En'âm Sûresi 62. Ayet

ثُمَّ رُدُّٓوا اِلَى اللّٰهِ مَوْلٰيهُمُ الْحَقِّۜ اَلَا لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ اَسْرَعُ الْحَاسِب۪ينَ  ...

Sonra hepsi, gerçek sahipleri Allah’a döndürülürler. İyi bilin ki hüküm yalnız O’nundur. O, hesap görenlerin en çabuğudur.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 رُدُّوا döndürülürler ر د د
3 إِلَى
4 اللَّهِ Allah’a
5 مَوْلَاهُمُ Tanrıları و ل ي
6 الْحَقِّ gerçek olan ح ق ق
7 أَلَا doğrusu
8 لَهُ yalnız O’nundur
9 الْحُكْمُ hüküm ح ك م
10 وَهُوَ ve O
11 أَسْرَعُ en çabuğudur س ر ع
12 الْحَاسِبِينَ hesap görenlerin ح س ب
 

Bazı müfessirler, âyetteki hak kelimesini “adaletli” diye açıklamışlarsa da (Nesefî, I, 327), bu âyetlerin genellikle müşriklere hitap ettiği, onların da Allah’tan başka tanrılar, mevlâlar tanıdıkları göz önüne alınarak, âyetin ilgili kısmı “Sonra insanlar gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülürler” şeklinde tercüme edilmiştir

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 418

 
سرع  seraa: سُرْعَة yavaş davranmanın zıddıdır. Fiil olarak سَرُعَ çabuk, süratli, aceleci, seri, oldu ya da hızlandı, acele etti ve çabuk gitti manasında kullanılır. Bu kökün mezid kalıplarından biri olan  سارَعَ fiili birbirlerini hızlandırdılar, hızlanmada birbirleriyle rekabet ettiler ve koşuştular anlamına gelir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 23 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri serî ve sürattir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 
 

ثُمَّ رُدُّٓوا اِلَى اللّٰهِ مَوْلٰيهُمُ الْحَقِّۜ

 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.  رُدُّٓوا  damme üzere meçhul mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.

اِلَى اللّٰهِ  car mecruru  رُدُّٓوا  fiiline müteallıktır.  مَوْلٰيهُمُ  lafza-i celâlin sıfatı olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.

Muttasıl zamir  هُمُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  الْحَقّ  ikinci sıfat olup kesra ile mecrurdur.

 

 اَلَا لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ اَسْرَعُ الْحَاسِب۪ينَ

 

اَلَا  tenbih harfidir.  لَهُ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  الْحُكْمُ  muahhar mübtedadır.

وَ  atıf harfidir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَسْرَعُ  haber olup lafzen merfûdur.  الْحَاسِب۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ی ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

اَسْرَعُ  ism-i tafdil kalıbındandır.

الْحَاسِب۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  حسب  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 
 

ثُمَّ رُدُّٓوا اِلَى اللّٰهِ مَوْلٰيهُمُ الْحَقِّۜ

 

… تَوَفَّتْهُ  cümlesine  ثُمَّ  ile atfedilen ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

الْحَقّ  ve  مَوْلٰيهُمُ  mecrur mahaldeki lafza-i celal için sıfattır. Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olmasına rağmen lafza-i celâlin zikredilmesi tecrid sanatıdır.

[Sonra bunlar, Allah'a döndürülmüşlerdir.] buyruğu, ruhun bedenden önce mevcut olduğunu ihsas etmektedir. Çünkü bu âlemden o celâl sahibi Allah’ın huzuruna döndürülmek, ruhun bedenle alaka kurmadan önce mevcut olması halinde ancak mümkün olur. (Fahreddin er-Razi)

Allah Teâlâ bu ayette zatını iki isimle adlandırmıştır:

a. اَلْمَوْلَى  ismi.  اَلْمَوْلَى  ve الولى  lafızları, yakınlık manasına gelen  اَلْوَلْىُ  kelimesinden iştikak etmiştir. Allah Teâlâ, yakın-uzak, zahir-batın olandır. Zira Cenab-ı Hakk, وَنَحۡنُ أَقۡرَبُ إِلَیۡهِ مِنۡ حَبۡلِ ٱلۡوَرِیدِ [Biz ona şah damarından daha yakınız. (Kaf Suresi, 16)] buyurmuştur. Yine kölesini azad eden kimseye de mevlâ denmiştir. Bu da Allah’ın kullarını azabından azad edeceğini hissettirmektedir. 

b. الحق ismi: Âlimler, “Hakk…” kelimesinin, Cenab-ı Hakk’ın isimlerinden olup olmadığı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu cümleden olarak denilmiştir ki “hak” kelimesi bir masdar olup, batılın zıddıdır. Halbuki masdar olan isimler, faillerine ancak mecazî olarak verilebilir.. Mesela bizim, فُلَانٌ عَدْلٌ وَ رَجَاءٌ وَ غِيَاثٌ وَ كَرَمٌ وَ فَضْلٌ  “Falanca adalettir, ümittir, berekettir, keremdir, fazldır.” dememiz gibi.

Şöyle de denilebilir: Hakk, mevcut olan demektir. Eşyanın içinde var olmaya en layık ve müstehak olan ise Allah Teâlâ’dır. Çünkü Cenab-ı Hakk, zatı gereği vacibu’l-vücûd olandır. Binaenaleyh eşya (varlıklar) içinde hak olmaya müstehak olan sadece o olmuş olur. (Fahreddin er-Râzî)


اَلَا لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ اَسْرَعُ الْحَاسِب۪ينَ

 

اَلَا  tenbih harfidir, tekid ifade eder. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. 

لَهُ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  الْحُكْمُ  muahhar mübtedadır.

الْحُكْمُ  kelimesindeki tarif, hakiki istiğrak ifade eder.

Ayetin son cümlesinde  وَ  atıftır. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedin izafetle marife olması veciz ifade kastının yanında tahsis ifade etmiştir. Müsnedin, müsnedün ileyhe kasrı söz konusudur. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Yani en hızlı hesap görme vasfı Allah Teâlâ’dan başkasında bulunmaz.

Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûfun manası; sıfatın bu mevsuftan başkasında bulunmadığının ifade edildiği şekildir. Ama aynı zamanda mevsufta başka sıfatların bulunduğunu da ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

وَهُوَ اَسْرَعُ الْحَاسِب۪ينَ  [O, hesabı çabuk olandır.] cümlesinde isim tamlaması gelmiştir. Aslı, sıfat tamlamasıdır. Bu ifade daha vurgulu olduğu için tercih edilmiştir.

Bu cümle tezyîl olarak gelmiştir. Bunun için haberin önemine işaret eden tenbih harfiyle başlamış, ihtisas ifadesi için  لَهُ  car mecruru takdim edilmiştir. Yani başkasına değil O’na aittir demektir. Hüküm kelimesiyle cins manası kast edildiyse kasr ya mübalağa ifadesi için başkalarının hükmünü yok sayma manasında hakiki kasırdır ya da müşrikleri ret manasında izafî kasrdır. Yani sizin putlarınızın bir hükmü yoktur demektir. Hüküm kelimesinden maksat hesap manası ise yani kıyamet günündeki malum hüküm ise kasr hakikidir. Hatta bu olasılık arkadan gelen  وهُوَ أسْرَعُ الحاسِبِينَ  sözü dolayısıyla daha kuvvetlidir. Yani “Dikkat edin! Hesap sadece O’na aittir.” demektir. O, hesabı çabuk gören ve cezayı geciktirmeyendir. (Âşur)