En'âm Sûresi 101. Ayet

بَد۪يعُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اَنّٰى يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌۜ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ  ...

O, gökleri ve yeri örnekleri yokken yaratandır. O’nun bir eşi olmadığı hâlde, nasıl bir çocuğu olabilir? Hâlbuki her şeyi O yarattı. O, her şeyi hakkıyla bilendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 بَدِيعُ yoktan var edendir ب د ع
2 السَّمَاوَاتِ gökleri س م و
3 وَالْأَرْضِ ve yeri ا ر ض
4 أَنَّىٰ nasıl? ا ن ي
5 يَكُونُ olabilir ك و ن
6 لَهُ O’nun
7 وَلَدٌ çocuğu و ل د
8 وَلَمْ
9 تَكُنْ yoktur ك و ن
10 لَهُ kendisinin
11 صَاحِبَةٌ bir eşi ص ح ب
12 وَخَلَقَ ve O yaratmıştır خ ل ق
13 كُلَّ her ك ل ل
14 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
15 وَهُوَ ve O
16 بِكُلِّ her ك ل ل
17 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
18 عَلِيمٌ bilendir ع ل م
 

Bedî‘ kelimesi Allah’ın ismi olarak kullanıldığında “Bir şeyi herhangi bir alete, temel maddeye, daha önce var olan örneğe, zaman ve mekâna ihtiyaç duymadan, yoktan ve eşsiz bir mükemmellikte yaratan” anlamına gelir ve sadece Allah için kullanılır. Bir önceki âyette müşriklerin, yüce Allah’ın birliğine ve kemaline aykırı düşen bâtıl inançları reddedilip, O’nun bu tür yakıştırmalardan münezzeh bulunduğu ifade buyurulduktan sonra bu âyette de tenzihin gerekçesi açıklanmıştır. Buna göre müşriklerin iddialarının aksine, gerek onların ulûhiyyet isnat ettikleri varlıkları gerekse bütün görünür ve görünmez mevcudatı, gökleri ve yeri kısaca bütünüyle evreni benzersiz bir şekilde yapıp yaratan Allah’tır. Bu durumda herhangi bir varlığı O’na ortak koşmak son derece anlamsızdır.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 448

 

بَد۪يعُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ

 

بَد۪يعُ  mahzuf mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.  السَّمٰوَاتِ  muzâfun ileyh olup cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.

الْاَرْضِ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  السَّمٰوَاتِ ’ye matuftur.


 اَنّٰى يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌۜ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍۚ 

 

اَنّٰى  istifham ismidir.  يَكُونُ  fiilinin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  لَهُ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.

وَلَدٌ  kelimesi يَكُونُ’nun ismi olup lafzen merfûdur.

وَ  haliyyedir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.

تَكُنْ  nakıs meczum muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

لَهُ  car mecruru  تَكُنْ’un mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  صَاحِبَةٌ  kelimesi  تَكُنْun muahhar ismi olup lafzen merfûdur.

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  خَلَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

كُلَّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  شَيْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

 

وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

 

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  بِكُلِّ  car mecruru  عَل۪يمٌ ’e müteallıktır.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  عَل۪يمٌ  ise haberdir.

عَل۪يمٌ  mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
 

بَد۪يعُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır.  بَد۪يعُ  kelimesi takdiri هو  olan mübtedanın haberidir.

Müsnedin izafetle gelmesi, az sözle çok anlam ifade etme amacına matuftur. Cümle isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümlesi sübut ifade eder.

الْاَرْضِ - السَّمٰوَاتِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

بَد۪يعُ kelimesi Kur’an’da 2 kere gelmiş ikisinde de göklerin ve yerin yaratılışı için kullanılmıştır.

Kurtubî der ki: O, gökleri ve yeri eşsiz yaratandır demek, tarifsiz ve örneksiz olarak gökleri ve yeri icat eden, yaratan, inşa eden ve güzel yapan demektir. Örneği olmaksızın bir şey inşa eden kimseye mübdi denir. “Ehl-i bidat” tabiri de bu köktendir. Bidatı söyleyen kimse onu, herhangi bir imamın söz veya fiili olmaksızın icat ettiği için bidat ismi verilmiştir. Buharî’de bulunan “Bu (Ramazan orucunu tutmak) ne güzel bidattir.” hadisindeki bidat kelimesi bu manada kullanılmıştır.

(Safvetu’t Tefasir)


اَنّٰى يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌۜ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍۚ

 

Cümle kemal-i inkıta nedeniyle fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  أَنَّىٰ  nasıl? manasında zarfiyyedir. Âşur’a göre  كَيْفَ  manasındadır. Müteallakı  يَكُونُ ’nun mahzuf mukaddem haberidir.  وَلَدٌ  muahhar ismidir.  Veya  یَكُونُ  fiili bu ayette tam fiildir. Mübteda olan soru isminin haberi olmuştur. Bu durumda  وَلَدٌ  kelimesi   يَكُونُ  fiilinin faili olur. Car mecrurun faile takdimi söz konusudur.

Cümle istifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp kınama ve taaccüp manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

وَلَدٌ ’deki tenvin kıllet ve tahkir içindir.

Müekked hal cümlesi olan  وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌ  menfi muzari sıygadaki  كَانُ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.  كَانُ ’nin tam fiil olması da caizdir.

وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍۚ  cümlesi makabline matuftur.  شَيْءٍۚ ’deki tenvin kesret, nev ve tazim ifade eder. Bu cümle de önceki hal cümlesi gibi müekkeddir.

صَاحِبَةٌ ‘daki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Kelimeye “hiçbir” manası katmıştır. Bilindiği gibi menfi siyakda nekre, selbin umumuna işarettir.

hal cümlesi menfi muzari veya mazî fiil olduğu zaman وَ’ın zikri de hazfı de caizdir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )

مَا كَانُli olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Tefsir 3/79)

كَان ’nin  haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur


وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

 

Ayetin son cümlesi …خَلَقَ ’ya veya istînâfa matuftur. Atıf sebebi tezâyüftür.

Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.

Bu cümle; muhataba Allah Teâlâ’nın bazı sabit kemal sıfatlarını öğretmek için gelmiş bir tezyîl cümlesidir. İfade ettiği sıfat dolayısıyla وخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ cümlesine matuftur.  (Âşûr)

شَيْء ’deki tenvin, kesret ve nev ifade eder.

بِكُلِّ شَيْءٍ amiline takdim edilmiştir. Bu takdim, isnadın Allah Teâlâ’ya olması karinesiyle hasr ifade eder. Yani o, her şeyi bilir, bilmediği hiçbir şey yoktur. Mamulun amiline kasrını, başka bir deyişle de olumlu ifadenin yanında bir de olumsuz mana ifade eder.  بِكُلِّ شَيْءٍ  maksûrun aleyh,  عَل۪يمٌ۟  ise maksûrdur.

عَل۪يمٌ۟ mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Ayette teşâbüh-i-etrâf sanatı vardır. Burada ilk bakışta ayetin وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (O, her şeye kadirdir.) şeklinde bitmesi uygunmuş gibi düşünülebilir. Ama biraz dikkat edilince siyakta zikredilen arzın ve semanın yaratılışı, ulvî ve suflî âlemlerdeki tasarrufu, ölüleri diriltmesi sonra öldürüp tekrar diriltmesi, bütün bunların her şeyi kuşatan kâmil bir ilmi gerektirmesi dolayısıyla ayetin kudret değil ilimle bitmesinin daha münasip olduğu anlaşılır.

Ebu Hayyan şöyle der: Yüce Allah kendini عَلَّام ,عَلِيم ,عَالِم vasıflarıyla vasıflandırdı. Bu son iki vasıf mübalağa ifade eder. Araplar, aşırılığı pekiştirmek için عَلَّام keli­mesinin sonuna ة ilave ederek عَلَّامة derler. Kelimenin bu şekliyle Allah için kullanılması caiz değildir. (Safvetu't Tefasir)

Allah’ın nimetleri, kevnî ayetlerin içine gizlenerek insanlara hatırlatılmaktadır. Ayet, Allah’ın sonsuz kudretinin eşsiz olduğu, yoktan var etmenin sadece onun elinde olduğu anlamlarını da içererek tevhide ve ibrete delil teşkil etmektedir. Bütün bu anlamlara ilaveten ayetin, insanın hesaba çekileceği gerçeğine de işaret etmesi, “bir mana için gelen kelamın içine başka bir mana daha sokmak” şeklinde tarif edilen idmâc sanatıdır.

Sayfadaki ayetlerin fasılalarındaki ونَ ve يمٌ harfleriyle oluşan ahenk, muhatabın sanat zevkine hitap etmektedir.