Muhammed Sûresi 6. Ayet

وَيُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ عَرَّفَهَا لَهُمْ  ...

Onları, kendilerine tanıttığı cennete koyacaktır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيُدْخِلُهُمُ onları sokacaktır د خ ل
2 الْجَنَّةَ cennete ج ن ن
3 عَرَّفَهَا tanımladığı ع ر ف
4 لَهُمْ kendilerine
 

Bir önceki âyetin sonu, iki farklı okumaya dayalı olarak iki şekilde anlaşılmıştır. “Allah yolunda savaşanlar” mânasındaki okuma ve anlayışı benimseyenlere göre 5 ve 6. âyetlerde zikredilen ilâhî lutuflar dünya hayatında söz konusudur; Allah onlara doğru yolu gösterecek (hidayet verecek) ve durumlarını düzeltecektir. Bizim tercüme ettiğimiz okumaya göre ise Allah yolunda öldürülenlere doğru yol gösterilmekte ve durumları ıslah edilmektedir. Bunu “cennette yerlerini göstermek ve günahlarını bağışlayarak cennete girecek hale getirmek, huzur ve sükûna kavuşturmak” şeklinde yorumlamak mümkün olmakla beraber bu yorumda lafızlar zorlanmaktadır. Bizim tercih ettiğimiz anlayışta âyet, “öldürülmeden önceki oluşu” ifade etmektedir; yani Allah yolunda öldürülenler daha önce, onların şehid olacaklarını bilen Allah’ın lutfu ile bu kıvama gelmekte, öldükten sonra da Allah’ın dünyada iken kitabında anlatarak tanıttığı veya oraya girdikten sonra tanıtacağı cennete girmektedirler.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 48-49
 
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:” Muhammed’in canını kudretiylr elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, cennetlik mü’minlerden her biri, Cennet’teki yerini, dünyadaki evinden daha iyi bilir “
(Buhari ,Mezâlim 1; Rikak 48).
 

وَيُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ عَرَّفَهَا لَهُمْ

 

يُدْخِلُهُمُ atıf harfi و ‘la makabline matuftur.  يُدْخِلُهُمُ  fiili damme ile merfû  muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

الْجَنَّةَ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  عَرَّفَهَا لَهُمْ cümlesi  الْجَنَّةَ ‘nin hali olarak mahallen mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına  وَقَدْ  gelir. Bazen sadece  و  gelir. Nadiren  و ‘sız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

عَرَّفَهَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  لَهُمْ  car mecruru  عَرَّفَ  fiiline mütealliktir. 

يُدْخِلُهُمُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  دخل ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

عَرَّفَهَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  عرف ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَيُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ عَرَّفَهَا لَهُمْ

 

وَ , atıf harfidir. Ayet, hükümde ortaklık nedeniyle  سَيَهْد۪يهِمْ  cümlesine atfedilmiştir. İlk cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

عَرَّفَهَا لَهُمْ  cümlesi,  يُدْخِلُهُمُ  fiilinin failinden haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Bu ayette, [işte bu, ... miras kılındığın cennettir.] şeklindeki Zuhruf/72 ayetinin manası kastedilmiştir. Cenab-ı Hak, bu beyanı ile bu cennetlere işaret etmiş ve cennetliklere, o cennetlerin işte bu cennetler olduğunu bildirip, tanıtmıştır. Bu husustaki bir başka izah da şudur: Bu ifadenin manası, Cenab-ı Hak, onlara, öldürülmelerinden önce o cennetleri tanıttı şeklindedir. Çünkü şehit vefat etmeden önce, kendisine cennetteki makamı ve mevkii gösterilir de, böylece o da ona arzu duyar, iştiyak duyar. Bir başka izah da şudur: Cenab-ı Hak onları cennetine sokar; cennetleri niteleyip vasfetmeye hacet de yoktur.. Çünkü Allah Teâlâ o cennetleri onlara defalarca tanıtmış ve pek çok defa tavsif etmiştir." (Fahreddin er-Râzî)

عَرَّفَهَا /Tanıttığı diye ifade ettiğimiz kelimeye Müfredât’ta ‘Onlar için güzelleştirdi ve süsledi’ manası verilmiştir.

Bir kısım alimler de: ‘Sınır koydu, ayırdı, sınırlarını belirledi’ anlamına geldiğini söylemişlerdir. Çünkü cennetliklerin herbirinin yeri sınırlanmış ve ayrılmıştır." Bir hadiste şöyle buyurulmuştur: ”Her biriniz cennetteki evini dünyadaki evinden daha çok tanır. ”  Hadisi Buhârî: ”Muhammed'in canı elinde olan Allah'a yemin ederim ki, onlardan biri evini daha iyi bilir..." şeklinde bir lafızla tahric etmiştir. Câmiu'l-Usûl, 10/549. (Ruhu’l Beyân)