وَمِنَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّا نَصَارٰٓى اَخَذْنَا م۪يثَاقَهُمْ فَنَسُوا حَظاًّ مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۖ فَاَغْرَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَٓاءَ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۜ وَسَوْفَ يُنَبِّئُهُمُ اللّٰهُ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمِنَ | ve |
|
2 | الَّذِينَ | kimselerin |
|
3 | قَالُوا | diyen(lerin) |
|
4 | إِنَّا | biz |
|
5 | نَصَارَىٰ | hıristiyanız |
|
6 | أَخَذْنَا | almıştık |
|
7 | مِيثَاقَهُمْ | sözünü |
|
8 | فَنَسُوا | ama unuttular |
|
9 | حَظًّا | pay almayı |
|
10 | مِمَّا | şeyden |
|
11 | ذُكِّرُوا | öğütlenen |
|
12 | بِهِ | kendilerine |
|
13 | فَأَغْرَيْنَا | bu yüzden saldık |
|
14 | بَيْنَهُمُ | aralarına |
|
15 | الْعَدَاوَةَ | düşmanlık |
|
16 | وَالْبَغْضَاءَ | ve kin |
|
17 | إِلَىٰ | kadar |
|
18 | يَوْمِ | gününe |
|
19 | الْقِيَامَةِ | kıyamet |
|
20 | وَسَوْفَ | ve yakında |
|
21 | يُنَبِّئُهُمُ | onlara haber verecektir |
|
22 | اللَّهُ | Allah |
|
23 | بِمَا | şeyleri |
|
24 | كَانُوا | oldukları |
|
25 | يَصْنَعُونَ | yapmakta |
|
صنع Bir fiili güzel, uygun yada mükemmel bir şekilde yapmaktır. Her fiil bir sun’dur, ancak her sun’ bir fiil değildir. Yine ‘fiil’ hayvan ve cansız varlıklar hakkında da kullanılmasına rağmen ‘sun’ ‘ kelimesi bunlar için kullanılmaz. Sanîa, kişinin yaptığı hayırlı işlerdir. 26/129. ayette zikredilen mesâni’ kelimesi yüksek ve muazzam yapılar hakkında kullanılmıştır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 20 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri sanayi, sanat, zanaat, sanatçı, suni, masnû’ ve masnuâttır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَمِنَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّا نَصَارٰٓى اَخَذْنَا م۪يثَاقَهُمْ
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu, مِنَ harf-i ceriyle birlikte اَخَذْنَا fiiline müteallıktır. Veya mukadder mübtedanın mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. Takdiri قوم şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası قَالُٓوا اِنَّا نَصَارٰٓى ’dır. Îrabtan mahalli yoktur.
قَالُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, اِنَّا نَصَارٰٓى ’dır. قَالُٓوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.
نَصَارٰٓى kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
اَخَذْنَا م۪يثَاقَهُمْ cümlesi 12. ayete matuftur. اَخَذْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
م۪يثَاقَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَنَسُوا حَظاًّ مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۖ
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. نَسُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
حَظًّا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. مَا müşterek ism-i mevsûlu, مِنْ harf-i ceriyle birlikte حَظًّا ’nın mahzuf sıfatına müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası ذُكِّرُوا بِه۪’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
ذُكِّرُوا damme üzere meçhul mebni fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.
بِه۪ car mecruru ذُكِّرُوا fiiline müteallıktır.
ذُكِّرُوا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi ذكر ’dir. Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef’ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَاَغْرَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَٓاءَ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۜ
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. اَغْرَيْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
بَيْنَهُمُ mekân zarfı, اَغْرَيْنَا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هُمُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْعَدَاوَةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. الْبَغْضَٓاءَ kelimesi atıf harfi وَ ’la الْعَدَاوَةَ ’ye matuftur.
اِلٰى يَوْمِ car mecruru اَغْرَيْنَا fiiline müteallıktır. الْقِيٰمَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اَغْرَيْنَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi غرو’dır. İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat) tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَسَوْفَ يُنَبِّئُهُمُ اللّٰهُ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ
وَ istînâfiyyedir. سَوْفَ gelecek zamana işaret eder. Alimler bu edatı tesvif -erteleme diye isimlendirmişlerdir. Vaat veya tehdit bulunan yani istenen veya hoşlanılmayan bir fiile delalet eden bir muzari fiilin başına geldiklerinde tekid/vurgu olurlar.
يُنَبِّئُهُمُ merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
مَا müşterek ism-i mevsûl, بِ harf-i ceriyle birlikte يُنَبِّئُهُمُ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası كَانُوا يَصْنَعُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
كَانُوا damme üzere mebni nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur.
يَصْنَعُونَ fiili كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubtur. يَصْنَعُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يُنَبِّئُهُمُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi نبأ’dir. Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef’ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.وَمِنَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّا نَصَارٰٓى اَخَذْنَا م۪يثَاقَهُمْ فَنَسُوا حَظاًّ مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۖ
وَ atıftır. Cümle 12. ayetteki اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۚ cümlesine matuftur.
Mecrur mahaldeki الَّذ۪ينَ ism-i mevsûlu اَخَذْنَا fiiline müteallıktır. Sılası olan قَالُٓوا, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُٓوا fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنَّا نَصَارٰٓى, sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müspet mazi fiil sıygasındaki فَنَسُوا حَظاًّ مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ cümlesi اَخَذْنَا ’ya matuftur.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûlün sılası da meçhul mazi fiil sıygasında gelmiş faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde tevcîh sanatı vardır.
نَسُوا - ذُكِّرُوا kelimeleri arasında tıbak-ı îcab sanatı vardır.
الَّذ۪ينَ şeklindeki ism-i mevsûl haberin cezalarını bildirmek üzere geldiğine işaret eder.
12. ayetle aralarına mukabele vardır. Orada İsrailoğullarından alınan misaktan bahsedilmişti.
نَصَارٰٓى kelimesi Nasara şehrine ait olanlar ve Hz. İsa’ya yardımcı olanlar olmak üzere iki şekilde açıklanır. Bu ibarede hem tazim hem de ikaz vardır. Tazim; Hz. İsa’ya yardımcı olmaları dolayısıyladır. İkaz manası ise; kendilerine hatırlatılan payı yani kendilerine söylenen ibadetleri yapmayı unutmalarıdır.
Ayetteki حَظاًّ kelimesinin nekre olarak getirilmesi, bir tek kısmın kastedildiğini gösterir ki bu da Hazreti Muhammed’e (s.a.) iman hususudur. Cenab-ı Allah, onlara emrettiği birçok şeyi terk etmiş olmalarına rağmen bilhassa tek bir “hisse”yi terk etmelerinden bahsetmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Dikkat edilirse “Hristiyanlardan da misaklarını aldık.” denmiyor; Hristiyan olma vasfı kendi beyanları ile kendilerine nispet ediliyor. Bu onların, “Biz, Allah’ın ensarı (yardımcıları)yız.” şeklindeki sözlerinin, doğruluktan çok uzak ve uydurma olduğunu, Allah Teâlâ’ya yardımla ilgisi bulunmadığını, onların sözleri ile fiilleri arasında açık bir tezat bulunduğunu ortaya koymak içindir. Çünkü onların, Allah Teâlâ’ya yardım iddiası Allah’a itaatte sebatı ve misaka riayeti gerektirir. (Elmalılı Hamdi Yazır)
قالُوا kinaî bir tariz yoluyla bu sözün yerine getirildiğini ve yerine getirilmesi gerektiğini ifade eder. (Âşûr)
فَاَغْرَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَٓاءَ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۜ
فَ ile …فَنَسُوا cümlesine atfedilen cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَغْرَيْ fiili “yapıştırdı, zamkladı” demektir. Bu fiilde istiare vardır.
Cümlenin başındaki فَاَغْرَيْنَا’daki azamet zamirinden, son cümlede Allah lafzına dönülmesi iltifat sanatıdır.
الْعَدَاوَةَ - الْبَغْضَٓاءَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَسَوْفَ يُنَبِّئُهُمُ اللّٰهُ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ
وَ istînâfiyye, سَوْفَ istikbal harfidir. سَوْفَ tehdit makamında tekid ifade eder. Cümle müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.
Müsnedün ileyhin lafza-i celâlle marife olması, kalplere korku salmak içindir. Ayrıca bu zikirde tecrîd sanatı vardır.
Mecrur mahaldeki ism-i mevsûlün sılası كَان’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Sübut ifade eder. كَان’nin haberinin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder.
صْنَع fiilini Türkçede “sanat” şeklindeki türeviyle kullanıyoruz.
نَبِّئ fiili önemli haberler vermek için kullanılır. Allah’ın haber vermesi; yaptıklarının cezasını onlara gösterecek manasındadır. Lâzım-melzûm alakası ile mecâz-ı mürseldir.
Yaptıklarına “sanat” denilmesi de iki nükteyi içerir ki önce bunların bu kötü işlerde becerikli olduğunu, antlaşmayı bozmayı, kitabı ihmal etmeyi, kin ve düşmanlık saçmayı ve daha birtakım kötülükleri sanat edindiklerini bildirir. İkinci olarak, bunların sanayi ile öğündüklerine işaret ederek, Yahudilerin ticaret sevdasıyla dini, Allah’ı ve ahireti unutmaları çoğunlukla ticarette zarar ve ziyan ile tasvir olunduğu gibi bunların da sanat sevdasıyla Allah’ı, peygamberi, din ve diyaneti unutmaları zararlı bir sanat olarak tasvir edilmiştir. (Elmalılı Hamdi Yazır)
Bu cümlede, gelecekteki hitaplar ve beyanları destekleyici bir söz ve hazırlama manası da vardır. (Elmalılı Hamdi Yazır)
Bu kelam, ceza ve azabın şiddetli bir vaîdidir. Tıpkı bir kimsenin, ceza vadettiği biri için “Yaptığını yakında sana haber vereceğim.” demesi gibi. Yani Allah, onların,
- Misakı bozmak,
- Kendilerine verilen öğütlerin önemli bir bölümünü unutmak gibi sürekli yaptıklarının cezasını verecektir. (Ebüssuûd)
Cezalandırmak yerine yaptıklarını haber vermek ifadesinin tercihi, onların, işlediklerinin hakikatini ve azabı mûcib olduğunu bilmediklerine dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd)
Bu iki mananın, yani düşmanlık ve buğzun bir mevsufta bulunmayacağını muhatabın bildiği düşüncesiyle bedî’ bir îcaz vardır. (Âşûr)