Hadid Sûresi 9. Ayet

هُوَ الَّذ۪ي يُنَزِّلُ عَلٰى عَبْدِه۪ٓ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَاِنَّ اللّٰهَ بِكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ  ...

O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kulu Muhammed’e apaçık âyetler indirendir. Şüphesiz Allah, size karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 هُوَ O’dur
2 الَّذِي
3 يُنَزِّلُ indiren ن ز ل
4 عَلَىٰ üzerine
5 عَبْدِهِ kulu ع ب د
6 ايَاتٍ ayetler ا ي ي
7 بَيِّنَاتٍ açık açık ب ي ن
8 لِيُخْرِجَكُمْ sizi çıkarmak için خ ر ج
9 مِنَ -dan
10 الظُّلُمَاتِ karanlıklar- ظ ل م
11 إِلَى
12 النُّورِ aydınlığa ن و ر
13 وَإِنَّ ve şüphesiz
14 اللَّهَ Allah
15 بِكُمْ size karşı
16 لَرَءُوفٌ çok şefkatlidir ر ا ف
17 رَحِيمٌ çok merhametlidir ر ح م
 

Bu âyetler önceki âyetin iman unsuruyla, 10. âyet de infak unsuruyla ilgili açılımı gibidir. Burada, bütün şartlar hazır olduğu halde hâlâ iman etmeyenler kınanmakta, iman etmenin gerekçeleri özetlenmektedir. 

Ağırlıklı yoruma göre 8. âyette geçen ve “kesin söz” diye tercüme edilen mîsâk, bu bağlamda “Allah’a verilmiş olan söz” demektir. Ancak bunun mahiyeti hakkında farklı iki yorum bulunmaktadır. Birinci yoruma göre maksat, “bezm-i elest” diye terimleşmiş olan farklı bir âlemde Allah Teâlâ’nın insanlara kendileri hakkında şuur verip kendi zâtını da rab olarak tanıttıktan sonra onlardan kulluk sözü almış olmasıdır (A‘râf 7/172). İkinci yorum ise şöyledir: Cenâb-ı Allah insanlara akıl nimeti ve düşünme yeteneği bahşetmiş, önlerine imana götüren açık deliller koymuştur. Şu halde peygamberin çağrısı ve bildirdikleriyle (nakil) akıl arasındaki uyumun açıkça görülmesi imanın gerekliliği yargısına ulaştıracak kesin bir kanıt yani mîsak oluşturmaktadır. Râzî, şu gerekçeyle birinci yorumu zayıf bulur: Yüce Allah mîsak almış olmayı, insanların iman etmemeleri için hiçbir mazeret kalmadığını belirtmek üzere zikretmiştir. Halbuki o âlemdeki sözleşme ancak peygamberin bildirmesiyle bilinebilir. Şu halde önce onun sözünün doğruluğunun yani peygamberliğinin kabul edilmiş olması gerekir, dolayısıyla bu gerekçe peygamberi tasdik etmeyi gerektiren bir delil olarak kullanılamaz; ikinci yorumda sözü edilen kanıtlar ise herkes için açıktır (Zemahşerî, IV, 64-65; Râzî, XXIX, 216-217; “bezm-i elest” hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/172). Ancak ezelde verilen sözün dünya hayatında insanlarda din duygusu ve mâneviyat ihtiyacı olarak var olduğu ve kendini hissettirdiği de dikkate alınmalıdır. Öte yandan 8. âyette geçen “söz almıştı” fiilinin öznesinin Hz. Peygamber olduğu ve burada Hudeybiye Antlaşması öncesinde Resûlullah’ın 1500 kadar sahâbîden aldığı bağlılık sözüne atıfta bulunulduğu kanaatini taşıyanlar da vardır (Elmalılı, VII, 4734-4735; Ateş, IX, 259; anılan bağlılık sözü hakkında bk. Fetih 48/8-10, 18-19).

8. âyetin sonundaki “inanmaya açıksanız” şeklinde çevirdiğimiz ifade değişik şekillerde açıklanmıştır: a) Şayet iman edecekseniz şu an buna en uygun zamandır; çünkü peygamber size peşpeşe deliller getirmekte ve sizi, doğruluğu sizce de anlaşılmış bulunan bildirim, delil ve mîsaka uymaya çağırmaktadır (Taberî, XXVII, 218). b) Delile dayalı bir çağrıyı kabul etmeye açıksanız, “Kanıt gösterilsin inanalım” diyorsanız, aklî ve naklî deliller öylesine açık ve örtüşmüş durumda ki artık bunlardan daha güçlü kanıt olmaz (Zemahşerî, IV, 64; Râzî, XXIX, 217). c) Burada cümlenin bir ögesi gizlenmiştir ve imanın sonucuna dikkat çekilmek istenmektedir. Asıl mâna şudur: “Şayet iman ederseniz, yani başladığınız gibi devam eder, bu imanınızı sürdürürseniz değerinizi korursunuz ve en yüce mertebeleri hak edersiniz” (İbn Atıyye, V, 258. 9. âyette geçen zulumât ve nûr kelimeleri ve “karanlıklardan aydınlığa çıkarma” ifadesiyle ilgili yorumlar için bk. Bakara 2/257; Mâide 5/15-16; En‘âm 6/1).

< Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 239-240
 

هُوَ الَّذ۪ي يُنَزِّلُ عَلٰى عَبْدِه۪ٓ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ 

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.İsm-i mevsûlun sılası  يُنَزِّلُ ‘ dur. Îrabdan mahalli yoktur.

يُنَزِّلُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  عَلٰى عَبْدِه۪ٓ car mecruru  يُنَزِّلُ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اٰيَاتٍ  mef’ûlün bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. بَيِّنَاتٍ  kelimesi  اٰيَاتٍ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لِ  harfi  يُخْرِجَكُمْ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُخْرِجَكُمْ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مِنَ الظُّلُمَاتِ  car mecruru  يُخْرِجَكُمْ  fiiline mütealliktir. اِلَى النُّورِ car mecruru  يُخْرِجَكُمْ  fiiline mütealliktir. 

يُخْرِجَكُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  خرج ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

يُنَزِّلُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  نزل ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


 وَاِنَّ اللّٰهَ بِكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  اللّٰهَ  lafza-i celâli  اِنّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur.  بِكُمْ  car mecruru  رَؤُ۫فٌ ‘a mütealliktir. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.

اِنَّ ‘nin ismi haberinden sonra gelmesi halinde bu lam, ismin başına gelebilir. (Hasan Akdağ, Arap Dilinde Edatlar)  

رَؤُ۫فٌ  kelimesi  اِنّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur.  رَح۪يمٌ  kelimesi  اِنّ ‘nin ikinci haberi olup lafzen merfûdur.

رَؤُ۫فٌ  ve  رَح۪يمٌ۟  kelimeleri mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta surekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

هُوَ الَّذ۪ي يُنَزِّلُ عَلٰى عَبْدِه۪ٓ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ

 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  هُوَ  müsnedün ileyh, müfret has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي  müsneddir.

Müsnedin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsin önemini vurgulamak ve gelen habere dikkat çekmek içindir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلٰى عَبْدِه۪ٓ , ihtimam için mef’ûl olan  اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ ‘e takdim edilmiştir.

Haber konumundaki has ism-i mevsûlün sılası olan  يُنَزِّلُ عَلٰى عَبْدِه۪ٓ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Veciz anlatım kastıyla gelen  عَبْدِه۪  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  عَبْدِ  yani Hz.Peygamber, şan ve şeref kazanmıştır.

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı يُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ  cümlesi, mecrur mahalde masdar teviliyle  يُنَزِّلُ  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Bu cümle; konumu, manaları, sebepleri ve kendisine atfedilenlerle yeni bir amaç için beyan, tekid, ta’lil, tezyîl ve tahallus ifade eder. Bu amaçların hepsi îcâzda en son noktadır. Bu cümlelerin her biri müstakil olmakla beraber istidlal, tezkir, irşad ve nimetleri hatırlatma manası taşır. (Âşûr)

النُّورِۜ - الظُّلُمَاتِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. 

لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ [Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye] ayetinde latif bir istiare vardır. "Sizi şirk karanlıklarından iman nuru­na çıkarmak için" demektir. Yüce Allah الظُّلُمَاتِ  lafzını, inkâr ve sapıklık için; النُّورِۜ (nur) lafzını da "iman ve hidayet" için müsteâr olarak kullandı. (Safvetü’t Tefâsir) 


 وَاِنَّ اللّٰهَ بِكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ

 

Ayetin son cümlesi atıf harfi وَ ‘la istînâf cümlesine atfedilmiştir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden  اِنَّ , lam-ı muzahlaka ve isim cümlesi olmak üzere birden fazla içeren  bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması tazim, teberrük ve telezzüz içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde cümlede lafza-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır. 

Ayetin başında gaib zamirden bu cümlede zahir isme iltifat sanatı vardır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  بِكُمْ , ihtimam için amili olan  لَرَؤُ۫فٌ ‘a takdim edilmiştir.

لَرَؤُ۫فٌ  birinci,  رَح۪يمٌ  ikinci haberdir. 

Allah’ın  لَرَؤُ۫فٌ  ve  رَح۪يمٌ  sıfatlarının aralarında  و  olmaması, Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)

لَرَؤُ۫فٌ - رَح۪يمٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.

Her ikisi de mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Ayetin fasılası olan bu cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

Allah’ın bu nimetleri inam etmesi; onun inam ve ihsanda had noktaya vardığının göstergesidir. O halde O (cc) Raûf ve Rahîmdir. İstenen bir konuda kelamcıların usûlünce kesin aklî delillerle konuşmaktır şeklinde tarif edilen bu üslup, mezheb-i kelamî sanatıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)