فَبِمَا نَقْضِهِمْ م۪يثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةًۚ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ۙ وَنَسُوا حَظاًّ مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۚ وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلٰى خَٓائِنَةٍ مِنْهُمْ اِلَّا قَل۪يلاً مِنْهُمْ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَبِمَا | sebebiyle |
|
2 | نَقْضِهِمْ | bozmaları |
|
3 | مِيثَاقَهُمْ | sözlerini |
|
4 | لَعَنَّاهُمْ | onları la’netledik |
|
5 | وَجَعَلْنَا | ve yaptık |
|
6 | قُلُوبَهُمْ | kalblerini |
|
7 | قَاسِيَةً | kaskatı |
|
8 | يُحَرِّفُونَ | kaydırıyorlar |
|
9 | الْكَلِمَ | kelimeleri |
|
10 | عَنْ |
|
|
11 | مَوَاضِعِهِ | yerlerinden |
|
12 | وَنَسُوا | ve unuttular |
|
13 | حَظًّا | pay almayı |
|
14 | مِمَّا | şeyden |
|
15 | ذُكِّرُوا | öğütlenen |
|
16 | بِهِ | kendilerine |
|
17 | وَلَا | asla |
|
18 | تَزَالُ | daima |
|
19 | تَطَّلِعُ | muttali olursun |
|
20 | عَلَىٰ | üzerinde (olduklarına) |
|
21 | خَائِنَةٍ | hainlik |
|
22 | مِنْهُمْ | onlardan |
|
23 | إِلَّا | hariç |
|
24 | قَلِيلًا | pek azı |
|
25 | مِنْهُمْ | içlerinden |
|
26 | فَاعْفُ | yine de affet |
|
27 | عَنْهُمْ | onları |
|
28 | وَاصْفَحْ | ve aldırma |
|
29 | إِنَّ | şüphesiz |
|
30 | اللَّهَ | Allah |
|
31 | يُحِبُّ | sever |
|
32 | الْمُحْسِنِينَ | güzel davrananları |
|
فَبِمَا نَقْضِهِمْ م۪يثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةًۚ
فَ istînâfiyye, بِ sebebiyyedir.
بِ harf-i ceri mecruruna ilsak, sebep, musahabe, zaid, karşılık /bedel, istiane, zaman-mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَا zaiddir. بِمَا نَقْضِهِمْ car mecruru لَعَنَّاهُمْ fiiline müteallıktır.Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
م۪يثَاقَهُمْ kelimesi, masdar olan نَقْضِهِمْ kelimesinin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَعَنَّاهُم sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
جَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ cümlesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur. جَعَلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Değiştirme fiili olan جَعَلَ kelimesi üç manaya gelir:
1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek
2. Bir halden başka bir hale geçmek
3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek.
Bu ayette “bir halden başka bir hale geçmek” manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلُوبَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. قَاسِيَةً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
قَاسِيَةً kelimesi sülâsî mücerred olan قسو fiilinin ism-i failidir.
قَاسِيَةً kelimesi ism-i faildir. İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ۙ
Fiil cümlesidir. يُحَرِّفُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
الْكَلِمَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
عَنْ مَوَاضِعِه۪ car mecruru يُحَرِّفُونَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عَنْ harf-i ceri mecruruna mücaveze, sebep, kaynak-rivayet, bedel, hal, zaman-mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُحَرِّفُونَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi حرف’dir. Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَنَسُوا حَظاًّ مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. نَسُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
حَظًّا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. مَا müşterek ism-i mevsûlu, مِنْ harf-i ceriyle birlikte حَظًّا ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası ذُكِّرُوا بِه۪ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
ذُكِّرُوا damme üzere meçhul mebni fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.
بِه۪ car mecruru ذُكِّرُوا fiiline müteallıktır.
ذُكِّرُوا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi ذكر ’dir. Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلٰى خَٓائِنَةٍ مِنْهُمْ اِلَّا قَل۪يلاً مِنْهُمْ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْۜ
وَ atıf harfidir. لَا تَزَالُ istimrar fiillerindendir. Devamlılık ifade eder. كَانَ gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Ve (و): Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَزَالُ ’nun ismi, müstetir olup takdiri أنت ‘dir. تَطَّلِعُ fiili تَزَالُ ’nun haberi olarak mahallen mansubtur.
Süreklilik (devamlılık) bildiren nakıs fiillerin isim ve haber alabilmeleri ve devamlılık manası ifade etmeleri için kendilerinden önce nefy (olumsuzluk), nehiy, dua, istifham-ı inkârî (kınama ve sitem amaçlı soru) edatlarından birinin bulunması gerekir. -Başlarındaki مَا menfilik harfi olmasına rağmen fiile olumsuzluk değil, devamlılık manası kazandırır. مَا زَالَ fiilinin muzarisi لَا يَزَالُ şeklinde gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَطَّلِعُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت’dir. عَلٰى خَٓائِنَةٍ car mecruru تَطَّلِعُ fiiline müteallıktır.
مِنْهُمْ car mecruru خَٓائِنَةٍ kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır. اِلَّا istisna edatıdır.
قَل۪يلًا kelimesi مِنْهُمْ ’deki zamirden müstesna olup mahallen mansubtur.
قَل۪يلًا müstesna konumunda gelmiştir.
İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.
İstisnanın üç unsuru vardır:
1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.
2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.
3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.
NOT: Müstesna minh;
a. Ya birden fazla olmalı,
b. Ya umumi manalı bir kelime olmalı,
(Bir ismin umumi manalı olması için nefy, nehiy veya istifhamdan sonra nekre olarak gelmesi gerekir.)
c. Ya da kısımları bulunan müfred bir lafız olmalı.
(Kısımları bulunan müfred: Mesela, sahifeleri olan kitap, saatleri olan gün, günleri olan hafta, ay, mevsim, mevsimleri olan sene, seneleri olan ömür gibi isimlerdir.)
NOT: Müstesna istisna edatından hemen sonra gelen kelimedir. Ancak müstesna minh hemen önce gelen kelime olmayabilir. Müstesna mansubtur. Bununla birlikte istisna edatlarının türlerine göre farklı şekillerde îrablanabilir. Türkçeye “ama, ancak, -den başka, -sız, fakat, hariç, müstesna, yalnız, sadece” gibi kelimelerle tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasihadır. Takdiri, إن تابوا وأصلحوا فاعف عنهم (Tövbe edip kendilerini ıslah ederlerse, onları affet.) şeklindedir.
اعْفُ illet harfinin hazfi ile mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت’dir. عَنْهُمْ car mecruru اعْفُ fiiline müteallıktır. اصْفَحْ atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
خَٓائِنَةٍ kelimesi sülâsî mücerred olan خون fiilinin ism-i failidir.
تَطَّلِعُ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındadır. Sülâsîsi طلع’dır. Bu bab, fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ٱللَّهَ lafza-i celâl إِنَّ ’nin ismidir.
يُحِبُّ fiili إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. Fiilin faili müstetir olup takdiri هُو’dir. الْمُحْسِن۪ينَ lafzı يُحِبُّ fiilinin mef'ûludur. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
الْمُحْسِن۪ينَ if’al babının ism-i failidir. Sülâsîsi حسن şeklindedir. İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
الْمُحْسِنِينَ kelimesi ism-i faildir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَبِمَا نَقْضِهِمْ م۪يثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةًۚ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ۙ وَنَسُوا حَظاًّ مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۚ وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلٰى خَٓائِنَةٍ مِنْهُمْ اِلَّا قَل۪يلاً مِنْهُمْ
فَ istînâfiyye, بِ sebebiyyedir. Zaid olan مَا, tekid ifade eder. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelam olan cümlede takdim-tehir sanatı vardır. نَقْضِهِمْ, konudaki önemine binaen fiile ve mef’ûle takdim edilmiştir.
Makabline tezâyüf sebebiyle atfedilen وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةًۚ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةً [Ve onların kalplerini katılaştırdık.] cümlesinde kalbin katılığı bir mecazdır, aslı sertlik ve dayanıklılıktır. Kalplerin vaazlardan ve uyarılardan etkilenmediği manasında istiaredir. (Âşûr)
يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ۙ cümlesi لَعَنَّاهُمْ cümlesinin mef’ûlünden haldir. Hal وَ’ı olmaksızın gelen cümle, bu özelliğin onlarda sabit olduğuna işaret eder. Hal cümleleri ıtnâb sanatıdır.
يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ cümlesi istînaf veya لَعَنَّاهُمْ deki zamirden haldir. (Âşûr)
التَّحْرِيفُ; bir şeyi bir tarafa doğru eğmek demektir. Arapçada çoğunlukla yürümek ve yürümekle alakalı konularda, amel, hidayet ve dalalet manalarında istiare şeklinde kullanılır. السُّلُوكُ، والسِّيرَةُ؛ والسَّعْيُ kelimeleri de böyledir.
الصِّراطُ المُسْتَقِيمُ ، وصِراطًا سَوِيًّا ، وسَواءُ السَّبِيلِ tabirleri ve يَعْبُدُ اللَّهَ عَلى حَرْفٍ ifadesi de böyledir. Burada da aynı şekilde kullanılmıştır. Yani Peygamberin sözünü söylendiği manada değil de başka manada anlıyorlar demektir. Bu; semavi olan kitaplarının manalarını değiştirdiklerini ifade eder. Bu da çoğunlukla hevaya tabi olarak yapılan yanlış yorumlama şeklinde olur ve umumi hevaya uygun olarak hükümlerin çoğu gizlenir. Bu da kitaplarındaki lafızları değiştirerek yapılır. Nisâ sûresinde bu manada şöyle buyurulmuştur: مِنَ الَّذِينَ هادُوا يُحَرِّفُونَ الكَلِمَ عَنْ مَواضِعِهِ [Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden saptırıyorlar. (Nisa Suresi, 46)] (Âşûr)
وَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۚ cümlesi, hal cümlesine matuftur. Mazi fiil sıygasında gelen cümlede mecrur mahaldeki ism-i mevsûl, حَظًّا ’ın mahzuf sıfatına müteallıktır. Mevsûlün sılası meçhul bina edilmiş mazi fiil cümlesidir.
Unutmadan murad, sıklıkla unutmaya yol açan ihmal anlamına gelir ve unutma tekrarlanmadığı için geçmiş zaman kipinde ifade edilir. Mazi fiille ifade edilmişse birinin hatırlatması içindir. Bu kelimeden maksat ihmal etmek ise muraşşah istiare veya hatırlamak konusunu hafife almak manasında kinaye için mazi sıygada gelir. (Âşûr)
حَظًّا, “nasip” demektir ve nekre gelişi tazim için veya zem karinesiyle teksir manası içindir. Hatırlatılan şey Tevrat’tır. (Âşûr)
… يُحَرِّفُونَ cümlesine atfedilen hal cümlesi وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلٰى خَٓائِنَةٍ مِنْهُمْ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْهُمْ şeklinde olup menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
خَٓائِنَةٍ’teki ةٍ mübalağa içindir. (Beyzâvî)
… يُحَرِّفُونَ Bu istînâf cümlesi, onların kalplerinin ne kadar katılaştığını gösterir. Zira Allah Teâlâ’nın kelamını değiştirecek ve O’na iftira etmek cüretini gösterecek kadar büyük bir kalp katılığı mertebesi yoktur. (Ebüssuûd)
لا تَزالُ fiili sürekliliği ifade eder, çünkü muzari fiil, fiilin devam ettiğine delalet eder. Bu cümle “Konuya muttali olman devam ediyor.” kuvvetindedir. اطِّلاعُ;
konuyu, meseleyi bilmek manasında kullanılan meşhur bir mecazdır ve burada da aşina olmak manasında bir kinayedir, yani onlar hala hıyanet ediyor, sen de onların ihanetini biliyorsun şeklindedir. (Âşûr)
قَاسِيَةً, taşın özelliğidir. Taş değil, taşın sıfatı zikredildiği için istiare vardır. Çimento sertleştikten sonra yani sıvı iken kullanılmadıysa taşlaşır ve hiçbir işe yaramaz. Kalpler de böyle olur. Kalbimiz havuz gibidir. Beş duyudan gelen hislerle dolar. Gelen su berraksa havuz da berrak olur. Ama kalbe gelen olumsuzluklar kin ve düşmanlık oluşmasına ve kalbin katılaşmasına sebep olur. Dikkatli olalım ve kalbimizi olumsuz duygu ve düşüncelerden koruyalım.
يُحَرِّفُونَ fiili, muzari şeklinde gelerek bu tahrifin devam ettiğini, yenilendiğini, sürekli hale geldiğine delalet eder. Bu fiilde istiare vardır. Ayetlerin lafzını veya manasını değiştirmek, başka mana çıkarmak Yahudilerin işi olup lanet sebebidir.
Günah lekeleri ile kararmış kalp artık ilhama kapanmıştır. Simsiyah olmuş kalp kullanılmadığından Allah tarafından mühürlenir.
يُحَرِّفُونَ şeklinde muzari (geniş zaman) kipi kullanılmış olması tahrifin devam ettiğine, yenilendiğine, istimrara (sürekliliğe) delalet eder. (Âşûr, Ebüssuûd)
نَقْضِ, “bozdu, ipi çözdü” demektir. Burada bir istiare vardır. Ahdi bozmak, ipi çözmeye benzetilmiştir. Bu benzetmeler sayesinde olay gözümüzde canlanır ve daha etkili olur.
نَقْضِهِمْ - م۪يثَاقَهُمْ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
يُحَرِّفُونَ - نَسُوا - ذُكِّرُوا kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)
Allah اِلَّا قَل۪يلًا مِنْهُمْ “içlerinden birazı müstesna…” buyurmuştur ki bunlar, Abdullah İbni Selam ve arkadaşları gibi iman eden Yahudilerdir. Ayette bahsedilen bu az sayıdaki müstesna kimselerin, küfürleri üzere kaldıkları halde ahidlerine vefa gösteren ve sözlerinde hainlik etmeyen kimselerin de olabilecekleri söylenmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْۜ
فَ, takdiri إن تابوا وأصلحوا [eğer tövbe edip salih olurlarsa] olan mahzuf şartın cevabına gelmiş rabıtadır. Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cevap cümlesi اعْفُ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Aynı üsluptaki وَاصْفَحْۜ cümlesi, cevap cümlesine temâsül sebebiyle atfedilmiştir.
اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ
Ta’lîliye olarak fasılla gelen son cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması teberrük, telezzüz ve muhabbet duyguları uyandırmak içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmektedir. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla, sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.
Ayetin başındaki لَعَنَّاهُمْ’daki azamet zamirinden, son cümlede Allah lafzına dönülmesi iltifat sanatıdır.
فَاعْفُ - اصْفَحْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayetin son cümlesi, mesel tarikinde tezyîl olarak ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak, ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.