وَجَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَٓاءَ الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ وَخَرَقُوا لَهُ بَن۪ينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يَصِفُونَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَجَعَلُوا | ve yaptılar |
|
2 | لِلَّهِ | Allah’a |
|
3 | شُرَكَاءَ | ortak |
|
4 | الْجِنَّ | cinleri |
|
5 | وَخَلَقَهُمْ | halbuki onları O yaratmıştır |
|
6 | وَخَرَقُوا | ve icadettiler |
|
7 | لَهُ | O’na |
|
8 | بَنِينَ | oğullar |
|
9 | وَبَنَاتٍ | ve kızlar |
|
10 | بِغَيْرِ |
|
|
11 | عِلْمٍ | bilmeden |
|
12 | سُبْحَانَهُ | O münezzehtir |
|
13 | وَتَعَالَىٰ | ve yücedir |
|
14 | عَمَّا |
|
|
15 | يَصِفُونَ | onların nitelemelerinden |
|
Cin kelimesi ateşten yaratılmış, gözle görülmeyen, insanlar gibi iyileri ve kötüleri olan varlıkları ifade eder (bilgi için bk. Cin 72/1-3).Tefsirlerde cin kelimesinin “örtülü, kapalı, duyularla algılanamayan” şeklindeki sözlük anlamı dikkate alınarak âyetteki cin kavramının, belirtilen terim anlamı yanında, melekleri ve şeytanları da kapsadığı yönünde açıklamalar yapılmıştır. Araplar cinlere bazı tanrısal güç ve yetenekler yükler, zararlarından korunmak için tedbirler alır, hoşnutluklarını kazanmaya çalışır, bunun için cinler adına kurban keserlerdi. Ayrıca onlar, cinlerin kâhinlere gökten haberler getirdiğine, şeytanların da şairlere ilham verdiğine inanır; böylece Allah ile bu gizli varlıklar arasında bir bağ kurarlardı (İbn Âşûr, VII, 405). Nitekim başka âyetlerde de müşriklerin cinlere ve meleklere taptıkları (Sebe’ 34/41; Zuhruf 43/20), Allah ile görünmez varlıklar arasında nesep bağı kurdukları (Sâffât 37/158), melekleri Allah’ın kızları olarak düşündükleri (Nahl 16/57; Sâffât37/149; Zuhruf 43/16; Tûr 58/39) bildirilmektedir. İbn Âşûr’un kaydettiğine göre Câhiliye Arapları’nın bir kısmı şeytanın şer tanrısı olduğuna inanır, melekleri Allah’ın askerleri, cinleri de şeytanın askerleri sayarlardı. Özellikle bu son inançta Mazdeizm’in iki tanrılı inancının etkisi olduğu düşünülmektedir. Fahreddin er-Râzî’ye göre âyette, bu âlem ve orada olup bitenlerin iki ayrı tanrıya bağlı bulunduğunu, bunlardan birinin iyilik tanrısı, diğerinin kötülük tanrısı olduğunu ileri süren inanca işaret edilmiştir (XIII, 112-113). Nitekim İbn Abbas’a isnat edilen bir rivayette âyetin, Allah ve İblîs’in “iki kardeş” olduğuna, Allah’ın iyileri ve iyilikleri, İblîs’in de kötüleri ve kötülükleri yaratıp yönettiğine inanan “Zenâdıka” hakkında indiği belirtilmiştir (Vâhidî, Esbâbü’n-Nüzûl, s. 165). İslâmî kaynaklarda, Mecûsîliğin Zend (Zend Avesta) isimli kutsal kitabına inananlara “Zendî” denildiği, Arapça’daki zındık (çoğulu zenâdıka) kelimesinin buradan geldiği belirtilir. Ayrıca, eski kaynaklarda bu tür düalist dinlere Sineviyye de (Seneviyye) denilmektedir. Sonuç olarak âyette bu şekilde Allah’tan başka gözle görülmeyen bazı varlıkların da ulûhiyyetine inananlar; özellikle putperestlik yanında Sâbiîlik, şeytanperestlik, Mecûsîlik ve kısmen Yahudilik’le Hıristiyanlığın tevhide aykırı inançlarından etkilenmiş olan Araplar’ın bâtıl itikatları eleştirilmiştir.
“Oysa onları da (görünmez varlıkları) Allah yaratmıştır” meâlindeki cümle, müfessirlerce “Halbuki bu varlıkları Allah’a ortak koşanların kendileri de onları Allah’ın yarattığını biliyorlardı” şeklinde anlaşılmıştır. Buna göre âyette müşriklerin, mahlûk olduğunu kabul ettikleri varlıkları hâlika ortak koşmalarının, böylece onlara ulûhiyyet tanımalarının bir çelişki olduğu ifade edilmiştir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 446-44
وَجَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَٓاءَ الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ وَخَرَقُوا لَهُ بَن۪ينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. جَعَلُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.
لِلّٰهِ car mecruru شُرَكَٓاءَ’nin mahzuf haline müteallıktır.
شُرَكَٓاءَ mukaddem mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. الْجِنَّ birinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
وَ haliyyedir. خَلَقَهُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
وَ atıf harfidir. خَرَقُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.
لَهُ car mecruru خَرَقُوا fiiline müteallıktır. بَن۪ينَ mef’ûlun bih olup cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti ى ’dir.
بَنَاتٍ kelimesi atıf harfi وَ ’la بَن۪ينَ’ye matuftur. بَنَاتٍ kelimesi cemi müennes salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti kesradır.
بِغَيْرِ car mecruru خَرَقُوا ’deki failin hali olarak mahallen mansubtur. Takdiri, خرقوا له بنين وبنات جاهلين (Cahil kızlar ve erkekler onu uydurdular.) şeklindedir.
عِلْمٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يَصِفُونَ۟
سُبْحَانَهُ mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri, نسبح (tesbih ederiz) şeklindedir. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. تَعَالٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, عَنْ harf-i ceriyle birlikte تَعَالٰى fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası يَصِفُونَ۟’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يَصِفُونَ۟ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.وَجَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَٓاءَ الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ وَخَرَقُوا لَهُ بَن۪ينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ
وَ istînâfiyyedir. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.
لِلّٰهِ mef’ûle takdim edilmiştir. Takdim, maksadın ona ait olduğunu belirtmek içindir. Çünkü inkâr; Allah’a ortak kılmaya yöneliktir. Genel olarak ortak kılmaya yönelik değildir.
Zikredilen hale taaccûb ve tebkît [azarlama, kınama] için de takdim yapılır. َوَجَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَٓاءَ الْجِنَّ [Allah’a cinleri şerik [ortak] koştular] ibaresinin aslı الْجِنَّ شُرَكَٓاءَ olmalıydı. Maksat azarlama olduğu için bu manayı daha iyi ifade etmek kasdıyla takdim yapıldı. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )
Aynı üsluptaki وَخَلَقَهُمْ cümlesi قد takdiriyle haldir. Hal ıtnâb sanatıdır.
İstînâfa matuf olan وَخَرَقُوا لَهُ بَن۪ينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍ cümlesi de müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
بَن۪ينَ - بَنَاتٍ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
عِلْمٍ’deki tenvin kıllet ifade eder.
Tefsircilerin beyanına göre buradaki “cin”, melekleri ve şeytanları da içine alan genel bir manada kullanılmıştır. İbni Abbas demiştir ki: “Cin kelimesi, istitardan (gizlenme, örtünme) türemiştir. Melekler ve bütün ruhaniler de gözle görünmezler ve sanki gözlerden gizli gibidirler. Bu yorum iledir ki İblis de cinden sayılır. Meleklere ve ruhanilere de cin denilmiştir.” Yukarda putlar ve yıldızlar gibi hissedilen ve fiziki şeylerden ortak kabul edenlerin, puta tapanların, yıldızlara ve heykellere tapanların sapıklıkları beyan olunduktan sonra burada da bunların felsefi kaynağı olan ruha tapanların sapıklıkları yani melekler, şeytan, akıl, nefis, madde, kuvvet, tabiat gibi gizli ve fizik ötesi sebeplere bağlananların ve bunları “üç tanrı” ve “aracı” sayanların sapıklıkları beyan olunmuştur. (Elmalılı Hamdi Yazır)
Ayette, لِلّٰهِ lâfza-i celâlinin شُرَكَٓاءَ kelimesinden önce getirilmesinin hikmeti: Arapların, en mühim hususu (cümle içinde) öne almalarıdır. Bundan dolayı bu önce getirmenin faidesi, ister melek ister cin ister insan ve isterse bunların dışında herhangi bir şey olsun, Allah’a herhangi bir ortağın koşulmasının, olmayacak bir iş olduğunu göstermektir.
Ben derim ki Yüce Allah (önce), İblis’i Allah’a şerik koşan bir kavimden, sonra da Allah’ın kızları ve oğulları olduğunu söyleyen diğer başka kavimlerden bahsetmiştir. Allah’ın oğulları olduğunu söyleyenler, Hristiyanlar ile bir grup Yahudidir. Allah’ın kızları olduğunu söyleyenler ise “Melekler, Allah’ın kızlarıdır.” diyen Araplardır. Hakk Teâlâ’nın, “bilmeden” ifadesi, bu görüşün bozukluğu ve yanlışlığı konusunda kesin delil olacak şeye adeta dikkat çekmektedir. (Fahreddin er-Râzî)
Bu cümlenin öncekilere atfı; kıssanın kıssaya atfı kabilindendir. لِلَّهِ شُرَكاءَ ifadesine car-mecrurun mef’ûle takdimi önemi sebebiyle ve akıllarının yaptığı hataya şaşma manası içindir. Çünkü Allah’a ortak kıldıkları şeyler O’nun mahlukatıdır. Müşrikler cinleri Allah’ın yarattığını itiraf ediyorlardı. Bu takdim, muktezâ-i zâhire aykırıdır. (Âşûr)
بِغَيْرِ عِلْمٍ tabirindeki ilimden maksat sahih ilimdir. Zorunluluk veya kanıta dayalı gerçekliğe uyan zihni bir yargıdır. (Âşûr)
سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يَصِفُونَ۟
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
سُبْحَانَكَ ifadesi, takdiri نسبّح olan fiilin mef’ûlü mutlakıdır. سُبْحَانَهُ itiraz cümlesidir. Konu ile direkt olarak alakası olmayan bir cümlenin araya girmesi sanatıdır.
سُبْحَانَهُ cümle-i mûteriza olup zalimlerin iddialarının batıl olduğunu açıklar. Ebüssuûd şöyle der: Sübhan kelimesinin سبح’dan türemiş, tef’il kalıbına nakledilmiş ve masdara dönüşmüş olmasında kimseye gizli kalmayan belli bir tenzih ifadesi vardır. Manası şöyle olur: “Allah'ı O’na yakışır bir şekilde tenzih ederim. (Safvetu’t Tefasir)
وَتَعَالٰى عَمَّا يَصِفُونَ۟ cümlesi makabline matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl تَعَالٰى ,مَّا’ya müteallıktır. Sılası يَصِفُونَ۟ , muzari fiil sıygasında gelerek istimrar, teceddüt ve tecessüme işaret etmiştir. Mevsûlde, müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.