لَقَدْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهِمْ رُسُلاًۜ كُلَّمَا جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُهُمْۙ فَر۪يقاً كَذَّبُوا وَفَر۪يقاً يَقْتُلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَقَدْ | andolsun |
|
2 | أَخَذْنَا | biz almıştık |
|
3 | مِيثَاقَ | söz |
|
4 | بَنِي | oğullarından |
|
5 | إِسْرَائِيلَ | İsrail |
|
6 | وَأَرْسَلْنَا | ve göndermiştik |
|
7 | إِلَيْهِمْ | onlara |
|
8 | رُسُلًا | elçiler |
|
9 | كُلَّمَا | ne zaman |
|
10 | جَاءَهُمْ | onlara getirdiyse |
|
11 | رَسُولٌ | bir elçi |
|
12 | بِمَا | bir şey |
|
13 | لَا |
|
|
14 | تَهْوَىٰ | istemediği |
|
15 | أَنْفُسُهُمْ | canlarının |
|
16 | فَرِيقًا | bir kısmını |
|
17 | كَذَّبُوا | yalanladılar |
|
18 | وَفَرِيقًا | ve bir kısmını da |
|
19 | يَقْتُلُونَ | öldürüyorlardı |
|
İsrâiloğulları’ndan, Allah’tan başka tanrı edinmeme, ana-babaya hürmet etme, cana kıymama ve hırsızlık yapmama gibi konularda “mîsak” (kesin söz) alınmıştı (bk. Bakara 2/40, 83-84). İsrâiloğulları’nın, işlerine gelmeyen ve çıkarlarıyla çelişen hükümler getiren peygamberlerin pek çoğunu ya yalancılıkla itham ettiklerine veya onları öldürdüklerine Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyetinde değinilmiştir (meselâ bk. Bakara 2/87; Âl-i İmrân 3/21).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 315
لَقَدْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهِمْ رُسُلاًۜ
لَ mahzuf kasemin cevabına gelen harftir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
اَخَذْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
م۪يثَاقَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. بَن۪ٓي muzâfun ileyh ve muzâftır. Cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti ى ’dir. اِسْرَٓاء۪يلَ muzâfun ileyhtir. Gayr-i munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından 2’ye ayrılır:
1. Munsarif isimler: Tenvini ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.
2. Gayr-i munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan alamayan isimlerdir.
Gayr-i munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayr-i munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ atıf harfidir. اَرْسَلْنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
اِلَيْهِمْ car mecruru اَرْسَلْنَٓا fiiline müteallıktır. رُسُلًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
كُلَّمَا جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُهُمْۙ
كُلَّمَا şart manası taşıyan zaman zarfıdır. جَٓاءَهُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
رَسُولٌ fail olup lafzen merfûdur.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, بِ harf-i ceriyle birlikte جَٓاءَهُمْ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُهُمْۙ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَهْوٰٓى elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. اَنْفُسُ kelimesi faildir. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَر۪يقاً كَذَّبُوا وَفَر۪يقاً يَقْتُلُونَ
فَر۪يقًا kelimesi كَذَّبُوا fiilinin mukaddem mef'ûlun bihidir. كَذَّبُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
فَر۪يقًا atıf harfi وَ ’la makabline matuftur. فَر۪يقًا kelimesi يَقْتُلُون fiilinin mukaddem mef'ûlun bihidir.
يَقْتُلُون fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
كَذَّبُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir. Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.لَقَدْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهِمْ رُسُلاًۜ
لَ ; mahzuf kasemin cevabına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayrı talebî inşâî isnaddır.
"Andolsun ki biz İsrâiloğullarının mîsak (sağlam söz)larını aldık ve kendilerine Peygamberler gönderdik."
Bu îbtidaî (terkip olarak makablinden bağımsız) kelam, onların imandan pek uzak olduğunu gösteren cinayetlerden diğer bazılarını beyan eder. (Ebüssuûd)
Yahudilerin durumları ve Allah'a ve Elçilerine karşı cüret ettikleri şeylere geri dönen bir istînâf cümlesidir. Muhammed (sav)'in getirdikleriyle onların hidayete ermelerinin ümitsiz bir durum oluşuna, O'nun çağrısına karşı takındıkları tavrın yeni bir şey olmadığına ve nesilden nesile yaptıkları davranışın bu olduğuna bir tarizdir. (Âşûr)
Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda, vurgu kasemin cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazfedilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur’an'da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur’ân-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)
قَدْ tahkik harfiyle tekid edilmiş اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ cümlesi kasemin cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.
Aynı üslupta gelen وَاَرْسَلْنَٓا اِلَيْهِمْ رُسُلًاۜ cümlesi, kasemin cevabına matuftur. Vasıl sebebi temâsüldür.
رُسُلًاۜ ’deki tenvin tazim ve kesret ifade eder.
رَسُولٌ - اَرْسَلْنَٓا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
كُلَّمَا جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُهُمْۙ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Bu istînâfi şart cümlesi, onlardan mîsak alınması ve kendilerine Peygamberler gönderilmesi ihbarından doğan bir suale cevap mahiyetindedir. Burada şartın cevabı da mahzuftur. Yani,
"Onlar, kendilerine gönderilen peygamberlere ne yaptılar?" suali şöyle cevaplandırılmıştır:
"Ne zaman o Peygamberlerden biri onlara, nefislerinin istemediği, hoşlanmadığı hak hükümlerden ve şeriatlerden bir şey getirdi ise isyan ve düşmanlık ettiler." (Ebüssuûd)
Şart cümlesi olan جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُهُمْۙ فَر۪يقًا , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mecrur mahaldeki ism-i mevsûlün sılası menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde tevcih sanatı vardır.
Cevap cümlesi mahzuftur. Takdiri; عصوه وعادوه (ona düşmanlık ve asilik ettiler) olabilir. Cevabın hazfı, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Burada elçiden kastedilen, Musa, Davud ve İsa as gibi bir kanun ve bir kitap ile gelen ve Yuşa, Eş’iya ve İrmiya gibi kanunu pekiştirmek ve açıklamak için gelen peygamberlerdir. (Âşûr)
فَر۪يقاً كَذَّبُوا وَفَر۪يقاً يَقْتُلُونَ
Beyanî istînaf olan cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittsâldir. Bu cümlenin şartın cevabı olduğu da söylenmiştir.
فَر۪يقًا كَذَّبُوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Tezâyüf sebebiyle makabline atfedilen وَفَر۪يقًا يَقْتُلُونَ cümlesi, muzari fiil sıygasında gelerek tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir. Her iki cümlede de mef’ûllerin amillerine takdimi söz konusudur. Bu takdim ihtimam içindir.
كَذَّبُوا fiilinden sonra, يَقْتُلُونَ fiilinde maziden muzariye iltifat yapılmıştır.
Katletmek fiilinin geçmiş zaman kipi yerine geniş zaman (muzari) kipi ile varid olması,
Şayet “Neden iki fiilden biri mazi diğeri muzari kipiyle geldi?” dersen şöyle derim: يَقْتُلُونَ fiili geçmiş halin hikayesi olarak [katlediyorlardı] şeklinde getirilmiş ve bununla, mezkûr katlin ne kadar berbat bir eylem olduğu gösterilmiş ve bu rezalet durum -ne kadar hayret verici bir şey olduğunu vurgulamak için- halihazırda meydana gelen bir fiilmiş gibi aktarılmıştır. (Keşşâf)
vفَرِيقاً كَذَّبُوا وَفَرِيقاً يَقْتُلُونَ ifadesinde beliğ iltifat vardır. Çünkü burada geçmişte yaşanmış bir olaylar devamlı yaptıkları bir davranış olduğuna tenbih etmek ve ayetin başına münasip olması için muzari fiille anlatılarak korkunç olaylar zihinde canlandırılmıştır.
Bugün Peygamber Efendimiz’in (sav) sünnetlerini ortadan kaldırırsak onu öldürmüş gibi oluruz.
رَسُولٌ Kelimesi 3 kere gelmiştir, aralarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Bu fiilleri yapmak kötüdür ama peygambere yapılması daha da kötüdür.
Ayette cem' ma’at-tefrik sanatı vardır.
فَر۪يقًا كَذَّبُوا وَفَر۪يقًا يَقْتُلُونَ ifadelerinde, mefûl olan kelimenin öne alınmasının faydası nedir?
Cevap: Öne almanın, o şeye gösterilen ihtimam ve ilginin fazlalığından dolayı olduğunu biliyorsun.. Binaenaleyh, yalanlamak ve öldürmek her ne kadar kötü şeyler ise de, peygamberleri yalanlayıp onları öldürmek çok daha fazla çirkin şeylerdir, işte ayetteki bu takdim, böyle bir manadan dolayı olmuştur. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)