اِنَّمَا النَّجْوٰى مِنَ الشَّيْطَانِ لِيَحْزُنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَيْسَ بِضَٓارِّهِمْ شَيْـٔاً اِلَّا بِـاِذْنِ اللّٰهِۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّمَا | şüphesiz |
|
2 | النَّجْوَىٰ | gizli konuşma |
|
3 | مِنَ | -dandır |
|
4 | الشَّيْطَانِ | şeytan- |
|
5 | لِيَحْزُنَ | üzülsünler diye |
|
6 | الَّذِينَ | kimseler |
|
7 | امَنُوا | inanan(lar) |
|
8 | وَلَيْسَ | ve değildir |
|
9 | بِضَارِّهِمْ | onlara zarar verecek |
|
10 | شَيْئًا | hiçbir |
|
11 | إِلَّا | olmadıkça |
|
12 | بِإِذْنِ | izni |
|
13 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
14 | وَعَلَى | ve |
|
15 | اللَّهِ | Allah’a |
|
16 | فَلْيَتَوَكَّلِ | dayansınlar |
|
17 | الْمُؤْمِنُونَ | mü’minler |
|
Yasaklanan gizli konuşmaların insanı günaha teşvik etme işini üstlenmiş olan şeytandan kaynaklandığı ve müminleri üzme amacı taşıdığı belirtilmekte; ardından da hiçbir şeyin Allah’ın irade ve gücünü aşamayacağı, dolayısıyla yürekten inanmış olanların hep Allah’a güvenip dayanmaları gerektiği hatırlatılarak samimi müminlere moral verilmektedir.
اِنَّمَا النَّجْوٰى مِنَ الشَّيْطَانِ لِيَحْزُنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا
اِنَّـمَٓا , kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise اِنَّ harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan مَا demektir.
اِنَّـمَٓا , kâffe (durduran, engelleyen anlamında ismi faildir) ve mekfûfe’dir.Usul ve beyan alimlerinin Cumhuruna göre kâffe olan مَٓا harfi, اِنَّ ile birlikte nafiye olur ve bu da hasr için kullanılma sebebidir. Çünkü اِنَّ ispat, مَٓا nefy içindir. Bu ikisinin tek bir şey için kullanılması caiz değildir, çünkü aralarında tenakuz vardır. https://www.arapcadilbilgisi.com/
Cumhura göre إنما hasr ifade eder ve maksûrun aleyh cümlenin sonunda bulunur. https://islamansiklopedisi.org
İsim cümlesidir. النَّجْوٰى mübteda olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. مِنَ الشَّيْطَانِ car mecruru mahzuf habere mütealliktir.
لِ harfi, يَحْزُنَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle النَّجْوٰى ‘nın mahzuf ikinci haberine mütealliktir.
يَحْزُنَ fetha ile mansub muzari fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اٰمَنُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَلَيْسَ بِضَٓارِّهِمْ شَيْـٔاً اِلَّا بِـاِذْنِ اللّٰهِۜ
لَيْسَ بِضَٓارِّهِمْ شَيْـٔاً cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَيْسَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
لَيْس isim cümlesini olumsuz yapar. Sadece mazisi çekildiği için camid bir fiildir. Mazi kipinde tüm şahıs zamirlerine çekimi yapılabilmektedir. Türkçeye ‘değildir, yoktur, hayır’ vb. şeklinde tercüme edilir. Bazen لَيْسَ ’nin haberinin başına manayı tekid için zaid (بِ) harf-i ceri gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَيْسَ ’nin ismi müstetir olup takdiri هُو ’dir. بِضَٓارِّهِمْ lafzen mecrur, لَيْسَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
شَيْـٔاً masdardan naib mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. Takdiri, شيئا من الضرر (Zarardan bir şey) şeklindedir.
اِلَّا istiisna edatıdır. بِـاِذْنِ car mecruru müstesnanın mahzuf sıfatına mütealliktir. Takdiri, إلّا ضررا حاصلا بإذن الله (Zararın husule gelmesi ancak Allah’ın izniyledir.) şeklindedir. اللّٰهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
بِضَٓارِّهِمْ kelimesi, sülasi mücerredi ضرر olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَلَى اللّٰهِ car mecruru لْيَتَوَكَّلِ fiiline mütealliktir.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن اتّكل الناس على غير الله فليتوكّل المؤمنون على الله (İnsanlar Allah’dan gayrına tevekkül etseler de müminler Allah’a tevekkül etsinler.) şeklindedir
لْ emir lam’ıdır. يَتَوَكَّلِ sükun üzere mebni emir fiildir. الْمُؤْمِنُونَ fail olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
لْيَتَوَكَّلِ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi وكل ‘dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
مُؤْمِنُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّمَا النَّجْوٰى مِنَ الشَّيْطَانِ لِيَحْزُنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَيْسَ بِضَٓارِّهِمْ شَيْـٔاً اِلَّا بِـاِذْنِ اللّٰهِۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Fısıldaşmanın yasaklanması münasebetiyle, yasaklanmayı tekid için talîl cümlesi olarak gelmiştir. (Âşûr)
Ayetin ilk cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Sübut ifade eden bu isim cümlesinde îcaz-ı hazif sanatı vardır. النَّجْوٰى mübteda, مِنَ الشَّيْطَانِ mahzuf habere mütealliktir.
اِنَّمَا kasr edatıyla tekid edilen cümlede kasr, mübteda ve haber arasındadır. النَّجْوٰى maksûr/mevsuf, مِنَ الشَّيْطَانِ ‘nin müteallakı olan haber maksûrun aleyh/sıfattır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.
Sebep bildiren harf-i cer لِ ’nin gizli أنْ ’le masdar yaptığı لِيَحْزُنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا cümlesi, mecrur mahalde masdar teviliyle لِ harf-i ceriyle birlikte النَّجْوٰى ’nın mahzuf ikinci haberine mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لِيَحْزُنَ fiilinin mef’ûlü konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan اٰمَنُوا cümlesi, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
اِنَّمَا kasr edatı, siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. Muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اٰمَنُوا kelimesinde irsâd sanatı vardır.
النَّجْوٰى ’nın başındaki elif-lam kesinlikle ahd içindir. Münafıkların resule (sav) kötülük ve düşmanlık yapmak konusundaki fısıldaşmaları kasdedilmiştir. (Âşûr)
النَّجْوٰى kelimesinin başındaki elif lâm'ın istiğrak-şümul için olması mümkün değildir. Çünkü, Allah'tan ve Allah için olanları vardır. Aksine, buradaki النَّجْوٰى 'dan murad, daha önce geçmiş olan muayyen bir fısıldaşmadır. O da, günah ve günah hususunda fısıldaşmadır. Buna göre ayetin anlamı, Şeytan, onları, müminlerin üzüntüsüne yol açacak olan böyle bir fısıldaşmaya yönelmeye sevkeder. (Fahreddin er-Râzî)
وَلَيْسَ بِضَٓارِّهِمْ شَيْـٔاً اِلَّا بِـاِذْنِ اللّٰهِۜ cümlesi, haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Nakıs fiil لَیۡسَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden menfî isim cümlesi faide-i haber talebî kelamdır.
لَيْسَ ’nin haberine dahil olan بِ , tekid ifade eden zaid harftir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
شَيْـٔاً , masdar olan mef’ûlu mutlaktan naibdir. Takdiri, شيئا من الضرر şeklindedir.
اِلَّا istisna harfidir. بِـاِذْنِ اللّٰهِ car mecruru müstesnanın mahzuf sıfatına mütealliktir. Takdiri, إلّا ضررا حاصلا بإذن الله ... (Husule gelmesi ancak Allah’ın izniyledir.) şeklindedir.
Veciz ifade kastına matuf بإذن الله izafetinde Allah ismine muzâf olan بإذن , tazim edilmiştir.
لِيَحْزُنَ - بِضَٓارِّهِمْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Burada بِ harfi manayı pekiştirmek için gelmiş olup zaiddir. Olumlu cümlelerde ل harfinin tekid ifade ettiği gibi, olumsuz cümlelerde de لَيْسَ ve مَا ‘nın haberinin başında gelen بِ harfi tekid bildirir. (Suyûtî, İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, II, 142)
Kur'an-ı Kerim'de بِ harfi, 22 yerde لَيْسَ ‘nin, 19 yerde de مَا ‘nın haberinin başında zaid olarak gelmiştir. (Ahmet Yüksel, Biçim, Anlam ve İmlâ Yönüyle Arapçada Zâidlik)
Arkadan hemen zarar vermeyeceği gelmiştir ki müminleri teselli etsin. Bu cümle mu’terizadır. Bu cümledeki بِضَارِّهِمْ sözündeki هِمْ zamiri şeytana ya da نَّجْوٰى ’ya aittir. Müstesnadaki بِ harfi sebebiyyedir. بِـاِذْنِ ; oluş, emir manasındadır. Hallerden istisna yapılmıştır. Şöyle takdir edilebilir: إلا في حال أن يكون الله قدر شيئا من المضرة من هزيمة (Allah Teâlâ’nın zarar ve hezimet olarak takdir ettiklerinden hariç olan haller.) (Âşûr)
Nefiy siyakında nekire gelen şey kelimesi umum ifade eder. Yani şeytandan gelecek tüm zararları demektir. شَيْئًا kelimesinin umum değil husus ifade etmesi de mümkündür. Allah’ın takdiri olmadıkça onların müminler aleyhinde fısıldaşmaları zarar vermeyecektir demektir. (Âşûr)
وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
وَ , atıf harfidir. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. عَلَى اللّٰهِ , amili olan فَلْيَتَوَكَّلِ fiiline takdim edilmiştir. Bu takdim, kasr ifade etmiştir. Tevekkül edenler sadece Allah’a tevekkül etsinler demektir. Allah lafzı maksûrun aleyhtir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, hükmün illetini belirtmek ve ikazı artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
فَ , mahzuf şartın cevabına gelen rabıta harfidir. Cevap cümlesi olan فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ۟ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri, إن اتّكل الناس على غير الله الله (İnsanlar Allah’dan gayrına tevekkül etseler de …) olan mahzuf şart cümlesiyle birlikte terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
الْمُؤْمِنُونَ - اٰمَنُوا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ [Müminler işlerini sadece Allah’a bıraksın.] cümlesinde kasr ifade etmek için harf-i cerle mecruru fiile takdim edilmiştir. Zamir yerine Allah lafzının getirilmesi ise korku ve heybeti artırmak içindir. (Safvetü't Tefasir, İbrahim/12)
Ayetin son bölümü tezyîldir. Müminler ona hakkıyla tevekkül eder ve şeytanın hilesinden sakınırlar, Allah’tan yardım isterlerse Allah onlara yeter. Bu tezyildeki car mecrurun takdimi ihtimam içindir. (Âşûr)