En'âm Sûresi 42. Ayet

وَلَقَدْ اَرْسَلْـنَٓا اِلٰٓى اُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَاَخَذْنَاهُمْ بِالْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ  ...

Andolsun, senden önce birtakım ümmetlere de peygamberler gönderdik. (Peygamberlerini dinlemediler.) Sonunda, yalvarsınlar da tövbe etsinler diye onları şiddetli yoksulluk ve darlıklarla yakaladık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ muhakkak
2 أَرْسَلْنَا (elçiler) gönderdik ر س ل
3 إِلَىٰ
4 أُمَمٍ ümmetlere ا م م
5 مِنْ
6 قَبْلِكَ senden önce de ق ب ل
7 فَأَخَذْنَاهُمْ onları yakalayıp cezalandırmıştık ا خ ذ
8 بِالْبَأْسَاءِ darlık ile ب ا س
9 وَالضَّرَّاءِ ve sıkıntı ile ض ر ر
10 لَعَلَّهُمْ belki onlar
11 يَتَضَرَّعُونَ yalvarırlar diye ض ر ع
 

İnsanlar çeşitli sıkıntılara mâruz kalmakla birlikte, yine Allah’ın mümkün kıldığı bazı tedbirlere, yarattığı bazı çarelere başvurarak bu sıkıntılardan kurtulabilmektedirler. Ancak Allah’ın, tedbir ve çarelerini yaratmadığı, giderme imkânlarını yalnız kendisinde saklı tuttuğu belâ ve musibetler de vardır ki, insanlar böyle durumlarla karşılaştıklarında genellikle, inançlısıyla inançsızıyla, kurtuluş için yalnız Allah’a yalvarır; Allah’ı unutanlar bile taptıkları putlarını, uydurma tanrılarını, taparcasına bağlandıkları servetlerini, makamlarını, liderlerini unutarak, Allah’ın vicdanlarına yerleştirdiği fıtrî bir eğilimle Allah’a yönelir, O’ndan başka kurtarıcı ulu kudret bulunmadığının farkına vararak kurtuluşu yalnız O’ndan dilerler. Allah Teâlâ bu âyetlerde, belirtilen duruma işaret ederek inkârcılara, Allah’ın azabının kendilerine gelmesi, ölüm veya kıyamet vaktinin gelip çatması halinde ne yapacaklarını sormakta, inatlarından veya bizzat kendi fıtratları hakkında cahil olduklarından bu soruya doğru dürüst cevap veremeyecekleri için, sorunun doğru cevabını yine kendisi vermekte ve onların böyle durumlarda yalnız kendi yüce zâtına yönelip kendisine yalvaracaklarını açıklamaktadır. Böylece 38. âyette Allah’ın varlığının ve kudretinin dış dünyadaki bazı delillerinden söz edildikten sonra burada da bir kısım insanların bazı şeylere tanrılık isnat etmelerinin bizzat insanın kendi selim tabiatı tarafından tekzip edildiği, asılsızlığının ortaya konduğu belirtilmekte ve Allah’tan başka dayanılıp güvenilecek gerçek ilâh bulunmadığı bizzat insanın kendi fıtratından gösterilen aklî delil ile kanıtlanmaktadır.

 

Kuran Yolu Tefsiri/ Diyanet  

 

Bundan önceki iki âyette inkârcılar, Allah’ın azabı ve ölümle (veya kıyamet) tehdit edilerek uyarılmışlardı. Bu âyette ise onlara daha önce bu şekilde cezalandırılmış olan âsi kavimlerden söz edilerek bundan ibret almaları amaçlanmıştır. Ayrıca burada müşriklerin inat ve inkârlarından dolayı üzüntü duyan Hz. Peygamber için de bir teselli vardır. Çünkü kendilerine bildirilen ilâhî hakikatleri reddedenler sadece Arap müşrikleri değildir. Bu âyette verilen bilgilere göre Hz. Muhammed’den önceki ümmetlere de peygamberler gönderilmiş; yüce Allah, bunlar arasında inkârcı olanların, akıllarını başlarına toplayıp doğru yolu seçmeleri için peygamberlerini tasdik ederek kendisine niyazda bulunmaları, yalvararak af dilemeleri için onları geçim sıkıntısı, hastalık gibi sıkıntılara mâruz bırakmıştı.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 401-402  

 

وَلَقَدْ اَرْسَلْـنَٓا اِلٰٓى اُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ


وَ  istînâfiyyedir.  لَ  mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

اَرْسَلْـنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَٓا  fail olarak mahallen merfûdur. Mef’ûlun bih mukadderdir. Takdiri;  رسلا  şeklindedir.

اِلٰٓى اُمَمٍ  car mecruru  اَرْسَلْـنَٓا  fiiline müteallıktır.  مِنْ قَبْلِكَ  car mecruru aynı şekilde  اَرْسَلْـنَٓا fiiline müteallıktır.

Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَرْسَلْـنَٓا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  رسل’dir. İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

 فَاَخَذْنَاهُمْ بِالْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ

 

فَ  atıf harfidir.  اَخَذْنَاهُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  بِالْبَأْسَٓاءِ  car mecruru  اَخَذْنَاهُمْ  fiiline müteallıktır. 

الضَّرَّٓاءِ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  الْبَأْسَٓاءِ ’ye matuftur.

لَعَلَّ  terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir,  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder.

هُمْ  muttasıl zamiri,  لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  يَتَضَرَّعُونَ  fiili  لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

يَتَضَرَّعُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

يَتَضَرَّعُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

تَفَعَّلَ  babındadır. Sülâsîsi  ضرع ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.

 
 

وَلَقَدْ اَرْسَلْـنَٓا اِلٰٓى اُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ 

 

و  istînâfiyyedir.  لَ  ise mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.

Mukadder kasem sebebiyle ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır.

Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.

Kasemin cevabı olan  وَلَقَدْ اَرْسَلْـنَٓا اِلٰٓى اُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ  cümlesi  لَ  ve  قَدْ  ile tekid edilmiş müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Azamet zamiriyle gelen mazi fiil  اَرْسَلْـنَٓا  hudûs ifade eder.

اُمَمٍ ’deki tenvin kesret ve tahkir ifade eder.

وَلَقَدْ  ifadesi bu cümlenin anlamına ziyadesiyle ehemmiyet verildiğini ortaya koymak içindir. (Ebüssuûd)

 

فَاَخَذْنَاهُمْ بِالْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ

 

فَ  atıftır. Cümle takdiri  فكذبوهم  [Onları yalanladılar.] olan mahzufa matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

بِالْبَأْسَٓاءِ - الضَّرَّٓاءِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

بَأْسَٓاءِ ; korkunun hakim olduğu hayatî sıkıntı,  ضَّرَّٓاءِ ; ekonomik sıkıntı için kullanılır. (Farklar sözlüğü)

Ayetin son cümlesi ta’lîliye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Gayrı talebî inşâ cümlesidir.

Ta’lîl cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

لَعَلَّ, vukuu mümkün durumlarda kullanılan terecci harfidir.

لَعَلَّ ‘ nin haberi olan  يَرْجِعُونَ , muzari sıygada faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmektedir. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. 

“Umulur ki” anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıkıp haberî anlama geldiği için, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Ta’lîl cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

لَعَلَّ  edatı, terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki, her ikisi de aynı manaya gelir demektir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine olan bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub ise لَعَلَّ kelimesi “için” manasındadır yani “sakınıp korunmanız için” demektir, der. (Nesefî, Medariku’t Tenzîl Ve Hakaiku’t Te’vîl)

الضَّرَّٓاءِ - يَتَضَرَّعُونَ  kelimeleri arasında cinas-ı muzari ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bu istinafî kelamdan açıkça anlaşıldığı gibi o kâfirlerden bazıları, azap gelmesine rağmen Allah'a (cc) yalvarmıyorlar, azgınlık ve sapıklıkta ısrarlı davranıyorlardı. (Ebüssuûd)

Bu ayetin manası: "Allah Teâlâ peygamberine, kalp katılığında, canları ve malları hususunda çeşitli belalar ve sıkıntılarla muaheze edilme derecesine ulaşmış olan topluluklara peygamberler gönderdiğini ama onların, inkiyâd ederek yalvarıp yakarmadıklarını bildirmiştir" şeklindedir. Bundan maksat ise Hz. Peygamber'i teselli etmektir. (Fahreddin er-Râzî)