يَسْـَٔلُونَكَ مَاذَٓا اُحِلَّ لَهُمْۜ قُلْ اُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُۙ وَمَا عَلَّمْتُمْ مِنَ الْجَوَارِحِ مُكَلِّب۪ينَ تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ اللّٰهُۘ فَكُلُوا مِمَّٓا اَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ وَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهِۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَسْأَلُونَكَ | sana soruyarlar |
|
2 | مَاذَا | neyin |
|
3 | أُحِلَّ | helal kılındığını |
|
4 | لَهُمْ | kendilerine |
|
5 | قُلْ | de ki |
|
6 | أُحِلَّ | helal kılındı |
|
7 | لَكُمُ | size |
|
8 | الطَّيِّبَاتُ | iyi ve temiz şeyler |
|
9 | وَمَا |
|
|
10 | عَلَّمْتُمْ | yetiştirdiğiniz |
|
11 | مِنَ |
|
|
12 | الْجَوَارِحِ | hayvanların |
|
13 | مُكَلِّبِينَ | avcı |
|
14 | تُعَلِّمُونَهُنَّ | öğreterek |
|
15 | مِمَّا |
|
|
16 | عَلَّمَكُمُ | size öğrettiğinden |
|
17 | اللَّهُ | Allah’ın |
|
18 | فَكُلُوا | yeyin |
|
19 | مِمَّا | şeylerden |
|
20 | أَمْسَكْنَ | tuttukları |
|
21 | عَلَيْكُمْ | sizin için |
|
22 | وَاذْكُرُوا | ve anın |
|
23 | اسْمَ | adını |
|
24 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
25 | عَلَيْهِ | üzerine |
|
26 | وَاتَّقُوا | korkun |
|
27 | اللَّهَ | Allah’tan |
|
28 | إِنَّ | şüphesiz |
|
29 | اللَّهَ | Allah |
|
30 | سَرِيعُ | çabuk görendir |
|
31 | الْحِسَابِ | hesabı |
|
الكَلْب sözcüğü bildiğimiz havlayan köpek demektir. Bu kökten türetilen kelimelerden biri de hırs anlamına gelen الكَلَب sözcüğüdür. كَلِبٌ kelimesi ise delirmiş/kuduz demektir. (Müfredat) Bu kalıpta sadece bu ayette olmak üzere Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle birlikte toplam 6 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli kerpeten(iki köpek dişi, kıskaç, pense)dir. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)
يَسْـَٔلُونَكَ مَاذَٓا اُحِلَّ لَهُمْۜ قُلْ اُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُۙ وَمَا عَلَّمْتُمْ مِنَ الْجَوَارِحِ مُكَلِّب۪ينَ تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ اللّٰهُۘ
Fiil cümlesidir. یَسۡـَٔلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
مَاذَٓا اُحِلَّ لَهُمْ cümlesi یَسۡـَٔلُونَ fiilinin ikinci mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
مَاذَٓا istifham ismi mübteda olarak mahallen merfûdur. اُحِلَّ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
اُحِلَّ meçhul mazi mebni fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. لَهُمْ car mecruru اُحِلَّ fiiline müteallıktır.
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri أنت’dir. Mekulü’l-kavli, اُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُ ’dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
اُحِلَّ meçhul mazi fiildir. لَكُمُ car mecruru اُحِلَّ fiiline müteallıktır. الطَّيِّبَاتُ naib-i faildir.
وَ atıf harfidir. مَا müşterek ism-i mevsûlu, الطَّيِّبَاتُ ’ye matuf olup mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası عَلَّمْتُمْ مِنَ الْجَوَارِحِ ’dır. Îrabtan mahalli yoktur.
عَلَّمْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
مِنَ الْجَوَارِحِ car mecruru عَلَّمْتُمْ ’deki mahzuf gaib zamirin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri; ما علّمتموه من الجوارح şeklindedir.
مُكَلِّب۪ينَ kelimesi عَلَّمْتُمْ ’deki failin hali olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
تُعَلِّمُونَهُنَّ cümlesi عَلَّمْتُمْ’deki failin hali olarak mahallen mansubtur.
تُعَلِّمُونَهُنَّ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, مِنْ harf-i ceriyle birlikte تُعَلِّمُونَهُنَّ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası عَلَّمَكُمُ اللّٰهُ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
عَلَّمَكُمُ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir كُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
مُكَلِّب۪ينَ kelimesi sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.
عَلَّمْتُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Tef’il babındandır. Sülâsîsi علم’dir. Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَكُلُوا مِمَّٓا اَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ وَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهِۖ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasihadır. Takdiri; إن صدتم شيئا فكلوا (Bir şey avlarsanız onu yiyin) şeklindedir.
كُلُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, مِنْ harf-i ceriyle birlikte كُلُوا fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası اَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اَمْسَكْنَ fiili, (نَ) nûnu’n-nisvenin bitişmesiyle sükun üzere mebni mazi fiildir. (نَ) Nûnu’n-nisve fail olup mahallen merfûdur.
عَلَيْكُمْ car mecruru اَمْسَكْنَ fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. اذْكُرُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اسْمَ اللّٰهِ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
عَلَيْهِ car mecruru اذْكُرُوا fiiline müteallıktır.
وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ
وَ atıf harfidir. اتَّقُوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اللّٰهَ lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
İsim cümlesidir. إِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli إِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur. سَر۪يعُ kelimesi إِنَّ’nin haberidir. الْحِسَابِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
يَسْـَٔلُونَكَ مَاذَٓا اُحِلَّ لَهُمْۜ قُلْ اُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُۙ وَمَا عَلَّمْتُمْ مِنَ الْجَوَارِحِ مُكَلِّب۪ينَ تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ اللّٰهُۘ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. İstifham üslubunda gelen مَاذَٓا اُحِلَّ لَهُمْ cümlesi يَسْـَٔلُونَكَ fiilinin ikinci mef’ûlüdür.
قُلْ اُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُ cümlesinin fasılla gelmesinin sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sorulan soruya cevaptır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli müspet mazi fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Bu cümlede car mecrur konudaki önemine binaen faile takdim edilmiştir.
Sual kökünde kavl/söz anlamı vardır, o yüzden akabinde [Kendilerine ne helal kılındı?] ifadesi gelmiş ve sanki, ‘’Sana kendilerine neyin helal kılındığını söylüyorlar.’’ denilmiş gibi olmuştur. Ayette “Bize ne helal kılındı?” buyurulmayıp, aksine onların sözlerini hikâye babında [Onlara/kendilerine ne helal kılındı?] buyuruldu. Zira “Sana soruyorlar.” fiili üçüncü şahıs kipidir. “Bize ne helal kılındı, diyorlar?” şeklinde buyurulmuş olsaydı yine dil açısından doğru olurdu.
مَاذَٓا mübteda اُحِلَّ لَهُمْ haberdir, manası: [Kendilerine yiyeceklerden ne helal kılındı?] şeklindedir. Onlar, kendilerine haram kılınan iğrenç nesneler ile ilgili ayetler okununca kendilerine neyin helal kılındığını sordular. Cevap olarak da “Tayyib yani hoş ve temiz olanlar size helâl kılındı.” buyuruldu. الطَّيِّبَاتُ, yiyeceklerden pis ve iğrenç olmayanlardır. Bunlar da Kitap, Sünnet ve kıyas-ı fukaha sonucu haramlığı sabit olmayan her türlü yiyecektir. (Keşşâf, Ebüssuûd)
Müşterek ism-i mevsûl الطَّيِّبَاتُ ,مَا ’ye matuftur. Müspet mazi fiil sıygasındaki عَلَّمْتُمْ cümlesi mevsulün sılasıdır.
تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ اللّٰهُ cümlesi, عَلَّمْتُمْ fiilinin failinden haldir.
Sılası عَلَّمَكُمُ اللّٰهُۘ olan mecrur mahaldeki ism-i mevsûl تُعَلِّمُونَهُنَّ ’ye müteallıktır.
Allah Teâlâ’nın mütekellim olduğu cümlede lafza-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır.
الْجَوَارِحِ; av organları, azalar, el-ayak demektir. الْجَرِحِ yara, الْجَرّاحِ yaralayan demektir.
عَلَّمْتُمْ - تُعَلِّمُونَهُنَّ - عَلَّمَكُمُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Av hayvanlarını eğitmek hususunda Allah Teâlâ’nın öğrettiklerinden maksat, talim terbiye yolları ve yöntemleridir. Çünkü bu bilgi, Allah’tan ilhamdır yahut Allah’ın bir lütfu olan aklın kazanımları ve öğretileridir ki sahibinin salmasıyla avın peşine düşmesi, men etmesiyle durması, çağırmasıyla geri dönüp gelmesi, avı sahibi için yakalaması ve avın etinden yememesidir. (Ebüssuûd)
فَكُلُوا مِمَّٓا اَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ وَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهِۖ
فَ rabıtadır. Şart üslubunda talebî inşâî isnad olan cümlede îcâz-ı hazif vardır. كُلُوا مِمَّٓا اَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ cümlesi mahzuf şartın cevabıdır. Takdiri; …إن صدتم شيئا فكلوا [Bir şey avlarsanız onu yiyin] şeklindedir. Cevap cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Aynı üsluptaki وَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهِۖ cümlesi, cevap cümlesine matuftur. Atıf sebebi tezâyüftür.
منْ harfi ba’diyettir. Yani o hayvanların sizin için yakaladıklarının bazı kısımlarını yeyin, demektir. Çünkü avlanan hayvanların deri, kemik ve tüyler gibi kısımları yenmez. Avcı hayvanların sizin için yakaladıkları, hiç yemedikleri avlardır. Yedikleri avlar ise sizin için değil, fakat kendileri için tuttukları avlardır. (Ebüssuûd)
Bu, min-i zaidedir (asıl mana yönünden etkisi yoktur) ve tıpkı “Mahsul verdiği zaman onun mahsulünü yeyin.” Bu, min-i teb’iziyye (ondan bir kısmı) manasınadır. (Fahreddin er-Râzî)
مِمَّٓا daki منْ harfi ba'diyettir. Ama bu yüzden kalanın yeneceğine işaret eder denemez. Çünkü bu harf benzeri durumlarda isimlerin başında gelebilir ve teb'iziyye (ondan bir kısmı) ifade etmez. (Âşûr)
اسْمَ اللّٰهِ izafetinde Allah ismine muzâf olması اسْمَ’ye şan ve şeref kazandırmıştır.
وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ
..فَكُلُوا cümlesine matuf olan وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ cümlesi, emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Lafza-i celâlin zikri kalplerde haşyet duyguları uyandırmak ve korku salmak amacına matuftur. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهَۜ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
İkinci ayetteki cümle ile aynı olan bu cümle arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Ayetin fasılla gelmiş son cümlesi ta’lîliyedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i itiisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi sübut ifade eder.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması tazim ve kalplere korku salmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهُ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu cümlede zamir makamında ism-i celilin (Allah’ın) zahir olarak zikredilmesi, mehabeti artırmak ve hükmün illetini belirtmek içindir. (Ebüssuûd)
اِنَّ ’nin haberi az lafızla çok anlam ifade etme yollarından olan izafetle gelmiştir.
Ayetin fasılası olan bu cümle mesel tarikinde tezyîldir. (Âşûr) Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
سَر۪يعُ الْحِسَابِ izafetinde سَر۪يعُ şeklindeki sıfat, mevsufuna muzâf olmuş, vurgu artmıştır.
اُحِلَّ - مِمَّا - اللّٰهَ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.