ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ذَٰلِكُمُ | işte budur |
|
2 | اللَّهُ | Allah |
|
3 | رَبُّكُمْ | Rabbiniz |
|
4 | لَا | yoktur |
|
5 | إِلَٰهَ | tanrı |
|
6 | إِلَّا | başka |
|
7 | هُوَ | O’ndan |
|
8 | خَالِقُ | (O) yaratıcısıdır |
|
9 | كُلِّ | her |
|
10 | شَيْءٍ | şeyin |
|
11 | فَاعْبُدُوهُ | O’na kulluk edin |
|
12 | وَهُوَ | ve O |
|
13 | عَلَىٰ | üzerine |
|
14 | كُلِّ | her |
|
15 | شَيْءٍ | şey |
|
16 | وَكِيلٌ | vekildir |
|
İnsanlar, şuradan buradan edindikleri aslı olmayan derme çatma inançlardan vazgeçerek, Allah hakkında, bir önceki âyette belirtildiği şekilde inanç taşımaya çağrılmakta, O’ndan başka tanrı bulunmadığı, önceden olduğu gibi şimdi ve bundan sonra da her şeyin yaratıcısının O olduğu vurgulanmakta; insanlardan, burada belirtildiği şekilde oluşturdukları sahih imanlarını, uydurma tanrılara değil, yalnız Allah’a kulluk ederek ibadetle pekiştirmeleri istenmektedir. Çünkü O her şeye vekildir. Âyetin bu kısmında tevhidin en yüksek noktası gösterilmiş bulunmaktadır. Çünkü bu ifadeye göre gerçek ve adaletli bir şekilde yapıp yaratan, yaşatan, rızıklandıran O’dur; her varlığa kendi varlık mertebesinde lâyık olan imkân ve şartları hazırlama, sebepleri ve sonuçları düzenleme işlevi sadece O’na aittir; bundan dolayı güvenilip dayanılacak ve sığınılacak olan da O’ndan başkası olamaz.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 448
ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُۚ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكُمُ, mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
اللّٰهُ lafza-i celâli, haber olup lafzen merfûdur. رَبُّكُمْ ikinci haber olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ cümlesi ذٰلِكُمُ’un üçüncü haberi olarak mahallen merfûdur.
لَٓا cinsi nefyeden olumsuzluk harftir. اِلٰهَ kelimesi لَٓا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. اِلَّا istisna harfidir. لَٓا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri, موجود (vardır) şeklindedir. Munfasıl zamir هُوَ mahzuf haberin zamirinden bedeldir.
خَالِقُ kelimesi ذٰلِكُمُ’un dördüncü haberi olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. كُلِّ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. شَيْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن كانت هذه صفات الله فاعبدوه (Eğer bunlar Allah'ın sıfatları ise o halde O’na kulluk edin.) şeklindedir.
اعْبُدُوهُ fiili ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
• Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir.
• Şart cümlesi mazi ve muzari fiille olur. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir.
• Cevap cümlesi; olumlu mazi, olumlu muzari ve umumiyetle لَا (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف’si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف’si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
خَالِقُ kelimesi sülâsî mücerred olan خلق fiilinin ism-i failidir.
وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. بِكُلِّ car mecruru وَك۪يلٌ ’e müteallıktır. شَيْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. عَل۪يمٌ ise haberdir.
وَك۪يلٌ mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُۚ
Sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkarî kelamdır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi işaret edilene dikkat çekmek ve önemini vurgulamak içindir. Ayrıca tazim ve tecessüm ifade eder.
Müsnedin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
İsm-i işaret ve lafza-i celâl marife kelimelerdir. Hem müsnedin hem müsnedün ileyhin marife gelmesi kasr ifade eder. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuf babında hakiki kasrdır.
İkinci haber olan رَبُّكُمْۚ, veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir. Bu izafette Rabb isminin muzâfı olduğu كُمْۚ zamiri şan ve şeref kazanmıştır.
Aralarında mürâât-ı nazîr sanatı bulunan رَبُّ ve اللّٰهُ isimlerinin zikri tecrîd sanatıdır.
Allah lafzı ile birlikte Rabb kelimesinin de geçmesi; Rabbin sadece Allah olduğunu ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî)
Ayetin başında yer alan ذٰلِكُمُ şeklindeki işaret ismi yüce sıfatlarla mevsuf olan Allah Teâlâ’ya işaret eder. Uzak işaretinin kullanılması onun büyüklüğünü, yüceliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd, Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)
Üçüncü haber olan لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ cinsini nefyeden لَٓا’nın dahil olduğu isim cümlesidir. Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
لَٓا ,اِلٰهَ ’nın ismi, هُوَ ise لَٓا’nın mahzuf haberindeki zamirden bedeldir.
لَاۤ ve إِلَّا ile oluşan kasr, هُوَ ile لَاۤ’nın ismi إِلَـٰهَ arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur.
خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ dördüncü haberdir. شَيْءٍ ’deki tenvin nev, kesret ve tazim ifade eder. Müsnedin izafetle gelmesi veciz ifade kastına matuftur.
Keşşâf sahibi şöyle demiştir: Ayetteki ذٰلِكُمُ (İşte bu) ifadesi, önceki kısımlarda zikredilmiş sıfatlarla mevsuf olan varlığa işarettir. Bu ifade mübteda, bundan sonraki kısım ise peş peşe sıralanmış haberlerdir. Bu haberler de “Rabbiniz olan Allah’tır”, “O’ndan başka hiç bir ilah yoktur” ve “Her şeyi yaratandır” ifadeleridir. Yani O, bütün bu sıfatları kendisinde toplayandır. Binaenaleyh O’na ibadet ediniz. Bu, “Kendisinde bu sıfatlar bulunan varlık, ibadet edilmeye layıktır. O halde O’na ibadet ediniz, O’ndan başkasına tapmayınız” demektir. (Fahreddin er-Râzî)
وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ
Ayetin istînâfa matuf olan son cümlesinde atıf sebebi tezâyüftür. Cümle, faide-i haber inkârî kelamdır.
شَيْء ’deki tenvin, kesret ve nev ifade eder.
بِكُلِّ شَيْءٍ amiline takdim edilmiştir. Bu takdim, isnadın Allah Teâlâ’ya olması karînesiyle hasr ifade eder. Yani O, her şeyi bilir, bilmediği hiçbir şey yoktur. Mamulun amiline kasrını, başka bir deyişle de olumlu ifadenin yanında bir de olumsuz mana ifade eder. عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ maksûrun aleyh, وَك۪يلٌ ise maksûrdur.
وَك۪يلٌ mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. Ayette teşâbüh-i-etrâf sanatı vardır.
Allah’ın nimetleri, kevni ayetlerin içine gizlenerek insanlara hatırlatılmaktadır. Ayet, Allah’ın sonsuz kudretinin eşsiz olduğu, yoktan var etmenin sadece O’nun elinde olduğu anlamlarını da içererek tevhide ve ibrete delil teşkil etmektedir. Bütün bu anlamlara ilaveten ayetin, insanın hesaba çekileceği gerçeğine de işaret etmesi, “bir mana için gelen kelamın içine başka bir mana daha sokmak” şeklinde tarif edilen idmâc sanatıdır.
Ayette mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu ayette Allah Teâlâ kendisini, insanlar ibadet etsinler diye rubûbiyetle, tevhide yönelsinler diye ulûhiyette tek olmakla, şükretsinler diye yaratıcı olmakla, bütün işlerinde O’na güvenip dayansınlar diye vekîl olmakla vasıflamıştır. Lafızların mana bakımından uyumuna güzel bir örnektir.
هُوَ - كُلِّ - شَيْءٍ kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.