وَالَّذ۪ينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْا۪يمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ ف۪ي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّٓا اُو۫تُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَالَّذِينَ | ve kimseler |
|
2 | تَبَوَّءُوا | yerleşen(ler) |
|
3 | الدَّارَ | o yurda (Medine’ye) |
|
4 | وَالْإِيمَانَ | ve imana (sarılanlar) |
|
5 | مِنْ |
|
|
6 | قَبْلِهِمْ | onlardan önce |
|
7 | يُحِبُّونَ | severler |
|
8 | مَنْ | kimseleri |
|
9 | هَاجَرَ | hicret eden(leri) |
|
10 | إِلَيْهِمْ | kendilerine |
|
11 | وَلَا | ve |
|
12 | يَجِدُونَ | bulmazlar |
|
13 | فِي |
|
|
14 | صُدُورِهِمْ | göğüslerinde |
|
15 | حَاجَةً | bir ihtiyaç |
|
16 | مِمَّا | ötürü |
|
17 | أُوتُوا | onlara verilelerden |
|
18 | وَيُؤْثِرُونَ | ve tercih ederler |
|
19 | عَلَىٰ |
|
|
20 | أَنْفُسِهِمْ | öz canlarına |
|
21 | وَلَوْ | dahi |
|
22 | كَانَ | olsa |
|
23 | بِهِمْ | kendilerinin |
|
24 | خَصَاصَةٌ | ihtiyaçları |
|
25 | وَمَنْ | ve kim |
|
26 | يُوقَ | korunursa |
|
27 | شُحَّ | cimriliğinden |
|
28 | نَفْسِهِ | nefsinin |
|
29 | فَأُولَٰئِكَ | işte |
|
30 | هُمُ | onlar |
|
31 | الْمُفْلِحُونَ | başarıya erenlerdir |
|
Hassa خصّ :
Tahsis تَخْصِيصٌ, ihtisas إخْتِصاصٌ, hususiyet خُصُوصِيَّةٌ ve tahassus تَخَصُّصٌ kavramları bazı şeylerin başkalarında olmayan birtakım özelliklere sahip olmasıdır. Bunun zıddı ise umum عُمُومٌ ve ta'mim تَعْمِيمٌ dur.
خاصَّةٌ 'a gelince mümtaz ve seçkin insanlar, ayrıcalığa sahip kişiler ve mümtaz tür demektir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de bir fiil ve iki isim formunda 4 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri hususiyet, hususi, has, hassa, hassaten, bilhassa, mahsus, mütehassıs, ihtisas, havas ve hassadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَالَّذ۪ينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْا۪يمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası تَبَوَّؤُ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
تَبَوَّؤُ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. الدَّارَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الْا۪يمَانَ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
مِنْ قَبْلِهِمْ car mecruru تَبَوَّؤُ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُحِبُّونَ fiili mübteda الَّذ۪ينَ ‘nin haberi olarak mahallen merfûudur. يُحِبُّونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası هَاجَرَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
هَاجَرَ fetha üzere mebni mazi fiildir.Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. اِلَيْهِمْ car mecruru هَاجَرَ fiiline mütealliktir.
تَبَوَّؤُ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi بوأ ‘dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
يُحِبُّونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi حبب ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
هَاجَرَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi هجر ’dir.
Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَا يَجِدُونَ ف۪ي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّٓا اُو۫تُوا
Cümle atıf harfi وَ ‘la يُحِبُّونَ ‘ye matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَجِدُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. يَجِدُونَ bilmek manasında kalp fiillerindendir.
Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar.
2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.
3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.
Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.
Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen اَنَّ ’li ve اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ف۪ي صُدُورِهِمْ car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlun bihe mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. حَاجَةً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
مَّٓا müşterek ism-i mevsûl مِنْ harf-i ceriyle حَاجَةً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası اُو۫تُوا ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
اُو۫تُوا damme üzere mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.
اُو۫تُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أتي ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌۜ
Cümle, atıf harfi وَ ‘la يُحِبُّونَ ‘ye matuftur. Fiil cümlesidir. يُؤْثِرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ car mecruru يُؤْثِرُونَ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.
وَ haliyedir. لَوْ gayr-ı cazim şart harfidir. كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. بِهِمْ car mecruru كَانَ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.
خَصَاصَةٌ kelimesi كَانَ ‘nin muahhar ismi olup lafzen merfûdur.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri, فإنّهم يؤثرون على أنفسهم (Çünkü onlar nefislerine tercih ederler) şeklindedir.
يُؤْثِرُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أثر ’dır.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪
وَ itiraziyyedir. مَنْ iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. يُوقَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يُوقَ şart fiili olup illet harfinin hazfi ile meczum meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir. شُحَّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. نَفْسِه۪ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَۚ
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. İşaret ismi اُو۬لٰٓئِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. هُمُ fasıl zamiridir.
Zamiru’l Fasl (ضَمِيرُ الفَصْلِ Ayırma Zamiri): Umumiyetle mübteda marife, haberse nekre gelir: Ancak, haber mübteda gibi marife olunca çoğu defa aralarında -îrabdan mahalli olmayan- bir zamir bulunur. Haber ile sıfatı birbirinden ayırdığı için buna “zamiru’l fasl” (ضَمِيرُ الفَصْلِ ayırma zamiri) denir.
Zamirler ne mevsuf ne de sıfat olurlar. Bundan dolayı marife olan iki ismin arasına girince iki ismin arası açılır; sıfat – mevsuf olma durumları ortadan kalkar, mevsuf mübteda, sıfat da haber olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْمُفْلِحُونَ haber olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
الْمُفْلِحُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَالَّذ۪ينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْا۪يمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ
وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cemi müzekker has ism-i nevsûl mübteda, يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ cümlesi haberdir.
İsm-i mevsûlun sılası olan تَبَوَّؤُ الدَّارَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bilinen kişiler olduklarını belirtmesi yanında, tazim ve teşvik içindir.
Sıla cümlesine matuf olan وَالْا۪يمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır.
الْا۪يمَانَ , takdiri, ألفوا (Alıştılar, sevdiler) olan mahzuf fiilin mef’ûlüdür. Bu takdire göre cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Car mecrur مِنْ قَبْلِهِمْ ’nin müteallakı takdir edilen fiildir.
الَّذ۪ينَ ’nin haberi olan يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَنْ ‘in sılası olan هَاجَرَ اِلَيْهِمْ cümlesi, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
[Bu diyara onlardan önce yerleşip... ] cümlesi, (önceki ayette yer alan) الْمُهَاجِر۪ينَ ’e atfedilmiş olup Ensar’ı ifade etmektedir. Şayet “İmanın yurda atfedilip de doğrudan تَبَوَّؤُ الدَّارَ (imanı yurt edinenler) buyurulmamasının anlamı nedir?” dersen şöyle derim: Anlam “Bu diyarı yurt edinenler ve halis bir şekilde iman edenler” şeklindedir.
Yahut iman imkanını elde edip, iman üzere dosdoğru yaşadıkları için, imanı kendilerine bir yerleşke ve vatan tutmuşlardır; tıpkı Medine’yi yurt edindikleri gibi. Yahut Allah Teâlâ bununla “hicret yurdu” ve “iman yurdu” demeyi murad etmiştir; bu durumda, الدَّارَ ’ın Lâm-ı tarifini muzâfun ileyh [hicret] yerine koymuş; دَّارَالإيمان tamlamasından da muzâfı دَّار hazfedip, yerine muzāfun ileyhi koymuş olacaktır. Yahut Medine’yi, hicret yurdu ve imanın açığa çıkmasının mekanı olması sebebiyle bizzat iman diye isimlendirmiştir. (Keşşâf)
Ayetteki الدَّارَ (yurt)'dan maksad Medine'dir. Çünkü Medine, hicret yurdu olup, ensar, muhacirler gelmezden önce oraya yerleşmişlerdi. Buna göre ayetin manası, "Medine'ye, bu iman yurduna muhacirlerden önce yerleşenler..." şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)
تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْا۪يمَانَ [Medine'yi ve imanı yurt edindiler.] ayetinde latif bir istiare vardır. Yüce Allah, onların ruhlarına yerleşmiş olan imanı, insanın evi ve karargahına benzetti. İnsan oraya iner, yerleşir, neticede orası onun evi olur. (Safvetü’t Tefâsir)
وَلَا يَجِدُونَ ف۪ي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّٓا اُو۫تُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌۜ
Cümle atıf harfi وَ ‘la يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur ف۪ي صُدُورِهِمْ , ihtimam için mef’ûl olan حَاجَةً ‘e takdim edilmiştir. Mef’ûldeki nekrelik kıllet, nev ve umum ifade eder. Olumsuz siyakta nekre umum ve şumûle işarettir.
Mecrur mahaldeki müşterek has ism-i mevsûl, başındaki مِنْ harf-i ceriyle birlikte حَاجَةً ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. Sılası olan اُو۫تُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)
وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ cümlesi atıf harfi وَ ‘la … يُحِبُّونَ cümlesine atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ car mecruru, يُؤْثِرُونَ fiiline mütealliktir.
Hal وَ ’ıyla gelen وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ cümlesi, şart üslubundadır. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, şarttır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim tehir sanatları vardır. بِهِمْ car mecruru, كَانَ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. خَصَاصَةٌ kelimesi كَانَ ’nin muahhar ismidir.
Şart cümlesinin cevabı mahzuftur. Şartın cevabının hazfı, icaz-ı hazif sanatıdır. Takdiri, فإنّهم يؤثرون على أنفسهم (Çünkü onlar nefislerine tercih ederler) şeklindedir. Bu hazif, muhatabın muhayyilesini kısıtlamadan serbestçe düşünebilmesini sağlar.
Bu takdire göre mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
كَانَ fiilinin müzekker خَصَاصَةٌ kelimesinin müennes olmasının sebebi, hakiki manada müennes olmamasıdır. Çünkü car mecrur كَانَ ile isminin arasını ayırılmıştır. بِ harf-i ceri mülabeset içindir. (Âşûr)
Ayette geçen ”îsâr", kişinin muhtaç olduğu bir şeyi başkasına vermesidir. خَصَاصَةٌ , evin delikleri, boşlukları anlamındadır. Fakirlik ve ihtiyaç hali, hacet durumlarını ihtiva etmesi hususunda delik ve boşlukları olan eve benzetilmiştir.
Râğıb der ki:"İhtiyacı giderilmeyen yoksulluk, ağaç ve kamışlardan yapılmış evlere benzetilerek anlatıldı. Bunun sebebi, daima bir boşluğun görülmesidir." (Ruhu’l Beyan)
وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَۚ
İtiraziyye olarak gelmiştir. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.
İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i mu‘teriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâbdır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi)
Şart üslubunda gelen cümlede şart ismi مَنْ , mübtedadır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ , şart cümlesidir. Şart cümlesi aynı zamanda haberdir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır. Mübteda ve haberden oluşmuş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle fasıl zamiriyle tekid edilmiştir. Fasıl zamiri ve müsnedin الْ takısıyla marife olması kasr ifade eder. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.
هم zamiri mübteda ile haberin arasına girdiği için “Îrabdan mahalli olmayan fasıl zamiri” olarak isimlendirilmiştir. Bu zamir tekid ifade eder. Pekiştirme dışındaki bir faydası da ihtisas ifade etmesidir. Böylece kendisinden sonra gelen kelime de sıfat değil haber olur.
Bu kişilerin durumu üç şekilde tekid edilmiştir: Sübuta delalet eden isim cümlesi ile gelmiştir. Fasıl zamiri olan هم ile tekid edilmiştir. Müsned ve müsnedün ileyhin marife olmasıyla tekid edilmiştir. Bu da kasr ifade eder. Hüsran onlara kasredilmiştir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, Soru: 352)
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelerek onlara tekrar dikkat çekilmesi işaret edilenleri tazim ve teşrif ifade eder.
Haber الْمُفْلِحُونَ ‘nin, ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden fasıl zamiri, isim cümlesi ve müsnedin harf-i tarifle marife gelmesi olmak üzere üç tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Ayetin bu bölümü, itiraziyye (ara cümlesi) dir. Ensar'ı övmek için getirilmiştir. (Ruhu’l Beyan)
وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ cümlesi tezyildir. وَ harfi ise itiraziyyedir. Çünkü tezyil; sahih görüşe göre kelamın sonundaki itiraz kabilindendir. وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ sözlerinden sonra nefislerinin selameti için yoksulluk halinde bile olsalar onları, kendi nefislerine tercih etmiş olduklarına işaret eder. (Âşûr)
Fasıl zamiriyle kasr sıygasında gelerek, nefsin isteklerinden korunanlara felahın çokluğunu mübalağalı olarak ifade etmiştir. Sanki iflah olmak bu durumla sınırlanmış gibidir. (Âşûr)