Kamer Sûresi 16. Ayet

فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ  ...

Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (gördüler)!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَكَيْفَ nasıl ك ي ف
2 كَانَ imiş ك و ن
3 عَذَابِي benim azabım ع ذ ب
4 وَنُذُرِ ve uyarılarım ن ذ ر
 

Peygamberlerin yalancılıkla itham edilip türlü eziyetlere mâruz bırakıldıkları konusunda Hz. Nûh’un hayatı önemli bir örnek teşkil etmektedir ve Kur’an onun verdiği mücadeleyi oldukça ayrıntılı biçimde değişik vesilelerle gözler önüne sermiştir (Hz. Nûh ve tûfan hakkında bk. Yûnus 10/71-73; Hûd 11/25-49; Nûh 71/1-28). 12. âyetin son kısmında Nûh kavminin tûfan ile helâk edileceği yönündeki ilâhî takdire veya gökten inen sularla yerden fışkıranların birbirine denk olduğuna değinildiği yorumları yapılmıştır. Sonuncu yoruma göre bu kısmı, “Böylece sular önceden belirlenmiş ölçüye göre birleşti” şeklinde çevirmek mümkündür (Şevkânî, V, 142; Elmalılı, VII, 4641). 13. âyette gemi kavramı kullanılmadan niteliklerine değinilmiştir; başka âyetlerde bu anlama gelen fülk kelimesi geçmektedir. Burada gemiyi anlatmak üzere hangi maddelerden imal edildiği bilgisinin verilmesinde, Nûh’a hazır bir gemi gönderilmiş olmayıp onun tarafından yapıldığına, daha önce bu işi bilmediği halde ilâhî vahiy ile bunun kendisine öğretilmiş olduğuna işaret vardır (İbn Âşûr, XXVII, 184). “Mıhlar” diye çevrilen düsür kelimesinin tekili olan disâr, “eğser, geminin tahtalarını birbirine bağlayan râbıta, kenet, perçin veya halat” anlamlarına da gelir (Elmalılı, VII, 4641).

17. âyette geçen ve “Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?” diye çevrilen ifade 22, 32, 40. âyetlerde de aynen yer almakta, böylece Kur’an’ın üzerinde düşünülüp öğüt alınacak bir kitap olduğu, onun bu aydınlatıcı özelliğini önceki kavimlere dair verdiği örneklerle daha da canlı duruma getirdiği halde muhataplarınca gösterilen duyarsızlığa vurgu yapılıp bu tutum kınanmaktadır (Zemahşerî, IV, 46). Bu âyetteki “düşünecek” diye çevrilen müddekir kelimesini “ibret alan, öğüt alan, ders çıkaran” şeklinde de tercüme etmek mümkündür. “Düşünecek yok mu?” cümlesi, “Hayırlı olanı isteyen var mı ki yardım edilsin!” mânasıyla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 96-97). Öte yandan buradaki “kolaylaştırma” anlamına gelen lafızdan hareketle Kur’an’ın kendine özgü ifade özellikleri, anlaşılma ve ezberlenmesinin kolay oluşu gibi hususlar üzerinde durulmuştur (meselâ bk. İbn Âşûr, XXVII, 187-190).

 

فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ

 

فَ  istînâfiyyedir.  كَيْفَ  istifham ismi, كَانَ ‘nin mukaddem haberi olarak mahallen mansubdur. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  عَذَاب۪ي  kelimesi  كَانَ ‘nin muahhar ismi olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

نُذُرِ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. نُذُرِ ‘nin sonundaki  ي  ise fasıladan dolayı mahzuftur.
 

فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ


فَ , istînâfiyyedir. Ayet istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. كَيْفَ  istifham ismi,  كَانَ ’nin mukaddem haberidir. Takdim istifham isminin sadaret hakkı nedeniyledir.

 عَذَاب۪ي , nakıs fiil  كَانَ ’nin muahhar ismidir. كَانَ ‘nin ismine tezayüf nedeniyle atfedilen  نُذُرِ izafetinde muzafun ileyh olan mütekellim  ي ‘si, fasılaya riayet için hazfedilmiştir.

Sübut ifade eden bu isim cümlesi, istifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp tevbih ve tehdit manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

İstifham, vasfedilen bu azabın şiddeti için taaccüp manasında kullanılmıştır. (Âşûr)

نُذُرِ  makabline matuftur. نُذُرِ  ifadesinde muzâfun ileyh fasılaya riayet için hazf edilmiştir.

Veciz ifade kastına matuf  عَذَاب۪ي وَنُذُرِ  izafetlerinde, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan عَذَاب۪ ve نُذُرِ , tazim ve şeref kazanmıştır. 

Önceki ayetteki azamet zamirinden bu ayette müfret mütekellim zamire iltifat sanatı vardır.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

Yani ‘benim azabım ve uyarılarım, anlatılamayacak kadar korkunç bir şekilde gerçekleşmiştir’ demektir. (Ebüssuûd)  

Bu soru Yüce Allah'ın azabının ve uyanlarının büyük olduğunu anlatmak ve hayret uyandırmak içindir.

Bu istifham (soru) korkutma, hayret ve dehşet içindir. (Elmalılı)

عَذَاب۪ي - نُذُرِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

نُذُرِ , inzâr (uyarma ve korkutma) anlamındaki نذير ‘in çoğuludur. (Keşşâf)