En'âm Sûresi 104. Ayet

قَدْ جَٓاءَكُمْ بَصَٓائِرُ مِنْ رَبِّكُمْۚ فَمَنْ اَبْصَرَ فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَاۜ وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ  ...

Rabbinizden size gerçekleri gösteren deliller geldi. Artık kim gözünü açar hakkı idrak ederse kendi yararına, kim de (hakkın karşısında) körlük ederse kendi zararınadır. Ben başınızda bekçi değilim.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَدْ doğrusu
2 جَاءَكُمْ size geldi ج ي ا
3 بَصَائِرُ basiretler ب ص ر
4 مِنْ -den
5 رَبِّكُمْ Rabbiniz- ر ب ب
6 فَمَنْ artık kim
7 أَبْصَرَ görürse ب ص ر
8 فَلِنَفْسِهِ (yararı) kendisinedir ن ف س
9 وَمَنْ ve kim de
10 عَمِيَ kör olursa ع م ي
11 فَعَلَيْهَا (zararı) kendisinedir
12 وَمَا ve değilim
13 أَنَا ben
14 عَلَيْكُمْ sizin üzerinize
15 بِحَفِيظٍ bekçi ح ف ظ
 

Besâir kelimesi “kalbin nuru, kalpte hâsıl olan bilgi ve idrak” anlamına gelen basîretin çoğuludur. Beden gözüyle algılamaya basar, akıl ve zihin melekeleriyle algılamaya da basîret denir. Âyette, Allah tarafından geldiği bildirilen “basîretler”den maksat, hakka davet eden, kurtuluş yolunu gösteren âyetler ve özellikle yukarıda geçen tev-hid akîdesinin ispatına dair âyetler ile –Râzî’ye göre– Cenâb-ı Hakk’ın insan fıtratına bahşettiği, küfrü terkedip imana yönelme istidadı yani bilgi ve düşünme melekesidir (XIII, 134). Buna göre Hz. Peygamber’in hakka davetini doğru bir şekilde kavrayan, bununla ilgili delilleri akıl ve düşünme yeteneğini isabetle kullanarak değerlendiren ve bu sayede hidayeti bulan kimse kendine iyilik etmiş; gurur ve kibre kapılarak bunun aksine davranan da kendine kötülük etmiş olur. Âyetin son kısmı, Hz. Peygamber’in, bu şekilde basîretsizliği yüzünden helâke doğru gidenleri koruma ve engelleme imkânının bulunmadığını bildirmektedir. Bunun bizzat Hz. Peygamber’in ağzından ifade edilmesi, müfessirlerin çoğunluğuna göre, âyetin başında veya bu son cümlesinden önce Resûlullah’a hitaben “de ki” şeklinde bir zımnî emrin bulunduğunu gösterir. Elmalılı Hamdi Yazır bu görüşü isabetsiz bularak meâlinde “bekçi” anlamı verilen hafîz kelimesine Allah’ı ifade edecek şekilde mâna verirken (bk. III, 2020), tasavvufî hatta bir ölçüde vahdet-i vücûdcu bir yaklaşımı tercih eden Süleyman Ateş’e göre bazı âyetlerde görülen bu durum “vahyin Hz. Muhammed’in iç benliği ile ilişkisi”nden ileri gelmektedir ve aynı durum, mutasavvıfların “Hak sıfatıyla mevsûf insan” tanımıyla izah edilebilir (bk. III, 216).

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 450-451

 

قَدْ جَٓاءَكُمْ بَصَٓائِرُ مِنْ رَبِّكُمْۚ

 

Fiil cümlesidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  جَٓاءَكُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

بَصَٓائِرُ  fail olup lafzen fethadır.

مِنْ رَبِّكُمْ  car mecruru  جَٓاءَكُمْ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مِنْ  ibtidaiyyedir.  جَٓاءَكُمْ  fiiline müteallıktır. Veya بَصَٓائِرُ’nun sıfatıdır. (Âşûr)


 فَمَنْ اَبْصَرَ فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَاۜ 

 

 فَ  atıf harfidir.  مَنْ  şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. اَبْصَرَ şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Aynı zamanda mübtedanın haberidir.

Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Mef’ûlu mahzuftur. Takdiri,  أبصرها  şeklindedir.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  لِنَفْسِه۪  car mecruru mahzuf  mübtedanın haberine müteallıktır. Takdiri,  إبصاره  şeklindedir.

Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

وَ  atıf harfidir.  مَنْ  şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur.

عَمِيَ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Aynı zamanda mübtedanın haberidir.

Faili müstetir olup takdiri هو’dir.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  عَلَيْهَا  car mecruru mahzuf  mübtedanın haberine müteallıktır. Takdiri,  عماه (Onu görmedi.) şeklindedir.

Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ

 

وَ  atıf harfidir.  مَٓا  nefy harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder.  اَنَا۬  munfasıl zamiri  مَا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.  عَلَيْكُمْ  car mecruru  حَف۪يظٍ’e müteallıktır.

بِ  harfi zaiddir.  حَف۪يظٍ  lafzen mecrur, mahallen  مَا ’nın haberi olarak mahallen mansubtur.
 

قَدْ جَٓاءَكُمْ بَصَٓائِرُ مِنْ رَبِّكُمْۚ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle  قَدْ ’la tekid edilmiş, muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ  [Ben sizin başınıza dikilmiş bir gözcü değilim!] ifadesi, [Rabbinizden size, gözlerinizi açacak göstergeler gelmiş bulunuyor.] sözünün Peygamberin (s.a.) dilinden söylendiğini göstermektedir.  بَصَٓارُ  gözün görmesini sağlayan nur olduğu gibi بصيرة  de kalbin görmesini sağlayan nurdur. (Keşşâf) 

بَصَٓائِرُ  kelimesiyle vahiy, Kur’an kastedilmiştir. Kur’an için  بَصَٓائِرُ  demesi çok anlamlıdır. Biz Kur’an sayesinde ahireti görüyoruz, anlıyoruz. Allah bize dünya ve ahiretin her yönünü vahiy ile göstermiştir.

Cem’ ma’at-taksim ma’at tefrik vardır.  بَصَٓائِرُ مِنْ رَبِّكُمْۚ  ibaresinde cem’ vardır. Bu durumda insanlar iki halde iki kısımda bulunurlar, ya görürler ya görmezler. Bu da taksimdir. Kısımlarla ilgili farklılıkları ifade etmek ise tefriktir.

بَصَٓائِرُ مِنْ رَبِّكُمْ  [Rabbinizden basiretler] Bu, mecâz-ı mürsel olup “zikr-i müsebbep irade-i sebep” kabilindendir. Yani kendileriyle hakikatleri görebileceğiniz deliller ve hüccetler geldi, demektir. (Sâbûnî) 

Basiret, kalbin kendisiyle idrak ettiği nurdur. Basar, gözün görme nurudur. Basiretler, Rabb isminin muhataplar zamirine izafe edilmesi Allah Teâlâ’nın muhataplara son derece lütufkâr olduğunu göstermek içindir. (Ebüssuûd)

Basiret: Kalbe ait bir nur olup kalp gözü bununla görür. Tıpkı baş gözünün dış âlemi görme aracı olduğu gibi kalp gözü de mana âlemine bakar. Burada,size vahiy gelmiştir, denilmektedir. Kalbe ait olan bir hususa dikkat çekilmesi tıpkı iç âleme dönük olan basiretler gibidir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Tevil)

 

 فَمَنْ اَبْصَرَ فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَاۜ

 

İstînâfa  فَ  ile atfedilen cümle, şart üslubunda haberî isnaddır. Müspet mazi fiil sıygasındaki  اَبْصَرَ, şart fiilidir. Rabıta harfi  فَ  karînesiyle gelen cevap cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır.  لِنَفْسِه۪ۚ  takdiri  فإبصاره  [onun görüşü] olan mahzuf mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.

Akabindeki aynı üslupla gelen  وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَا  cümlesi, makabline matuftur. Atıf sebebi tezattır. 

فَمَنْ اَبْصَرَ فَلِنَفْسِه۪ۚ  cümlesiyle  وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَا  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır. 

فَلِنَفْسِه۪ۚ  - فَعَلَيْهَا  kelimeleri arasında tıbâk-ı icab,  اَبْصَرَ - عَمِيَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

اَبْصَرَ - بَصَٓائِرُ  ve kelimeleri arasında iştikak cinası  ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

أبْصَرَ وعَمِيَ  ve  عَلى - لِ kelimeleri arasında güzel bir mutabakat vardır. (Âşûr) 


وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ

 

Ayetin son cümlesi istînâfa matuftur. Menfi isim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. Sübut ifade eder. Cümlede takdim tehir sanatı vardır.  عَلَيْكُمْ kelimesi, amili  بِحَف۪يظٍ ’e takdim edilmiştir. Müsned olan  بِحَف۪يظٍ’deki  بِ  harfi zaiddir. Tekid ifade eder.

اَنَا۬  zamirinin başına olumsuzluk harfi  مَٓا  geldiği için kasr olmuştur.

Müsnedün ileyhin nefyden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması durumunda bu takdim kesinlikle tahsis ifade eder. Olumsuz mananın yanında bir de olumlu mana ifadesi vardır. Bu kaide; haber, fiile benzer bir lafız olduğu zaman da geçerlidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

عَلَيْكُمْ kelimesinin  بِحَف۪يظٍ’e  takdimi fasılaya riayet ve ihtimam  içindir. 

İsim cümlesinde müsnedün ileyhin takdimi Zemahşerî’nin tefsirinin vehmettirdiğinin aksine ihtisas ifade etmez. Allâme Taftazânî bu görüşe meyletmiştir. Cürcânî ise bu hususta susmuştur. (Âşûr)