وَكَذٰلِكَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ وَلِيَقُولُوا دَرَسْتَ وَلِنُبَيِّنَهُ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَكَذَٰلِكَ | ve işte böylece |
|
2 | نُصَرِّفُ | döne döne açıklıyoruz |
|
3 | الْايَاتِ | ayetleri |
|
4 | وَلِيَقُولُوا | desinler diye |
|
5 | دَرَسْتَ | sen ders almışsın |
|
6 | وَلِنُبَيِّنَهُ | ve onu iyice açıklayalım diye |
|
7 | لِقَوْمٍ | bir toplum için |
|
8 | يَعْلَمُونَ | bilen |
|
“Âyetlerin geniş geniş açıklanması” iki maksada bağlanmış olup ilki inkârcıların Hz. Muhammed’e “Sen (Kur’an’ı, âyetleri) iyi öğrenmişsin” demeleri, ikincisi de Allah Teâlâ’nın bilen bir kavme yani hak ve hidayeti bilip takip edenlere Kur’an’ı açık seçik tanıtmasıdır. Bir yoruma göre Allah’ın, âyetleri “geniş geniş açıklaması”nın sebebi, Hz. Peygamber’in onları kesin deliller olarak ortaya koyabilmesini sağlamaktır. O kadar ki, inkârcılar Resûlullah’a “Onları iyi öğrenmişsin” deme gereğini duyacaklardır. Başka bir yoruma göre inkârcılar âyetlerin bu açık seçikliği karşısında Resûlullah’ın onları başkalarından yani Ehl-i kitap’tan ders alarak öğrendiğini söyleyeceklerdir (Şevkânî, II, 172). Bu ikinci yoruma göre yüce Allah’ın, âyetleri peyderpey, geniş geniş açıklayarak indirmesi, insanların bir kısmına Kur’an’ı açık seçik tanıtma amacı taşırken bir kısmının da Peygamber ve Kur’an’ı inkâr etmelerine sebep olmaktadır. Mu‘tezile âlimleri, bu şekildeki bir yorumu, Allah’ın adaleti ve insanın sorumluluğu ilkesine aykırı buldukları için âyetteki “li-yeklû dereste” kısmının başındaki “li” edatının “âkıbet” ifade ettiğini düşünmüşlerdir. Buna göre söz konusu âyet “Biz âyetleri geniş geniş açıklarız; sonuçta da onlar kendi seçimleriyle inkâra yönelip bütün delilleri hiçe sayarak Hz. Muhammed’e ‘Sen Kur’an’ı başkalarından okuyup öğrendin’ derler” şeklinde açıklanmalıdır. Bazı son dönem Sünnî müfessirlerin de bu son yorumu tercih ettikleri görülmektedir (meselâ bk. Elmalılı, III, 2020; İbn Âşûr, VII, 422).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 451-452
وَكَذٰلِكَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ وَلِيَقُولُوا دَرَسْتَ وَلِنُبَيِّنَهُ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
وَ istînâfiyyedir. كَ harf-i cerdir. مثل; “gibi” demektir. Bu ibare نُصَرِّفُ fiilinin mahzuf mef’ûlu mutlakına müteallıktır. Takdiri, نصرف الآيات تصريفا كذلك (İşte ayetleri bu şekilde açıklıyoruz.) şeklindedir.
ذا işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
نُصَرِّفُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. الْاٰيَاتِ mef’ûlun bih olup cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
وَ atıf harfidir. لِ harfi, يَقُولُوا fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harfi ile birlikte نُصَرِّفُ fiiline müteallıktır.
يَقُولُوا fiili نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, دَرَسْتَ ’dir. يَقُولُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. دَرَسْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. لِ harfi, نُبَيِّنَهُ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harfi ile birlikte önceki masdar-ı müevvele matuftur.
نُبَيِّنَهُ fiili mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن’dur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
İkinci (lam) yani لِنُبَيِّنَهُ’daki lam, lam-ı hakikat, gerçeği ortaya koymak içindir. Halbuki ilk (lam) yani لِيَقُولُوا’deki lam ise akıbet ve sayruret lamıdır. Kısaca ve değişim bildiren manasındadır. Bu itibarla mana şöyle olur: “Nihayet en sonunda söyleyecekleri söz, ‘Sen başkasından ders görmüşsün.’ olacaktır. Bu ise tıpkı şu ayetteki gibidir: ‘Nihayet firavun ailesi onu yitik çocuk olarak nehirden aldı. O, sonunda kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı.’ (Kasas Suresi, 8) Halbuki firavun ailesi yitik çocuk Hz. Musa'yı kendilerine düşman olsun diye nehirden almadılar. Ancak o, onlar için bir göz aydınlığı ve göz nuru olsun için onu oradan aldılar. Fakat işin sonunda bu, düşmanlığa dönüştü.” (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Tevil, Âşûr)
لِقَوْمٍ car mecruru نُبَيِّنَهُ fiiline müteallıktır.
يَعْلَمُونَ fiili قَوْمٍ kelimesinin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. يَعْلَمُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
نُصَرِّفُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Tef’il babındandır. Sülâsîsi صرف ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef‘ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.وَكَذٰلِكَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ وَلِيَقُولُوا دَرَسْتَ وَلِنُبَيِّنَهُ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
و, istînâfiyyedir. Cümle-i muterize olup kendinden önceki cümleyi tezyîldir. وَ harfi itiraziyyedir. (Âşûr) Ayette îcâz-ı hazif vardır. كَذٰلِكَ, kelimesi تصريفا şeklinde takdir edilen mef’ûlü mutlaka müteallıktır.
كَذٰلِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذٰ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi, s. 101)
كَذٰلِكَ [İşte böyle], aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Buradaki istimali, işaret edilen nimetin derecesinin, faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
…نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i heber ibtidâî kelamdır.
وَلِيَقُولُوا دَرَسْتَ cümlesine dahil olan لِ , muzariyi gizli اُنْ ’le nasb ederek sebep bildirerek masdara çeviren cer harfi, lam-ı ta’lîldir. اُنْ ve akabindeki يَقُولُوا دَرَسْتَ cümlesi masdar teviliyle mahzufa matuftur. Takdiri, ليعتبروا وليقولوا [dikkate almak söylemek] şeklindedir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. يَقُولُوا fiilinin mekulü’l-kavli دَرَسْتَ mazi fiil sıygasında gelmiştir.
Ta’lîl lamının müteallakı, mukadder نُصَرِّفُ fiilidir.
Aynı üsluptaki وَلِنُبَيِّنَهُ لِقَوْمٍ cümlesi makabline matuftur.
لِنُبَيِّنَهُ’deki zamir Kur’an’a aittir. (Âşûr)
Ayetin sonundaki يَعْلَمُونَ cümlesi لِقَوْمٍ için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
لِقَوْمٍ’deki tenvin tazim ifade eder.
Sarraf; kuyumcu ve dövizci için kullanılır. (Parayı çok çevirdiği için)
كَذٰلِكَ isminde cem’ ve iktidâb vardır.