لَاَنْتُمْ اَشَدُّ رَهْبَةً ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنَ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ
لَاَنْتُمْ اَشَدُّ رَهْبَةً ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنَ اللّٰهِۜ
İsim cümlesidir. لَ , ibtidaiyyedir. Munfasıl zamir اَنْتُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. اَشَدُّ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. رَهْبَةً temyiz olup fetha ile mansubdur.
Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur. Temyiz ikiye ayrılır:
1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.
2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ف۪ي صُدُورِهِمْ car mecruru اَشَدُّ ‘nun zamirine mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مِنَ اللّٰهِ car mecruru اَشَدُّ ‘ye mütealliktir.
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذَ ٰلِكَ mübteda olup mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
أَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.
أَنَّ ve masdar-ı müevvel mecrur mahalde olup بِ harf-i ceriyle birlikte ذَ ٰلِكَ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. بِ harf-i ceri, sebebiyyedir.
هُمْ muttasıl zamiri أَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. قَوْمٌ kelimesi أَنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
لَا يَفْقَهُونَ cümlesi قَوْمٌ kelimesinin sıfatı olarak mahallen merfûdur. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır
يَفْقَهُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
لَاَنْتُمْ اَشَدُّ رَهْبَةً ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنَ اللّٰهِۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. لَ ibtidâiyye olup tekid ifade eder. اَنْتُمْ mübteda, اَشَدُّ haberdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyh olan اَشَدُّ , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
رَهْبَةً temyizdir. Temyiz ifadeyi zenginleştiren ıtnâbdır. Bu şekilde kapalıyı açma özelliği yanında kaplama ve abartı özelliği de bulunduğundan anlam düz ifadeye oranla daha çarpıcı olarak yansıtılır.
الرَّهْبَةُ , burada رَهِبَ ‘nin masdarıdır ve خافَ (korkmak) manasındadır. (Âşûr)
Arapçada الرهبة ”rahbe", sıkıntı ve hüzünle karışık korku demektir. Burada hitap Müslümanlaradır. Halbuki Müslümanlar korkmamışlar, tam tersine münafıklar korkmuşlardır. Yani muhataplar korkanlar değil, korkulanlardır. (Rûhu’l-Beyân)
Arapçada temyizli ifadeler tekid bildirir. Müsnedün ileyhin muhtevasında kapalı olarak bulunan birim temyizle açıkça belirtildiğinden tekrar dolayısıyla tekid ifade eder. (TDV Tekid)
ف۪ي صُدُورِهِمْ car mecruru اَشَدُّ ’daki zamirin mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. مِنَ اللّٰهِ car mecruru ise اَشَدُّ ’ye mütealliktir.
Hitabın Hz.Peygamber ve beraberindeki müminlere olduğu ayette mütekellim, Allah Teâladır. Dolayısıyla, lafz-ı celâlde tecrîd sanatı vardır.
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ذٰلِكَ mübtedadır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular ve ona tahkir ifade eder. İsm-i işaret, müsnedün ileyhi göz önüne koyarak onu net bir şekilde gösterip uzağı işaret eden özelliğiyle dikkatleri çeker.
أَنَّ ve masdar-ı müevvel, sebep bildiren بِ harfi nedeniyle mecrur mahalde olup ذَ ٰلِكَ ‘nin mahzuf haberine müteallıktır. Haberin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Masdar ve tekid harfi اَنَّ ’yi takip eden هُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
لَا يَفْقَهُونَ cümlesi قَوْمٌ için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
İşaret isminde istiare vardır. Ayette ذَ ٰلِكَ kelimesi, kafirlerin durumuna işaret etmektedir.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
ف۪ي صُدُورِهِمْ ‘deki هِمْ hakkında iki görüş vardır:
Birincisi: Onlar münafıklardır, bunu Mukâtil, demiştir.
İkincisi: Nadiroğulları’dır, bunu da Ferrâ’ demiştir. (Zâdu’l Mesîr)
بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ Onların, sizden gizledikleri korkularının, size açıkladıkları Allah korkularından daha şiddetli olmasının sebebi şudur: Onlar, hiçbir şey anlamıyorlar ki, Allah'ın azametini anlasınlar da, hakkıyla O'ndan korksunlar. (Ebüssuûd, Âşûr)