فَاِنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا ذَنُوباً مِثْلَ ذَنُوبِ اَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ
Sûrenin başında ilâhî vaadin ve yargılama gününün gerçek olduğuna değinildiği gibi son âyetinde yine inkârcıların “başlarına geleceği gün”e dikkat çekilmesi sûrenin başı ile sonu arasındaki uyum açısından mânidardır (Râzî, XXVIII, 193, 238). Taberî, 60. âyette geçen ve “Vay o inkârcıların haline!” şeklinde çevrilen veylün lehüm ifadesine “Onlar veyl vadisini boylayacaklar” anlamını verir. Ona göre buradaki veyl kelimesi cehennemde içinden iğrenç maddeler akan bir vadiyi ifade etmektedir (XXVII, 15). Ancak İbn Atıyye sözün bağlamı dikkate alındığında bu mânayı vermenin zor olduğunu belirtir (V, 184).
فَاِنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا ذَنُوباً مِثْلَ ذَنُوبِ اَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن كان للأمم المتقدّمة نصيب من العذاب فإنّ للذين ظلموا من كفّار مكّة نصيبا مثلهم (eğer önceki ümmetlerin azaptan payı olsaydı zulmeden Mekkeli kâfirlerin de onlar gibi payı olurdu) şeklindedir.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
لِلَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl لِ har-i ceriyle اِنَّ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası ظَلَمُوا ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
ظَلَمُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur. ذَنُوباً kelimesi اِنَّ ‘nin muahhar ismi olup lafzen mansubdur. مِثْلَ kelimesi ذَنُوباً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur. ذَنُوبِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اَصْحَابِهِمْ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن أخّرت عذابهم فلا يستعجلوني (Onların azabını ertelersem, o zaman acele etme) şeklindedir.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَسْتَعْجِلُونِ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki نِ vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen يَ ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Burada bu ي harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan نِ harfinin harekesi esre gelmiştir.
فَاِنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا ذَنُوباً مِثْلَ ذَنُوبِ اَصْحَابِهِمْ
Müstenefe olarak fasılla gelen ayette فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olmuş rabıta harfidir. Takdiri, إن كان للأمم المتقدّمة نصيب من العذاب (Eğer önceki ümmetlerin azaptan payı olsaydı) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesi olan فَاِنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا ذَنُوباً مِثْلَ ذَنُوبِ اَصْحَابِهِمْ cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Mukadder şart ve mezkûr cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ile tekid edilen isim cümleleri çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim tehir sanatı vardır. Mecrur mahaldeki cemi müzekker has ism-i mevsûl, لِ harfiyle birlikte اِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. Sılası olan ظَلَمُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
ذَنُوباً kelimesi اِنَّ ’nin muahhar ismidir.
Az sözle çok anlam ifade eden مِثْلَ ذَنُوبِ اَصْحَابِهِمْ izafeti ذَنُوباً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin bir özelliğine işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
‘Pay’ diye tercüme edilen ذَنُوباً kelimesi ‘içi dolu büyük kova’ anlamındadır. Sakilerin, kova ile su taksim etmelerini ifade eden tabirden alınmıştır. (Rûhu’l Beyân)
ذَنُوباً kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
ذَنُوباً مِثْلَ ذَنُوبِ اَصْحَابِهِمْ [Arkadaşlarının payı gibi bir azap payı vardır.] cümlesinde mürsel-mücmel teşbih vardır. Yani şiddet ve sertlikte, onlardan önceki yalanlayanların payına benzer bir azap payı vardır. Vech-i şebeh hazf edildiği için mücmel olmuştur. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ
فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olmuş rabıta harfidir. Takdiri, إن أخّرت عذابهم (Onların azabını ertelersem,) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesi olan فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ , nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
يَسْتَعْجِلُونِ fiilinin sonundaki نِ , vikayedir. Mütekellim zamiri fasılaya riayet için hazf edilmiştir. Esre, mef’ûl olan mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır.