En'âm Sûresi 27. Ayet

وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِاٰيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ  ...

Ateşin karşısında durdurulup da, “Ah, keşke dünyaya geri döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve mü’minlerden olsak” dedikleri vakit (hâllerini) bir görsen!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَوْ ve eğer
2 تَرَىٰ bir görsen ر ا ي
3 إِذْ iken
4 وُقِفُوا durdurulmuş و ق ف
5 عَلَى başında
6 النَّارِ ateşin ن و ر
7 فَقَالُوا dediklerini ق و ل
8 يَا لَيْتَنَا keşke biz
9 نُرَدُّ geri döndürülseydik ر د د
10 وَلَا ve
11 نُكَذِّبَ yalanlamasaydık ك ذ ب
12 بِايَاتِ ayetlerini ا ي ي
13 رَبِّنَا Rabbimizin ر ب ب
14 وَنَكُونَ ve olsaydık ك و ن
15 مِنَ -dan
16 الْمُؤْمِنِينَ inananlar- ا م ن
 

İnkârcılar âhirette cehenneme götürülüp ateşle karşı karşıya geldiklerinde, daha önce inanmaya yanaşmadıkları âkıbetleriyle yüz yüze gelince büyük bir ıstırap içinde hissettikleri pişmanlığı “Ne olur, dünyaya geri gönderilelim de rabbimizin âyetlerini bir daha yalanlamayalım; biz de inananlardan olalım!” şeklindeki temennileriyle ifade edeceklerdir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 391

 

وَقْف  Bu terim durmak ve durdurmak anlamına gelir. وَقَفْتُ الدّاَرِ istiare yoluyla Allah yolunda  evi vakfettim demektir. مَوْقِفٌ ise durulan yerdir. (Müfredat) 

Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 4 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) 

Türkçede kullanılan şekilleri vakıf, vukûf, evkaf, tevkif etmek, mevkuf, tevakkuf, vakfedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِاٰيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir.  لَوْ  gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.

تَرٰٓى  şart fiili olup  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri  أنت’dir.

Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri,  لرأيت أمرا عظيما (Büyük bir şey görürdün.) şeklindedir. 

اِذْ  zaman zarfı  تَرٰٓى  fiiline müteallıktır.  وُقِفُوا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وُقِفُوا  damme üzere mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.

عَلَى النَّارِ  car mecruru  وُقِفُوا  fiiline müteallıktır.

فَ  atıf harfidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ’dir.  يَا  tenbih harfidir. Temenni ifade eden  لَيْتَنَا  harfi,  اِنَّ  gibi isim cümlesine dahil olur, ismini nasb haberini ref yapar.

Mütekellim zamiri  نَا  harfi  لَيْتَ ’nin ismi olup mahallen mansubtur.  نُرَدُّ  fiili  لَيْتَنَا ’nın haberi olarak mahallen merfûdur.

نُرَدُّ  meçhul mebni merfû muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

وَ  harfi, maiyye (beraberlik) manasındadır. Muzari fiili gizli bir  اَنْ ’le nasb etmesi için kendisinden önce nefy (olumsuzluk) veya talep (emir, nehiy ve istifham..) bulunmalıdır.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, önceki kelama matuftur. Takdiri, ليت لنا ردّا وإنفاء تكذيب بآيات ربنا وكوننا من المؤمنين (Keşke Rabbimizin ayetlerini ret ve inkâr etmeseydik de Müminlerden olsaydık.) şeklindedir. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  نُكَذِّبَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

بِاٰيَاتِ  car mecruru  نُكَذِّبَ  fiiline müteallıktır.  رَبِّنَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâfun ileyhtir. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

نَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ  cümlesi atıf harfi  وَ’la  نُكَذِّبَ  fiiline matuftur.  نَكُونَ  nakıs muzari fiildir.  نَكُونَ ’nin ismi müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.

مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ  car mecruru  نَكُونَ ’nin  mahzuf haberine müteallıktır.  الْمُؤْمِن۪ينَ  kelimesinin cer alameti  ی ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْمُؤْمِن۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نُكَذِّبَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir. Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
 

وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِاٰيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ

 

 İstînâfiyye olarak  و ’la gelen cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Şart cümlesi  تَرٰٓى, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Muzari fiiller hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder ve tecessüm özelliğiyle muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek onu etkiler.

Şartın cevabının mahzuf olması îcâz-ı hazif sanatıdır.

وُقِفُوا عَلَى النَّارِ  cümlesi zaman zarfı  اِذْ ’in muzâfun ileyhidir.

Bu ayet-i kerimede  لَوْ  harfi; fiilin mazide zaman zaman devam etmesi sebebiyle yani istimrar ifade ettiği için muzariye dahil olmuştur. Çünkü istimrar ifadesi, mazi değil, muzari fiilde mevcuttur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )

وُقِفُوا  fiili meçhul olarak gelerek onların orada zorla durdurulduğuna işaret etmiştir.

Ayette cevap farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcaz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

Cümle  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ  cümlesi nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Nida harfi nida edilen kişinin uzak olduğuna delalet eder. Burada tahassür manasında kullanılmıştır. Çünkü arzu ettikleri şey kendilerinden uzaklaşmıştır. (Âşûr)

Nidanın cevabı olan, لَيْتَ’nin dahil olduğu isim cümlesi ise temenni üslubunda talebî inşâî isnaddır.  لَيْتَ’nin haberi olan  نُرَدُّ  cümlesi, mazi fiil sıygasında gelmiştir.

وَلَا نُكَذِّبَ بِاٰيَاتِ رَبِّنَا  cümlesine dahil olan harf, vav-i maiyyedir. Akabindeki menfi muzari fiil cümlesini gizli  اَنْ  ’le masdara çevirmiştir.

Ayette henüz olmamış olaylar mazi fiille ifade edilmiştir.

Bu ayetin benzeri Kur’an’da çoktur. Muzari yerine mazi fiil gelmesi (yani mazi menzilesine konması) kesinlik ifadesi içindir. Zira Allah’ın sözünde asla değişiklik olmaz.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

بِاٰيَاتِ رَبِّنَا  izafeti muzâfın şanı içindir.

Müşriklerin bu durumda  رَبِّنَا  demeleri Allah Teâlâ’nın mağfiretini istediklerini gösterir.

Ayetin son son cümlesi  كَانَ  ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiştir.

Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  كَانَ ,مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ ‘nin mahzuf haberine müteallıktır.

Buradaki  عَلى  harfinin istila manası hakiki değil mecazîdir. Mekâna şiddetle temas etmek manasındadır. Yani bu harf onların ateşin en üst tabakası da olsa üzerinde temas ederek durduklarına delalet etmez. (Âşûr)

Bu şart cümlesinin cevabı, belli ve tafsilatı ibareye sığmadığı için hazfolunmuştur. Yani, bunun anlamı şudur “Eğer onların, ateşle karşı karşıya geldikleri yahut altlarındaki ateşe yakından baktıkları yahut ateşe girip de o azap tattıkları ve artık kurtuluş ümidi olmadığını anladıkları zaman: ‘Ah, ne olurdu, dünyaya geri gönderilseydik, Rabbimizin ayetlerini yalan saymasaydık ve onlara inansaydık, gereklerini yerine getirseydik de bu korkunç duruma düşmeseydik ve kurtuluşa eren müminler arasında olsaydık.’ dediklerini bir göreydin!” (Ebüssuûd)