Haşr Sûresi 8. Ayet

لِلْفُقَـرَٓاءِ الْمُهَاجِر۪ينَ الَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَاناً وَيَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَۚ  ...

Bu mallar özellikle, Allah’tan bir lütuf ve hoşnudluk ararken ve Allah’ın dinine ve peygamberine yardım ederken yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan fakir muhacirlerindir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لِلْفُقَرَاءِ fakirler içindir ف ق ر
2 الْمُهَاجِرِينَ hicret eden ه ج ر
3 الَّذِينَ
4 أُخْرِجُوا çıkarılan خ ر ج
5 مِنْ -ndan
6 دِيَارِهِمْ yurtları- د و ر
7 وَأَمْوَالِهِمْ ve mallarından م و ل
8 يَبْتَغُونَ ararlar ب غ ي
9 فَضْلًا bir lutuf ف ض ل
10 مِنَ -dan
11 اللَّهِ Allah-
12 وَرِضْوَانًا ve rızasını ر ض و
13 وَيَنْصُرُونَ ve yardım ederler ن ص ر
14 اللَّهَ Allah’a
15 وَرَسُولَهُ ve Elçisine ر س ل
16 أُولَٰئِكَ işte
17 هُمُ onlardır
18 الصَّادِقُونَ doğru olanlar ص د ق
 

لِلْفُقَـرَٓاءِ الْمُهَاجِر۪ينَ الَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَاناً وَيَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ

 

لِلْفُقَـرَٓاءِ  car mecruru  ذِي الْقُرْبٰى ‘dan bedel olup kesra ile mecrurdur.

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْمُهَاجِر۪ينَ  kelimesi  فُقَـرَٓاءِ ‘nin sıfatı olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  لْفُقَـرَٓاءِ ‘nın ikinci sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  اُخْرِجُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اُخْرِجُوا  damme üzere mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.  مِنْ دِيَارِهِمْ  car mecruru  اُخْرِجُوا  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَمْوَالِهِمْ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.  يَبْتَغُونَ  fiili naib-i failin hali olarak mahallen mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يَبْتَغُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  فَضْلاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مِنَ اللّٰهِ  car mecruru  يَبْتَغُونَ  fiiiline mütealliktir.  رِضْوَاناً  atıf harfi  وَ ‘la  فَضْلاً ‘e matuftur. 

يَنْصُرُونَ  atıf harfi وَ ‘la  يَبْتَغُونَ ‘ye matuftur.  يَنْصُرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  اللّٰهَ  lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

رَسُولَهُۜ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. Muttasıl zamir  هُۜ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اُخْرِجُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  خرج ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

يَبْتَغُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  بغي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

مُهَاجِر۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan mufaale babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَۚ

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  هُمُ  fasıl zamiridir.  Tekid içindir.

Zamiru’l Fasl (ضَمِيرُ الفَصْلِ  Ayırma Zamiri): Umumiyetle mübteda marife, haberse nekre gelir: Ancak, haber mübteda gibi marife olunca çoğu defa aralarında -îrabdan mahalli olmayan- bir zamir bulunur. Haber ile sıfatı birbirinden ayırdığı için buna “zamiru’l fasl” (ضَمِيرُ الفَصْلِ  ayırma zamiri) denir.

Zamirler ne mevsuf ne de sıfat olurlar. Bundan dolayı marife olan iki ismin arasına girince iki ismin arası açılır; sıfat – mevsuf olma durumları ortadan kalkar, mevsuf mübteda, sıfat da haber olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الصَّادِقُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

Veya munfasıl zamir  هُمُ  ikinci mübteda olarak mahallen merfûdur.  الصَّادِقُونَ  ise haberidir.  

الصَّادِقُونَ  kelimesi, sülasi mücerredi  صدق  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

لِلْفُقَـرَٓاءِ الْمُهَاجِر۪ينَ الَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ

 

Ayet fasılla gelmiştir.  لِلْفُقَـرَٓاءِ  car mecruru  ذِي الْقُرْبٰى ’dan bedeldir.  الْمُهَاجِر۪ينَ  kelimesi, فُقَـرَٓاءِ  için sıfatıdır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

لِلْفُقَـرَٓاءِ  için ikinci sıfat olan cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan  اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107) 

اُخْرِجُوا  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Birbirine matuf olan  مِنْ دِيَارِهِمْ  ve  اَمْوَالِهِمْ  car mecrurları  اُخْرِجُوا  fiiline mütealliktir.

اُخْرِجُوا - الْمُهَاجِر۪ينَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَاناً وَيَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ

 

Cümle,  اُخْرِجُوا  fiilinin naib-i failinin halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. مِنَ اللّٰهِ  car mecruru, يَبْتَغُونَ  filine mütealliktir. Mef’ûl konumundaki  فَضْلاً  ve ona matuf olan  رِضْوَاناً kelimelerindeki nekrelik tazim, kesret ve nev ifade eder.

فَضْلاً - رِضْوَاناًۘ  gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Aynı üsluptaki  وَيَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ  hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir. 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Muzari fiiller teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

رَسُولَهُ  izafetinde Allah’a ait zamire muzâf olması Resul için tazim ve teşrif ifade eder.

اللّٰهَ - رَسُولَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

[Fakir muhacirlere aittir] ifadesi, (önceki ayette yer alan) Yakınlarına ifadesinden ve buna atfedilenlerden yani [‘yetimler, düşkünler ve yolda kalanlar] dan bedeldir. (Yakınlarına ifadesini) -her ne kadar mana Allah Resulüne şeklinde ise de-  لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ [Allah ve Resulüne] ifadesinden ve bu ikisine atfedilenlerden bedel kılmayı engelleyen şey, يَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ  [Allah ve Resulüne yardım ederler] ifadesinde Allah Teâlâ’nın, Resulünü fakir             muhacirlerden hariç kılması ve Resulullah’ın konumunu fakir diye isimlendirilmenin üstünde tutmasıdır; ayrıca, lafzın zahirine göre bedel kılmanın, Yüce Allah’a tazim hususunda gerekli olan edebe aykırı davranma sayılmasındandır. (Keşşâf, Ruhu’l Beyan)

Bu kelam, bundan önceki ayette zikredilen yakınlar ile ondan sonraki sınıfları izah etmektedir. Resulullah (sav) buna dahil değildir; çünkü ona fakir denmez.


اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَۚ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Mübteda ve haberden oluşmuş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle fasıl zamiriyle tekid edilmiştir. Fasıl zamiri ve müsnedin  الْ  takısıyla marife olması kasr ifade eder.  (Safvetü’t Tefâsir) Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.

هُمُ الصَّادِقُونَۚ cümlesi fasıl zamiri sebebiyle kasr ifade eder. Sadakat sıfatında, sanki onlardan başkasının sadakati sadakat değilmiş gibi mübalağa için iddiaî kasrdır. (Âşûr)

هم  zamiri mübteda ile haberin arasına girdiği için “Îrabdan mahalli olmayan fasıl zamiri” olarak isimlendirilmiştir. Bu zamir tekid ifade eder. Pekiştirme dışındaki bir faydası da ihtisas ifade etmesidir. Böylece kendisinden sonra gelen kelime de sıfat değil haber olur.

Bu kişilerin durumu üç şekilde tekid edilmiştir: Sübuta delalet eden isim cümlesi ile gelmiştir. Fasıl zamiri olan  هم  ile tekid edilmiştir. Müsned ve müsnedün ileyhin marife olmasıyla tekid edilmiştir. Bu da kasr ifade eder. Hüsran onlara kasredilmiştir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, Soru: 352)

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelerek onlara tekrar dikkat çekilmesi işaret edilenleri tazim ve teşrif ifade eder.

Haberin  ال  takısıyla marife olması, bu sıfatın mübtedada kemâl derecede olduğuna işaret eder.

Haber olan  الصَّادِقُونَ ‘nin, ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devam ve sübutuna işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden fasıl zamiri, isim cümlesi ve müsnedin harf-i tarifle marife gelmesi olmak üzere üç tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)