اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَۜ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْماً لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟
Câhiliye kelimesi, sözlükte bilgisizlik anlamına gelen cehl kökünden türetilmiş olup, “bilgiden yoksun olmak, bir konuda doğru olanın tersine inanmak, yapılması gerekenin tersini yapmak” demektir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “chl” md.). İslâmî dönemde ortaya çıkmış olan câhiliye kelimesi özel olarak, Araplar’ın İslâm’dan önceki dinî ve sosyal hayat telakkilerini, genel olarak da kişilerin ve toplumların günah ve isyanlarını ifade eden bir terimdir. Kur’an’da dört yerde geçen câhiliye terimi (Âl-i İmrân 3/154; Mâide 5/50; Ahzâb 33/33; Feth 48/26) Araplar’ın İslâm’dan önceki inanç, tutum ve davranışlarını İslâmî devirden ayırt etmek için kullanılmıştır. Bu sebeple genel olarak Araplar’ın İslâm’dan önceki dönemine Câhiliye veya Câhiliye çağı denilmektedir (bu konuda bilgi için bk. Mustafa Fayda, “Câhiliye”, DİA, VII, 17).
Burada câhiliye terimi ile yalnızca İslâm’dan önceki tarihî zaman dilimi değil, o dönemin insanlar arasında farklı uygulamalar doğuran haksız ve zalim zihniyetine, kişisel ve toplumsal olguların sadece menfaat açısından yararlı olup olmadığı endişesinin karakterize ettiği ahlâkî eksikliğe dikkat çekilmekte; özellikle Araplar’dan etkilenerek Tevrat’ın hükmünü bırakıp onlarda mevcut olan eşitsizlik ve üstün ırk anlayışını yahudi kabileleri arasında dahi uygulayan Nadîroğulları’na işaret edilmekte ve onlar kınanmaktadır.
Allah’tan daha üstün bir hâkim ve O’nun verdiği hükmünden daha güzel ve daha âdil bir hüküm yoktur. Bunu ancak hakka, adalete ve eşitliğe inanan toplumlar anlayabilirler. Kalplerinde hastalık olup ahlâken sapmış olanlar bunu anlayamazlar. Dolayısıyla, haksızlığı ve zulmü hakka ve adalete tercih edebilirler.
Bu tür ahlâkî sapmalar daima ortaya çıkabileceği için Hz. Peygamber, Câhiliye dönemine geçmişte kalan bir zaman dilimi olarak bakmamış, aksine bu dönemdeki anlayışın her fırsatta tekrar ortaya çıkabileceğini düşünerek uyarılarda bulunmuştur (Buhârî, “Cenâiz”, 39, 40; “Menâkıb”, 8).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 288-289
اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَۜ
Hemze istifham, فَ istînâfiyyedir. حُكْمَ kelimesi يَبْغُونَ fiilinin mukaddem mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubtur.
الْجَاهِلِيَّةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. يَبْغُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْماً لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟
وَ atıf harfi, مَنْ istifham ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur. اَحْسَنُ haberdir.
مِنَ اللّٰهِ car mecruru اَحْسَنُ ’ye müteallıktır.
حُكْمًا temyiz olup fetha ile mansubtur. لِقَوْمٍ car mecruru حُكْمًا ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.
يُوقِنُونَ۟ fiili قَوْمٍ kelimesinin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. يُوقِنُونَ۟ fiili نَ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يُوقِنُونَ۟ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındadır. Sülâsîsi يقن’dır. İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَۜ
فَ istînâfiyyedir. Cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Müsbet muzari fiil sıygasındaki cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Fiilin mef’ûlü olan حُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ amili olan يَبْغُونَ ’ye takdim edilmiştir.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp, inkâr ve kınama anlamı taşıdığı için vaz edildiği mananın dışına çıkmıştır. Bu nedenle mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Ayrıca cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olmasından dolayı istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Arapçada جَهِل kelimesi vardır ama الْجَاهِلِيَّةِ kelimesini ilk defa Kur’an kullanmıştır. Dört yerde geçmiştir. İlmin zıddı değil, tutarsızlık, dengesizlik, hevaya tabi olma gibi anlamlarda gelmiştir. Hepsi Medeni ayetlerde geçmiştir. (Vakafât, Düşündüren Ayetler)
Bu kelam, onların haline râci ve onlar için yadırgama ve kınamadır. Bu cümle, makamın gerektirdiği mukadder (gizli) bir cümleye atıftır. Bunun anlamı şudur:
Resulüm, onlar senin hükmünden yüz çevirip de cahiliye hükmünü mü arıyorlar?
Mef’ûlün, fiilden önce zikredilmesi, ret ve taaccüp manasını tekid içindir. Çünkü Peygamber hükmünden yüz çevirip başka bir hüküm aramak, inkâr ve taaccübe şayandır; cahiliye hükmünü aramak ise daha çirkindir ve daha çok taaccübü ve reddi muciptir. (Ebüssuûd)
Cumhur يَبْغُون fiilini ي harfiyle gaib sıygasıyla okumuştur. Fiildeki zamir وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ ayetindeki مَنْ ‘e aittir. İbni Âmir de ت harfiyle ve muhatap sıygasıyla تَبْغُونَ şeklinde okumuştur. Yani iltifat yoluyla Yahudilere hitap edilmiştir. (Âşûr)
وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْماً لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟
Cümle وَ ’la makabline atfedilmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. istifham ismi مَنْ mübtedadır. اَحْسَنُ ism-i tafdil kalıbında, mübalağa ifade etmiştir.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve inkâr anlamı taşıdığı için vaz edildiği mananın dışına çıkmıştır. Bu nedenle mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Ayrıca cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olmasından dolayı istifhamda tecâhül-i ârif sanatı, lafza-i celâlin zikrinde tecrîd sanatı vardır.
حُكْمًا temyizdir. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
حُكْمًا’deki tenvin tazim ifade eder. Kelimenin ayette tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
İki cümle arasında mukabele vardır.
Cümle kavl-i bil mucib sanatı ile Yahudilere ciddi bir tariz ifade eder. “Eğer siz yakînen inanıyorsanız elbette Allah’ın hükmünü tercih edeceksiniz. Ama Allah’ın hükmünü kabul etmiyorsanız, işte o zaman inanmadığınızı, inancınızın yakîn derecesine ulaşmadığını ortaya koymuş olursunuz. İman kadrosunun dışında kalırsınız.” demektir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
Ayette لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟ kısmı manayı pekiştirmek için gelmiştir. Ayrıca ayetin bu fasılayla bitmesi öncesi ve sonrasındaki ayet fasılalarına da uygun olmuştur. Bu kısım olmasa da ayetin manası tamdır. (Ali Bulut / Kur’an-ı Kerim’de Itnâb Üslûbu)
Bu istifham inkârî olup herhangi bir kimsenin hükmünün Allah Teâlâ’nın hükmüne eşit veya ondan daha güzel olamayacağını belirtir. (Ebüssuûd)
وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْمًا ayetindeki وَ haliyye ve itiraziyyedir. İstifham ise olumsuzluk manasında inkârî (red)’dir. (Âşûr)
لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟ kelimesinin başındaki lâm, tıpkı هَيْتَ لَكَ [Daha ne duruyorsun, geliver… (Yusuf Suresi, 23)] tabirinde olduğu gibi, beyan içindir. Yani bu hitap ve bu soru, yakînen inanan kimseler içindir. Çünkü, hüküm bakımından Allah’tan daha adil ve beyan bakımından daha güzel olan hiç kimsenin bulunmadığını ancak bunlar bilirler, anlarlar. (Fahreddin er- Râzî, Âşûr, Beyzâvî)