En'âm Sûresi 36. Ayet

اِنَّمَا يَسْتَج۪يبُ الَّذ۪ينَ يَسْمَعُونَۜ وَالْمَوْتٰى يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ ثُمَّ اِلَيْهِ يُرْجَعُونَ  ...

(Davete), ancak (bütün kalpleriyle) kulak verenler uyar. (Kalben) ölüleri ise (yalnızca) Allah diriltir. Sonra da hepsi O’na döndürülürler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّمَا ancak
2 يَسْتَجِيبُ icabet eder ج و ب
3 الَّذِينَ kimseler
4 يَسْمَعُونَ işiten(ler) س م ع
5 وَالْمَوْتَىٰ ölülere gelince م و ت
6 يَبْعَثُهُمُ onları diriltir ب ع ث
7 اللَّهُ Allah
8 ثُمَّ sonra
9 إِلَيْهِ O’na
10 يُرْجَعُونَ döndürülürler ر ج ع
 

اِنَّمَا يَسْتَج۪يبُ الَّذ۪ينَ يَسْمَعُونَۜ 


اِنَّمَا  kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise  اِنَّ  harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan  مَا  demektir.

يَسْتَج۪يبُ  merfû muzari fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَسْمَعُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

يَسْمَعُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 


وَالْمَوْتٰى يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ ثُمَّ اِلَيْهِ يُرْجَعُونَ

 

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  الْمَوْتٰى  mübteda olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.

يَبْعَثُهُمُ  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  يَبْعَثُهُمُ  merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.  اِلَيْهِ  car mecruru  يُرْجَعُونَ  fiiline müteallıktır.  يُرْجَعُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla meçhul merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.  
 

اِنَّمَا يَسْتَج۪يبُ الَّذ۪ينَ يَسْمَعُونَۜ 


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet muzari fiil cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsi geçenlere tazim ifade eder. Sılası olan  يَسْمَعُونَ  cümlesi de müspet muzari fiiil cümlesidir. Mevsûllerde müphem yapıları gereği tevcih sanatı vardır.

Fiillerin muzari sıygada gelmesi teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. 

اِنَّمَا  ile yapılan kasrlarda muhatap konunun yabancısı değildir.

Yalnızca işiten ve kendisine söylenen şeyi kavrayabilenlerin cevap vereceğini herkes bilir. Onun için kasr  اِنَّمَا  ile gelmiştir. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur.

وَالْمَوْتٰى يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ ثُمَّ اِلَيْهِ يُرْجَعُونَ [Ölülere gelince Allah onları yeniden diriltir.] cümlesinde istiare vardır. Kalpleri ölü olduğu için kâfirler ölüye benzetilmiştir.

Allah Teâlâ onların imanı kabul etmeyen ve küfrü terk etmeyen hallerinin sebebini açıklamış ve “Davetine, ancak seni (can kulağıyla) dinleyenler icabet eder…” buyurmuştur. Bu, “(Ey Muhammed), Seni tasdik etmeleri için aşırı gayret gösterdiğin o kimseler, hiçbir şeyi duymayan ölüler gibidirler. Çünkü ancak duyan kimseler sese cevap verirler.” demektir. Cenab-ı Hakk’ın, “Sen ölülere o daveti duyuramazsın.” (Rûm Suresi, 52) ayeti de bu manadadır. (Fahreddin er-Râzî)


وَالْمَوْتٰى يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ 


Cümle وَ ’la istînâfa atfedilmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri zamandan bağımsız olarak sübut ifade eder. 

Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet duyguları uyandırma amacına matuftur. 

Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Müsnedin muzari fiil sıygasıyla gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiilin tecessüm özelliği sayesinde muhayyile harekete geçer ve konuyu anlamak kolaylaşır.

Bu cümle ölüleri diriltip mezarlarından kaldırma kudretinin Allah Teâlâ’ya mahsus olduğu gibi onları imana muvaffak kılmanın da Allah Teâlâ’ya has bir kudret olduğunu belirtir.

Fakat bu konuda başka görüşler de ileri sürülmüştür. Şöyle ki:

  1. Onların hali mezarlarından kaldırılan ölülere benzetilmek suretiyle küfürlerinin devamlı olduğu ifade edilmiştir.
  2. Kâfirlerin cehaleti ölümlerine benzetilmek suretiyle halleri mecazî olarak anlatılmıştır.

Yani Allah o kâfirleri, diriltip mezarlarından kaldıracak, sonra mükâfat ve ceza için Kendine döndürecektir. İşte o zaman onlar ilâhî davete uyacaklardır. Ondan önce uymaları mümkün değildir. (Ebüssuûd)


ثُمَّ اِلَيْهِ يُرْجَعُونَ

 

Atıfla gelen cümle müspet fiil sıygasındadır. Atıf sebebi temâsüldür. Muzari fiille gelmesi hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder.

Ayrıca muzari fiilin tecessüm özelliği muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek konuyu iyice kavramasına yardımcı olur.

اِلَيْهِ يُرْجَعُونَ ifadesinde car mecrur, amiline takdim edilmiştir. Hasr ifade eder. Yani dönülecek, varılacak tek yer Allah’ın yanıdır başkası yoktur. Bu da şirk inancını iptal eder.

Kasrla tekid edilen cümle faide-i haber talebî kelamdır.  اِلَيْهِ  maksûrun aleyh,  يُرْجَعُونَ  maksûrdur. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur.

اِلَيْهِ يُرْجَعُونَ (O’na döndürüleceksiniz) sözü, lafzen sarih olarak Allah’a dönüşe delalet eder, bunun yanında bu sarih delalet söylenmemiş başka bir delaleti de kapsar, bu da hesap, sevap ve cezadır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî, Zuhruf Suresi 85, C. 4., s. 370) Dolayısıyla bu cümlede idmâc sanatı vardır. Ya da lazım-melzum alakasıyla mecâzı mürsel vardır.

ثُمَّ ’nin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

يُرْجَعُونَ: İnsan geldiği yere geri döner. Oraya ilk defa gitmiyoruz. Oradan geldik, oraya gidiyoruz manasını taşır. Allah’ın bizi yaratması bir nimet olduğu gibi öldürmesi de bir nimettir.

Hiç şüphesiz, ruhsuz bir cesette kokuşmalar, irinler, cerahatlar ve çeşitli çürümeler meydana gelir. Ona yapılacak en güzel şey, onu toprağa gömmektir. Aynı şekilde akıldan yoksun bir ruhun sahibi de zincirlenmesi ve hapsedilmesi gereken bir delidir. Binaenaleyh ruha nispetle akıl, bedene nispetle ruh gibidir. Aynı şekilde marifetullahtan Allah’ın sıfatlarının ve O’na itaatin bilgisinden yoksun olan akıl da boşa gitmiş, yok olmuş gibidir. Bundan dolayı tevhidin ve marifetullahın akla nispeti (akla göre durumu), aklın ruha, ruhun da bedene nispeti (göre durumu) gibidir. Böylece marifetullah ve muhabbetullah (Allah bilgisi ve sevgisi), ruhun ruhunun ruhudur. Binaenaleyh bu marifetullahtan yoksun olan kimse ölülerin sıfatına bürünmüş olur. Bundan dolayı Hak Teâlâ, küfürde direten bu kâfirleri “ölüler” diye isimlendirmiştir. Allah en iyi bilendir. (Fahreddin er-Râzî)