23 Ağustos 2024
En'âm Sûresi 28-35 (130. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

En'âm Sûresi 28. Ayet

بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُۜ وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ  ...


Hayır, (bu yakınmaları) daha önce gizlemekte oldukları şeyler onlara göründü (de ondan). Eğer çevrilselerdi, elbette kendilerine yasaklanan şeylere yine döneceklerdi. Şüphesiz onlar yalancıdırlar.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 بَلْ hayır
2 بَدَا göründü ب د و
3 لَهُمْ onlara
4 مَا
5 كَانُوا oldukları ك و ن
6 يُخْفُونَ gizlemekte خ ف ي
7 مِنْ
8 قَبْلُ daha önce ق ب ل
9 وَلَوْ eğer
10 رُدُّوا geri gönderilselerdi ر د د
11 لَعَادُوا yine dönerlerdi ع و د
12 لِمَا şeye
13 نُهُوا men’olundukları ن ه ي
14 عَنْهُ kendinden
15 وَإِنَّهُمْ çünkü onlar
16 لَكَاذِبُونَ yalancılardır ك ذ ب

Bu temenniye bir cevap olmak üzere âyette, onlar için artık kurtuluş fırsatı ve ümidi kalmadığı, çünkü bu fırsata dünyada sahip oldukları halde bunun kıymetini bilemedikleri bildiriliyor. “Daha önce gizlemekte oldukları şeyler kendilerine göründü” meâlindeki cümlede geçen “gizledikleri” ifadesiyle ne kastedildiği hakkında farklı yorumlar yapılmıştır. Bazı müfessirler bunu “amel defterlerindeki kötülükleri, çirkin halleri, inkârları veya gizledikleri münafıklıkları” şeklinde açıklarken, bazıları “Ehl-i kitabın Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğuna dair gizli tuttukları bilgiler” olarak yorumlamıştır (Zemahşerî, II, 9-10; Şevkânî, II,126; Elmalılı, III, 1908). Bizce de isabetli olan İbn Âşûr’un görüşüne göre müşrikler inanmayı icap ettiren delilleri veya müminlerin başarılarını gördükçe gizliden gizliye İslâm inancının gerçek olabileceğini düşünüyor, fakat hâkimiyet ve güçlerini devam ettirmekteki ısrar ve inatlarından dolayı Hz. Peygamber’in üstünlüğünü ve müminlerin hayırlarda, faziletlerde kendilerinden daha ileride olduklarını itiraftan kaçınıyorlardı. Çünkü müslümanlar arasında onların köleleri ve toplumun en zayıf kesimleri bulunmaktaydı. Nitekim onlar Hz. Peygamber’e bu zayıf insanları yanından uzaklaştırması şartıyla kendisiyle görüşebileceklerini söylemişler ve bu sûrenin 52. âyetinde Hz. Peygamber’e bu teklifi reddetmesi emredilmişti. İnkârcıların dünyada iken gizledikleri bu düşünceleri veya inkâr ve kötülükleri o zaman açık seçik önlerine serilecektir. Fakat eğer onların temennileri kabul edilip de tekrar dünyaya gönderilseler, yine nehyedildikleri fenalıklara döneceklerdi. Çünkü onlar yalancıdırlar; yalancılık onlarda karakter halini almıştır.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 391-392 

بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُۜ

 

بَلْ; idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb (اِضْرَابْ)” denir. “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder.

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada, yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

بَدَا  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.  لَهُمْ  car mecruru  بَدَا  fiiline müteallıktır.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَانَ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.

كَانُوا  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

كَانُوا ’nin ismi, cemi müzekker olan  وا; muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur. كَانُوا’nun haberi olan  يُخْفُونَ  fiili mahallen mansubtur.  يُخْفُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مِنْ قَبْلُ  car mecruru  يُخْفُونَ  fiiline mütellıktır.  قَبْلُ  cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.

قَبْلَ  ve  بَعْدَ  kelimeleri; muzâfun ileyhleri hazfedilince damme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir. قَبْلَ  zarfı, hem cümleye  hem de tek kelimeye (Müfrede) muzâf olanlar grubundadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُخْفُونَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındandır. Sülâsîsi خفي ’dir. İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَوْ  gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.

رُدُّوا  şart fiili olup damme üzere meçhul mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

لَ  harfi  لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.  عَادُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  عَادُوا  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  نُهُوا عَنْهُ ‘dur. Îrabtan mahali yoktur.

نُهُوا  damme üzere mebni, meçhul, mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

عَنْهُ  car mecruru  نُهُوا  fiiline müteallıktır. 

وَ  atıf,  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

هُمْ  muttasıl zamiri,  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.

كَاذِبُونَ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

كَاذِبُونَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  كذب  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُۜ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  بَلْ  idrâb ve ibtidaiyye harfidir. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayetin başında yer alan, بَلْ  kelimesi arzulanan şeyin olmayacağını, istenilenin aksinin gerçekleşeceğini bildiren bir kelimedir.(Nesefî, Medariku’t Tenzîl Ve Hakaiku’t Te’vîl)  

Car-mecrur önemine binaen faile takdim edilmiştir.  مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  بَدَا  fiilinin faili konumundadır. Sılası  كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. 

Cümlede müsnedin muzari fiille gelmesi hudûs, teceddüt ve hükmü takviye ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği muhatabın muhayyilesini etkiler. 

كَذَبُوا -  يَفْتَرُونَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

كَان ’nin  haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan)

كَان ’nin  haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafat, s. 103)

بَلْ; idrâb harfidir. Önceki ayette  bahsedilen kâfirlerin sözlerini reddeder. 

بَلْ - قَبْلُ  arasında cinâs-ı muzari ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُ  kavli  ولا نُكَذِّبُ بِآياتِ رَبِّنا ونَكُونُ مِنَ المُؤْمِنِينَ  sözünün idrâbıdır. Çünkü artık onların kurtuluş umutları kalmamıştır. (Âşûr)


 وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

 

وَ  atıftır. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi  رُدُّوا, müspet, meçhul mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Rabıta harfi  لَ  ile gelen cevap cümlesi  لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mecrur mahaldeki mevsûlün sılası  نُهُوا عَنْهُ, müspet, meçhul, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde tevcih sanatı vardır. 

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ  şeklindeki son cümle  لَعَادُوا  cümlesine matuftur. İstînâfiyye veya itiraz olması da caizdir.  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfret ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )

وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ  cümlesi makabli için bir tezyîldir. İsim cümlesi ile gelişi sübut ve sürekliliğe delalet eder. (Âşûr)

Gelecek zamanda gerçekleşecek olan fiilin mazi gelişi kesinlik ifadesi içindir.

Cümle faraza kabilinden olduğu için  لَوْ  harfiyle gelmiştir.

لِمَا نُهُو  buyurularak, yaptıkları şeyin yani küfrün adı kerih görülerek zikredilmemiştir.

Yalancılığın onların tabiatı haline geldiğine dikkat çekmek için cümle اِنَّ ve ل ile tekid edilmiştir.
En'âm Sûresi 29. Ayet

وَقَالُٓوا اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَ  ...


Derler ki: “Hayat ancak dünya hayatımızdır. Artık biz bir daha diriltilecek de değiliz.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَالُوا dediler ki ق و ل
2 إِنْ
3 هِيَ onlar
4 إِلَّا başka yoktur
5 حَيَاتُنَا hayatımızdan ح ي ي
6 الدُّنْيَا dünya د ن و
7 وَمَا ve değiliz
8 نَحْنُ biz
9 بِمَبْعُوثِينَ diriltilecek ب ع ث

Ayette müşriklerin, genel olarak da inkârcıların ve materyalistlerin özelliklerinden birine işaret edilmektedir. Onlar “Dünyada yaşadığımızdan başka bir hayat –yani öldükten sonra dirilme ve âhiret hayatı– yoktur; biz bir daha diriltilecek değiliz” dediler. Bu âyet Câhiliye dönemi Arapları’nın genellikle âhirete inanmadıklarını göstermektedir. Bu, onların şirkten sonraki en büyük günahlarıdır. Zira Kur’ân-ı Kerîm’de sık sık “Allah ve âhiret gününe iman” (meselâ bk. Bakara 2/62) birlikte zikredilmek suretiyle bu inancın önemi ve âhireti inkâr etmenin başlıca küfür alâmetlerinden biri olduğu gösterilmiştir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 393

وَقَالُٓوا اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَ,

 

Ayet atıf harfi  وَ ‘la  لَعَادُوا  veya  وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ  cümlesine matuftur.  قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l kavli,  اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا ‘dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

اِنْ  nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. Munfasıl zamir  هِيَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  حَيَاتُنَا  haber olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamir  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

الدُّنْيَا  kelimesi  حَيَاتُنَا  ‘nın sıfatı olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.  

وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder.  نَحْنُ  munfasıl zamir  مَا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.

بِ  zaidtir.  مَبْعُوث۪ينَ  lafzen mecrur,  مَا ’nın haberi olarak mahallen mansubtur. Cer alameti  ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

مَبْعُوث۪ينَ  kelimesi sülâsî  mücerred olan  بعث  fiilinin ism-i mef’ûludur.

وَقَالُٓوا اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا


 

Ayet  لَعَادُوا  veya  وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ  cümlesine matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlenin mekulü’l-kavli isim cümlesi formunda gelmiştir. 

Mübteda ve haberden müteşekkil cümle faide-i haber inkârî kelamdır. 

Nefy harfi  اِنْ  ve istisna edatı  اِلَّٓا  ile oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. Mübteda ve haber arasında, kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.  هِيَ  maksûr, haber olan  حَيَاتُنَا الدُّنْيَا maksûrun aleyhtir.

Nefy ve istisna şeklindeki kasrlar, muhatabın kabul etmediği veya kuşku duyduğu konularda tercih edilir.

اِنْ  ve اِلَّٓا  ’nın birlikte kullanımıyla ikinci cümlenin anlamı ortaya çıkar. Lafzen “sadece dünya hayatıdır” söylenmiş ama “başka hayat yoktur” manası da kasr cümlesi dolayısıyla ifade edilmiş olur.

Kâfirlerin bu sözü kizbî haberdir.

 

Bu cümle, daha önce geçen “Yine nehyedildikleri şeye döneceklerdi.” cümlesine matuf olup o şartın cevabına dahildir.  وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ  [Çünkü onlar yalancıdırlar.] cümlesi, bu iki cümle arasına girmiştir. Bu bir itiraz (ara) cümlesidir. Şart cümlesinin ifade ettiği gibi onların yalanlarını açıklamak içindir. (Ebüssuûd, Âşûr)

Ayette yer alan,  هِيَ  zamiri hayattan kinayedir. Ya da kıssaya ait zamirdir. (Ebüssuûd)

اِنْ هِيَ  sözündeki  اِنْ  cinsi nefyeden harftir.  إنْ  den sonra gelen zamir müphem olup istisna-i müferrağdan sonra gelen zamir ile açıklanmıştır. Onu açıklayan söze itimat edilerek ibhamdan sonra icaz kastedilmiştir. Zamir nekre ile açıklandığında nekre hükmünde olur. Şan veya kıssa zamiri değildir. Çünkü şan zamiriyle birlikte istisna gelmesi doğru olmaz. Dünya hayatımız dışında bizim için başka bir hayat yoktur manasındadır. Yani hayatımız dünya hayatımızla kısıtlıdır. Onun dışında bir hayatımız yoktur. Ölümden sonra hayat sona erer.  إلّا  ‘dan sonra gelen isim zamirden bedeldir. (Âşûr) 

 

وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَ

 

Mekulü’l-kavle matuf olan bu cümle menfi isim cümlesi formundadır.  مَا  Nefy harfi, ليس  gibi amel etmiştir. 

Haberi olan  بِمَبْعُوث۪ينَ ’ye dahil olan  بِ  harfi zaiddir. Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.

[Biz geri döndürülecek değiliz] cümlesi isim cümlesi olarak ve zaid  بِ  harfiyle pekiştirilerek bu sözlerine ne kadar çok inandıkları ifade edilmiştir.

وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَ  cümlesi dirilişi inkârdır. Dünya hayatı dışındaki hayatı nefy manasını tekid eder. Çünkü ba’s (yeniden diriliş) sadece hayatın varlığıyla olur. Fasıl yapılmayıp sadece atfedilmiştir. Öyleyse önceki cümle tekid edilmektedir. (Âşûr)

 
En'âm Sûresi 30. Ayet

وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ وُقِفُوا عَلٰى رَبِّهِمْۜ قَالَ اَلَيْسَ هٰذَا بِالْحَقِّۜ قَالُوا بَلٰى وَرَبِّنَاۜ قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ۟  ...


Rab’lerinin huzurunda durduruldukları vakit (hâllerini) bir görsen! (Allah) diyecek ki: “Nasıl, şu (dirilmek) gerçek değil miymiş?” Onlar, “Evet, Rabbimize andolsun ki, gerçekmiş” diyecekler. (Allah), “Öyleyse inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azabı!” diyecek.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَوْ ve eğer
2 تَرَىٰ (onları) bir görsen ر ا ي
3 إِذْ iken
4 وُقِفُوا durdurulmuş و ق ف
5 عَلَىٰ huzurunda
6 رَبِّهِمْ Rablerinin ر ب ب
7 قَالَ dedi ق و ل
8 أَلَيْسَ değil miymiş? ل ي س
9 هَٰذَا bu
10 بِالْحَقِّ gerçek ح ق ق
11 قَالُوا dediler ki ق و ل
12 بَلَىٰ evet gerçektir
13 وَرَبِّنَا Rabbimiz hakkı için ر ب ب
14 قَالَ dedi ق و ل
15 فَذُوقُوا öyle ise tadın ذ و ق
16 الْعَذَابَ azabı ع ذ ب
17 بِمَا dolayı
18 كُنْتُمْ ettiğinizden ك و ن
19 تَكْفُرُونَ inkar ك ف ر

İnkârcıların öldükten sonraki durumlarıyla ilgili gelişmeler geçmiş zaman fiilleriyle anlatılmaktadır. Müfessirler, bu ifadelerde, ba‘s ve âhiret olaylarının sanki vuku bulmuş kadar kesin olduğunu vurgulamak için geçmiş zaman fiillerinin kullanıldığını belirtirler. Bununla birlikte âyetlerin, yalnız kıyamete hasredilmesi yerine, her inkârcının ölümünden yani ruhunun bedeninden ayrılmasından sonraki durumunu anlattığını düşünmek de mümkündür. Buna göre, ölen her insan gibi müşriklerin ruhları da bedenlerinden ayrıldıktan sonra ölümün ardından ikinci bir hayat daha olduğunu apaçık görmüş, dünyadayken bu hayata inanmamakla yanıldıklarını anlamış ve bu yanılgılarını yüce Allah’ın huzurunda itiraf etmişlerdir. Şimdiye kadar ölmüş olanlar bu hali yaşamış olduğu gibi şimdiden sonra ölecek olanlar da yaşayacaklardır. İnsanlardan Allah’ın huzuruna çıkarılacaklarına inanmayanlar, bunu yalanlayanlar hüsrana uğramışlardır. Sonunda o belli saat yani ölüm ansızın gelip de dünyadan ayrıldıklarında yahut yeniden diriltilip Allah’ın huzuruna çıkarıldıklarında, sırtlarına günahlarını yüklenmiş bir halde “Dünyadaki kusurlarımız, terkettiklerimiz yüzünden vah başımıza gelenlere!” diyeceklerdir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 393-394

وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ وُقِفُوا عَلٰى رَبِّهِمْۜ


وَ  atıf harfidir. İstînâfiyye olması da caizdir.  لَوْ  gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.

تَرٰٓى  şart fiili olup  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri  أنت’dir.

Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri, لرأيت أمرا عظيما (Büyük bir şey görürdün.) şeklindedir. 

اِذْ  zaman zarfı  تَرٰٓى  fiiline müteallıktır.  وُقِفُوا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وُقِفُوا  damme üzere mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.

عَلٰى رَبِّهِمْ  car mecruru  وُقِفُوا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

 

 قَالَ اَلَيْسَ هٰذَا بِالْحَقِّۜ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir. Mekulü’l-kavli,  اَلَيْسَ هٰذَا بِالْحَقّ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

Hemze istifham harfidir.  لَيْسَ  nakıs camid fiildir.  كَانَ  gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.

هٰذَا  işaret ismi  لَیۡسَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.  بِ  harf-i ceri zaiddir.  الْحَقّ  lafzen mecrur olup  لَیۡسَ ’nin haberi olarak mahallen mansubtur.


قَالُوا بَلٰى وَرَبِّنَاۜ


Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  بَلٰى وَرَبِّنَا ’dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

بَلٰى  nefyi iptal için gelen cevap harfidir.

بَلٰى; soru olumsuz cevap olumlu olduğunda cevap cümlesinin başına getirilen tasdik edatıdır. Yani olumsuz soruya verilen olumlu cevaba has bir edattır ve olumsuz soru cümleleri ile olumsuz cümlelerin anlamını olumluya çevirir. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, (Doktora Tezi))

وَ  kasem harfidir.  رَبِّنَا  car mecruru mahzuf fiile müteallıktır. Takdir,  نقسم (Yemin ederiz) şeklindedir. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

 

 قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ۟

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

ف  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasihadır. Takdiri,  إن كنتم كفرتم في الدنيا فذوقوا (Eğer dünyadayken inkâr ettiyseniz tadın…) şeklindedir.  ذُوقُوا  fiili  ن ’un hazfiyle emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  الْعَذَابَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

مَا  ve masdar-ı müevvel,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  ذُوقُوا  fiiline müteallıktır.  كُنْتُمْ  nakıs fiildir.  تُمْ  muttasıl zamiri  كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.  تَكْفُرُونَ  fiili  كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubtur.

تَكْفُرُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِ  harf-i ceri sebebiyye,  مَا  masdariyyedir. Yani küfürleriniz sebebiyle demektir. (Âşûr)

وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ وُقِفُوا عَلٰى رَبِّهِمْۜ

 

İstînâfiyye olarak  و ’la gelen cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Şart cümlesi  تَرٰٓى , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Muzari fiiller hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder ve tecessüm özelliğiyle muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek onu etkiler.

Şartın cevabının mahzuf olması îcâz-ı hazif sanatıdır.

وُقِفُوا عَلَى النَّارِ  cümlesi, zaman zarfı  اِذْ ’in muzâfun ileyhidir.

Bu ayet-i kerimede  لَوْ  harfi; fiilin mazide zaman zaman devam etmesi sebebiyle yani istimrar ifade ettiği için muzariye dahil olmuştur. Çünkü istimrar ifadesi, mazi değil, muzari fiilde mevcuttur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )

وُقِفُوا  fiili meçhul olarak gelerek onların orada zorla durdurulduğuna işaret etmiştir.

رَبِّهِمْ  izafeti onların tahkiri, gayrının şanı içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için  رَبِّ  isminde tecrîd sanatı vardır.

لَوْ  mazi fiil için şart edatıdır. Muzari manada gelişi istiaredir. (Medine Balcı Dergâhu’l Kur’an)

Bu duruş, mecazî olup kınama ve sorgulama için alıkonulma anlamındadır. Tıpkı kölenin, cezalandırılmak için efendisinin huzurunda durdurulması gibi. (Ebüssuûd)


قَالَ اَلَيْسَ هٰذَا بِالْحَقِّۜ 


Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.

اَلَيْسَ هٰذَا بِالْحَقّ  cümlesi istînâfi beyaniyyedir. Çünkü 27. ayetteki  ولَوْ تَرى إذْ وُقِفُوا  sözü  korkunç, muazzam bir manzarayı ilan eder. Bu durumda şöyle bir soru sorabilir: “Rabbleriyle karşılaştıklarında bu nedir?” derler. Buna cevap olarak Rabbleri, “Bu gerçek değil midir?” der. (Âşûr)

Bu bir istînâf cümlesidir. Sanki “O zaman Rabbleri onlara ne dedi?” suali sorulmuş da cevabında Allah Teâlâ da ahiret hayatını yalanlamalarından dolayı onları azarlamak için müşahede ettikleri yeniden dirilişi ve onun devamı olan halleri göstererek böyle buyurmuştur. (Ebüssuûd)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlenin mekulü’l-kavli

istifham üslubunda gelmiş talebî inşâî isnaddır. 

Cümle istifham üslubunda geldiği halde gerçek manada soru olmayıp takrir ve tevbih amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu sebeple istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır. 

لَيْسَ’nin ismi işaret ismiyle marife olmuştur. لَيْسَ’nin haberine dahil olan  بِ  harfi zaiddir.

Soyut manalar için kullanılan işaret isimleri mecaz ifade eder. Zattan mana ile haber verir. Zat, manaya dönüşmüştür. Bu; mübalağanın en kuvvetli şeklidir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 11) 

İşaret ismi ذٰلِكَ ‘de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)


قَالُوا بَلٰى وَرَبِّنَاۜ 


Cümle beyanî istînâfdır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlenin mekulü’l-kavline dahil olan bela, olumsuz soruya olumlu cevap harfidir.

Cümle kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. رَبِّنَا  izafeti mahzuf kasem fiiline müteallıktır. Takdiri,  نقسم  (yemin ederiz) şeklindedir.

Kasemin kullanılması lâzım-ı faide-i haberi pekiştirmek içindir. (Âşûr)


قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ۟

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlenin mekulü’l-kavli emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كان ’nin haberinin muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiilin tercih edilmesi olayın zihinde daha kolay canlandırılması için de olabilir. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.

فَذُوقُوا الْعَذَابَ [Azabı tadın!] tehekkümî istiaredir. Azap, acı bir yiyeceğe benzetilip bu yiyecek hazf edilmiş, levazımı olan tatmak zikredilmiştir. Gerçek anlamda tatmak duyu organı ile algılamak demektir. Burada tatma fiili kişinin azabı ne kadar kuvvetle hissettiğini ifade eder. Câmi’ hissetmektir. (Âşûr)

Ayette henüz gerçekleşmemiş olaylar mazi fiille gelmiştir. 

Bu ayetin benzeri Kur’an’da çoktur. Muzari yerine mazi fiil gelmesi; mazi menzilesine konması (yani kesinlik ifadesi) içindir. Zira Allah’ın sözünde asla değişiklik olmaz.

قَالُوا - قَالَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bu ayet ile 27. ayetin başı aynıdır. Reddü’l-acüz  ale’s-sadr sanatı vardır.

 
En'âm Sûresi 31. Ayet

قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلٰى مَا فَرَّطْنَا ف۪يهَاۙ وَهُمْ يَحْمِلُونَ اَوْزَارَهُمْ عَلٰى ظُهُورِهِمْۜ اَلَا سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ  ...


Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten ziyana uğramıştır. Nihayet onlara ansızın o saat (kıyamet) gelip çatınca, bütün günahlarını sırtlarına yüklenerek, “Hayatta yaptığımız kusurlardan ötürü vay hâlimize!” diyecekler. Dikkat edin, yüklendikleri günah yükü ne kötüdür!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَدْ gerçekten
2 خَسِرَ ziyana uğradı(lar) خ س ر
3 الَّذِينَ kimseler
4 كَذَّبُوا yalanlayan(lar) ك ذ ب
5 بِلِقَاءِ huzuruna çıkmayı ل ق ي
6 اللَّهِ Allah’ın
7 حَتَّىٰ nihayet
8 إِذَا zaman
9 جَاءَتْهُمُ kendilerine geldiği ج ي ا
10 السَّاعَةُ o sa’at س و ع
11 بَغْتَةً ansızın ب غ ت
12 قَالُوا dediler ق و ل
13 يَا حَسْرَتَنَا vah bize ح س ر
14 عَلَىٰ dolayı
15 مَا
16 فَرَّطْنَا kusurlarımızdan ف ر ط
17 فِيهَا orada
18 وَهُمْ ve onlar
19 يَحْمِلُونَ yüklenecekler ح م ل
20 أَوْزَارَهُمْ günahlarını و ز ر
21 عَلَىٰ
22 ظُهُورِهِمْ sırtlarına ظ ه ر
23 أَلَا bakın
24 سَاءَ ne kötü س و ا
25 مَا şeyler
26 يَزِرُونَ yüklenip taşıyorlar و ز ر

وزر vezera:  وَزَرٌ kendisine sığınılan bir sığınak olan dağ demektir. وِزْرٌ Ağırlıktır. Dağın kendisine sığınanın ağır yükünü yüklenmesine ya da dağın kendi ağırlığına benzetilerek teşbih yoluyla bu şekilde isimlendirilmiştir. Günah da ağırlık manasına gelen ثَقَلٌ kelimesiyle ifade edildiği gibi bununla da edilir. وَزِيرٌ emirin, hükümdarın ağırlığını ve işlerini yüklenen kişidir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 27 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) 

Türkçede kullanılan şekilleri vezir, vezâret ve vüzerâdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِۜ


Fiil cümlesidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  خَسِرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَذَّبُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

كَذَّبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir.  Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِلِقَٓاءِ  car mecruru  كَذَّبُوا  fiiline müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 


حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلٰى مَا فَرَّطْنَا ف۪يهَاۙ

حَتّٰٓى  ibtida harfidir.  حَتّٰٓى  edatı üç şekilde kullanılabilir: 

  • Harf-i cer olarak,  
  • Başlangıç edatı olarak, 
  • Atıf edatı olarak.

Burada ibtida (başlangıç) edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

اِذَا  şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli ve kesin olan durumlar için gelir.

جَٓاءَتْهُمُ  şeklinde mazi sıyga ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  جَٓاءَتْهُمُ  sükun üzere mebni mazi fiildir.  تۡ  te’nis alametidir.

Muttasıl zamir  هُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  السَّاعَةُ  fail olup merfûdur.  بَغْتَةً  hal yerindedir. Takdiri,  مباغتة  şeklindedir.

Şartın cevabı  قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا’dır. Damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı  fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  يَا حَسْرَتَنَا ’dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

يَا  nida harfidir.  حَسْرَتَنَا  münadadır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مَٓا  ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde  حَسْرَتَنَا’ya müteallıktır.  فَرَّطْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

ف۪يهَا  car mecruru  فَرَّطْنَا  fiiline müteallıktır.

فَرَّطْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

Tef’il babındandır. Sülâsîsi فرط’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


وَهُمْ يَحْمِلُونَ اَوْزَارَهُمْ عَلٰى ظُهُورِهِمْۜ 

 

هُمْ يَحْمِلُونَ  cümlesi  قَالُٓوا ‘daki failin hali olarak mahallen mansubtur. İsim cümlesidir.  وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

يَحْمِلُونَ  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  يَحْمِلُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَوْزَارَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عَلٰى ظُهُورِهِمْ  car mecruru  يَحْمِلُونَ  fiiline müteallıktır.

 

 اَلَا سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ

 

اَلَا  tenbih harfidir.  سَٓاءَ  zem anlamı taşıyan camid fildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو’dir.  سَٓاءَ  fiilinin mahsusu mahzuftur. Takdiri, حملهم ذاك (Bunu yüklendiler.) şeklindedir.

مَا  harfi,  سَٓاءَ  kelimesinin failini tefsir eden (açıklayan) nekre-i mevsufedir.

يَزِرُونَ  fiili,  مَا ’nın sıfatı olarak mahallen mansubtur.  Muzari fiildir.  نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

سَٓاءَ  zem fiili bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir. Zem fiili ile kurulan cümlelerde fail; marife veya gizli zamir olur, ondan sonra da mahsus gelir. Fail zamir ise temyizle yahut  مَا  ile belirtilir. Bu fiilin failinin geliş şekilleri şunlardır: 

1. Failinin  ال ’lı gelmesi, 

2. Failinin  ال ’lı isme muzâf olarak gelmesi, 

3. Bu fiillerin  مَا  harfine bitişik olarak gelmesi,

4. Failinin ism-i mevsûl olarak gelmesi

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِۜ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İlk cümle tahkik harfi  قَدْ  ile tekid edilmiş müspet mazi fiil cümlesidir. Faide-i haber talebî kelamdır. 

Fiilin faili konumundaki ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası da mazi fiil sıygasında gelmiştir. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması sözü geçenleri tahkir amacına matuftur. Mevsûlde tevcih sanatı vardır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

بِلِقَٓاءِ اللّٰهِ  ibaresi “ِba’s” yerinde istiare olarak kullanılmış, istiare-i temsiliyedir. Allah’ın vaad ve vaidinin yerine gelmesi için huzur-u ilahiye gelme hali, hesap vermek üzere ceza için kölenin efendisinin huzuruna çıkmasına benzetildi. Bu temsil Kur’an’da ve hadislerde yaygındır.  (Medine Balcı Dergâhu’l Kur’an, Âşûr)

Buradaki hüsran, dünyadaki iyilikler değil ahiretteki iyiliklerden mahrumiyettir. (Âşûr)

Ayette bahsedilen “hüsran”dan maksat, büyük mükâfatın elden kaçırılıp, onun yerine büyük bir azabın gelmesidir. Ayetteki, “Allah'ın huzuruna çıkılacağını yalan sayanlar gerçekten en büyük ziyana uğramıştır.” buyruğu ile öldükten sonra dirilmeyi ve kıyameti inkâr eden kimseler kastedilmişlerdir. Biz,  لِقَٓاءِ  (huzura çıkma)’nın ne manaya olduğunu, “Onlar hakikaten Rabblerine mülâki (kavuşucu) olduklarını bilirler.” (Bakara Suresi, 46) ayetinin tefsirinde iyice izah etmiştik. Bu kinaye (lika kelimesinin kıyametteki “durmaktan” kinaye edilmesi), yerinde ve güzel bir kinayedir. Zira kıyamet durağı, kendisinde Allah'tan başka hiç kimsenin hüküm verme yetkisinin bulunmadığı ve Allah’tan başka hiç kimsenin fayda ve zarar vermeye, alçaltıp yükseltmeye kadir olamayacağı bir duraktır. (Fahreddin er-Râzî)


 حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلٰى مَا فَرَّطْنَا ف۪يهَاۙ


حَتّٰٓى  bu cümlede ibtida harfidir. Akabindeki cümle, şart üslubunda haberî isnaddır. Şart fiili olan  جَٓاءَتْهُمُ, müstakbel şart manalı zaman zarfı  إِذَا ’nın muzâfun ileyhidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

حَتّٰٓى  ibtidaiyyedir. Gaye ifade etmez sadece sebebiyye ifade eder. (Âşûr)

Saat kelimesi, kıyamet gününden kinayedir. Saatin gelmesi mecazî isnaddır. 

بَغْتَةً  ıtnâb sanatı olan haldir.

Şartın cevabı …قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا, müspet mazi fiil sıygasında  faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالُوا  fiilinin  mekulü’l-kavli nida üslubunda talebi inşaî isnaddır.

قَالُوا  kavli  اِذَا ’nın cevabıdır.  يَا حَسْرَتَنَا’deki nida ile  pişmanlık ve taaccüp kastedilir. (Âşûr) 

حَسْرَتَنَا  münadadır. Mecrur mahaldeki  مَا, masdar harfidir.  مَا  ve masdar-ı müevvel  فَرَّطْنَا ف۪يهَا  cümlesi,  حَسْرَتَنَا ’ya müteallıktır. 

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip de faide-i haber ibtidaî kelamdır.


وَهُمْ يَحْمِلُونَ اَوْزَارَهُمْ عَلٰى ظُهُورِهِمْۜ


قَالُوا  fiilinin failinden hal olan bu cümle hal  وَ’ıyla gelmiştir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber olan …يَحْمِلُونَ, müspet muzari fiil cümlesidir. Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

Ayette temsilî istiare vardır. Günah, sırta yüklenmiş ağır yüke benzetilmiştir. Müşebbeh olan günah hazfedilmiş, müşebbehün bih yani ağır yük zikredilmiştir.

Ayette özellikle, “sırt” diye zikredilmesinin nedeni, nasıl ki insanını hayatını kazanması elleriyle olmakta ise ağır yüklerin taşınması da sırt iledir. Aslında bu, mecazî manada bir ifade olup kişinin işlediği hatalarının her zaman yüzüne vurulacağı ve yüzünün kızarmasıdır. Nitekim şöyle anlatılır: Kâfir bir kimse kabrinden kalkıp doğrulduğunda kendisini suratı oldukça çirkin, iğrenç kokulu bir şey kendisini karşılayacak ve ona: “Ben senin işlediğin kötü amelinim, şüphesiz sen dünyada uzun bir süre benim sırtımda taşındın durdun. Bugün ise artık ben senin sırtına bineceğim.” diyecektir. “Aklınızı başınıza devşirin, yüklendikleri şey ne kötüdür.” Taşımakta oldukları günah yükü ne kötüdür. (Nesefî, Medariku’t Tenzîl ve Hakaiku’t Te’vîl) 

 

اَلَا سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ


Bu cümle tezyîldir. (Âşûr)

Fasılla gelen cümlede  اَلَا  tenbih harfidir. Zem  fiili  سَاۤءَ ’nin dahil olduğu cümle, gayrı talebî inşâî isnaddır.  سَاۤءَتۡ  fiilinin,  حملهم ذاك  şeklinde takdir edilen mahsusunun hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.  مَا  nekre-i mevsûfe olup  سَٓاءَ  fiilinin faili konumundadır.

سَٓاءَ  zem anlamı taşıyan camid fildir.  مَا  harfi,  سَٓاءَ  fiilinin failini tefsir eden (açıklayan) nekre-i mevsûfedir.  يَزِرُونَ  fiili,  مَا ’nın sıfatı olarak mahallen mansubtur.

اَلَا  istiftah harfidir. Haberin önemi için tenbih ifade eder.  سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ  zem  manasındadır.  يَزِرُونَ  yüklenirler manasındadır. Onların hallerinin haml yani taşımaya benzetilmesi ne kötüdür demektir.  مَا يَزِرُونَ  kelimesi  سَٓاءَ’nin failidir.  Zemmin mahsusu hazfedilmiştir. Takdiri, حِمْلُهم ’dur. (Âşûr)

سَٓاءَ  zem fiili bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir. Zem fiili ile kurulan cümlelerde fail; marife veya gizli zamir olur, ondan sonra da mahsus gelir. Fail zamir ise temyizle yahut  مَا  ile belirtilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يَزِرُونَ - اَوْزَارَهُمْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

يَحْمِلُونَ - اَوْزَارَهُمْ  ve  حَسْرَتَنَا - خَسِرَ - فَرَّطْنَا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
En'âm Sûresi 32. Ayet

وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ  ...


Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve değildir
2 الْحَيَاةُ hayatı ح ي ي
3 الدُّنْيَا dünya د ن و
4 إِلَّا başka bir şey
5 لَعِبٌ bir oyundan ل ع ب
6 وَلَهْوٌ ve eğlenceden ل ه و
7 وَلَلدَّارُ ve yurdu د و ر
8 الْاخِرَةُ ahiret ا خ ر
9 خَيْرٌ daha iyidir خ ي ر
10 لِلَّذِينَ kimseler için
11 يَتَّقُونَ korunan(lar) و ق ي
12 أَفَلَا
13 تَعْقِلُونَ düşünmüyor musunuz? ع ق ل

İnkârcılar dünya hayatından başka bir hayat tanımadıklarını belirtirler. Kur’an ise onlara şu gerçeği hatırlatarak cevap vermektedir: Âhiret kaygısı taşımadan sırf dünya ile meşgul olanlar için “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir.” Hayata anlam ve değer katan şeyler, Allah’ın hoşnutluğunu ve O’na yakınlaşmayı umarak yapılan hayırlı işlerdir. Böyle bir düşünce ve niyet taşımadan yaşanılan hayat boş, mânasız ve faydasız geçirilen, tüketilen bir süreden ibarettir. Buna mukabil müttaki olanlar yani dünyada yaptıkları her işin hesabını Allah’ın huzurunda vereceklerini düşünerek yaşayan; O’nun buyruklarına âsi olmaktan, yasaklarını çiğnemekten sakınanlar, kanunlarına tam bir saygı şuuruyla bağlananlar, bu tutumlarıyla dünyada kendilerine tanınan fırsatı hakkıyla değerlendirdikleri için bunlar hakkında âhiret yurdu dünyadan daha hayırlı, daha güzel olacaktır.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 394

وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ


وَ  istînâfiyyedir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  الْحَيٰوةُ  mübteda olup lafzen merfûdur. 

الدُّنْيَٓا  kelimesi  الْحَيٰوةُ’nun sıfatı olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.  اِلَّا  hasr edatıdır.  لَعِبٌ  haber olup lafzen merfûdur.

لَهْوٌ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  لَعِبٌ ’e matuftur.


وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَۜ

 

وَ  atıf harfidir.  لَ  ibtidaiyyedir. Tekid ifade eder.  الدَّارُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  الْاٰخِرَةُ  kelimesi  الدَّارُ’nun sıfatıdır.  خَيْرٌ  haber olup lafzen merfûdur.

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûlu,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  خَيْرٌ’e müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  يَتَّقُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

يَتَّقُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

خَيْرٌ  kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır. Çok kullanıldığı için başındaki hemze hafifletilmiştir.

يَتَّقُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, iftial babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dır. Bu bab, fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar. 


 اَفَلَا تَعْقِلُونَ


Hemze inkârî istifhamdır.  فَ  atıf harfidir.  لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تَعْقِلُونَ  muzari fiili  نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ

 

وَ  istînâfiyyedir. İsim cümlesi formunda gelmiş faide-i haber inkârî kelamdır.

Nefy harfi  مَا  ve istisna edatı  اِلَّا  ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. İddiaî kasırdır.  الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا  mevsuf/maksûr, لَعِبٌ sıfat/maksûrun aleyhtir. Dünya hayatının oyun ve eğlence vasıtasından başka birşey olmadığı etkili bir şekilde ifade edilmiştir.

الْحَيٰوةُ  kelimesindeki tarif, cins içindir. (Âşûr)

Hayat; oyun ve eğlenceye kasredilmiştir. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. (Âşûr)

 

 وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَۜ

 

وَ  atıf,  لَ  tekid ifade eden ibtida harfidir. Faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesidir. Mecrur mahaldeki ism-i mevsulün sılası muzari fiil sıygasında gelmiştir.

İlk iki cümle isim cümlesi formunda gelmiştir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfret ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur.

وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌ  cümlesiyle وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا - لَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ  tabirleri arasında tıbâk-ı îcab, لَعِبٌ - لَهْوٌ  kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Niçin dünya hayatı oyun ve eğlenceye benzetiliyor? Oyun ve eğlence aynı şey değildir. Her oyun eğlenceli değildir. Her eğlence oyun değildir. Birbirine yakın şeylerdir. Boşa vakit harcayan şeylerdir. Benzerlik; her ikisinden de lezzet alınır. Hem dünya hayatından hem de oyun ve eğlenceden. Bitince geriye pişmanlık kalır. Her ikisinin de süresi azdır. Oyun ve eğlence nasıl çabuk biterse dünya hayatı da öyle çabuk biter. Çoğu zaman oyun ve eğlence istenmeyen şeylere sebep olur, insan bunlar için parasını, namusunu, haysiyetini, aklını, vicdanını, bütün değerlerini kaybeder. Oyun ve eğlence işlerin zahiriyle aldanma demektir. Çocuklara ve gafillere uygun bir davranıştır. Oyun ve eğlencenin makbul bir neticesi yoktur. 

 

اَفَلَا تَعْقِلُونَ

 

Cümle istînâfiyyedir. Mukadder istînâfa matuf olduğu da söylenmiştir. Menfi muzari fiil cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen inkâr ve tevbih manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

اَفَلَا تَعْقِلُونَ  cümlesi çok büyük bir kınama ifadesidir. Anlam ise “Yaptığınız şeyin çirkin olduğuna akıl erdiremiyor musunuz ki bu fiillerin kötülüğü sizi onları yapmaktan alıkoymuyor? Âdeta akılları örtülmüş kimseler gibisiniz. Çünkü akıl bu tür şeylerden kaçınır, bunları reddeder.” şeklindedir. (Keşşâf)

افلا, burada bir mahzufa işaret eder.

الا, tenbih edatıdır.  ف  ise atfa işaret eder. Yani bu cümleden önce hazfedilen bir cümle vardır.

اَفَلَا تَعْقِلُونَ  sorusu azarlama ve kınama için gelmiştir, mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Bu cümle aslında mukadder bir cümleye matuftur, “Siz hakikatten gafil kalıp akletmez misiniz?” demektir. (Ebüssuûd)

İstifham müşriklere hitap edildiğinde tevbih (azarlamak)  için kullanılır. Müminlere hitap edildiğinde ise tahzir (uyarı) için kullanılır. (Âşûr)

Kur’an’daki fasılalar, kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak, kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan  تَعَقُّل  kelimesi ve “Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “Hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken, geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken  لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ  gibi tezekküre çağıran ifadelerle bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur’an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ  ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin (تَعَقُّل) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek (تَذَكُّر) geleceğe yol bulmaları (تَدَبُّر) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla, bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise  تَفَقُّه  kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
En'âm Sûresi 33. Ayet

قَدْ نَعْلَمُ اِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذ۪ي يَقُولُونَ فَاِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلٰكِنَّ الظَّالِم۪ينَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ  ...


Ey Muhammed! Biz çok iyi biliyoruz ki söyledikleri elbette seni incitiyor. Onlar gerçekte seni yalanlamıyorlar; fakat o zalimler Allah’ın âyetlerini inadına inkâr ediyorlar.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَدْ muhakkak
2 نَعْلَمُ biliyoruz ع ل م
3 إِنَّهُ şüphesiz
4 لَيَحْزُنُكَ seni üzüyor ح ز ن
5 الَّذِي şeyler
6 يَقُولُونَ onların dedikleri ق و ل
7 فَإِنَّهُمْ gerçekte onlar
8 لَا
9 يُكَذِّبُونَكَ seni yalanlamıyorlar ك ذ ب
10 وَلَٰكِنَّ fakat
11 الظَّالِمِينَ o zalimler ظ ل م
12 بِايَاتِ ayetlerini ا ي ي
13 اللَّهِ Allah’ın
14 يَجْحَدُونَ yalanlıyorlar ج ح د
جحد cehade: جُحُود kelimesi kalpte doğruluğu kabul edilip onaylanan bir şeye karşı tavır almak ve reddetmek; kalpte doğru olduğu kabul edilmeyip inkar edilen bir şeyi de onaylayıp doğruluğunu kabul etmek demektir.   (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de 12 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kuran-ı Kerim’de 10’dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

قَدْ نَعْلَمُ اِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذ۪ي يَقُولُونَ


Fiil cümlesidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade  eder.  نَعْلَمُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.  إِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb, haberini ref eder.

هُ  muttasıl zamiri  إِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  يَحْزُنُكَ  merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

Müfret müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَقُولُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

يَقُولُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

İsm-i mevsûlun aid zamiri mahzuftur. Takdiri;  يقولونه  şeklindedir. 

اِنَّ ‘nin ismi zamir-i şandır.  لَ  kasem lam’ıdır.  يَحْزُنُكَ  fiili kasem fiilidir.  الَّذ۪ي يَقُولُونَ

Failidir. لَيَحْزُنُكَ ‘deki lam ibtida-i lamıdır.  يَحْزُنُكَ  cümlesi  إِنَّ ’nin haberidir. Gaib zamiri birinci ayetteki kâfirlere aittir. (Âşûr) 


  فَاِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلٰكِنَّ الظَّالِم۪ينَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ


فَ  ta’lîliyyedir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

Muttasıl zamir  هُمْ  [onlar]  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. 

لَا يُكَذِّبُونَكَ  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يُكَذِّبُونَكَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

وَ  atıf harfidir.  لٰكِنَّ  istidrak harfidir.  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre  لٰكِنَّ  de  اِنَّ  gibi cümleyi tekid eder.

الظَّالِم۪ينَ  kelimesi  لٰكِنَّ ’nin ismi olup nasb alameti  ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

الظَّالِم۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ظلم  fiilinin ism-i failidir.

بِاٰيَاتِ  car mecruru  يَجْحَدُونَ  fiiline müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

يَجْحَدُونَ  fiili  لٰكِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  يَجْحَدُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

قَدْ نَعْلَمُ اِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذ۪ي يَقُولُونَ


Bu istinafi kelâm, Resulullah’ı (s.a.) duyduğu üzüntü sebebiyle teselli eder. Bu üzüntünün sebebi daha önce anlatıldığı gibi kâfirlerin inatçı tekzipleridir. Bu tesellide, Peygamberimizin (s.a.) Allah Teâlâ katındaki yüksek değeri, O’na yapılanların, aslında Allah’a karşı işlendiği, Allah’ın bunu yapanlardan mutlaka intikam alacağı beyanı vardır. Onların söyledikleri, [Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değil. (Enam Suresi, 25)] ve benzeri sözlerdir. (Ebüssuûd, Âşûr)

Tahkik harfi  قَدْ ’la tekid edilmiş ayet müstenefedir. Müspet muzari fiil cümlesi faide-i haber talebî kelamdır. 

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi,  نَعْلَمُ  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. İsim cümleleri zamandan bağımsız olarak sübut ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedin muzari fiil sıygasıyla gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiilin tecessüm özelliği sayesinde muhayyile harekete geçer ve konuyu anlamak kolaylaşır.

لَيَحْزُنُكَ  fiilinin faili konumundaki  الَّذ۪ي ’nin sılası olan …يَقُولُونَ فَاِنَّهُمْ لَا  cümlesi müspet muzari fiil sıygasında gelmiştir. 

قَدْ  harfi sadece fiilin başına gelen bir tekid harfidir. Nahivciler bu harfin dört şekli olduğunu söylerler: Kesinlik ve yakınlık ifadesi için mazi fiilin başına gelir. Muzari fiilin başına geldiği zaman ise bazen azlık bazen da çokluğa delalet eder. Ancak belâgat alimlerinin sözlerinden anladığımıza göre fiilin gerçekleştiği anlatılmak isteniyorsa  قَدْ  harfi, başına geldiği fiil için ister mazi ister muzari olsun tekid ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi, Âşûr)

الَّذ۪ي يَقُولُونَ  ile kastedilen Resulullah’ı tasdik etmediklerine delalet eden sözleridir. (Âşûr)


 فَاِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلٰكِنَّ الظَّالِم۪ينَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ


فَاِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ  cümlesine dahil olan  فَ  ta’lîliyyedir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنَّ ’nin haberinin muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiilin tercih edilmesi olayın zihinde daha kolay canlandırılması için de olabilir. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.

وَ  atıftır. İstidrak harfi  لٰكِنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  بِاٰيَاتِ اللّٰهِ  amili olan  يَجْحَدُونَ ‘ye önemine binaen takdim edilmiştir.

Burada  هُمْ  [onlar] zamiri yerine  الظَّالِم۪ينَ  [zalimler] kelimesinin zikredilmesi, onların zulümde ne kadar aşırı (müfrit) olduklarını gösterir. Onların bu inkârı da bir çeşit zulümdür.

Burada zamir makamında Allah ism-i celilin zahir olarak zikri, mehabeti artırmak içindir. (Ebüssuûd)

بِاٰيَاتِ اللّٰهِ  izafeti, ayetler için şan ve şeref ifade eder.

Ayette rücû sanatı vardır. Rücû;  bir konuyu daha kuvvetle anlatmak için söylenen sözden caymış gibi görünmektir. Bu; daha önce söylenen söze geri dönüş olabileceği gibi başka bir düşünceye dönüş de olabilir. Mütekellime duygularını heyecanını aksettirme imkânı tanır. Anlatılmak istenen fikri kuvvetlendirir. 

(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )

Cümlede te’kîdü’z-zem bimâ yüşbihü’l-medh sanatı vardır.

En'âm Sûresi 34. Ayet

وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلٰى مَا كُذِّبُوا وَاُو۫ذُوا حَتّٰٓى اَتٰيهُمْ نَصْرُنَاۚ وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۚ وَلَقَدْ جَٓاءَكَ مِنْ نَبَا۬ئِ الْمُرْسَل۪ينَ  ...


Andolsun ki, senden önce de birçok Peygamberler yalanlanmıştı da onlar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine karşı sabretmişler ve nihayet kendilerine yardımımız yetişmişti. Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek bir güç de yoktur. Andolsun peygamberler ile ilgili haberlerin bir kısmı sana gelmiş bulunuyor.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 كُذِّبَتْ yalanlanmıştı ك ذ ب
3 رُسُلٌ elçiler ر س ل
4 مِنْ
5 قَبْلِكَ senden önce de ق ب ل
6 فَصَبَرُوا sabrettiler ص ب ر
7 عَلَىٰ karşı
8 مَا
9 كُذِّبُوا yalanlanmalarına ك ذ ب
10 وَأُوذُوا ve eziyet edilmelerine ا ذ ي
11 حَتَّىٰ nihayet
12 أَتَاهُمْ onlara yetişti ا ت ي
13 نَصْرُنَا yardımımız ن ص ر
14 وَلَا yoktur
15 مُبَدِّلَ değiştirebilecek ب د ل
16 لِكَلِمَاتِ kelimelerini ك ل م
17 اللَّهِ Allah’ın
18 وَلَقَدْ andolsun
19 جَاءَكَ sana da gelmiştir ج ي ا
20 مِنْ -inden
21 نَبَإِ haber- ن ب ا
22 الْمُرْسَلِينَ elçilerin ر س ل

Hz. Muhammed’e, daha önceki peygamberlerin de yalancılıkla itham edildikleri, fakat onların, Allah’ın yardımıyla zafere ulaşıncaya kadar bu yalanlamalara, hatta uğradıkları eziyetlere sabırla göğüs gerdikleri haber verilmekte, böylece Resûlullah hem teselli edilmekte hem de dolaylı olarak geçmiş peygamberlerin bu olumlu tutumlarını örnek alması istenmektedir. Âyetin “Allah’ın sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur” meâlindeki kısmında geçen “kelimeler”den maksat, inkârcıların menfi ve haksız tutumlarına rağmen görevlerini sabır ve metanetle yerine getirmeye çalışan peygamberlere, sonunda Allah’ın “zafer” vereceği yönündeki vaadidir. Âyette bunun Allah’ın değişmeyen kanunu olduğuna işaret edilmiştir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 397

وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلٰى مَا كُذِّبُوا وَاُو۫ذُوا حَتّٰٓى اَتٰيهُمْ نَصْرُنَاۚ

 

وَ  atıf harfidir.  لَ  mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

كُذِّبَتْ  meçhul mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  رُسُلٌ  naib-i fail olup lafzen merfûdur.

كُذِّبَتْ  fiilinin faili cemi teksir olduğu için te’nis alameti bitişir.  صَبَرُوا  ve  كُذِّبُوا  fiillerine çoğul vav’ı bitişerek gelmiştir. Çünkü her iki fiilin faili de müstetirdir. Müzekker olması tercih edilir. (Âşûr)

مِنْ قَبْلِكَ  car mecruru  كُذِّبَتْ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  atıf harfidir.  صَبَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مَا  ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde  صَبَرُوا  fiiline  müteallıktır.

كُذِّبُوا  damme üzere meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.  

وَ  atıf harfidir.  اُو۫ذُوا  damme üzere meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.

حَتّٰٓى  gaye bildiren cer harfidir.  اَتٰيهُمْ  muzari fiilini gizli  اَنْ  ile nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde  صَبَرُوا  fiiline müteallıktır.  اَتٰيهُمْ  mansub muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

نَصْرُنَا  fail olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

حَتّٰٓى  edatı üç şekilde kullanılabilir: 1) Harf-i cer olarak gelir. 2) Başlangıç edatı olarak gelir. 3) Atıf edatı olarak gelir. Burada harf-i cer olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَن  harfi altı yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى) ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhuddan sonra, 4) Lam-ı  ta’lîlden (sebep bildiren  لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ) ’sinden sonra. Burada harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۚ وَلَقَدْ جَٓاءَكَ مِنْ نَبَا۬ئِ الْمُرْسَل۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir.  لَا  cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir.  مُبَدِّلَ  kelimesi  لَا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir.

لِكَلِمَاتِ  car mecruru  مُبَدِّلَ’ye müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  لَا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri,  موجود  şeklindedir.

وَ  atıf harfidir. İstînâfiyye olması da caizdir.  لَ  mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

جَٓاءَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

الرسل  lafzının delaletiyle fail mahzuftur. Takdiri, جاءك الخبر  şeklindedir.

مِنْ نَبَا۬ئِ  car mecruru  جَٓاءَ ’deki failin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri,  جاءك الخبر كائنا من نبأ الرسل (Elçilerin haberlerinden biri sana geldi.) şeklindedir.

الْمُرْسَل۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

مُبَدِّلَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْمُرْسَل۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûludur.

İsm-i mef’ûl; kendisine iş yapılanı bildiren, failden etkilenen isimdir. Türkçedeki edilgen sıfat-fiil karşılığıdır. Nasıl ism-i fail malum muzari fiil gibi kullanılıyorsa, ism-i mef’ûl de mazi meçhul gibi tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلٰى مَا كُذِّبُوا وَاُو۫ذُوا حَتّٰٓى اَتٰيهُمْ نَصْرُنَ


Bu kelamın başında yeminin bulunması, teselliyi güçlendirmek içindir. (Ebüssuud, Âşûr)

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  mahzuf kasemin cevabına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. كُذِّبَتْ  fiili meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir.

Cevap cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.  قَدْ  ve  لَ  tekid ifade eder. 

Yine mazi fiil sıygasında gelen  فَصَبَرُوا عَلٰى مَا كُذِّبُوا  cümlesi kasemin cevabına  فَ  ile atfedilmiştir. Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsul  مَا ’nın sılası meçhul mazi fiil sıygasında haberî isnaddır. 

وَاُو۫ذُوا حَتّٰٓى اَتٰيهُمْ نَصْرُنَا  cümlesi sılaya veya  فَصَبَرُوا  cümlesine matuftur. Gaye bildiren cer harfi  حَتّٰٓى, akabindeki cümleyi gizli  أن ’le masdara çevirmiştir.  حَتّٰٓى  ile birlikte  فَصَبَرُوا’ya müteallık olan masdar-ı müevvel, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bu  حَتّٰٓى [nihayet] sabırla ilgilidir. Yani “sabrın sonunda” demektir. Bu ifadeden anlaşıldığı gibi Allah’ın yardımı, kesin bir sonuçtur. Onu hiçbir şey engelleyemez ve o yardım mutlaka muhataplarını bulur.

نَصْرُنَا  şeklinde azamet (1. şahıs çoğul) zamirinin kullanılması, bu yardıma önem verildiğini göstermek içindir. (Ebüssuûd)

اَتٰيهُمْ نَصْرُنَا  ibaresinde istiare vardır. Yardımın gerçekleşmesi, bir şeyin gelmesine benzetilmiştir. 

اَتٰيهُمْ نَصْرُنَا  “nasr”ın vukuunda mecaz vardır. Yardımın vukuu, gelmeye benzetildi. Sanki nida edilenin uzaktan gelmesi gibi. (Medine Balcı Dergâhu’l Kur’an, Âşûr)

نَصْرُنَا  izafetinde Allah Teâlâya aid zamire muzaf olan  نَصْرُ  şan ve şeref kazanmıştır.

Önceki cümledeki gaib zamirden bu cümlede azamet zamirine iltifat vardır. 


 وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۚ


Cümle kasemin cevabına  وَ ’la atfedilmiştir. Bu cümlenin itiraziyye olması da caizdir. Cinsini  nefyeden  لَاۤ ’nın dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.

لَّا , لِكَلِمَاتِ اللّٰهِ ‘nın genellikle mahzuf olan haberine müteallıktır.  

لِكَلِمَاتِ اللّٰهِ  izafetinde lafza-i celâle muzâf olan  كَلِمَاتِ  için tazim ifade eder.

Bu cümlede tekrar gaib zamire dönülerek iltifat yapılmıştır.

Allah ism-i celâlinin zahir olarak zikredilmesi, hükmün illet ve sebebini zımnen bildirmek içindir. Çünkü Allah Teâlâ'ya karşı hiç kimse hiçbir konuda galibiyet sağlayamaz; Allah Teala hiçbir sözünden caymaz. Bunlar O’nun ulûhiyyetinin gereğidir. (Ebüssuûd)

كَلِمَاتِ  ile kastedilen özel bir nev’dir. Allah’ın kelimelerinin bazısıyla teşrî kastedilmez ama nesh ile değiştirmek kastedilir. Dolayısıyla değiştirmemek; iptal etmekten mecazdır. (Âşûr)  


وَلَقَدْ جَٓاءَكَ مِنْ نَبَا۬ئِ الْمُرْسَل۪ينَ

 

وَ  istînâfiyyedir. Veya önceki kasemin cevabına matuftur.  لَ  mahzuf kasemin cevabına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.  

Cevap cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.  قَدْ  ve  لَ  tekid ifade eder.

الْمُرْسَل۪ينَ - رُسُلٌ  ve  كُذِّبَتْ - كُذِّبُو  kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

جَٓاءَكَ - اَتٰيهُمْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Değiştiren kişiyi olumsuzlamak, değiştirmeyi yasaklamaktan kinayedir. Çünkü tebdil, sadece mübeddille olabilir. Yani Allah’tan gayrısı, Allah’ın muradını değiştirmekten acizdir. Allah Teâlâ bu şana sahip kelimelerini değiştirmek istememiştir.  (Âşûr)

نَبَا۬ئِ الْمُرْسَل۪ينَ  [Peygamberlerin haberleri]’nden maksat, onların çektikleri sıkıntılardan sonra Allah Teâlâ’nın kendilerine yardım etmesi yahut peygamberlerle ümmetleri arasında cereyan eden hadiselerdir. (Ebüssuûd)

Hak Teâlâ’nın,  وَلَقَدْ جَٓاءَكَ مِنْ نَبَا۬ئِ الْمُرْسَل۪ينَ [Andolsun ki Sana, resullerin haberlerinden geldi.]  buyruğu, “Kur’an-ı Kerim’de, onları nasıl kurtardığımıza ve kavimlerini nasıl helak ettiğimize dair haberleri Sana geldi.” demektir. Ahfes, “Buradaki  مِنْ harf-i ceri, zaiddir (manada tesiri yoktur). Nitekim Sen,  أصابنا من مطر  (Bize yağmur isabet etti.) dersin.” demiştir.

Başka kimseler ise bu görüşün caiz olmadığını, çünkü bu şekilde harf-i cerinin olumlu cümlede getirilemeyeceğini, ancak olumsuz cümlede kullanılabileceğini söylemişlerdir. Nitekim sen  ما أتاني من أحد (Bana hiç kimse gelmedi) dersin. Bu ayette  من  harfi teb’iz (kısmen) manasındadır. Hazreti Peygambere (s.a.) gelen haberler ise bütün peygamberlerin değil bazı peygamberlerin kıssalarıdır. Hak Teâlâ da  وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَۜ [Öyle peygamberler (gönderdik ki) onların kıssalarını önceden sana bildirdik. (Yine) Öyle peygamberler (yolladık ki) Sana onların kıssalarını haber vermedik. (Mümin Suresi, 78)] buyurmuştur.

Ayetteki (geldi) fiilinin faili mahzuf olup, söylenenlerin kendisine delalet etmesinden dolayı hazfedilmiştir ve takdiri:  ولقد جاءك نبأ من نبأ المرسلين [Andolsun ki Sana, peygamberlerin haberlerinden bir haber geldi.] şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)


En'âm Sûresi 35. Ayet

وَاِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ اِعْرَاضُهُمْ فَاِنِ اسْتَطَعْتَ اَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقاً فِي الْاَرْضِ اَوْ سُلَّماً فِي السَّمَٓاءِ فَتَأْتِيَهُمْ بِاٰيَةٍۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدٰى فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ  ...


Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse; bir delik açıp yerin dibine inerek, yahut bir merdiven kurup göğe çıkarak onlara bir mucize getirmeye gücün yetiyorsa durma, yap! Eğer Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzere toplardı. O hâlde, sakın cahillerden olma.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنْ ve eğer
2 كَانَ ك و ن
3 كَبُرَ ağır geldiyse ك ب ر
4 عَلَيْكَ sana
5 إِعْرَاضُهُمْ onların yüz çevirmesi ع ر ض
6 فَإِنِ haydi
7 اسْتَطَعْتَ yapabilirsen ط و ع
8 أَنْ
9 تَبْتَغِيَ ara ki ب غ ي
10 نَفَقًا bir delik ن ف ق
11 فِي içine
12 الْأَرْضِ yerin ا ر ض
13 أَوْ ya da
14 سُلَّمًا bir merdiven س ل م
15 فِي
16 السَّمَاءِ göğe س م و
17 فَتَأْتِيَهُمْ onlara getiresin ا ت ي
18 بِايَةٍ bir mu’cize ا ي ي
19 وَلَوْ şayet
20 شَاءَ dileseydi ش ي ا
21 اللَّهُ Allah
22 لَجَمَعَهُمْ elbette onları toplardı ج م ع
23 عَلَى üzerinde
24 الْهُدَىٰ hidayet ه د ي
25 فَلَا
26 تَكُونَنَّ o halde olma ك و ن
27 مِنَ -den
28 الْجَاهِلِينَ cahiller- ج ه ل

İlk âyete göre Hz. Peygamber, bir kısım insanların doğru yolu kabul etmemelerinden dolayı ne kadar üzülse de onun bu husustaki gücü sınırlıdır. O, Allah’ın izni olmadan insanları hidayete kavuşturamayacağı gibi yine Allah murat etmedikçe mûcize de gösteremez. Bütün insanları hidayette toplama kudreti yalnız Allah’a aittir. Bununla birlikte O, insanları hidayette toplanıp birleşmeye zorlamamış; doğru yolu kendi akıl ve iradeleriyle bulmalarını tercih etmiştir. Nitekim 36. âyette “Ancak (samimiyetle) dinleyenler daveti kabul eder. Ölülere gelince, Allah onları diriltecek, sonra da O’na döndürülecekler” buyurularak hakikat karşısında kulakları ve kalpleri açık olanların, akıl ve iradeleriyle doğru yolu bulacakları belirtilirken, İslâm’ın sesine kulaklarını ve gönüllerini kapatanlardan “ölüler” diye söz edilmiş; bunların işinin âhirete kaldığına işaret edilmiştir.

 

(Kuran yolu tefsiri/ Diyanet) 

وَاِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ اِعْرَاضُهُمْ فَاِنِ اسْتَطَعْتَ اَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقاً فِي الْاَرْضِ اَوْ سُلَّماً فِي السَّمَٓاءِ فَتَأْتِيَهُمْ بِاٰيَةٍۜ 

 

وَ  atıf harfidir.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.

كَانَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. 

كَانَ ’nin ismi müstetir olup takdiri  هو dir.  كَبُرَ  fiili  كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubtur.

كَبُرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. عَلَيْكَ  car mecruru  كَبُرَ  fiiline müteallıktır.  اِعْرَاضُهُمْ fail olup lafzen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.

اسْتَطَعْتَ  şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur.

Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  اسْتَطَعْتَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

تَبْتَغِيَ  mansub muzari fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri  أنت’dir.

نَفَقاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  فِي الْاَرْضِ  car mecruru  تَبْتَغِيَ  fiiline müteallıktır.  اَوْ  atıf harfi tahyir/ tercih ifade eder.  سُلَّماً  kelimesi  نَفَقاً ’a matuftur.

فِي السَّمَٓاءِ  car mecruru  تَبْتَغِيَ  fiiline müteallıktır.

تَأْتِيَهُمْ  fiili atıf harfi  فَ  ile  تَبْتَغِيَ  fiiline matuftur.  تَأْتِيَهُمْ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

بِاٰيَةٍ  car mecruru  تَأْتِيَهُمْ  fiiline müteallıktır.

اسْتَطَعْتَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’al babındandır. Sülâsî fiili  طوع ’dir. Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.

وَاِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ  [Eğer Sana ağır geldiyse] büyük ve zor geldiyse  اِعْرَاضُهُمْ  [onların yüz çevirmeleri] senden ve getirdiğin şeylere imandan  فَاِنِ اسْتَطَعْتَ اَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقاً فِي الْاَرْضِ اَوْ سُلَّماً فِي السَّمَٓاءِ [Eğer yerde bir tünel yahut gökte bir merdiven arayıp da onlara bir mucize getirebilirsen yap.]  “Yerin dibine gideceğin bir delik bulur da onlara getirecek bir mucize fark edersen yahut göğe çıkacak bir şey (asansör) bulur da ondan indirecek bir mucize bulursan.” demektir.

فِي الْاَرْضِ  kelimesi  نَفَقاً’ın sıfatıdır, فِي السَّمَٓاءِ’de  سُلَّماً’in sıfatıdır. İkisinin de  تَبْتَغِيَ ’ye müteallık olması veya ikisinin de gizli zamirden hal olması caizdir. İkinci şartın cevabı da mahzuftur, takdiri de افعل (yap) demektir. Cümle birinci şartın cevabıdır. Maksat; kavminin İslama gösterdiği hırstır. Yerin altından veyahut göğün üstünden getirebilseydi, imanlarının hatırı için bunu yapardı. (Beyzâvî)


وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدٰى فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir.  لَوۡ  gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.  شَٓاءَ  şart fiilidir.  ٱللَّهُ  lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur. 

لَ  harfi  لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.  جَمَعَهُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  عَلَى الْهُدٰى  car mecruru  جَمَعَهُمْ  fiiline müteallıktır. 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن عرفت إرادة الله بعدم هدايتهم فلا تكونن (Eğer Allah'ın onları hidayete erdirmeme iradesini biliyorsanız, o halde asla…. olmayın.) şeklindedir.

لَا  nehy harfi olup olum emir manasındadır.  تَكُونَنَّ  fiilinin sonundaki  نَّ  tekid ifade eden nûn-u sakiledir.  تَكُونَنَّ ’nin ismi müstetir olup takdiri  أنت’dir.

Tekid  نَ ’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.) 

مِنَ الْجَاهِل۪ينَ  car mecruru  تَكُونَنَّ  fiiline müteallıktır.  Cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْجَاهِل۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  جهل  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ اِعْرَاضُهُمْ فَاِنِ اسْتَطَعْتَ اَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقاً فِي الْاَرْضِ اَوْ سُلَّماً فِي السَّمَٓاءِ فَتَأْتِيَهُمْ بِاٰيَةٍۜ 

 

Ayetin ilk cümlesi 33. ayetteki  قد نعلم ’ya matuftur. (Mahmud Safi)  Cümlenin müstenefe olduğu da söylenmiştir.

Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi  كاِن ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sıygasına gelen cümlesi  كَانَ ’nin haberidir. Mazi fiil hükmü takviye ve hudûs ifade etmiştir. Cümlede car-mecrur faile önemine binaen takdim edilmiştir.

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart  cümlesi  اسْتَطَعْتَ, müspet mazi fiil sıygasında gelmiştir. 

Şartın cevabı mahzuftur. Cümlenin öncesinin delaletiyle yapılan bu hazif, îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesinin takdiri, فافعل [yap] şeklindedir.

Ayette, şart cümlesinin cevabı mahzuftur. Gönüllerde malum olduğu için bu cevabın hazfedilmesi (zikredilmemesi) güzel olmuştur,  النفق kelimesi, yer altındaki (gizli) yol manasındadır. Bu yolların başka bir yere açılan bir çıkışı vardır. Nitekim Arapçadaki “köstebek yuvası” ifadesi de bu kelimeden alınmadır. Çünkü köstebek, yerin dibine doğru bir delik (tünel) açar, sonra o dipten yeryüzüne (doğru tünel açarak) çıkar. Böylece sanki o bir tünel açarak yeryüzünü (yiyip) tüketmektedir. Yani kendisi için bir başka taraftan bir geçit yapıyor. “Münafık” da bu kökten ötürü bu şekilde isimlendirilmiştir. Çünkü o da köstebeğin yapmış olduğu yuva gibi ortaya koyduğu halden başka bir hali ve inancı içinde saklamaktadır.  السلم  kelimesi  السلامة  kelimesinden türemiştir. Binaenaleyh  السلم  kelimesi, “seni çıkacağın yere ulaştıran şey” manasınadır. Allah'ın bu sözden maksadı ise o kâfirlerin iman etmeleri hususunda Resulullah’ın arzusunu kesip atmak, böylece imandan yüz çevirmeleri ve küfre yönelmeleri sebebi ile sıkıntı ve üzüntü duymamasını sağlamaktır. (Fahreddin er-Râzî)

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki muzari fiil cümlesi  تَبْتَغِيَ نَفَقاً فِي الْاَرْضِ, masdar teviliyle  اسْتَطَعْتَ  fiilinin mef’ûlüdür. Masdar-ı müevvel olan cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Görüldüğü gibi ayet-i kerimede muzari yerine mazi fiil gelmiştir. Bunda da Peygamber Efendimizin kavminin imanına ne kadar hırslı olduğuna tariz vardır. Hasıl olmamış birşey hasıl olmuş gibi gösterilmiştir. Şart fiili  كَانَ  olduğu zaman  اِنْ  harfi genel kurallara uygun olarak müstakbel için kullanılmaz. Mazi için kullanılır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )

فَتَأْتِيَهُمْ بِاٰيَةٍ  cümlesi masdar-ı müevvele matuftur. Atıf sebebi tezâyüftür.

نَفَقاً - سُلَّماً - بِاٰيَةٍ  kelimelerindeki tenvin cins ifade eder. 

بِاٰيَةٍ  kelimesinin tenvini de tazim içindir. (Ebüssuûd) 

الْاَرْضِ - السَّمَٓاءِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve  mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدٰى

 

Şart üslubunda gelen bu cümle …وَاِنْ كَانَ كَبُرَ  cümlesine  وَ ’la atfedilmiştir. لَوۡ   şartiyyedir.  لَوۡ  gayrı cazim şart edatıdır. Şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmediğini bildiren bir edattır. Rabıta lamı ile gelen cevap cümlesi  لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدٰى, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidâî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda haberî isnaddır.

Şart fiili  شَاۤءَ ’nin mef’ûlu mahzuftur. Bu hazif muhatabın muhayyilesini sınırlamadan düşünmesini sağlamak için yapılan îcaz sanatıdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük haşyet uyandırmak içindir.

Mazi fiil sıygasıyla gelen şart cümlesine dahil olan  لَ, rabıtadır. Cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır

Müsnedün ileyhin lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırma kastının yanında konunun önemini de vurgulamaktadır. 

Mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle ayetteki lafza-i celâllerde tecrîd sanatı vardır.

عَلَى الْهُدٰى ibaresinde istiare ve tecessüm sanatı vardır. 

عَلَى; istila manası taşır. Onlar hidayeti kaplamışlar gibi ifade edilmiştir. Hidayeti bir binek gibi düşünün. O insanlar adeta hidayetin üzerine binmişlerdir. Bineğin kontrolü onların elindedir. Tersini söyleyerek mübalağa sanatı (kalp) yapılmıştır. Kalp sanatı dikkat çekmek için  yapılır. Mef’ûllerin yeri değiştirilerek ters söylenir. Mesela deveye havuzu gösterdi yerine, havuza deveyi gösterdi demektir. Burada da sanki biraz öyle yapılmış, takva sahipleri hidayetin üzerine binmiş, tamamen onu hakim olmuş gibi ifade edilmiştir. Halbuki hidayet onlara hakim olmuştur.


فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ

 

Bu kelâm, Resulullah’ı (s.a.), onların İslam’ı kabulü için bu kadar hırslı olmaktan ve imana gelmelerini umarak istedikleri mucizeleri göstermeye bu derece temayülden nehyetmektedir.

Yani vurgulanan şudur: Allah Teâlâ’nın, söz konusu iki vecihten biriyle onların hidayet ve imanını istemediği ortaya çıktıktan sonra artık onların İslam’a aşırı hırs göstermek veya o söyledikleri mucizelerin inmesini beklemek suretiyle ilâhî iradenin ve işlerin ne yolda tezahür ettiğini bilmeyen cahillerden olma.(Ebüssuûd)

فَ  mahzuf şarta rabıtadır. Cümle nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nûn-u sakile ile tekid edilmiştir.  كَانَ’nin dahil olduğu bu isim cümlesinde car mecrurun müteallakı mahzuftur. Bu hazif îcâz-ı hazif sanatıdır.

Ayetin fasılası mesel tarikinde olmayan tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. 

لَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ  kavli, önceki cümle için bir tezyîldir. (Âşûr)
Günün Mesajı
Dünyanın üç yüzü vardır: Birinci yüzü, Allah'ın isimlerine bakar. Dünyadaki her şey, her hadise, Allah'ın isimlerinin tecellilerinin neticesi olmakla, sıfatları ve isimleriyle delildir, işarettir. Âhiret'e bakan ikinci yüzüyle dünya, Âhiret'in tarlasıdır; Cennet ve Cehennem, bu dünya tarlasna ekilen iman veya küfür ve amel tohumlarıgın boy vermiş şekli olarak karşımıza çıkacaktır. Dünya, bu iki yüzüyle çok önemlidir; o kadar ki yer, gökler ve yer şeklinde Kur'ân'da bir arada anılmakla göklere denk tutulmuştur. Dünyanın üçüncü yüzü, insanın nefsi arzularına, eğlenceye, beşeri tutkulara bakar ki, işte Kur'ân-ı Kerim'de yerilen dünyanın bu yüzüdür. Bu yüzüyle dünya fani, boş, oyun, eğlence, mal biriktirip evlât ve mal çokluğuyla övünmeden ibarettir ve bir hadis-i şerifte ifade buyurulduğu üzere, bütün kötülüklerin başıdır (Beyhaki, Şuabü'l-İman).
Sayfadan Gönüle Düşenler

Hasta yatağında yatan yaşlı kadının elini tuttu. Sessizliğe bir soru düşürdü: ‘Nasıl yapıyorsun?’

Sorusu iki basit kelimeden ibaretti ama soran da, sorulan da altında yatan mananın farkındaydı. Hasta kadın gülümsedi:

‘İnşaallah yapıyorumdur.’

Diliyle dudaklarını ıslattıktan sonra devam etti:

‘Doğduğumuz günden beri, devamlı duyduğumuz bazı kalıplar vardır. Bunlardan bazısını olumlu diye kodlamış, peşinden koşmuşuz. Bazısını ise olumsuz diye kodlamış, başımıza geleceğini bile bile görmezden gelmeyi seçmişiz. Halbuki, olumlunun içinde olumsuzluğun, olumsuzun içinde ise olumluluğun gizlenebileceğini unutmuşuz. Hepsinin ötesinde, sadece Allah’tan geldiği için gelendeki güzellik potansiyelini görmeyi öğrenememişiz. Kalbimiz bir tarafa çekiştirirken, nefsimizin başka tarafa çekiştirmesine izin vermişiz.

Bir çocuğun ömrü nasıl oyun oynamakla geçemez. Dünya da bir oyun yeri. Bitince hakiki olanı yaşayacağız. Hayat nasıl eğlenceden ibaret değildir, ihtiyaçlarımız ve sorumluluklarımız vardır. Dünya da bir eğlence yeri. Sona erince hakka döneceğiz. Ne gelirse gelsin. Hangi işte zorlanırsan zorlan. Önce, Rabbine sığın ve merhametiyle kolaylaştırmasını iste. Sonra, kendine geçici bir alemde bulunduğunu hatırlat ve Allah’tan başka hiçbir şeyin sonsuz olmadığını söyle. Her şey; gitmişler için geçti, kalanlar için geçiyor ve yaşayacaklar için de geçecek.

Yeter ki, Rabbimizin izniyle;
Yaşamımızın her evresinde Allah’a sığınanlardan,
Rasulullah (sav)’i örnek alanlardan,
Dürüst yaşayıp, dürüst dirilenlerden,
Rahman’ın huzuruna çıktığımızda: ‘biz dirilişin hak olduğunu zaten biliyorduk’ diyenlerden,
Dünyada Salih amelleri yaptığımız için günah yükü hafif gelenlerden,
İki cihanda da kazançlı çıkanlardan olmak için dua edelim, çabalayalım ve olalım.’

 

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji