ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰىۙ
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰىۙ
ثُمَّ hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiştir) açısından terahi ifade eder. (Âşûr)
ثُمَّ edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.
Fiil cümlesidir. دَنَا elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. تَدَلّٰىۙ atıf harfi فَ ile makabline matuftur.
تَدَلّٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
تَدَلّٰى fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi دلو ‘dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰىۙ
Hükümde ortaklık nedeniyle önceki ayete, atfedilmiştir.
ثُمَّ hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiş) açısından terahi ifade eder. (Âşûr)
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Aynı üsluptaki فَتَدَلّٰى cümlesi, فَ atıf harfiyle makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İki fiile de fail olarak takdir edilen هُوَ , Cebrail (as)’a racidir.
دَنَا - تَدَلّٰىۙ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
[Sonra yaklaştıkça yaklaştı] şeklinde çevrilen 8. ayetteki دَنَا ve تَدَلّٰىۙ fiillerinin öznesi açık olmadığı için üç türlü yorum yapılmıştır:
a) Cebrail’in Resulullah’a yaklaşması ve ona doğru inişi,
b) Cenab-ı Allah’ın Resulullah’a yaklaşması, onu kendine cezbetmesi,
c) Resulullah’ın yüce Allah’a yaklaşması, O’nun çekmesiyle yukarılara yükseltilmesi kastedilmiştir.
Bazı müfessirler ikinci fiilin sözlük anlamlarından birine dayanarak burada حبيب (seven) ve محبوب (sevilen) arasındaki naz ve muhabbet tecellilerini ifade eden edebî bir anlatım bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. (Diyanet Tefsiri)
Ayette gelen fiillerin yer değiştirmesiyle cinâs-ı kalb sanatı meydana gelmiştir. Zira ayetin normali şu şekilde olmalıydı: ثُمَّ تَدَلّٰى فَدَنَى (Ferit Dinçer, Necm Sûresi ve İhtiva Ettiği Belâgî Sanatlar,s.513)
Buradaki yakınlık anlamına gelen الدنو kelimesi, hakikaten yakınlık manasına kullanıldığı gibi, hükmen yakınlık manasına da kullanılabilir. Zaman, yer ve mevki bakımından olan yakınlıklar için kullanılır.
Yaklaştı manasındaki تَدَلّٰى kelimesi, en yüksek ufka asılı, oraya tutunmuş olduğu halde sarktı demektir. (Rûhu’l Beyân)
Sonra yaklaştı, aşağı doğru sarktı. تدلّي kelimesinin üç ayrı kökten gelmesi muhtemeldir. Birincisi, دَلال dan تَدَلُّل şeklinde dilberin naz ve cilve yapması manasını ifade eder. Burada bu manadan bahsetmişlerse de, Allah'a isnad edildiği takdirde seven ile sevilen arasında muhabbetin olduğunu gösteren güzel bir istiâre olabilir. İkincisi, ي ‘lı olarak دَلي dan yaklaşmak ve tevazu göstermek anlamına gelebilir ki, bazı alimler bu manayı vermişlerdir. Bu durumda fiilinin tefsiri olarak ‘yaklaştı, indi’; ya da ‘indi, yaklaştı’ diye tercüme edilir. Üçüncüsü و ‘lı olarak masdarından türemiş olmasıdır. دَلْو kovaya isim olarak verildiği gibi, دَلْو masdarı da kovayı sarkıtmak veya çekmek manalarına gelir. Onun için تَفَعُّل kalıbından gelen تَدَلّٰى kelimesine herhangi bir şeyin yukarıdan aşağıya doğru sarkması veya aşağıdan yukarıya çekilmesi manası verilebilir. Bu sebepledir ki, müfessirlerin çoğu Cebrail'e ait bir fiil olarak, bu kelimeyi ‘sarkmak’ manasıyla tefsir etmişlerdir. Yani Cibril, en yüksek ufukta istivâ ettikten sonra yaklaştı ve birden bire Peygamber (sav)'e doğru sarktı, demektir. Esasen bu takdir, Hira Dağında ["Rabbinin ismiyle oku..."] (Alâk, 96/1) öğretisi ile vahyin, başlangıçta gelişini anlatmış oluyorsa da henüz peygamberin miracı ile ilgili bir mana ifade ettiği söylenemez. Bu yaklaşma ve tedelliyi Allah'ın fiili olarak düşünenler, تَدَلّٰى fiilini bir de cezb (çekme) manası ile tefsir etmişlerdir. (Elmalılı)