkasından alıkoymayıp, daha mühim şeylere eğilmesine mani olmazsa, bu şeye  لَعِبٌ  (oyun); insanın onu kullanıp, bu şeyin, onu başka şeylerden alıkoyması ve böylece de daha mühim şeyleri yapmasına mani olması halinde de bu şey bir   لَهْوٌۜ  olur. İşte bundan dolayı, insanı başka şeylerden alıkoyduğu için oyun eğlence aletlerine,  لَهْوٌۜ; bunun aşağısında olanlara da -meselâ satranç oyunu, güvercin uçurmak gibi-, لَعِبٌ denilmiştir. (Fahreddin er-Razi)

اللَّهْوُ : Zihni meselelerin ciddiyet zahmetinden uzaklaştırmak için yapılan çalışmadır, böylece kendisini ilgilendiren önemli şeylerden uzaklaştırır ve zihnini strese sokar.

Hayatın bir oyun ve eğlence olduğu sözü, teşbihi beliğdir. Dünya hayatının şartları, geçici olduğundan hiçbir faydası olmayan bir oyun ve eğlenceye, ahiret de karar yurduna benzetilmiştir. (Âşûr)


 وَاِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا يُؤْتِكُمْ اُجُورَكُمْ وَلَا يَسْـَٔلْكُمْ اَمْوَالَكُمْ

 

وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine ‘irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Şart üslubunda haberî isnaddır.  تُؤْمِنُوا  şart cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Aynı üsluptaki  وَتَتَّقُوا  cümlesi hükümde ortaklık sebebiyle  تُؤْمِنُوا  cümlesine atfedilmiştir.

تَتَّقُوا  ve  تُؤْمِنُوا  fiillerinin mef'ûlü olan Allah lafzı hazf edilmiştir. Buna göre içinde hazif bulunan cümlenin anlamı “Allah'tan korkarsanız ve Allah’a inanırsanız” şeklindedir. 

تَتَّقُوا - تُؤْمِنُوا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

فَ  karînesi olmadan gelen cevap cümlesi  يُؤْتِكُمْ اُجُورَكُمْ ; müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

يُؤْتِكُمْ اُجُورَكُمْ  ifadesinde istiare vardır. Allah’a inanıp, takva sahibi olanların mükafatı, işçiye ödenen ücrete benzetilmiştir.

Mükafat verilecek kimselerin özelliklerinin, Allah’a inanmak ve takva sahibi olmak şeklinde sayılması, taksim sanatıdır.

وَلَا يَسْـَٔلْكُمْ اَمْوَالَكُمْ  Cümle atıf harfi atıf harfi وَ ‘la şartın cevabına atfedilmştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayetteki bütün fiiller muzari sıygada gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كُمْ ‘lerin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Muhammed Sûresi 37. Ayet

اِنْ يَسْـَٔلْكُمُوهَا فَيُحْفِكُمْ تَبْخَلُوا وَيُخْرِجْ اَضْغَانَكُمْ  ...


Eğer onları sizden isteyip de sizi zorlasaydı, cimrilik ederdiniz, O da kinlerinizi ortaya çıkarırdı.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنْ eğer
2 يَسْأَلْكُمُوهَا onları isteseydi س ا ل
3 فَيُحْفِكُمْ ve sizi sıkıştırsaydı ح ف و
4 تَبْخَلُوا cimrilik ederdiniz ب خ ل
5 وَيُخْرِجْ ve ortaya çıkarırdı خ ر ج
6 أَضْغَانَكُمْ kinlerinizi ض غ ن

اِنْ يَسْـَٔلْكُمُوهَا فَيُحْفِكُمْ تَبْخَلُوا وَيُخْرِجْ اَضْغَانَكُمْ

 

Fiil cümlesidir.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  يَسْـَٔلْكُمُوهَا  sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Cemi müzekker muhatap mazi fiillere mansub muttasıl zamirler doğrudan doğruya gelmez. Bu fiillerle söz edilen zamir arasına bir  و  harfi getirilir.  يَسْـَٔلْكُمُوهَا  fiilinde olduğu gibi. Buna işbâ vavı - işbâ edatı denilir. Muttasıl zamir  هَا  ikinci mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُحْفِكُمْ  illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو 'dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

فَ  karînesi olmadan gelen  تَبْخَلُوا  cümlesi şartın cevabıdır.  تَبْخَلُوا   fiili  نَ ’un hazfı ile meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  يُخْرِجْ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la cevap cümlesine matuftur. 

يُخْرِجْ  sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  اَضْغَانَكُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يُحْفِكُمْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  خفى ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

اِنْ يَسْـَٔلْكُمُوهَا فَيُحْفِكُمْ تَبْخَلُوا وَيُخْرِجْ اَضْغَانَكُمْ

Beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelen son cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldır.

Şart üslubunda haberî isnaddır.  يَسْـَٔلْكُمُوهَا  şart cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Aynı üsluptaki  فَيُحْفِكُمْ  cümlesi, hükümde ortaklık sebebiyle, şart cümlesine atfedilmiştir. 

اِنْ  şart harfi, asıl şart edatlarındandır. Çoğu zaman şartın vukuunda şek ifade eder. 

فَ  karînesi olmadan gelen cevap cümlesi  تَبْخَلُوا , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

وَيُخْرِجْ اَضْغَانَكُمْ  cümlesi  وَ ‘la şartın cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Fiillerin muzari fiil sıygasıyla gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يُخْرِجْ  (çıkarırdı) fiilinin faili Allah’tır; yani Allah mallarınızın tümünü istemek suretiyle sizi kin tutmaya sevk ederdi. Veya fail cimriliktir; çünkü kinin sebebi cimriliktir. (Keşşâf)
Muhammed Sûresi 38. Ayet

هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ فَمِنْكُمْ مَنْ يَبْخَلُۚ وَمَنْ يَبْخَلْ فَاِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِه۪ۜ وَاللّٰهُ الْغَنِيُّ وَاَنْتُمُ الْفُقَـرَٓاءُۚ وَاِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْۙ ثُمَّ لَا يَكُونُٓوا اَمْثَالَكُمْ  ...


İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz. Ama içinizden cimrilik yapanlar var. Kim cimrilik yaparsa ancak kendi zararına cimrilik yapmış olur. Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer O’ndan yüz çevirecek olursanız, yerinize başka bir toplum getirir de onlar sizin gibi olmazlar.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 هَا أَنْتُمْ işte sizler
2 هَٰؤُلَاءِ onlarsınız ki
3 تُدْعَوْنَ çağrılıyorsunuz د ع و
4 لِتُنْفِقُوا infak etmeye ن ف ق
5 فِي
6 سَبِيلِ yolunda س ب ل
7 اللَّهِ Allah
8 فَمِنْكُمْ ama içinizden
9 مَنْ kimisi
10 يَبْخَلُ cimrilik ediyor ب خ ل
11 وَمَنْ ve kimse
12 يَبْخَلْ cimrilik eden ب خ ل
13 فَإِنَّمَا şüphesiz
14 يَبْخَلُ cimrilik etmiş olur ب خ ل
15 عَنْ karşı
16 نَفْسِهِ kendi nefsine ن ف س
17 وَاللَّهُ ve Allah
18 الْغَنِيُّ zengindir غ ن ي
19 وَأَنْتُمُ ve sizler
20 الْفُقَرَاءُ fakirsiniz ف ق ر
21 وَإِنْ ve eğer
22 تَتَوَلَّوْا yüz çevirecek olursanız و ل ي
23 يَسْتَبْدِلْ yerinize getirir ب د ل
24 قَوْمًا bir toplum ق و م
25 غَيْرَكُمْ sizden başka غ ي ر
26 ثُمَّ sonra
27 لَا
28 يَكُونُوا onlar olmazlar ك و ن
29 أَمْثَالَكُمْ sizin gibi م ث ل

Önceki âyette müminler, Allah yolunda harcama yapmaya, üstü kapalı olarak teşvik edilmişlerdi, burada ise açıkça ekonomik katkı yoluyla Allah yolunda cihada ve hizmete davet edilmektedirler. Şüphesiz bu davete icâbet edenlerin kendileri kazançlı çıkacaklardır; çünkü savaşta ve barışta Allah rızası için yapılan harcamalar topluluğun bağımsızlığını, güvenliğini ve sosyal düzenin korunmasını sağlayacaktır; buna da Allah’ın değil, insanların ihtiyacı vardır. Bu harcamaların yapıl­maması halinde zaten o topluluğun ayakta durması, varlığını koruması mümkün olmayacak, Allah’ın kanunu hükmünü icra edecek; korkaklar, cimriler, tembeller servetleriyle beraber yıkılıp gidecekler, onların yerini Allah’ın beka kanunu uyarınca yaşayanlar alacaktır.

 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 60-61

هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ

 

İsim cümlesidir.  هَٓا  tenbih harfidir.  اَنْتُمْ  mübteda olup mahallen merfûdur. هٰٓؤُ۬لَٓاءِ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  تُدْعَوْنَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. 

لِ  harfi, تُنْفِقُوا  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  تُدْعَوْنَ  fiiline mütealliktir.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  تُدْعَوْنَ  fiiline mütealliktir.  تُنْفِقُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

ف۪ي سَب۪يلِ  car mecruru  تُنْفِقُوا  fiiline mütealliktir.  اللّٰهِ  lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

تُنْفِقُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  نفق ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


 فَمِنْكُمْ مَنْ يَبْخَلُۚ 

 

 فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

مِنْكُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  مَنْ  müşterek ism-i mevsûlü mübteda muahhar olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَبْخَلُ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.  يَبْخَلُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 


وَمَنْ يَبْخَلْ فَاِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِه۪ۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.  يَبْخَلْ  sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اِنَّمَا  kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise  اِنَّ  harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan  مَا  demektir.

اِنَّـمَٓا , kâffe (durduran, engelleyen anlamında ism-i faildir) ve mekfûfe’dir. Usül ve beyan alimlerinin Cumhuruna göre kâffe olan  مَٓا  harfi,  اِنَّ  ile birlikte nafiye olur ve bu da hasr için kullanılma sebebidir. Çünkü  اِنَّ  ispat,  مَٓا  nefy içindir. Bu ikisinin tek bir şey için kullanılması caiz değildir, çünkü aralarında tenakuz vardır. https://www.arapcadilbilgisi.com/

Cumhura göre  إنما  hasr ifade eder ve maksûrun aleyh cümlenin sonunda bulunur. https://islamansiklopedisi.org  

يَبْخَلُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.  عَنْ نَفْسِه۪  car mecruru يَبْخَلُ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هِ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 


 وَاللّٰهُ الْغَنِيُّ وَاَنْتُمُ الْفُقَـرَٓاءُۚ 

 

İsim cümlesidir. وَ  itiraziyyedir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli mübteda olarak mahallen merfûdur. الْغَنِيُّ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. 

وَ  atıf harfidir. Munfasıl zamir  اَنْتُمُ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  الْفُقَـرَٓاءُ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. الْفُقَـرَٓاءُ  kelimesi sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَاِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْۙ

 

وَ  atıf harfidir.  اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  تَتَوَلَّوْا  fiili  ن 'un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و 'ı fail olarak mahallen merfûdur. 

فَ  karînesi olmadan gelen  يَسْتَبْدِلْ  cümlesi şartın cevabıdır.  يَسْتَبْدِلْ  sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

قَوْماً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  غَيْرَكُمْ  kelimesi  قَوْماً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَتَوَلَّوْا  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  ولى ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar. 


ثُمَّ لَا يَكُونُٓوا اَمْثَالَكُمْ

 

ثُمَّ  hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiş)  açısından terahi ifade eder. (Âşûr)

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  يَكُونُٓوا  nakıs,  نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  

يَكُونُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur.  يَكُونُوا  ’nun haberi  اَمْثَالَكُمْ  olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Mübtedaya dahil olan  هَـٰۤأَ  tenbih harfidir. Tekid ifade eder. Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.  اَنْتُمْ  müsnedün ileyh, هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  müsneddir.

Müsnedin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilenleri tahkir ifade eder.

تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ  cümlesi mübtedanın ikinci haberidir. Muzari fiil sıygasında  faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ‘nin gizli  أنْ ‘le masdar yaptığı  لِتُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde,  تُدْعَوْنَ  fiiline mütealliktir. 

سَب۪يلِ اللّٰهِ  izafeti, lafza-i celâle muzâf olan  سَب۪يلِ  için şan ve şeref ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

سَب۪يلِ  kelimesi din manasında istiaredir.  سَب۪يلِ  aslında yol demektir. Hedefe ulaştırmak bakımından benzer oldukları için din yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müstearun leh) hazf edilmiş müstearun minh kalmıştır. 

هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  ismi işareti  ٱلَّذِینَ  anlamında mevsul olup sılası  تُدْعَوْنَ (çağrılıyorsunuz) ifadesidir; yani çağrıda bulunulan sizlersiniz demektir. Veya ‘’Ey muhataplar! Şu şu şekilde nitelenenler sizlersiniz’’ demektir. Sonra da onların vasfını dile getirmektedir. Sanki onlar, “Bizim vasfımız nedir?” diye sormuşlar da; “Siz Allah yolunda harcama yapmaya çağrılanlarsınız” denmiş gibi. Bahsi geçen harcamanın savaş harcaması veya zekât olduğu söylenmiştir. (Keşşâf)


 فَمِنْكُمْ مَنْ يَبْخَلُۚ

 

Cümle atıf harfi  فَ  ile  تُدْعَوْنَ ‘ye atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vasılda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. 

İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)

Cümlede icaz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur olan  مِنْكُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.

Muahhar müsnedün ileyh konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ‘in sılası olan  يَبْخَلُ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Bu kelâm, muhatapların tutumunu ağır bir şekilde kınamakta ve bundan dolayı onları tahkir etmektedir. Allah yolunda harcama, din uğruna gaza, zekât ve diğerlerini kapsamaktadır. (Ebüssuûd)

 

 وَمَنْ يَبْخَلْ فَاِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِه۪ۜ

 

وَ , istînâfiyyedir.

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı) 

Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. 

Şart cümlesi olan  مَنْ يَبْخَلْ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.  مَنْ  şart ismi mübteda,  يَبْخَلْ  cümlesi, mübtedanın haberidir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

فَ , şartın cevabının başına gelen rabıtadır.  اِنَّمَا  kasr edatıyla tekid edilmiş cevap cümlesi  فَاِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِه۪ۜ , müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümledeki kasr,  يَبْخَلُ  maksûr/sıfat,  عَنْ نَفْسِه۪  maksûrun aleyh/mevsûf olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Cimrilik insanın kendisine kasredilmiştir. 

اِنَّمَا  kasr edatı, siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. Muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. Bu edatla kasr, müspet siyakında gelir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır. 

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Şart ve cevap cümleleri arasında müzavece sanatı vardır.  يَبْخَلْ - يَبْخَلُ  kelimeleri arasında cinası iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


 وَاللّٰهُ الْغَنِيُّ وَاَنْتُمُ الْفُقَـرَٓاءُۚ 

 

وَ , itiraziyyedir. Cümle, itiraziyye olarak gelmiştir. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.

İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i mu‘teriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâbdır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi)

Mübteda ve haberden oluşmuş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. Tekrarında ıtnâb ve reddü’l acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الْغَنِيُّ ‘daki elif-lam takısı cins içindir. (Âşûr)

Müsnedin cins ifade eden  ال  takısıyla marife gelmesi, haberin biliniyor olduğunu belirtmesi yanında kasr ifade eder. (Âşûr) Sıfat, mevsûfa kasredilmiştir.  Haberin mübtedaya has olduğu kesin bir dille belirtilmiştir. Ayrıca müsnedin ال  ile marife gelişi, bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder. 

وَاَنْتُمُ الْفُقَـرَٓاءُۚ  cümle atıf harfi وَ ‘la itiraz cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Müsned olan  الْفُقَـرَٓاءُ  ismi kasr ifadesi için cins ifade eden  ال  takısıyla gelmiştir. Ayrıca müsnedin  الْ  takısıyla marife gelişi, bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder. (Âşûr) 

Kasr, mübteda ve haber haber arasındadır.  اَنْتُمُ  maksûrun aleyh/mevsûf,  الْفُقَـرَٓاءُ  maksûr/sıfat olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.  

Haberin  الْ  ile marife olması kasr-ı hakiki ifade eder. Bu da haberin sadece mübtedaya mahsus olması; başkasına ait olmaması demektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الْغَنِيُّ - الْفُقَـرَٓاءُۚ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. 

Bu kelimelerdeki tarif cins içindir. Cinsteki kemali ifade eder. Haber olarak geldiğinde ise kasır ifade eder. Kasr-ı sıfat ale’l mevsûftur.Yani ihtiyaçsız olmak sadece Allah’a, ihtiyaç sahibi olmak sadece insana mahsustur. (Âşûr)

اللّٰهُ الْغَنِيُّ  cümlesiyle  اَنْتُمُ الْفُقَـرَٓاءُ  cümleleri arasında mukabele sanatı vardır.


 وَاِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْۙ 

 

Atıf harfi  وَ  ile şart cümlesi … مَنْ يَبْخَلُۚ  ‘ya atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda haberî isnaddır. Müspet muzari fiil sıygasındaki  تَتَوَلَّوْا  cümlesi şarttır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

فَ  karînesi olmadan gelen cevap cümlesi  يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Fiillerin muzari fiil sıygasıyla gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade etmiştir. 

اِنْ  şart harfi asıl şart edatlarındandır. Çoğu zaman şartın vukuunda şek ifade eder. 

غَيْرَكُمْۙ  kelimesi  قَوْماً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.  قَوْماً ‘in nekreliği muayyen olmayan cinse işaret eder. 

 

 ثُمَّ لَا يَكُونُٓوا اَمْثَالَكُمْ

 

ثُمَّ  hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiş)  açısından terahi ifade eder. (Âşûr) Cümle hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir.

Menfi  كَان ‘nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

يَكُونُٓوا ‘nin haberi  اَمْثَالَكُمْ , izafet formunda gelerek az sözle çok anlam ifade etmiştir.

كَان ’nin haberi, isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi s.124)

ما كان‘liolumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî Tefsir 3/79) 

اَمْثَالَكُمْ - اَضْغَانَكُمْ - اَمْوَالَكُمْ - اَعْمَالَكُمْ  benzeri ayet sonlarında akıcı kuvvetli seci vardır. Bu, güzelleştirici edebî sanatlardandır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)  

Surenin son ayetinde, sözün makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlaması şeklinde tarif edilen, hüsn-i intihâ sanatı vardır.

Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi belîğdir. Sûreler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatap artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi surede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Günün Mesajı
Allah, insanın yaratılışına pek çok duygular koymuştur. Bunların bazısı görünüşte kötüdür. Ne var ki, iyi bir eğitimle onlar fazilet haline getirilebilir. Meselâ, düşmanlık duygusu insanın kendi nefsine ve şeytana düşmanlığa, haset gıptaya, yani başkalarındaki faziletlere sahip olmaya çalışma duygusuna, öfke şecaate, yani karşısında öfkelenilmesi gereken şeylere öfkelenip, onların meşru yoldan giderilmesi için gerekeni yapmaya çevrilebilir. Önemli olan, insana verilen her duyguya, her hususiyete, onun her arzusuna meşru hedef göstermek ve onu usulünce bu hedefe yönlendirmektir. Esasen bu duygular da bir bakıma bunun için verilmiştir ve onları faziletler haline getirme insanın mânen ve ahlâken terakkisine sebep olur. Ama onlar faziletler haline getirileceğine, eğitim bu çerçevede olacağına, duygulara, arzulara, temayüllere meşru hedef göstermeden, eğitim adına “kıskanma, düşmanlıkta bulunma, öfkelenme!” gibi sürekli ve sadece “yap-yapma'”larla insan üzerinde gereken miktarın ötesinde bir baskı uygulanacak olursa, bu defa tam tersi bir sonuç ortaya çıkabilir.
Sayfadan Gönüle Düşenler
Evrenin köşesinde, hayatların paralelinde duran bir kasaba varmış. Girişe bir uyarı tabelası çakılmış: “Dikkat! Yaptığın Her Şey Kendine!” Buraya: ya toplumdan geçici olarak akıllansın diye sürülenler, ya da kendi seçimleriyle inzivaya çekilenler gelirmiş. Çoğu da bir kaç seneden fazla kalamazmış. 

Sürülen gençlerden biri kasaba topraklarına girince şaşırmış. Burada da, kendi dünyasındaki gibi bir hayat varmış. “Aptallar..” diye mırıldanmış. “İddiasına varım, yıllarca kalırım.” Zira, eski hayatına aynen devam edebileceğini sanmış. İlk birkaç günlük dinlenmeden sonra eskisi gibi huzursuzluklar çıkarmaya başlamış.

Yoldan geçenlerin düşmesine sebep olacak tuzaklar kuruyormuş. Büyükleriyle yolculuk yapan küçükleri korkutuyormuş. Parklarda piknik yapanların yiyeceklerini çalıyormuş. Kendince şaka olan her huzursuzluğun ardından uzaklara çekilip insanların tepkisini izliyor ve kahkahalarla eğleniyormuş. Üstelik burada şikayet edebilecekleri kimsesi de yokmuş.

Yalnız, sanki bir tuhaflığın varlığından şüphelenmeye başlamış. Gün içerisinde yaptıklarının hepsinin, kendi başına da geldiğini farketmiş. Düşürülmüş, korkutulmuş ve çaldıkları çalınmış. Bir süre sonra bu işin tesadüften öte olduğunu kabul etmek zorunda kalmış ve gözlerini dört açmış.

Farklı şakalar denemiş, hepsini de aynen yaşamış. Başkalarının arkasından konuşan insanların, yaklaşık ifadelerle arkalarından konuşulduğunu işitmiş. Yaptığı şakalarından ya da çıkardığı kavgalardan eğlenmez olmuş. Buraya neden sürüldüğünü ve tabeladaki uyarının anlamını idrak etmiş. Eski halinden uzaklaştığı gün sürgün cezasının bittiği haberini almış.

Ey Allahım! 

Yaptıklarımızın boşa çıkmasından ve boş işlerle uğraşmaktan Sana sığınırız. Senin rızan için yaşadığımız bu alemde, yaptığımız her şeyin kendimizin yararına ya da zararına olduğuna iman ederiz. Bizi, nefsimizle başbaşa bırakma ve nefsani kararlar almamıza izin verme, alınmış kararların ise şerrinden muhafaza buyur. Yanlışlarımızdan uzaklaştır, doğru yola yönlendir. Bizi, iki cihanda da emirlerine itaat ederek kendi lehine yani rızana ve rahmetine kavuşmak için çalışanlardan eyle.

Amin.