وَمَا لَكُمْ اَلَّا تُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ لَا يَسْتَو۪ي مِنْكُمْ مَنْ اَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذ۪ينَ اَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُواۜ وَكُلاًّ وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمَا | ve ne? |
|
2 | لَكُمْ | oluyor size |
|
3 | أَلَّا |
|
|
4 | تُنْفِقُوا | infak etmiyorsunuz |
|
5 | فِي |
|
|
6 | سَبِيلِ | yolunda |
|
7 | اللَّهِ | Allah |
|
8 | وَلِلَّهِ | zaten Allah’ındır |
|
9 | مِيرَاثُ | mirası |
|
10 | السَّمَاوَاتِ | göklerin |
|
11 | وَالْأَرْضِ | ve yerin |
|
12 | لَا |
|
|
13 | يَسْتَوِي | bir olmaz |
|
14 | مِنْكُمْ | içinizden |
|
15 | مَنْ | kimseler |
|
16 | أَنْفَقَ | infak eden |
|
17 | مِنْ |
|
|
18 | قَبْلِ | önce |
|
19 | الْفَتْحِ | fetihden |
|
20 | وَقَاتَلَ | ve savaşanlar |
|
21 | أُولَٰئِكَ | onların |
|
22 | أَعْظَمُ | daha büyüktür |
|
23 | دَرَجَةً | derecesi |
|
24 | مِنَ | -den |
|
25 | الَّذِينَ | kimseler- |
|
26 | أَنْفَقُوا | infak eden(ler) |
|
27 | مِنْ |
|
|
28 | بَعْدُ | sonradan |
|
29 | وَقَاتَلُوا | ve savaşanlar(dan) |
|
30 | وَكُلًّا | ve hepsine |
|
31 | وَعَدَ | va’detmiştir |
|
32 | اللَّهُ | Allah |
|
33 | الْحُسْنَىٰ | en güzel (sonucu) |
|
34 | وَاللَّهُ | ve Allah |
|
35 | بِمَا | şeyleri |
|
36 | تَعْمَلُونَ | yaptıklarınız |
|
37 | خَبِيرٌ | haber almaktadır |
|
وَمَا لَكُمْ اَلَّا تُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ
وَ istînâfiyyedir. Atıf harfi olması da caizdir. İsim cümlesidir. مَا istifham ismi mübteda olarak mahallen merfûdur. لَكُمْ car mecruru mahzuf habere mütealliktir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel mahzuf harf-i cerle birlikte لَكُمْ zamirin mahzuf haline mütealliktir.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تُنْفِقُوا fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. ف۪ي سَب۪يلِ car mecruru تُنْفِقُوا fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ
وَ haliyyedir. İsim cümlesidir. لِلّٰهِ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. م۪يرَاثُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. السَّمٰوَاتِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. الْاَرْضِ atıf harfi وَ ‘la السَّمٰوَاتِ ‘ye matuftur.
لَا يَسْتَو۪ي مِنْكُمْ مَنْ اَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَۜ
Fiil cümlesidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَسْتَو۪ي fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. مِنْكُمْ car mecruru مَنْ ‘nin mahzuf haline mütealliktir.
Müşterek ism-i mevsûl مَنْ fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اَنْفَقَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
اَنْفَقَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. مِنْ قَبْلِ car mecruru اَنْفَقَ fiiline mütealliktir. الْفَتْحِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
قَاتَلَ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
قَاتَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
قَاتَلَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi قتل ’dir.
Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اُو۬لٰٓئِكَ اَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذ۪ينَ اَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُواۜ
İsim cümlesidir. İşaret ismi اُو۬لٰٓئِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. اَعْظَمُ haber olup lafzen merfûdur. دَرَجَةً temyiz olup fetha ile mansubdur.
Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harfi cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçe’ye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.Temyiz ikiye ayrılır:
1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.
2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl مِنَ harf-i ceriyle دَرَجَةً kelimesine mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası اَنْفَقُوا ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
اَنْفَقُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مِنْ بَعْدُ car mecruru اَنْفَقُوا fiiline mütealliktir.
بعد ve قبلُ muzâfun ileyhleri hazf edilince zamme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir. قَبْلَ zarfı, hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَاتَلُوا atıf harfi وَ ‘la اَنْفَقُوا ‘ya matuftur. قَاتَلُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَكُلاًّ وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. كُلاًّ mukaddem mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. وَعَدَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur. الْحُسْنٰى ikinci mef’ûlün bih olup elif üzere mukadder fetha ile maansubdur. الْحُسْنٰى maksur isimdir.
Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir. اَلْفَتَى – اَلْعَصَا gibi…
Maksur isimlerin irab durumu şöyledir: Merfu halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksur isimler merfu, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) irab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اللّٰهُ lafza-i celâl mübteda olup lafzen merfûdur. مَا ve masdar-ı müevvel بِ harf-i ceriyle خَب۪يرٌ۟ ‘e mütealliktir.
تَعْمَلُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. خَب۪يرٌ۟ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.
خَب۪يرٌ۟ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَا لَكُمْ اَلَّا تُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ
وَ istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
مَا istifham harfi, mübteda olarak mahallen merfûdur. Ayetin ilk cümlesi istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve takrir amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
İstifham مَا ‘sı Allah yolunda infak etmemelerini kınamak ve azarlamak için kullanılmıştır. (Âşûr)
Bu cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. لَـكُمْ car mecruru, mahzuf habere mütealliktir.
اَلَّا , masdar harfi اَنْ ve nefy harfi لَا ‘nın birleşimidir. Masdar harfinin akabindeki لَّا تُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümle masdar tevilinde, takdir edilen ف۪ي harfiyle birlikte لَكُمْ ‘deki zamirin mahzuf haline mütealliktir.
ف۪ي سَب۪يلِ car mecruru تُنْفِقُوا fiiline mütealliktir.
سَب۪يلِ اللّٰهِ izafeti, lafza-i celâle muzâf olan سَب۪يلِ için şan ve şeref ifade eder.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
سَب۪يلِ kelimesi din manasında istiaredir. سَب۪يلِ aslında yol demektir. Hedefe ulaştırmak bakımından benzer oldukları için din yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müstearun leh) hazf edilmiş müstearun minh kalmıştır.
ف۪ي سَب۪يلِ ibaresindeki ف۪ي harfinde de istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla سَب۪يلِ , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü yol , hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mübalağa için bu üslup kullanılmıştır. Câmi’; temekkün (yerleşme, sabit olma)’dür.
وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ
Cümleye dahil olan وَ haliyedir. Hal cümleleri, anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur لِلّٰهِ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ , muahhar mübtedadır.
Müsnedün ileyh, veciz ifade kastına matuf olarak izafet formunda gelmiştir.
الْاَرْضِ kelimesi السَّمٰوَاتِ ’ye matuftur.
الْاَرْضِۜ - السَّمٰوَاتِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
Mirasın semaya ve yere izafeti masdarın mef’ûle izafeti şeklindedir. Muzâf mahzuftur. Takdiri, أهلها (ehli) şeklindedir. Mirastan maksat semanın ve yerin zatı değildir. Çünkü bu ancak insanların helakından sonra olur ki bu da insanları infaka teşvik olan maksadı etkilemez. (Âşûr)
لَا يَسْتَو۪ي مِنْكُمْ مَنْ اَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَۜ
Ta’liliyye olarak gelen ayetin fasıl sebebi, şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri anlamı zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مِنْكُمْ car mecruru mahzuf hale mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
يَسْتَو۪ي fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَنْ ‘in sılası olan اَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Müsnedün ileyh o kimselere dikkat çekmek ve tazim için ism-i mevsûlle gelmiştir.
مِنْ قَبْلِ car mecruru اَنْفَقَ ’ya mütealliktir. Aynı üslupta gelen قَاتَلَ cümlesi atıf harfi وَ ‘la sıla cümlesine atfedilmiştir.
Bu cümlede hazif yoluyla îcâz vardır. Burada مَنْ اَنْفَقَ مِنْ بعض الْفَتْحِ وَقَاتَلَ (Fetihten sonra Allah yolunda harcayan ve savaşan) cümlesi hazf edilmiştir. Çünkü bu, sözden anlaşılmaktadır. Buna "îcâz yoluyla hazif" denilir. (Safvetü’t Tefâsir)
Bundan önce, mutlak olarak infakta bulunan herkese büyük mükâfat olduğu beyân edildikten sonra burada da, infak edenleri en faziletli infaka teşvik için, infak edenlerin hallerine göre derecelerinin de farklı olduğu beyân edilmektedir. Ayette, infaktan sonra savaşmanın zikredilmesi, haddi zâtında savaşın en faziletli ibadetlerden olmasının yanı sıra infak yerlerinin en mühimlerinden biri olduğunu ve savaşta mutlaka infak olduğunu bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
Normal zamanda infak edenlerle eşit olmayanların, fetihten öncekiler ve savaşanlar olarak ayrıca belirtilmesi taksim sanatıdır.
اُو۬لٰٓئِكَ اَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذ۪ينَ اَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُواۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin ismi işaretle marife olması, işaret edilene dikkat çekerek tazim ifade etmektedir.
اُو۬لٰٓئِكَ mübteda, اَعْظَمُ haberdir. دَرَجَةً temyiz olarak mansubdur. Temyiz, anlamı güçlendirip tamamlamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Arapçada temyizli ifadeler tekid bildirir. Müsnedün ileyhin muhtevasında kapalı olarak bulunan birim temyizle açıkça belirtildiğinden tekrar dolayısıyla tekid ifade eder. (TDV, Tekid)
اُو۬لٰٓئِكَ اَعْظَمُ دَرَجَةً kavlindeki zamir yerine ism-i işaretin gelişi, övgü, tazim ve kendisinden sonra zikredilen haberlerin önemini ifade eder. (Âşûr)
Mecrur mahaldeki cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin başındaki مِنْ harf-i ceri, müspet mazi fiil sıygasında اَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ ‘ya mütealliktir. Sılası olan اَعْظَمُ ile birlikte faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
مِنْ بَعْدُ car mecruru اَنْفَقُوا ’ya mütealliktir. Kelimedeki ötre, mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır.
Aynı üslupta gelen قَاتَلَ cümlesi atıf harfi وَ ‘la sıla cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
اَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَ cümlesiyle, اَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُوا cümleleri arasında mukabele sanatı, قَبْلِ ve بَعْدُ kelimeleri arasında ise tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
وَكُلاًّ وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜ
وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. كُلاًّ kelimesi وَعَدَ fiilinin mukaddem mef’ûlüdür. كُلاًّ kelimesindeki tenvin, mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır.
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Allah iki gruptan her birine de en güzeli vaat etmiştir; yani dereceleri farklı farklı olmakla beraber en güzel mükâfat olan cenneti [ikisine de vadetmiştir]. İfade وَكلٌّ وعد اللهُ takdirinde كلٌّ şeklinde de okunmuştur. (Keşşâf)
Derecenin güzelliği الْحُسْنٰىۜ ile ifade edilmiştir. Tekidi arttıran ihtiras ıtnâbı şeklinde gelmiştir. الْحُسْنٰىۜ ahiretteki iyiliklere işaret eden İslami Kur’anî bir lakaptır. (Âşûr)
وَعَدَ - بَعْدُ kelimeleri arasında cinas-ı nakıs vardır.
وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟
وَ , istînâfiyedir. Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
اَللّٰهُ mübteda, خَب۪يرٌ۟ haberidir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مَا müşterek ism-i mevsûlu mecrur mahalde olup başındaki harf-i cerle birlikte خَب۪يرٌ۟ ’e mütealliktir. Sılası olan تَعْمَلُونَ , muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, istimrar, teceddüt ve tecessüme işaret etmiştir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur بِمَا , ihtimam için amiline takdim edilmiştir.
Müsned olan خَب۪يرٌ۟ mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
تُنْفِقُوا - اَنْفَقَ - اَنْفَقُوا ve قَاتَلَۜ - قَاتَلُواۜ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayette lafza-i celâlin dört defa zikredilmesi telezzüz, teberrük ve hükmün illetini bildirmek içindir. Bu tekrarda reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Cenâb-ı Hakk, Allah, ne yaparsanız hakkıyla haberdardır buyurmuştur. Allah Teâlâ, sâbıkûna ve muhsinlere mükâfaat vadedince, hak edenlere hak ettiklerini vermek için, mutlaka, O'nun hem cüz'iyyatı (en ince teferruatları) hem de bütün her şeyi bilmesi gerekir. Çünkü eğer Allah Teâlâ bunları ve kulların bütün fiillerini, tafsilatlı bir şekilde bilmemiş olsaydı, vadettiği o vaadin uhdesinden tam olarak çıkması, onu yerine getirmesi mümkün olmazdı. İşte bundan dolayı vaadinin peşinden Allah, ne yaparsanız hakkıyla haberdardır buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)