فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُل۪يمٌۜ
İlk âyetteki sultân kelimesi bu bağlamda “açık kanıt” anlamına gelmektedir (İbn Atıyye, V, 179) ve bununla Hz. Mûsâ’nın Firavun’un önünde sergilediği mûcizeler kastedilmektedir (İbn Âşûr, XXVII, 10). 39. âyetin “saltanatı sebebiyle” diye çevrilen kısmı, daha çok “sahip olduğu bütün güçleri, askerlerini, iktidarı elinde bulunduruyor olmayı kullanarak” veya “var gücüyle” mânalarıyla açıklanmıştır (Zemahşerî, IV, 31; İbn Atıyye, V, 179-180). 40. âyetin son cümlesi –meâlde tercih edilen mânaya göre– Firavun’un can verirken duyduğu pişmanlığa işaret etmektedir (krş. Yûnus 10/90-92). Müfessirlerin bir kısmı bu cümleyi, “O, kınanacak işler yapmaktaydı” şeklinde anlamışlardır ki, bu takdirde Firavun’un daha önce yaptığı kötülüklere işaret edilmiş olur (Taberî, XXVII, 3-4; Firavun ve Hz. Mûsâ’nın ona karşı mücadelesi hakkında bk. A‘râf 7/103 vd.; Yûnus 10/75-93; Kasas 28/31-32).
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 131-132فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُل۪يمٌۜ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَخَذْنَاهُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
جُنُودَهُ atıf harfi و ’la makabline matuftur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ atıf harfidir. نَبَذْنَاهُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. فِي الْيَمّ car mecruru نَبَذْنَا fiiline mütealliktir.
وَهُوَ مُل۪يمٌۜ hal cümlesi olarak mahallen mansubdur. وَ haliyyedir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. مُل۪يمٌ haber olup lafzen merfûdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُل۪يمٌ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُل۪يمٌۜ
Ayet atıf harfi وَ ’la önceki ayetteki … فَتَوَلّٰى بِرُكْنِه۪ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
جُنُودَهُ izafeti, veciz ifade amacına matuftur.
Aynı üslupta gelen فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمّ cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir.
Azamet zamirine isnadla tazim edilmiş fiiller mazi sıygada gelerek hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
الْيَمِّۚ kelimesi Kur’an-ı Kerim'de, hepsi de Musa kıssasında olmak üzere toplam 8 kez gelmiştir. Bu kelime bu kıssa dışında hiçbir yerde geçmemiştir ki bu kullanımın bir inceliği vardır. Bu incelik İbranice olan bu kelimenin, İbranî olan Musa ve kavmi hakkındaki kıssada kullanılmış olmasıdır. بحر kelimesi ise hem Musa kıssasında hem de başka yerlerde kullanılmıştır. (Kur’an’ın Beyânî Sırları, Fâdıl Sâlih es-Sâmerrâî, s. 70)
وَهُوَ مُل۪يمٌۜ cümlesi فَاَخَذْنَاهُ fiilindeki mef’ûl zamirin halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsned olan مُل۪يمٌ , ism-i fail vezninde gelerek durumun devam ve sübutuna işaret etmiştir.
لوم fiilinin افعال babında ism-i faili olan مُل۪يمٌۜ , bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.
İsm-i fail, yapılıp yapılmaması kişinin elinde olan fiillerden yapılır, yazan, okuyan gibi ism-i failler, insanın elindedir. İnsanın elinde olmayan, insan iradesinin dışında oluşan fiillerden ism-i fail olmaz. Bu tür fiillerin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir. (Yrd.Doç.Dr. M.Akif Özdoğan, Arapçada İsm-İ Fâil Ve İşlevleri)
َوَهُوَ مُل۪يمٌ ifadesi, başındaki وَ ile birlikte فَاَخَذْنَاهُ (onu yakaladık) fiilindeki zamirin halidir. Yani, onu kınanmış olarak yakaladık demektir. (Keşşâf)
هُوَ مُل۪يمٌ [O, kınanmıştır.] cümlesi mecaz-ı aklîdir. Çünkü burada etken ortaç, (kınayan) edilgen ortaç (kınanan) yerinde kullanılmıştır. Yani o, azgınlığından dolayı kınanmıştır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafât, Tevbe Suresi, 120-121, s. 80)
فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ Biz onu ve ordusunu tutup denize attık. Yani sizden birinizin çakıl taşlarını avucuna alıp da denize attığı gibi, çok olmalarına rağmen onları Kızıldeniz'e fırlattık.
وَهُوَ مُل۪يمٌۜ [O, kendisini kınayıp duruyordu.] Yani Biz onu, büyük veya küçük kınanılacak şeyleri yaptığı halde yakaladık. Çünkü her günahkâr, günahı nispetinde kınanır. (Rûhu’l Beyân)