بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُۜ وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | بَلْ | hayır |
|
2 | بَدَا | göründü |
|
3 | لَهُمْ | onlara |
|
4 | مَا |
|
|
5 | كَانُوا | oldukları |
|
6 | يُخْفُونَ | gizlemekte |
|
7 | مِنْ |
|
|
8 | قَبْلُ | daha önce |
|
9 | وَلَوْ | eğer |
|
10 | رُدُّوا | geri gönderilselerdi |
|
11 | لَعَادُوا | yine dönerlerdi |
|
12 | لِمَا | şeye |
|
13 | نُهُوا | men’olundukları |
|
14 | عَنْهُ | kendinden |
|
15 | وَإِنَّهُمْ | çünkü onlar |
|
16 | لَكَاذِبُونَ | yalancılardır |
|
Bu temenniye bir cevap olmak üzere âyette, onlar için artık kurtuluş fırsatı ve ümidi kalmadığı, çünkü bu fırsata dünyada sahip oldukları halde bunun kıymetini bilemedikleri bildiriliyor. “Daha önce gizlemekte oldukları şeyler kendilerine göründü” meâlindeki cümlede geçen “gizledikleri” ifadesiyle ne kastedildiği hakkında farklı yorumlar yapılmıştır. Bazı müfessirler bunu “amel defterlerindeki kötülükleri, çirkin halleri, inkârları veya gizledikleri münafıklıkları” şeklinde açıklarken, bazıları “Ehl-i kitabın Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğuna dair gizli tuttukları bilgiler” olarak yorumlamıştır (Zemahşerî, II, 9-10; Şevkânî, II,126; Elmalılı, III, 1908). Bizce de isabetli olan İbn Âşûr’un görüşüne göre müşrikler inanmayı icap ettiren delilleri veya müminlerin başarılarını gördükçe gizliden gizliye İslâm inancının gerçek olabileceğini düşünüyor, fakat hâkimiyet ve güçlerini devam ettirmekteki ısrar ve inatlarından dolayı Hz. Peygamber’in üstünlüğünü ve müminlerin hayırlarda, faziletlerde kendilerinden daha ileride olduklarını itiraftan kaçınıyorlardı. Çünkü müslümanlar arasında onların köleleri ve toplumun en zayıf kesimleri bulunmaktaydı. Nitekim onlar Hz. Peygamber’e bu zayıf insanları yanından uzaklaştırması şartıyla kendisiyle görüşebileceklerini söylemişler ve bu sûrenin 52. âyetinde Hz. Peygamber’e bu teklifi reddetmesi emredilmişti. İnkârcıların dünyada iken gizledikleri bu düşünceleri veya inkâr ve kötülükleri o zaman açık seçik önlerine serilecektir. Fakat eğer onların temennileri kabul edilip de tekrar dünyaya gönderilseler, yine nehyedildikleri fenalıklara döneceklerdi. Çünkü onlar yalancıdırlar; yalancılık onlarda karakter halini almıştır.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 391-392
بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُۜ
بَلْ; idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb (اِضْرَابْ)” denir. “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada, yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَدَا elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. لَهُمْ car mecruru بَدَا fiiline müteallıktır.
Müşterek ism-i mevsûl مَا, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَانَ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
كَانُوا nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانُوا ’nin ismi, cemi müzekker olan وا; muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur. كَانُوا’nun haberi olan يُخْفُونَ fiili mahallen mansubtur. يُخْفُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مِنْ قَبْلُ car mecruru يُخْفُونَ fiiline mütellıktır. قَبْلُ cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.
قَبْلَ ve بَعْدَ kelimeleri; muzâfun ileyhleri hazfedilince damme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir. قَبْلَ zarfı, hem cümleye hem de tek kelimeye (Müfrede) muzâf olanlar grubundadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُخْفُونَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındandır. Sülâsîsi خفي ’dir. İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
وَ istînâfiyyedir. لَوْ gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.
رُدُّوا şart fiili olup damme üzere meçhul mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
لَ harfi لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır. عَادُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, لِ harf-i ceriyle birlikte عَادُوا fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası نُهُوا عَنْهُ ‘dur. Îrabtan mahali yoktur.
نُهُوا damme üzere mebni, meçhul, mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
عَنْهُ car mecruru نُهُوا fiiline müteallıktır.
وَ atıf, اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
هُمْ muttasıl zamiri, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
كَاذِبُونَ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
كَاذِبُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan كذب fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. بَلْ idrâb ve ibtidaiyye harfidir. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayetin başında yer alan, بَلْ kelimesi arzulanan şeyin olmayacağını, istenilenin aksinin gerçekleşeceğini bildiren bir kelimedir.(Nesefî, Medariku’t Tenzîl Ve Hakaiku’t Te’vîl)
Car-mecrur önemine binaen faile takdim edilmiştir. مَا müşterek ism-i mevsûlu, بَدَا fiilinin faili konumundadır. Sılası كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.
Cümlede müsnedin muzari fiille gelmesi hudûs, teceddüt ve hükmü takviye ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği muhatabın muhayyilesini etkiler.
كَذَبُوا - يَفْتَرُونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafat, s. 103)
بَلْ; idrâb harfidir. Önceki ayette bahsedilen kâfirlerin sözlerini reddeder.
بَلْ - قَبْلُ arasında cinâs-ı muzari ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُ kavli ولا نُكَذِّبُ بِآياتِ رَبِّنا ونَكُونُ مِنَ المُؤْمِنِينَ sözünün idrâbıdır. Çünkü artık onların kurtuluş umutları kalmamıştır. (Âşûr)
وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
وَ atıftır. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi رُدُّوا, müspet, meçhul mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Rabıta harfi لَ ile gelen cevap cümlesi لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mecrur mahaldeki mevsûlün sılası نُهُوا عَنْهُ, müspet, meçhul, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde tevcih sanatı vardır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ şeklindeki son cümle لَعَادُوا cümlesine matuftur. İstînâfiyye veya itiraz olması da caizdir. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfret ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )
وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ cümlesi makabli için bir tezyîldir. İsim cümlesi ile gelişi sübut ve sürekliliğe delalet eder. (Âşûr)
Gelecek zamanda gerçekleşecek olan fiilin mazi gelişi kesinlik ifadesi içindir.
Cümle faraza kabilinden olduğu için لَوْ harfiyle gelmiştir.
لِمَا نُهُو buyurularak, yaptıkları şeyin yani küfrün adı kerih görülerek zikredilmemiştir.
Yalancılığın onların tabiatı haline geldiğine dikkat çekmek için cümle اِنَّ ve ل ile tekid edilmiştir.