يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارٰٓى اَوْلِيَٓاءَۢ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاِنَّهُ مِنْهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَا أَيُّهَا | ey |
|
2 | الَّذِينَ | kimseler |
|
3 | امَنُوا | inanan(lar) |
|
4 | لَا |
|
|
5 | تَتَّخِذُوا | edinmeyin |
|
6 | الْيَهُودَ | yahudileri |
|
7 | وَالنَّصَارَىٰ | ve hıristiyanları |
|
8 | أَوْلِيَاءَ | veliler |
|
9 | بَعْضُهُمْ | onların bır kısmı |
|
10 | أَوْلِيَاءُ | velileridir |
|
11 | بَعْضٍ | bir kısmının |
|
12 | وَمَنْ | ve kim |
|
13 | يَتَوَلَّهُمْ | onları kendine veli yaparsa |
|
14 | مِنْكُمْ | sizden |
|
15 | فَإِنَّهُ | mukakkak o |
|
16 | مِنْهُمْ | onlardandır |
|
17 | إِنَّ | şüphesiz |
|
18 | اللَّهَ | Allah |
|
19 | لَا |
|
|
20 | يَهْدِي | doğru yola iletmez |
|
21 | الْقَوْمَ | toplumu |
|
22 | الظَّالِمِينَ | zalim |
|
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارٰٓى اَوْلِيَٓاءَۢ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ
يَٓا nida harfidir. اَيُّ münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir. هَا tenbih harfidir. الَّذ۪ينَ münadadan sıfat veya bedeldir.
İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Nidanın cevabı لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارٰٓى ’dır.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَتَّخِذُوا fiili نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
الْيَهُودَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. النَّصَارٰٓى kelimesi atıf harfi وَ ’la الْيَهُودَ’ye matuftur.
اَوْلِيَٓاءَ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
بَعْضُهُمْ mübtedadır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَوْلِيَٓاءُ haberdir. بَعْضٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاِنَّهُ مِنْهُمْۜ
وَ atıf harfidir. مَنْ şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. يَتَوَلَّهُمْ şart fiili olup illet harfinin hazfiyle meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Aynı zamanda mübtedanın haberidir.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. مِنْكُمْ car mecruru يَتَوَلَّ ‘deki failin mahzuf haline müteallıktır.
فَ şartın cevabına dahil olmuş rabıta harfidir. إِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُۥ muttasıl zamiri إِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.
مِنْهُمْ car mecruru إِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
اللّٰهَ lafza-i celâli, اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur. لَا يَهْدِي fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَهْدِي fiili ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
الْقَوْمَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. الظَّالِم۪ينَ kelimesi الْقَوْمَ ’nin sıfatıdır. الظَّالِم۪ينَۚ cemi müzekker salim olduğu için ي ile nasb olur.
الظَّالِم۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan ظلم fiilinin ism-i failidir.يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارٰٓى اَوْلِيَٓاءَۢ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nidanın cevabı olan لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارٰٓى اَوْلِيَٓاءَۢ cümlesi nehiy üslubunda talebi inşadır.
İman edenlerin ism-i mevsûlle ifade edilmesi sonraki konuya dikkatleri çekmek ve iman edenlere tazim içindir.
Bu insanların iman unvanı ile vasıflandırılmaları, daha baştan onları, hemen arkasından gelen yasaktan uzak durmaya sevk etmek içindir. Zira Müslümanların, Yahudi ve Hristiyanların zıddı bir sıfat (iman) taşıdıklarının hatırlatılması, onları dost edinmekten sakındırmanın en kuvvetli sebeplerindendir. (Ebüssuûd)
الْيَهُودَ - النَّصَارٰٓى kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اَوْلِيَٓاءُ - بَعْضٍ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
بَعْضٍ lafzındaki tenvin ivaz tenvinidir. Yani أولياء بعضهم demektir. (Âşûr)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا şeklindeki nida üslubu Kur’an-ı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Bu üslup tekid türlerini barındırmaktadır. İlk olarak tekid unsurlarından oluşmuş bir nida harfi göze çarpar. Uzaktaki bir şahıs için kullanılan nida harfi gelmiştir, oysa Allah Teâlâ nida ettiği her varlığa çok yakındır. Bu nida harfinin gelmesi söylenecek şeylerin Allah katında bir mekânı olduğu konusunda uyarmak içindir. Sonra اَيُّ harfi gelmiştir. Bu harf nida ile akabindeki elif-lamlı kelimeyi birbirine bağlar. Müphem bir harftir, takip eden kelimeyle açıklanır. Böylece ibhamdan sonra beyan gelir. Arkadan gelecek olan konu için kişiyi hazırlar ve uyarır. Sonra yine bir tenbih harfi olan هَا gelir. (Muhammed Ebu Musa, Min Esrâri’t Ta’bîri’l Kur’ânî, s. 43)
Bazı salihler Allah Teâlâ’nın ايَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا [Ey iman edenler] sözünü işitince sanki Allah’ın nidasını işitmiş gibi لبيك وسعديك “Emret Allah'ım, emrine amadeyim.” der. Böyle söylemek Kur’an’ın edebidir.
Yüce Allah, يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا hitabı ile Kur’an’ın 88 yerinde müminlere hitap etmiştir. “Ey iman edenler” ifadesi hep Medenî surelerde geçmiştir. Bu hitap bir teşriftir. Mekkî surelerde “Ey insanlar” ifadesi vardır. Medine’de emir ve yasaklar fazlalaşmıştır. Mekke’de fazla emir ve yasak yoktur.
Muhataplara “Ey müminler!” diye seslenilmesi onlara, bu iman sahibinin Allah’ın emirlerine güzel bir şekilde sarılması ve itaat etmesi, yasaklarından da sakınması gerektiğini hatırlatır. (Sâbûnî)
Muhatapların iman ile vasıflandırılmaları, onların düşmanlarından farklı olduğunu göstermek suretiyle hallerini kendilerine hatırlatmak ve onda sebatlarını sağlamak içindir. (Ebüssuûd)
Rivayet olunduğuna göre Ubâde İbnu Samit (ra), Hz. Peygambere (sav) gelmiş ve O’nun yanında Yahudilerin dostluğundan teberrî etmiş (yani ilişkisini kestiğini açıklamıştı). Bunun üzerine münafık Abdullah İbni Übeyy, “Ama ben o Yahudilerden uzaklaşmıyorum. Çünkü o zaman başıma belalar gelmesinden korkuyorum.” demişti. İşte bu ayet, bu sebeple nazil olmuştur. (Fahreddin er- Râzî)
Yahudi ve Hristiyanları dostlar edinmeyin, onlara velî olmayınız değil, onları velî tutmayınız, itimat edip de yâr tanımayınız ve yardaklık etmeyiniz, velayetlerine, hükümlerine, yardımlarına müracaat etmek, mühim işlerin başına getirmek şöyle dursun, onlara gerçek bir dost gibi tam bir samimiyetle itimat edip de kendinizi kaptırmayınız. Özetle onları dost olur sanıp da yakın dostlarınız gibi sıkı fıkı beraberliklere dalmayınız, tuzaklarına düşmeyiniz, isteklerine iştirak etmeyiniz demektir. Görülüyor ki “Yahudiler ve Hristiyanlara dostlar olmayınız.” buyurulmamış, “Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyiniz.” buyurulmuştur. Çünkü “Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez.” (Mümtehine Suresi, 8) buyurulmuştur. Şu halde müminler Yahudi ve Hristiyanlara iyilik etmekten, dostluk yapmaktan, onlara âmir olmaktan yasaklanmış ve men edilmiş değil, onları dost edinmekten, yardaklık etmekten yasaklanmışlardır. Çünkü onlar müminlere yâr olmazlar. Nihayet bazıları bazılarının dostları, birbirlerinin yârânı (dostları)dırlar. Yani Yahudiler birbirinin, Hristiyanlar da birbirinin dostlarıdırlar. Ne Yahudiler kendilerinden olmayana dost olur ne de Hristiyanlar. Bunların dostlukları kendilerine mahsustur. Bu da hepsi arasında değil, bazısı arasındadır. Ve siz müminlerden her kim onları dost tanır, veli edinirse şüphe yok ki o da onlardandır. Onlara benzemiş, onların huyunu kapmıştır. O artık hakka değil, onlara ve isteklerine hizmet eder. Netice itibariyle onlardan sayılır. Ahirette onlarla beraber haşrolur. Çünkü: Allah zalimler güruhunu herhalde doğru yola çıkarmaz. Şu halde Yahudileri ve Hristiyanları dost edinenler de onlardan olur, başlarını kurtaramazlar. (Elmalılı)
وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاِنَّهُ مِنْهُمْۜ
وَ atıftır. Cümle şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.
Şart fiili يَتَوَلَّهُمْ müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ karînesiyle gelen cevap, isim cümlesidir, اِنَّ ile tekid edilmiş haberî isnaddır. Sübut ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. مِنْهُمْ mahzuf habere müteallıktır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip مَنْ ’in haberidir.
فَاِنَّهُ مِنْهُمْ ibaresinde teşbih-i beliğ vardır.
اَوْلِيَٓاءُ - يَتَوَلَّهُمْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
مِنْ ِibtidai gaye içindir. Bir şeyin en başı anlamını taşır. مِنْكُمْ - مِنْهُمْۜ arasında terdit vardır. Yani فهو كواحد منهم في استحقاق العذاب [Sanki o azabı hak etme bakımından onlardan biri gibidir.] demektir, teşbihi beliğdir. Teşbih edatı hazf olmuştur. Teşbihi beliğ; hem benzetme yönünün hem de teşbih edatının hazf olduğu teşbihtir. Bu cümlede de كواحد ve في استحقاق العذاب َibareleri hazfolunmuştur. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an, Âşûr)
Bu hüküm, bundan önceki hükmün neticesidir. Çünkü onların dostluklarının kendilerine münhasır olması, onları dost edinenin de onlardan olmasını gerektirir. Çünkü dostluğun temel sebebi din birliğidir. Kim Yahudi ve Hristiyanları dost edinirse o da onlardan olmuş olur.
Bu ilâhî kelam, müminleri, hem gerçekten hem de sûreten onları dost edinmekten şiddetle men eder. (Ebüssuûd)
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ
Fasılla gelen bu son cümle ta’lîliyyedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş, haberi menfi muzari fiil olan cümle, faidei haber inkârî kelamdır. Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük ve telezzüz amacına matuftur.
Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil, tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Son cümlede zamir makamında zalimler kelimesinin zahir olarak zikredilmesi Yahudi ve Hristiyanları dost edinmenin zulüm olduğuna dikkat çekmek içindir. Çünkü bu kendi nefsini ebedi azaba maruz bırakmak, bir şeyi hakkı olmayan bir başka yere koymak demektir. (Ebüssuûd)
الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ izafeti, veciz ifadenin yanında muzâfı tahkir içindir.
الظَّالِم۪ينَ - يَهْدِي kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
Cümle, mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.