يُنَادُونَهُمْ اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنَّكُمْ فَـتَنْتُمْ اَنْفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْاَمَانِيُّ حَتّٰى جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ وَغَرَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يُنَادُونَهُمْ | onlara seslenirler |
|
2 | أَلَمْ |
|
|
3 | نَكُنْ | değil miydik? |
|
4 | مَعَكُمْ | sizinle beraber |
|
5 | قَالُوا | derler ki |
|
6 | بَلَىٰ | evet |
|
7 | وَلَٰكِنَّكُمْ | ama siz |
|
8 | فَتَنْتُمْ | kötülük ettiniz |
|
9 | أَنْفُسَكُمْ | kendi canlarınıza |
|
10 | وَتَرَبَّصْتُمْ | ve beklediniz |
|
11 | وَارْتَبْتُمْ | ve kuşkulandınız |
|
12 | وَغَرَّتْكُمُ | ve sizi aldattı |
|
13 | الْأَمَانِيُّ | kuruntular |
|
14 | حَتَّىٰ | kadar |
|
15 | جَاءَ | gelinceye |
|
16 | أَمْرُ | emri (ölüm) |
|
17 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
18 | وَغَرَّكُمْ | ve sizi aldattı |
|
19 | بِاللَّهِ | Allah(ın affı) ile |
|
20 | الْغَرُورُ | çok aldatıcı (şeytan) |
|
Âhiret hayatına ait önemli bir sahneye yer verilen bu âyetleri, kalabalık bir insan kitlesinin, etrafı uçurumlar ve tehlikelerle dolu bir ortamda, ama karanlıklar içinde yol almaya çalıştıklarını göz önüne getirerek anlamak daha kolay olacaktır. Bu şartlar altında önleri ve yanları özel olarak aydınlatılmış grup hızla ve kolayca yol alabilmekte ve esenliğe kavuşmakta; daha önemlisi kendilerine kurtuluşa erdikleri ve ebedî mutluluğu hak ettikleri müjdesi verilmektedir. İşte bunlar kadınıyla erkeğiyle müminlerdir. Arkalarında ise böyle bir aydınlıktan mahrum, onlara yetişmeye, ışıklarından yararlanmaya çalışan kadınlı erkekli münafıklar topluluğu bulunmakta ve onlara kendilerini beklemeleri veya ışıklarından yararlandırmaları için yalvarmaktadırlar. Ama onlara söylenecek olan şudur: Geriye dönün ve kendinize başka ışık arayın! Bu esnada iki kesim arasına –kapısı olan fakat aşılamaz– bir duvar konmuştur. Muhtemelen müminler kapıdan girecekler, münafıklar dışarıda kalacaklar; içerisi rahmet ve nimetle dolu olacak ama dış tarafında azap bulunacaktır. Münafıkların kullanabilecekleri tek argüman kalmıştır: “Dünyada sizinle beraber değil miydik?” diye sormak. Alacakları cevabın baş kısmı olumludur: “Evet.” Gerçekten, münafıklar içlerindeki inkârcılığı ve müminlere besledikleri husumeti gizledikleri için zâhiren müslüman muamelesi görmüşler, hatta mescidde beraberce namaz bile kılmışlardı. Ne var ki artık her şeyin içyüzü, hakikati ortaya çıkmış ve onların dünyada iken ne yaptığı ayan beyan anlaşılmıştır; bu sebeple müminlerin cevabı şöyle devam edecektir: “Ama siz başınızı belâya kendiniz soktunuz, fırsat kolladınız, hep şüphe içinde oldunuz ve Allah’ın emri gelip çatıncaya kadar geleceğe yönelik kuruntularınız sizi oyaladı; bundan ötürü o aldatan (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırıp durdu.”
12. âyette geçen nûr kelimesi “hidayet” ve “içinde bulundukları hoşnutluk hali” mânasıyla da açıklanmıştır; fakat genel kanaate göre maksat gerçek anlamda “ışık ve aydınlık” demektir. “Sağ yanlarından” ifadesi bazı müfessirlerce “bütün yönlerinden” mânasında anlaşılmıştır. Bazılarınca bu ifadeyle Araplar’da sağ tarafın uğurlu ve değerli sayılması telakkisi arasında bağ kurulmuştur. Diğer bir yoruma göre burada, amel defterlerinin sağ yanlarından verilmesine işaret vardır (İbn Atıyye, V, 261; ayrıca bk. Vâkıa 56/1-10).
13. âyette “Bizi bekleyin de yetişip nurunuzdan bir parça alalım” diye çevrilen cümle, “Bize bakın da nurunuzdan bir parça alalım” şeklinde de anlaşılmıştır. Bu âyetteki “Geriye dönün de başka bir nur arayın!” anlamına gelen sözü meleklerin veya müminlerin söyleyeceği yorumları yapılmıştır. Bu sözde asıl amaç onları azarlamaktır. “Geriye” denirken “nurun elde edilmesine vesile olan amellerin işlendiği dünya” veya “nur taksim edilen yer” ya da –istihza yollu– “arkalarındaki karanlık”kastedilmiş olabilir; fakat ilk ihtimal daha kuvvetli görünmektedir. Yine bu âyette geçen ve “duvar” diye çevrilen sûr kelimesi “a‘râf, münafıkların müminlerden talepte bulunmalarına mani olacak engel, cennet ile cehennem arasında bir set” mânalarıyla açıklanmıştır (Zemahşerî, IV, 65-66; İbn Atıyye, V, 261-262; Şevkânî, V, 197; Elmalılı, VII, 4739-4740; a‘râf hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/46-48).
يُنَادُونَهُمْ اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۜ
Fiil cümlesidir. يُنَادُونَهُمْ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْ mukadder sözün mekulü’l kavli olarak mahallen mansubdur.
Hemze istifham harfidir. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
نَكُنْ nakıs, sükun ile meczum muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. نَكُنْ ’nün ismi, müstetir olup takdiri نحن ‘dur.
مَعَ mekan zarfı نَكُنْ ’nün mahzuf haberine mütealliktir. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُنَادُونَهُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi ندي ’dir.
Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالُوا بَلٰى
Fiil cümlesidir. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بَلٰى nefyi iptal için gelen cevap harfidir.
بَلٰى ; soru olumsuz cevap olumlu olduğunda cevap cümlesinin başına getirilen tasdik edatıdır. Yani olumsuz soruya verilen olumlu cevaba has bir edattır ve olumsuz soru cümleleri ile olumsuz cümlelerin anlamını olumluya çevirir. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, (Doktora Tezi))
وَلٰكِنَّكُمْ فَـتَنْتُمْ اَنْفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْاَمَانِيُّ حَتّٰى جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ وَغَرَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ
Cümle, atıf harfi وَ ‘la mukadder mekulü’l-kavle matuftur. İsim cümlesidir.
Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لٰكِنَّ istidrak harfidir. اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre de اِنَّ gibi cümleyi tekid eder.
İstidrak; düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir. Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كُمْ muttasıl zamir لٰكِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. فَـتَنْتُمْ اَنْفُسَكُمْ cümlesi لٰكِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
فَـتَنْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. اَنْفُسَكُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ fiilleri atıf harfi وَ ‘la فَـتَنْتُمْ ‘e matuftur.
غَرَّتْكُمُ sükun üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Muttasıl zamir كُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْاَمَانِيُّ fail olup lafzen merfûdur.
حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, حَتّٰى harf-i ceriyle غَرَّتْكُمُ fiiline mütealliktir.
حَتّٰٓى edatı üç şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak. Burada harf-i cer olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اَمْرُ fail olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. وَ atıf harfidir.
غَرَّكُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِاللّٰهِ car mecruru غَرَّكُمْ fiiline mütealliktir. الْغَرُورُ fail olup lafzen merfûdur. تَرَبَّصْتُمْ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi ربص ’dır.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
ارْتَبْتُمْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi ريب ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
يُنَادُونَهُمْ اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۜ
Münafık ve müminler arasındaki diyaloğu bildiren ayet beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۜ cümlesi, mukadder söz için mekulü’l kavldir. İnkârî istifham üslubunda talebî inşaî isnaddır. Menfi muzari sıygada gelen nakıs fiil كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi sübut ifade eder.
Cümle istifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp taaccüp manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
ألَمْ نَكُنْ مَعَكُمْ sorusu takriri istifhamdır. Dünyada olduğu gibi onlara yetişip katılmayı istemekten kinaye olarak kullanılmıştır. (Âşûr)
Hemze istifham, لَمْ nefy harfidir. Cümlede icazı hazif vardır. مَعَكُمْ izafeti نَكُنْ ’nün mahzuf haberine mütealliktir.
قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنَّكُمْ فَـتَنْتُمْ اَنْفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mahzuf mekulü’l-kavl cümlesindeki بَلٰى , menfi soruya verilen olumlu cevap harfidir. Cümlede îcâz-ı hazif vardır. Takdiri بلى كنتم معنا (Evet, bizimle beraberdiniz…) şeklindedir.
وَلٰكِنَّكُمْ فَـتَنْتُمْ اَنْفُسَكُمْ cümlesi, mukadder mekulü’l -kavl cümlesine atıf harfi وَ ‘la atfedilmiştir. İstidrak manasındaki لٰكِنَّ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. لٰكِنَّ ’nin haberi olan فَـتَنْتُمْ اَنْفُسَكُمْ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber, ibtidaî kelamdır.
Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
İstidrak, ‘’önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesi” şeklinde tarif edilmiştir. “İstidrâk, istisnaya benzemekle birlikte istisna, bir cüz’ü bir bütünden ayırmak, istidrâk ise, aynı anda farklı iki hükmü ifade etmek demektir.” İstidrâk, geçen sözden doğabilecek bir yanlış anlamayı düzeltmektir. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
Aynı üslupta gelen تَرَبَّصْتُمْ cümlesi ve mazi fiil sıygasındaki وَارْتَبْتُمْ cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir.
Bu iki cümlenin müteallikleri mahzuftur. Takdirleri: فتنتم أنفسكم بالنفاق، وتربصتم بالمؤمنين الدوائر، وارتبتم في الدين (Kendinizi nifakla fitneye düşürdünüz, müminlerin başına bela gelmesini beklediniz ve dinden şüphelendiniz) şeklindedir.
وَغَرَّتْكُمُ الْاَمَانِيُّ حَتّٰى جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ وَغَرَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ
Cümle atıf harfi وَ ‘la فَـتَنْتُمْ اَنْفُسَكُمْ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الْاَمَانِيُّ kelimesi, غَرَّتْكُمُ fiilin failidir. Fiil الْاَمَانِيُّ ‘a isnad edilmiştir. Bu ifadede istiare vardır. Canlılara mahsus olan aldatma fiili kuruntuya nispet edilmiş, böylece kuruntular bir canlı yerine konmuştur.
Aldatmanın الْاَمَانِيُّ (boş kuruntular)’a isnad edilmesi mecâzi aklîdir. Çünkü boş kuruntu ve açgözlülük; gururlarının ve kılık değiştirmelerinin sebebidir. (Âşûr)
Gaye bildiren harf-i cer حَتّٰى ‘nın gizli أنْ ‘le masdar yaptığı جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde olup başındaki harfi cerle birlikte غَرَّتْكُمُ fiiline mütealliktir.
Veciz ifade kastına matuf, اَمْرُ اللّٰهِ izafeti, lafza-i celâle muzaf olan اَمْرُ için tazim ve teşrif ifade eder. Bu ifade ölüm manasında istiâredir.
جَٓاءَ fiilinin اَمْرُ ‘ya isnadı da aklî mecazdır. اَمْرُ canlı bir varlığa benzetilmiştir.
غَرَّكُمْ بِاللّٰهِ … şeklindeki ayetin son cümlesi atıf harfi وَ ‘la masdar-ı müevvel cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. بِاللّٰهِ car mecruru ihtimam için fail olan الْغَرُورُ ’ya takdim edilmiştir.
Zamir makamında zahir isimle zikredilen lafza-ı celâlin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
غَرَّكُمْ fiili الْغَرُورُ ’a isnad edilmiştir. Bu ifadede istiare vardır. Canlılara mahsus olan aldatma fiili aldanmaya nispet edilmiş, böylece aldanmak bir canlı yerine konmuştur.
غَرَّتْكُمُ - غَرَّكُمْ - غَرُورُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. الْغَرُورُ ’daki cins veya ahd içindir. Ahd için ise kastedilen şeytandır. (Âşûr)
غَرَّتْكُمُ kelimesinde irsâd sanatı vardır.
اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۜ [Biz sizinle birlikte değil miydik?!] derken, görünüşteki birlikteliği kastetmektedirler. “Ama siz kendinizi ayarttınız!” İki yüzlülüğünüzle kendinizi mahv ve helâk ettiniz! Müminlerin başına felaket gelsin diye “bekleyip durdunuz!.. Ve o kuruntular” ham hayaller ve uzun yaşama arzusu, “sizi aldattı. [Nihayet, Allah’ın emri” yani ölüm “geldi, çattı… Sizi de aldatmıştı Allah’a karşı, o aldatıcı!..] Yani şeytan, Allah’ın size azap etmeyecek kadar affedici ve kerem sahibi olduğunu söyleyerek “sizi de aldatmıştı;” kandırmıştı! (Keşşâf)