وَمِنَ الْاَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشاًۜ كُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمِنَ | -dan |
|
2 | الْأَنْعَامِ | hayvanlar- |
|
3 | حَمُولَةً | (kimi) yük taşır |
|
4 | وَفَرْشًا | (kiminin) tüyünden sergi yapılır |
|
5 | كُلُوا | yeyin |
|
6 | مِمَّا |
|
|
7 | رَزَقَكُمُ | size verdiği rızıktan |
|
8 | اللَّهُ | Allah’ın |
|
9 | وَلَا |
|
|
10 | تَتَّبِعُوا | izlemeyin |
|
11 | خُطُوَاتِ | adımlarını |
|
12 | الشَّيْطَانِ | şeytanın |
|
13 | إِنَّهُ | zira o |
|
14 | لَكُمْ | sizin için |
|
15 | عَدُوٌّ | bir düşmandır |
|
16 | مُبِينٌ | apaçık |
|
Arapça’da cennet (çoğulu cennât) kelimesi “bahçe” anlamına gelirse de, âyetin devamındaki “ma‘rûşe” (çardak) kelimesi dikkate alındığında cennât kelimesini “bağlar” şeklinde tercüme etmek daha isabetli olur. Zemahşerî, “muhtelifen ükülühû” ifadesini “rengi, tadı, hacmi ve kokusu değişik” şeklinde açıklamıştır (II, 44). Yukarıdaki âyetlerde bazı Câhiliye uygulamalarının hükümsüz olduğu belirtildikten sonra burada tekrar sûrenin asıl konusu olan itikadî meselelere dönülerek yeryüzünü türlü nimetlerle bezeyen yüce Allah’ın kudretinin sınırsızlığına ve buna işaret eden delillerin zenginliğine dikkat çekilmesi yanında; müşriklerin, yukarıda değinilen telakkilerinin aksine, sahiplerinin bu tür meyve, ekin ve hayvanların ürünlerinden ve genel olarak Allah’ın insanlar için yarattığı rızıklardan istifade etmenin temelde mubah olduğu, bu sebeple onlardan öncelikle kendilerinin yemeleri veya kullanmalarında bir sakınca bulunmadığı; bunun yanında, başkalarının da bu ürünlerde zekât, sadaka, nafaka, komşu hakkı gibi hakları olduğu belirtilmekte ve bu hakkın ödenmesi emredilmektedir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 479
فَرْشٌ elbiseleri yaymak, döşemektir. Yayılıp döşenen şeye de فَرْشٌ ve فِراشٌ denir. فِراشٌ sözcüğünün çoğulu فُرُشٌ şeklinde gelir. فَراشٌ ise kelebek demektir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 6 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri faraş ve mefrûşattır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَمِنَ الْاَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشاًۜ
وَ atıf harfidir. مِنَ الْاَنْعَامِ car mecruru mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri, أنشأ (yarattı) şeklindedir.
حَمُولَةً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
فَرْشاً kelimesi atıf harfi وَ ’la حَمُولَةً ‘e matuftur.
مِنَ الْاَنْعَامِ sözündeki مِنَ ibtidaiyyedir. Çünkü ferş ve hamule için ibtidaiyye manası daha uygun olur. (Âşûr)
مِنْ harf-i ceri mecruruna ibtidaiye, baz, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel – karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ
Fiil cümlesidir. كُلُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, مِنْ harf-i ceriyle birlikte كُلُوا fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası رَزَقَكُمُ اللّٰهُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
رَزَقَكُمُ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir كُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَتَّبِعُوا۟ fiili نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olarak mahallen merfûdur.
خُطُوَ ٰتِ mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradir. ٱلشَّیۡطَـٰنِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
تَتَّبِعُوا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
ه muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. لَكُمۡ car mecruru عَدُوࣱّ’e müteallıktır.
عَدُوࣱّ kelimesi إِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. مُب۪ينٌ ise عَدُوٌّ kelimesinin sıfatıdır.
مُب۪ينٌ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’âl babının ism-i failidir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)وَمِنَ الْاَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشاًۜ
Ayet وَ ’la önceki ayetteki اَنْشَاَ cümlesine atfedilmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur مِنَ الْاَنْعَامِ takdiri اَنْشَاَ (yarattı) olan mahzuf fiile müteallıktır.
Bu ayette, hayvanların insanlara faydaları vurgulanıyor ve müşriklerin, bazı hayvanlara ilişkin haram veya helal telâkkileri çürütülüyor. (Ebüssuûd)
Mahzufla birlikte cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mahzuf fiilin iki mef’ûlü olan حَمُولَةً ve فَرْشاً ‘deki tenvin nev ifade eder.
Bu kelimeler arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır. Atıf sebebi temasüldür.
Hamule hayvanlar, yük taşımaya elverişli büyük hayvanlar; ferş hayvanlar da yere yakın küçük hayvanlardır. (Ebüssuûd)
كُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ
Cümle ta’liliyedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Mecrur mahaldeki ism-i mevsul مَا ’nın sılası رَزَقَكُمُ اللّٰهُ, mazi fiil sıygasında gelmiş faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve emre itaati teşvik içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ
Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle كُلُوا cümlesine وَ ’la atfedilmiştir. İki cümle arasında inşâi isnad olma bakımından ittifak vardır.
خُطُوَ ٰتِ ٱلشَّیۡطَـٰنِۚ izafetiyle az söz ile çok şey ifade edilmiştir. Bu sebepledir ki belâgat ilminde izafet terkibi îcâz bağlamında ele alınmış az söz ile çok şey anlatma yollarından biri olarak değerlendirilmiştir.
خُطُواتُ الشَّيْطانِ [Şeytanın izleri] terkibi şeytana uyma ve onun izlerine tabi olmaktan istiaredir. Telhîsü'l-beyân yazarı şöyle der: Bu ifade şeytanın emirlerine itaatten ve bir şey yapmaya davet ettiği sözünü kabul etmekten sakındırma konusunda en beliğ ifadedir. (Safvetu’t Tefasir, Bakara Suresi, 168)
اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ
Cümle fasılla gelmiş, ta’liliyedir. (Âşûr) Fasıl nedeni şibh-i kemâl-i ittisâldir. İsim cümlesi formunda إِنَّ ile tekid edilmiş faide-i haber talebî kelamdır.
Car mecrurun amiline takdimi, takdim-tehir sanatıdır.
Cümle ta’liliyyedir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
Cümlede sıfat nedeniyle ıtnâb vardır.
Anlatılmak istenen şeytanın “bize” olan düşmanlığı olduğu için لَكُمۡ takdim edilmiştir.
مُّبِینٌ [apaçık] hiç gizlisi saklısı olmayacak şekilde düşmanlığı açık olan demektir. (Keşşâf)
Ayetin bu bölümü, yasaklama nedenini açıklamaktadır. Yani şeytanın adımlarına tabi olmamanın sebebi onun apaçık bir düşman olmasıdır.
الشَّيْطَانِ - عَدُوٌّ kelimeleri arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır.