عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى
عِنْدَ mekân zarfı رَاٰهُ fiiline müteallik olup mahallen mansubdur. سِدْرَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. الْمُنْتَهٰى muzâfun ileyh olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. Maksur isimlerdendir. Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir. اَلْفَتَى – اَلْعَصَا gibi…
Maksur isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfu halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksur isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُنْتَهٰى kelimesi, sülasi mücerredi نهي olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى
Kasemin cevabının devamı olan ayette عِنْدَ zarfı رَاٰهُ ’ya mütealliktir. سِدْرَةِ ’ye muzâf olmuştur.
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى izafeti, tazim ve veciz ifade içindir.
سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى hakkında denmiştir ki bu Arabistan kirazına benzer bir ağaç olup semanın yedinci katında, Arş’ın sağ tarafında bir ağaçtır; meyvesi Hecer kabilesinin testileri gibidir; yaprakları fil kulağına benzer. Dibinden Allah Teâlâ’nın Kur’an’da sözünü ettiği ırmaklar fışkırır. Bir atlı, gölgesinde yetmiş yıl yürüse onun sonuna ulaşamaz. مُنْتَهٰى ism-i mekân olarak ‘bitiş noktası’ veya masdar olarak ‘bitiş’ anlamındadır. Buna göre سِدْرَةِ cennetin bitiş noktasında ve sonundadır. Denilmiştir ki; orayı hiç kimse geçememiştir. Gerek meleklerin gerekse başkalarının bilgisinin son sınırıdır. Ötesini hiç kimse bilemez. Şehitlerin ruhlarının oraya kadar gideceği söylenir. (Keşşâf)
سِدْرَةِ kelimesinin الْمُنْتَهٰى 'ya izafeti ne tür bir izafettir? Biz deriz ki, bu hususta da şu izahlar yapılabilir:
1) Bu, bir şeyin mekanına izafe edilmesi kabilindendir. Nitekim Arapça'da, أشجار بلدة كذا لا تطول من البرد "Falanca beldenin ağaçları soğuktan uzamıyor"; أشجار الجنة لا تيبس ولا تخلو من الثمار Cennetin ağaçları kurumazlar, meyveden de hiç hâli olmazlar" denilir. Bu durumda müntehâ kelimesi, Cebrail (as)'ın aşamayacağı yere işaret etmiş olur. Bunun, hiçbir ruhun aşamayacağı bir yer olduğu da ileri sürülmüştür.
2) Bu, bir yerin, o yerde oturana izafeti kabilindendir. Nitekim Arapça'da كتاب الفقه (Fıkıh kitabı…) محل السواد (karanlık yer) denir. Bu izaha göre Müntehâ, Sidra'nın yanında olmuş olur, ki bunun da takdiri, سدرة عند منتهى العلوم (ilimlerin nihayete erdiği yerdeki Sidre'de) şeklinde olur.
3) Bu, mülkün malikine izafeti kabilindendir. Nitekim Arapça'da, دار زيد وأشجار زيد (Zeyd'in evi ve Zeyd'in ağaçları) gibi ifadeler kullanılır. Buna göre, "kendisine varılan – müntehi ileyh, mahzûf olup, takdiri, سدرة المنتهى إليه şeklindedir. Nitekim Cenab-ı Hak ["Onun nihayet (ilm)i ancak Allah'a aittir"] (Naziat/44) buyurmuştur. O halde bu demektir ki, المنتهى إليه Allah Teâlâ'dır. Bu durumda, Sidre'nin bu kelimeye muzâf oluşu, tıpkı şeref vermek ve ululandırmak için, البيت إليه beytin Allah'a izafesi, (Beytullah - Allah'ın evi) gibidir. Nitekim Cenab-ı Hakk'ı tesbih ederken de, gayelerin gayesi" ve "Ey arzuların varıp dayandığı zat!" denilir. (Fahreddin er-Râzî)