Mâide Sûresi 71. Ayet

وَحَسِبُٓوا اَلَّا تَكُونَ فِتْنَةٌ فَعَمُوا وَصَمُّوا ثُمَّ تَابَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ ثُمَّ عَمُوا وَصَمُّوا كَث۪يرٌ مِنْهُمْۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ  ...

(Bu yaptıklarında) bir belâ olmayacağını sandılar da kör ve sağır kesildiler. Sonra (tövbe ettiler), Allah da onların tövbesini kabul etti. Sonra yine onlardan çoğu kör ve sağır kesildiler. Allah, onların yaptıklarını hakkıyla görendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَحَسِبُوا ve sandılar ح س ب
2 أَلَّا
3 تَكُونَ olmayacak ك و ن
4 فِتْنَةٌ bir fitne ف ت ن
5 فَعَمُوا kör oldular ع م ي
6 وَصَمُّوا ve sağır kesildiler ص م م
7 ثُمَّ sonra
8 تَابَ tevbesini kabul etti ت و ب
9 اللَّهُ Allah
10 عَلَيْهِمْ onların
11 ثُمَّ sonra yine
12 عَمُوا kör ع م ي
13 وَصَمُّوا ve sağır kesildiler ص م م
14 كَثِيرٌ çokları ك ث ر
15 مِنْهُمْ onlardan
16 وَاللَّهُ Allah
17 بَصِيرٌ görüyor ب ص ر
18 بِمَا ne ki
19 يَعْمَلُونَ yapıyorlar ع م ل
 
صمّ İşitme duyusunu kaybetmektir.Kuran-ı Kerim’de hakka kulak vermeyen ve hakkı kabul etmeyenler de bu kavramla nitelendirilirler. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 15 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli samimidir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) (Büşra Sacide Yılmaz)
 

وَحَسِبُٓوا اَلَّا تَكُونَ فِتْنَةٌ فَعَمُوا وَصَمُّوا ثُمَّ تَابَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ ثُمَّ عَمُوا وَصَمُّوا كَث۪يرٌ مِنْهُمْۜ 


Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  حَسِبُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَنْ  masdar harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  حَسِبُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

تَكُونَ  mansub muzari fiildir. Burada tam fiil olarak gelmiştir.

فِتْنَةٌ  kelimesi  تَكُونَ ’nin faili olup lafzen merfûdur.

فَ  atıf harfidir.  عَمُوا  damme üzere mebni mazi fiildir.  Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

صَمُّوا  fiili atıf harfi  وَ ’la  عَمُوا ’ya matuftur.

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.  تَابَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

عَلَيْهِمْ  car mecruru  تَابَ  fiiline müteallıktır.

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.  عَمُوا  damme üzere mebni mazi fiildir.  Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

صَمُّوا  fiili atıf harfi  وَ ’la  عَمُوا ’ya matuftur.

كَث۪يرٌ  kelimesi  عَمُوا ’deki zamirden bedeldir.  مِنْهُمْ  car mecruru  كَث۪يرٌ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır.


 وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.  بَص۪يرٌ  haberdir.

مَٓا  müşterek ism-i mevsûlu,  بِ  harfiyle birlikte  بَص۪يرٌ  kelimesine müteallıktır. İsm-i  mevsûlun sılası  يَعْمَلُونَ۟  cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.

يَعْمَلُونَ۟  muzari fiildir.  نَ۟ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
 

وَحَسِبُٓوا اَلَّا تَكُونَ فِتْنَةٌ فَعَمُوا وَصَمُّوا ثُمَّ تَابَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ ثُمَّ عَمُوا وَصَمُّوا كَث۪يرٌ مِنْهُمْۜ 


Ayet  يَقْتُلُونَ  cümlesine  وَ ’la atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar harfi  أن, müteakip  تَكُونَ فِتْنَةٌ  cümlesini masdara çevirmiştir. Menfi  كانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel,  حَسِبُٓوا  fiilinin iki mefûlü yerindedir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  فَعَمُوا  ve akabindeki aynı üsluptaki  وَصَمُّوا  cümleleri  حَسِبُٓوا  fiiline matufturlar.

ثُمَّ تَابَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ  cümlesi tertip ve terahi ifade eden  ثُمَّ  atıf harfiyle makabline atfedilmiştir. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve tazim amacına matuftur. 

Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Yine makabline  ثُمَّ  ile atfedilen  عَمُوا   ve  صَمُّوا  cümleleri mazi fiil sıygasında gelmiştir. 

كَث۪يرٌ  kelimesi  عَمُوا’daki zamirden haldir.

ثُمَّ - عَمُوا - صَمُّوا  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Burada hakiki körlük ve sağırlık değil, hidayet delillerinden, resul ve kitaplardan yüzçevirmeleri kastedildiği için istiare vardır. Câmi’; fayda ve faziletlerden mahrum kalmaktır. Ayet-i kerimede tekid vardır. Tövbe ettikten sonra aynı yanlışı yapmaları dolayısıyla tehdittir.

İki kere azgınlık yaptılar yerine, iki kere kör ve sağır oldular istiaresi tekrarlanmış, teşbih-i tenasi olmuştur.(Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)

كَثِيرٌ مِنهم  sözü, ثُمَّ عَمُوا وصَمُّوا  sözündeki zamirden bedeldir. (Âşûr)

İlmin Derecelerini İfade Eden Farklı Lafızlar:

Vahidî bu mesele hakkında güzel bir izahta bulunarak şöyle der: Fiiller üçe ayrılır:

1. İlim, kati olarak bilmek (teyakkun) ve iyice araştırmak, ortaya çıkarmak (tebeyyün) gibi bir şeyin sübut bulup karar kıldığına delalet eden fiillerdir. Böylesi fiillerden sonra fiili nasb eden sakin أن değil, şeddeli انّ bulunur. Çünkü şeddeli  إنّ, bir şeyin sebat bulup karar kılmış olduğuna delalet eder. Binaenaleyh ilim, istikrar ve sebata delalet edip şeddeli olan da bu manayı ifade edince aralarında bir uyum ve benzerlik meydana gelmiş olur. 

2. Sebat ve istikrarın aksine delalet eden fiiller. Mesela,  اَطْمَعُ “arzu ediyorum, tamah ediyorum”  أخاف  “korkuyorum” ve  أرجو  “umuyorum, ümid ediyorum” gibi fiiller nasb eden sakin  أنْ’le kullanılır. 

3. حَسِبَ  “zannetti” ve kardeşleri gibi bazen birinci bazen de ikinci manaya gelen fiiller bazen sübut bulmayan ve karar kılmayan şeyler hakkında  اَطْمَعُ - اَرْجُو manasında bazen de sübut bulup karar kılan şeyler hakkında kullanılan  علم anlamında ele alınır.

Bunu iyice kavradığın zaman biz deriz ki: Ayette geçen  وَحَسِبُٓوا  lafzını, “sübut bulup karar kılan” manasına hamletmek mümkündür. Çünkü İsrailoğulları bu yalanlama ve öldürmeleri sebebiyle bir fitneye ve azaba düşmeyeceklerine kesinkes inanıyorlardı. Yine bu fiili, sübut bulup karar kılmak manasına hamletmemek de mümkündür. Çünkü onlar bu yalanlama ve adam öldürme işini, makamlarını korumak ve kendilerine yandaş bulmak için yapıyorlardı. Böylece onlar kalpleriyle bunun bir hata ve isyan olduğunu biliyorlardı. Lafız, söylediğimiz bu iki manadan her birine muhtemel olabilir.

حَسِبَ, iki mef’ûl alması gereken fiillerdendir. Ancak ayetteki  اَلَّا تَكُونَ فِتْنَةٌ  ifadesi  حَسِبَ maddesinin iki mef’ûlünün yerini tutan bir cümledir. Çünkü bunun manası, “Onlar fitne ve belanın, başlarına gelmeyeceğini zannettiler.” şeklindedir.

فِتْنَةٌ  kelimesinin manası dünya ve ahiret azabına hasredilmiştir. Dünya azabı ise bir kaç çeşittir: Kıtlık, veba, öldürülme, düşmanlık, insanlar arasında olan buğz ve kin bunlardandır. (Fahreddin er-Râzî)

Kör ve sağır kesilmelerinin iki kere oluşunun manası, Hakk’a ulaşma hususundaki körlük ve sağırlıklarının iki defa hasıl olduğuna delalet etmektedir. (Fahreddin er-Râzî)

كَثٖيرٌ مِنْهُمْ  ifadesi  ثُمَّ عَمُوا وَصَمُّوا  ifadesindeki fiillerin fail zamiri olan “vâv”dan bedeldir.  كَثٖيرٌ مِنْهُمْ  ifadesini kullanmaksızın  عَمُوا وَصَمُّوا  demiş olsaydı, bu, onların hepsinin böyle olduğu zannını uyandırırdı. Ama  كَثٖيرٌ مِنْهُمْ  deyince bu ifade onların hepsi için olmayıp ekserisi için bu durumun tahakkuk ettiğini gösterir. (Fahreddin er-Râzî)


وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ


وَ  istînâfiyyedir. 

Cümle, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük haşyet uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.

Ayetin bu son cümlesinde idmâc sanatı vardır. [Yaptıklarınızı görür] ifadesinde Allah Teâlâ, her şeyden haberdar olduğu sözüyle, lâzım-melzûm alakasıyla yaptıklarınızın karşılığı verilecektir manasını kastetmiştir. Mecaz-ı mürseldir. 

مَا  ism-i mevsûlünde tevcih sanatı vardır.

Sıla cümlesi olan  يَعْمَلُونَ۟  muzari fiil olarak gelmiştir. Muzari fiil hudûs, tecessüm, istimrar ve teceddüt ifade eder.

Ayetin fasılasındaki  يَعْمَلُونَ  şeklindeki muzari fiil hem bu çirkin fiili muhatabın zihninde canlandırmak hem de fasılaya riayet içindir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)

عَمُوا - بَص۪يرٌ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

كَث۪يرٌ - بَص۪يرٌ  kelimeleri arasında muvazene ve cinas-ı nakıs sanatı vardır.

Geçmiş halin, mazinin hikâyesi için geniş zaman kipinin kullanılması, onların çirkin hareketlerinin suretini canlandırmak ve bir de fasılaların (ayet sonlarının) uyumunu gözetmek içindir. (Ebüssuûd)

Bu cümle, makabli için bir zeyl mahiyetinde olup İsrailoğullarının kendilerine bela gelmeyeceği zannının batıl olduğuna ve hiç ummadıkları bir anda ilâhî azabın kendilerine ulaşacağına işaret eder. (Ebüssuûd)