Haşr Sûresi 20. Ayet

لَا يَسْتَـو۪ٓي اَصْحَابُ النَّارِ وَاَصْحَابُ الْجَنَّةِۜ اَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمُ الْـفَٓائِزُونَ  ...

Cehennemliklerle cennetlikler bir olmaz. Cennetlikler kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَا değildir
2 يَسْتَوِي eşit س و ي
3 أَصْحَابُ halkı ص ح ب
4 النَّارِ ateş ن و ر
5 وَأَصْحَابُ ve halkı ص ح ب
6 الْجَنَّةِ cennet ج ن ن
7 أَصْحَابُ halkı ص ح ب
8 الْجَنَّةِ cennet ج ن ن
9 هُمُ onlar
10 الْفَائِزُونَ kurtulanlardır ف و ز
 

لَا يَسْتَـو۪ٓي اَصْحَابُ النَّارِ وَاَصْحَابُ الْجَنَّةِۜ 

 

Fiil cümlesidir. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَسْتَـو۪ٓي  fiili  ي  üzere mukaddere damme ile merfû muzari fiildir.  اَصْحَابُ  fail olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. النَّارِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  اَصْحَابُ الْجَنَّةِ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. 

يَسْتَـو۪ٓي  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  سوي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 اَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمُ الْـفَٓائِزُونَ

 

İsim cümlesidir.  اَصْحَابُ  mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.  الْجَنَّةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

هُمُ  fasl zamiridir.Zamiru’l Fasl (ضَمِيرُ الفَصْلِ  Ayırma Zamiri): Umumiyetle mübteda marife, haberse nekre gelir: Ancak, haber mübteda gibi marife olunca çoğu defa aralarında -irabdan mahalli olmayan- bir zamir bulunur. Haber ile sıfatı birbirinden ayırdığı için buna “zamiru’l fasl” (ضَمِيرُ الفَصْلِ  ayırma zamiri) denir.

Zamirler ne mevsuf ne de sıfat olurlar. Bundan dolayı marife olan iki ismin arasına girince iki ismin arası açılır; sıfat – mevsuf olma durumları ortadan kalkar, mevsuf mübteda, sıfat da haber olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْـفَٓائِزُونَ  haber olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. الْـفَٓائِزُونَ  kelimesi, sülasi mücerredi فوز  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

لَا يَسْتَـو۪ٓي اَصْحَابُ النَّارِ وَاَصْحَابُ الْجَنَّةِۜ 

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

اَصْحَابُ النَّارِ  izafeti, يَسْتَـو۪ٓي  fiilinin failidir. Müsnedün ileyhin izafetle marife olması az sözle çok şey ifade etmenin yanında tahkir içindir.  اَصْحَابُ الْجَنَّةِ  izafeti atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur. Cihet-i câmia, tezattır.

اَصْحَابُ النَّارِ -  اَصْحَابُ الْجَنَّةِۜ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcâb sanatı vardır. 

اَصْحَابُ النَّارِۚ (Ateş ashabı) ve  اَصْحَابُ الْجَنَّةِۜ  ifadelerinde istiare vardır. Cehennemde ve cennette kalış arkadaşlığa benzetilmiştir. Arkadaşlar birbirinin karakterini taşır.

اَاَصْحَابُ النَّارِۚ  (Ateş ashabı) ibaresindeki  اَصْحَابُ  kelimesinin kökü  صحب ’dir. Sahip, yer veya zaman bakımından başkasından ayrılmayan demektir. Bu birliktelik bedenle veya destekle olabilir. Peygamberimizin sahabesi de aynı kökün türevidir. Bir şeye sahip olmayı da Türkçede kullanıyoruz. Sohbet de aynı kelimeden dilimize geçmiştir. اصحاب النار  (cehennem ashabı) derken işte bu ayrılmama, bu kimselerin adeta ateşle hemhal oluşu vurgulanmaktadır. 

Bu; aşırı gafletleri, akıbetlerini düşünmemeleri, o çarçabuk geçen dünyayı tercihe can atmaları ve arzularına tabi olmaları sebebiyle, sanki ‘cennet ile cehennemin farkını, ‘cennetlikle cehennemlik’ arasındaki muazzam ayrımı - kurtuluşun cennetliklere ait olduğunu - bilmiyorlarmış gibi insanlara yapılmış bir uyarı ve bildiridir. Dolayısıyla, bunun onlara öğretilmesi ve bu konuda uyarılmaları gerekmektedir. Tıpkı babasına karşı serkeşlik eden birini; “O senin baban!” diyerek babasını tanımayan biri konumuna koyman ve böylece onu iyilik ve şefkat gerektiren babalık hakkına karşı uyarman gibi. (Keşşâf) 

Cehennemliklerin önce zikredilmesi, eşit olmamayı bildiren kusurun, cennetlikler tarafından değil, onlar tarafından kaynaklandığını baştan bildirmek içindir. Zira ziyade ve noksanlık olarak farklı olan iki şey arasındaki eşitsizlik mefhumu, ziyadeli olanın ziyadesi cihetiyle de itibar edilebilse de ilk akla gelen, noksan olanın noksan bulunması cihetiyle olmasıdır. (Ebüssuûd)  


 اَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمُ الْـفَٓائِزُونَ

 

Cümle beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Mübteda ve haberden oluşan isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

اَصْحَابُ الْجَنَّةِ  mübtedadır.  هُمُ  fasıl zamiridir.  الْـفَٓائِزُونَ  haberdir.

Müsnedün ileyhin izafetle marife olması veciz anlatımın (az sözle çok mana ifade etme) yanında tazim ifade eder.

Müsnedün ileyh işaret ismiyle marife olmuştur. İşaret ismi, işaret edilen kelimeyi kâmil bir şekilde tarif edip ortaya çıkarır. Öyle ki kendisinden bahsedilen şey çok net olarak ortaya çıkar. Ayrıca bahsedilen şeyin açıklanmasının çok önemli olduğuna delalet eder ve muhatabın muhayyilesinde canlanmasını sağlar. Bütün bunlara ilaveten burada o kişileri tazim ifade etmiştir.

Cümle fasıl zamiriyle tekid edilmiştir. Fasıl zamiri ve müsnedin  الْ  takısıyla marife olması kasr ifade eder. Kasr, mübteda ve haber arasındadır.  هُمُ , maksur/mevsûf,  الْفَاسِقُونَ  maksurun aleyh/sıfat, olmak üzere, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. Yani müsnedün ileyhin, bu müsnede has olduğu ifade edilmiştir. Onların kurtuluşa erenlerden olduğu kesin bir dille bildirilmiştir.

هم  zamiri mübteda ile haberin arasına girdiği için îrabdan mahalli olmayan fasl zamiri olarak isimlendirilmiştir. Bu zamir tekid ifade eder. Pekiştirme dışındaki bir faydası da ihtisas ifade etmesidir. Böylece kendisinden sonra gelen kelime de sıfat değil haber olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Haber olan  الْـفَٓائِزُونَ  ism-i fail vezninde gelmiştir.

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Bunun manası, fasık olma özelliğinin, onlarda sabit olduğudur.  

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

اَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمُ الْـفَٓائِزُونَ  cümlesinde  هُمُ  fasıl zamirinin kullanılması iddiaî kasrdır. Çünkü onların kurtuluşu ebedidir. Başkalarının kazancı ise yok sayılmıştır. (Âşûr) 

Bu ayet-i kerimede kazanma sıfatı cennet ashâbına izafî olarak tahsis edilmiştir. Cehennem ashabı bu sıfata nail olamaz. Bu ayet-i kerime önce cennet ve cehennem ashâbının aynı olmadığını ifade etmiş, sonra da cennet ehlinin istediği her şeye kavuşacağını, sevmediği hoşlanmadığı her şeyden uzaklaşacağını ifade etmek için fasl zamiri gelmesi güzel olmuştur. Yoksa bu medh makamında yeterli güzellik sağlanamazdı. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, fasıl zamiri, müsnedin harfi tarifle marife olması ve isim cümlesi olmak üzere birden fazla tekid içeren çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

اَصْحَابُ - الْجَنَّةِۜ  kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

يَسْتَـو۪ٓي - الْـفَٓائِزُونَ  kelimelerinin arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.