وَكَيْفَ يُحَكِّمُونَكَ وَعِنْدَهُمُ التَّوْرٰيةُ ف۪يهَا حُكْمُ اللّٰهِ ثُمَّ يَتَوَلَّوْنَ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۜ وَمَٓا اُو۬لٰٓئِكَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَكَيْفَ | ve nasıl |
|
2 | يُحَكِّمُونَكَ | seni hakem yapıyorlar |
|
3 | وَعِنْدَهُمُ | yanlarında dururken |
|
4 | التَّوْرَاةُ | Tevrat |
|
5 | فِيهَا | içinde bulunan |
|
6 | حُكْمُ | hükmü |
|
7 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
8 | ثُمَّ | sonra |
|
9 | يَتَوَلَّوْنَ | dönüyorlar |
|
10 | مِنْ |
|
|
11 | بَعْدِ | sonra da |
|
12 | ذَٰلِكَ | ondan |
|
13 | وَمَا | değillerdir |
|
14 | أُولَٰئِكَ | onlar |
|
15 | بِالْمُؤْمِنِينَ | inanıyor |
|
Yahudilerin dava hakkında hüküm vermesi için Hz. Peygamber’e başvurmalarının adaletin tecellisi amacıyla değil, sırf kendi arzularına göre bir hüküm bulmak için olduğu anlaşılmaktadır. Âyet onların samimiyetsizliğini bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Zira onların davalarını, içinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat’ı bırakıp peygamber olduğuna inanmadıkları Hz. Muhammed’e getirmeleri kitaba olan imanlarının ne derece asılsız olduğunu, sonra Hz. Peygamber’in verdiği hükme razı olmayıp ondan da yüz çevirmeleri kendi isteklerinden başka hiçbir şeye samimi olarak inanmadıklarını göstermektedir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 277
وَكَيْفَ يُحَكِّمُونَكَ وَعِنْدَهُمُ التَّوْرٰيةُ ف۪يهَا حُكْمُ اللّٰهِ ثُمَّ يَتَوَلَّوْنَ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۜ
وَ istînâfiyyedir. كَيْف istifham harfi olup hal olarak mahallen mansubtur.
يُحَكِّمُونَكَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
وَ haliyyedir. Mekân zarfı عِنْدَهُمُ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muttasıl zamir هُمُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. التَّوْرٰيةُ muahhar mübtedadır.
ف۪يهَا car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. حُكْمُ اللّٰهِ muahhar mübtedadır. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. يَتَوَلَّوْنَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مِنْ بَعْدِ car mecruru يَتَوَلَّوْنَ fiiline müteallıktır. ذا işaret ismi olup sükun üzere mebni mahallen mecrur, muzâfun ileyhtir. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
وَمَٓا اُو۬لٰٓئِكَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ۟
وَ haliyyedir. مَٓا nefy harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. اُو۬لٰٓئِكَ işaret ism-i مَٓا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.
بِ harf-i ceri zaiddir. الْمُؤْمِن۪ينَ۟ lafzen mecrur, mahallen مَا ’nın haberi olarak mansubtur. الْمُؤْمِن۪ينَ۟ ‘nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُؤْمِن۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir.
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَكَيْفَ يُحَكِّمُونَكَ وَعِنْدَهُمُ التَّوْرٰيةُ ف۪يهَا حُكْمُ اللّٰهِ ثُمَّ يَتَوَلَّوْنَ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nefy, zem ve taaccüb manasındaki bu istifham cümlesi asıl vaz edildiği anlamdan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Ayrıca mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle, istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır. Allah Teâlâ’nın soru sorup cevap beklemesi muhaldir.
Hal وَ’ıyla gelen وَعِنْدَهُمُ التَّوْرٰيةُ cümlesinde, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatı vardır. عِنْدَهُمُ mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
Aynı üsluptaki ف۪يهَا حُكْمُ اللّٰهِ cümlesi التَّوْرٰيةُ ’den haldir.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle tüm kemâl sıfatları bünyesinde barındıran lafzâ-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
حُكْمُ اللّٰهِ izafetinde lafz-i celâle muzâf olan حُكْمُ şan ve şeref kazanmıştır.
Terahi bildiren ثُمَّ ile يُحَكِّمُونَكَ ’ye atfedilen يَتَوَلَّوْنَ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۜ cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
بَعْدِ’nin muzâfun ileyhi olan ذٰلِكَۜ ile duruma işaret edilmesi konunun önemini vurgulamak içindir.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
حُكْمُ - يُحَكِّمُونَكَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
ف۪يهَا حُكْمُ اللّٰهِ ibaresi kevn-i sâbık alakasıyla mecaz-ı mürseldir. Çünkü Tevrat tahrif edilmeden önce Allah’ın hükümlerini bildiriyordu. Sonra onu bozdular.
ف۪يهَا istiare-i tebeiyyedir. Kitap, bir mekâna ve zamana benzetilerek kapsam ifade etmiştir.
“Allah’ın hükmü” ile Yahudilerin itiraz ettiği zina cezası recm kastedilmiştir. Umum söylenip husus kastedilmiştir.
Bu kelam, onların gerçekte iman etmediklerini, kendilerine inen kitaba da inanmadıklarını ve buna rağmen tahkim için Peygambere (s.a.) başvurmalarındaki tutarsızlığa taaccübü ifade eder. Bu kelam, dikkatleri şu gerçeğe çeker:
Onların bu tahkimden amaçları, hakkı öğrenmek ve şer’i hükmü uygulamak değil fakat Allah Teâlâ’nın hükmü olmasa da daha ehven bir hüküm bulmaktı.
وَعِنْدَهُمُ التَّوْرٰيةُ [Tevrat yanlarındayken] cümlesi, tahkimde bulunan o Yahudilerin halini belirler.
ثُمَّ يَتَوَلَّوْنَ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ [Sonra bundan yüz çeviriyorlar] cümlesi de yadırgama ve taaccübü pekiştirmek ve bunu belirtmek içindir. (Ebüssuûd)
وَمَٓا اُو۬لٰٓئِكَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ۟
Hal cümlesi olarak وَ ’la gelen cümle menfi isim cümlesidir. مَٓا ’nın, ليس gibi amel ettiği cümlede مَٓا’ın haberine dahil olan بِ harfi zaiddir.
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması tahkir ifadesinin yanında kibir ve gururda ne kadar ileri gittiklerini işaret eder. Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
Bu ifade, onların ömür boyu Tevrat’a iman etmeyeceklerini haber vermektir. Buna göre bu haber verme işi, geçmişe ait değil geleceğe ait olmuş olur. Onlar, her ne kadar senden bu hususta bir hüküm talebinde bulunsalar bile ne sana iman ederler ne de senin vermiş olduğun hükmün doğruluğuna inanırlar. İşte bu da onların hiçbir şeye iman etmediklerine ve onların bütün gaye ve maksatlarının sadece dünyevî maksatları elde etmek olduğuna delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)
Bu cümle, makablinin sonucunu açıklayan bir zeyl mahiyetindedir.
Burada ism-i işaretin kullanılması, onların tavsif edildikleri çirkinliklerle canlandırılmaları içindir. Bundan amaç, hükmün illetine işaret etmenin yanı sıra şu noktayı da belirtmektir:
Onlar o çirkin vasıfları ile başkalarından o kadar ayrılmışlardır ki müşahede edilen şeyler sınıfına dahil olmuşlardır.
Bu işaretteki uzaklık manası da, onların azgınlık ve kibirdeki derecelerinin pek uzak olduğunu zımnen bildirmek içindir. (Ebüssuûd)