Hucurât Sûresi 4. Ayet

اِنَّ الَّذ۪ينَ يُنَادُونَكَ مِنْ وَرَٓاءِ الْحُجُرَاتِ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ  ...

(Ey Muhammed!) Odaların arkasından sana bağıranların çoğu aklı ermeyen kimselerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 الَّذِينَ
3 يُنَادُونَكَ sana bağıranların ن د و
4 مِنْ -ndan
5 وَرَاءِ arkası- و ر ي
6 الْحُجُرَاتِ odaların ح ج ر
7 أَكْثَرُهُمْ çoğu ك ث ر
8 لَا
9 يَعْقِلُونَ akıl etmezler ع ق ل
 

Benî Temîm isimli bedevî kabilesi Hz. Peygamber’i görmek, tanı­mak ve buna göre bir ilişki kararı almak üzere Medine’ye gelmişti. Peygamber efendimiz her öğleden sonra yaptıkları gibi bir süre dinlenmek (kaylûle yapmak) üzere odalarına çekilmişlerdi. Kabile mensupları, kendilerine bu durum bildirildiği halde Resûlullah’ın evinin önünde, kaba bir şekilde “Muhammed, Muhammed!” diye bağırmaya başladılar. Bu davranışları hem edebe aykırı idi hem de onu rahatsız etmişti. Ama eğitim ve idrak seviyeleri henüz yaptıklarının kabalığını, yersizliğini anlayacak ölçüde değildi (Kurtubî, XVI, 294 vd.). Böyle yapanların medeni inceliklerden uzak bedevîler olduğu düşünüldüğünde davranış tabii de görülebilirdi. Buna rağmen Allah Teâlâ’nın vahiy göndererek uyarıda bulunması iki önemli ve evrensel değer ve kurala dikkat çekmektedir: 1. Medenî inceliklerin, insanî erdemlerin bütün topluluğa yayılması; köylünün, bedevînin, şehirlerden uzak yaşayanların da uygarlıktan nasiplendirilmesi, bütün ümmetin medenîleşmesi gereklidir. 2. Hz. Peygamber’in Allah katındaki yeri ve değeri çok yüksek olup onun karşısında herkes bu idrak içinde olmak zorundadır.

 

اِنَّ الَّذ۪ينَ يُنَادُونَكَ مِنْ وَرَٓاءِ الْحُجُرَاتِ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  يُنَادُونَكَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

يُنَادُونَكَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  مِنْ وَرَٓاءِ  car mecruru  يُنَادُونَكَ  fiiline mütealliktir.  الْحُجُرَاتِ  muzâfun ileyh olup cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.

اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ  cümlesi  اِنَّ ‘nin  haberi olarak mahallen merfûdur. اَكْثَرُهُمْ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. لَا يَعْقِلُونَ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَعْقِلُونَ  fiili  ن ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

يُنَادُونَكَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  ندى ’dir.   

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

 

اِنَّ الَّذ۪ينَ يُنَادُونَكَ مِنْ وَرَٓاءِ الْحُجُرَاتِ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ

 

Ayet, istînâfiyye olup fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, habere dikkat çekmek ve ve tahkir içindir. Ayrıca müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi muhatabın mevsûlün sılası hakkında bilgisi olduğunu göstermektedir.

Müsnedün ileyh makamındaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  يُنَادُونَكَ مِنْ وَرَٓاءِ الْحُجُرَاتِ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

مِنْ وَرَٓاءِ الْحُجُرَاتِ  izafetiyle az sözle çok mana kastedilmiştir.  الْحُجُرَاتِ ‘deki marifelik ahd içindir. (Âşûr)

اِنَّ ’nin haberi olan  اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ  cümlesi, mübteda ve haberden oluşmuş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyh olan  اَكْثَرُهُمْ ‘un izafetle marife olması, az sözle çok anlam ifade etme amacına matuftur.

Menfî muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve istimrar ifade eden  لَا يَعْلَمُونَۜ  cümlesi müsneddir.

Cümlede müsnedin muzari fiil sıygasıyla gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiilin tecessüm özelliği sayesinde muhayyile harekete geçer ve konuyu anlamak kolaylaşır.

Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karîneler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü  tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur'an’da çok örneği vardır.

Bu cümle Kur’an’da aynen veya ufak değişikliklerle birçok kez tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkâf Sûresi, C. 7, S. 314)

Çoğunun aklı ermeyen kişiler olduğunun bildirilmesi; içlerinde istisna edilmesi gereken kişiler bulunduğu anlamında olabilir. Yine, aralarında aklı erenlerin az olduğu belirtilerek, aslında içlerinde aklı başında hiç kimsenin olmadığı kastedilmiş de olabilir; çünkü Arapların sözlerinde azlık yokluk anlamında kullanılabilmektedir.

Bu ibaredeki  مِنْ  ibtidâ-i gaye içindir; yani Peygamber’e seslenme bu mekandan başlamaktadır. Peygamberin (sav) şanını yüceltip ona hürmet etmenin önemini belirtmek için  الْحُجُرَاتِ  şeklinde çoğul getirilmiştir. Seslenme fiili, hepsine isnat edilmiş olsa da bunu onlardan birinin yapmış olması da caizdir; diğerleri bunu hoş görmüş de sanki o fiili hep birlikte işlemiş gibi olmuşlardır. (Keşşâf)

Bu ifade, daha önce kastedilen kimselerin mukabili olan kimselerin halini anlatmaktadır. Çünkü öncekinde, sesini kısıp konuşan, saygılı davrananlardan bahsedilmiş, bu ayette sesini kabaca yükseltenlerden bahsedilmiştir. Burada, bu kimselerin, Hz. Peygamber (sas)’in huzurunda, edebi bir tarafa bıraktıklarına ve her türlü ihtiyaçlarını ona arzettiklerine bir işaret vardır. (Fahreddin er-Râzî)

Akletmemekle kastedilen Efendimizle muamelede gözetilmesi gereken edep ile alakalı akıldır veya onların İslam öncesi dönemde alıştıkları sertlik, kibir gibi huyları ifade eden ve yasak olmayan, günah gerektirmeyen bir şeydir. (Âşûr)