En'âm Sûresi 68. Ayet

وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِه۪ۜ وَاِمَّا يُنْسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلَا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرٰى مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ  ...

Âyetlerimiz hakkında dedikoduya dalanları gördüğün vakit başka bir söze dalıncaya kadar onlardan yüz çevir, uzaklaş. Şayet şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra (kalk), o zalimler grubu ile beraber oturma.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا ve zaman
2 رَأَيْتَ gördüğün ر ا ي
3 الَّذِينَ
4 يَخُوضُونَ (münasebetsizliğe) dalanları خ و ض
5 فِي hakkında
6 ايَاتِنَا ayetlerimiz ا ي ي
7 فَأَعْرِضْ yüz çevir ع ر ض
8 عَنْهُمْ onlardan
9 حَتَّىٰ kadar
10 يَخُوضُوا onlar geçinceye خ و ض
11 فِي
12 حَدِيثٍ bir söze ح د ث
13 غَيْرِهِ başka غ ي ر
14 وَإِمَّا eğer
15 يُنْسِيَنَّكَ sana (bunu) unutturursa ن س ي
16 الشَّيْطَانُ şeytan ش ط ن
17 فَلَا
18 تَقْعُدْ oturma ق ع د
19 بَعْدَ sonra ب ع د
20 الذِّكْرَىٰ hatırladıktan ذ ك ر
21 مَعَ beraber
22 الْقَوْمِ topluluğuyla ق و م
23 الظَّالِمِينَ zalimler ظ ل م
 

“Allah’ın âyetleri hakkında ileri-geri konuşmaya dalmak”tan maksat, Kur’ân-ı Kerîm’i alaya almak veya eleştirmeye kalkışmaktır. Âyet, bu şekilde davrananların –eğer engel olmak mümkün değilse– başka bir konuya geçinceye kadar yanlarından ayrılmayı emretmektedir. Aynı buyruk, daha sonra gelen bir başka âyette de tekrar edilmiştir (Nisâ 4/140). Fahreddin er-Râzî’nin naklettiğine göre âyetin asıl mâna ve maksadını dikkate alan bazı âlimler, inançsızların Kur’an’la ilgili kötü sözlerine karşı, yanlarından uzaklaşmanın dışında başka tepkiler de gösterilebileceğini belirtmişlerdir (XIII, 25). Aynı müfessir bu âyetteki havd kelimesini açıklarken –haklı olarak– “Havd, sözlükte eğlence tarzında ve aşırı derecede dalmayı ifade eder… Binaenaleyh, bazı Haşviyye’nin zannettiğinin aksine bundan, ilâhiyyât meselelerini derinlemesine inceleyip araştırmanın, istidlâl ve münazaranın, Allah’ın âyetlerine dalmaktır diye, haram olduğu sonucunu çıkarmaya kalkışılmamalıdır” der.

 Bazı müfessirler, âyette sadece Hz. Peygamber’e hitap edildiğini, dolayısıyla buyruğun da yalnız ona yönelik olduğunu ileri sürmüşlerse de yaygın kanaate göre âyetin asıl muhatabı hem Resûlullah hem ümmetidir (bk. Taberî, VII, 228-229; İbn Atıyye, II, 303-304; M. Reşîd Rızâ, VII, 508). Muhatabın Hz. Peygamber dışındaki müslümanlar olduğu da söylenmiştir. Ancak, beşer olması itibariyle Hz. Peygamber’in de bazı şeyleri unutabileceğini, bunu bizzat kendisinin kabul ettiğini bildiren hadisler de vardır. Bu hadislerin birinde Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Ben, ancak bir beşerim; sizin gibi ben de unutabilirim…” (Buhârî, “Salât”, 31; Müslim, “Mesâcid”, 89, 92, 93, 94).

 

 Âyette bu tâlimatın unutulması halinde oturmaktan ötürü günahkâr olunmayacağı (zira unutma meşrû bir mazerettir), ancak hatırlayınca artık “zalimler”le oturmamak gerektiği ifade ediliyor. Kur’an aleyhinde konuşanlara “zalimler” denilmesi, onların konuşmalarının iyi niyetli, adaletli, gerçeklere dayalı olmadığını; aksine tahkir, tezyif ve iptal amacı taşıyan asılsız ve gerçek dışı konuşmalar olduğunu ortaya koymaktadır.

 Bu âyet bize, Allah’ın âyetlerine dil uzatmadıkları, İslâmî değerlere karşı saygısızca sözler sarfetmedikleri sürece, yanlış inanç ve görüşteki insanlarla bir arada oturulup konuşulabileceğini göstermektedir. Kanaatimizce “Allah’ın âyetleri hakkında ileri-geri konuşmaya dalma”, onlarla eğlenme ya da onları reddetme, bu birlikteliği ortadan kaldıran en temel sebepse de, bu bir örnek olup, düşmanlık duygularına dayalı daha başka kötü ve yanlış söz veya davranışta bulunan kimseleri de terketmek gerekir. Nitekim gıybet eden kimselerin meclislerini terketmeyi emreden hadisler de vardır (Dârimî, “Mukaddime”, 23). Esasen “Hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile oturma” ifadesindeki “zalimler” nitelemesi de bunu gösteriyor. Çünkü “zulüm”, başta inkârcılık olmak üzere her türlü haksızlık ve adaletsizliği, kasıtlı kötülükleri kapsamaktadır (zulüm hakkında bilgi için bk. Bakara 2/54).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 423-424

 

وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِه۪ۜ

 

وَ  istînâfiyyedir.  اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

اِذَا  şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli ve kesin olan durumlar için gelir.  

رَاَيْتَ  şeklinde mazi sıyga ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

رَاَيْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا ’dır. Îrabtan mahalli yoktur.

يَخُوضُونَ  fiili  نْ ’un sübutuyla  merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

ف۪ٓي اٰيَاتِنَا  car mecruru  يَخُوضُونَ  fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  اَعْرِضْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir.

عَنْهُمْ  car mecruru  اَعْرِضْ  fiiline müteallıktır.

حَتّٰى  gaye bildiren cer harfidir.  يَخُوضُوا  muzari fiilini gizli  اَنْ  ile nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde  اَعْرِضْ  fiiline müteallıktır.  يَخُوضُوا  fiili,  نَ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

ف۪ي حَد۪يثٍ  car mecruru  يَخُوضُوا  fiiline müteallıktır.  غَيْرِه۪  kelimesi  حَد۪يثٍ  kelimesinin sıfatıdır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

حَتّٰٓى  edatı 3 şekilde kullanılabilir: 1) Harf-i cer olarak gelir. 2) Başlangıç edatı olarak gelir. 3) Atıf edatı olarak gelir. Burada harf-i cer olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَن  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhuddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren  لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ) ’sinden sonra. Burada harf-i cer olan (حَتّٰٓى) ’dan sonra sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

 وَاِمَّا يُنْسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلَا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرٰى مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ

 

وَ  atıf  harfidir.  اِمَّا  lafzında, şart harfi  إنْ  harfi  مَّا ’ya idgam edilmiştir.  مَّا, zaide olup fiilin başındaki şart manasını, fiilin sonundaki  نَّ  da fiili tekid etmektedir.

اِمَّا  daki  إن  şartıyedir, ما  ise ona tekid için ziyade kılınmıştır, bunun içindir ki sonuna fiili tekid eden nûn'u getirmek mümkün olmuştur. (Beyzâvî, İsra Suresi, 23)

اِمَّا  ki yargıyı seçmeli olarak birbirine bağlayan bir tercih edatıdır. اِمَّا  ile yapılan atıfta genellikle yargılardan yalnızca birinin gerçekleşmesi söz konusudur. el-Mâlekî talebî cümlelerden sonra kullanılan  اِمَّا  edatının tahyîr ve ibâha, haberî cümlelerden sonra kullanılan  اِمَّا  edatının ise şek ve tereddüt ifade ettiğini söyler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, (Doktora Tezi))

يُنْسِيَنَّكَ  şart fiili olup fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki  ن, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  الشَّيْطَانُ  fail olup lafzen merfûdur. İkinci mef’ûlun bih mahzuftur. Takdiri,  ما أمرت به (Emrettiğim şeyi) şeklindedir.

Tekid nun’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, te’kid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. 

تَقْعُدْ  fiili meczum muzari fiildir. Fail müstetir olup takdiri  أنت’dir.  بَعْدَ  zaman zarfı,  تَقْعُدْ  fiiline müteallıktır.  الذِّكْرٰى  muzâfun ileyh olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. 

مَعَ  mekân zarfı,  تَقْعُدْ  fiiline müteallıktır.  الْقَوْمِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  الظَّالِم۪ينَ  kelimesi  الْقَوْمِ ‘nin sıfatı olup cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الظَّالِم۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ظلم  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 
 

وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِه۪ۜ 

 

وَ  istînâfiyye veya atıftır. Cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Müteallakı, şartın cevap cümlesidir. 

رَاَيْتَ  şart fiili, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

رَاَيْتَ  fiilinin mef’ûlünün ism-i mevsûlle belirtilmesi, bilinen kişiler olmalarının yanında onlara tahkir ifade eder. Mevsûlün sılası muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsm-i mevsûllerde tevcih sanatı vardır.

Fiilin muzari fiille gelmesi teceddüt ve tecessüm ifade eder.

Muzari fiilin tercih edilmesi olayın zihinde daha kolay canlandırılması için de olabilir. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.

(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Şartın cevabı  فَ  karinesiyle gelen fiil cümlesi …فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Gizli  ان ’le nasb eden gaye ve cer harfi  حَتّٰى’yı takip eden   يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِه۪  cümlesi, masdar teviliyle  فَاَعْرِضْ  fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi de muzari fiille gelmiştir.

اٰيَاتِنَا  izafetinde azamet zamirine muzâf olan  اٰيَاتِ  şan ve şeref kazanmıştır.

حَد۪يثٍ’deki tenvin tahkir ifade eder. 

ف۪ي حَد۪يثٍ  ifadesindeki ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla söz, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü söz, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak o sözün  kötülüğünü ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.

يَخُوضُونَ -  يَخُوضُوا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

يَخُوضُونَ  fiili müstear ve müstearun minhtir. Bu fiil suda görülen hareket için kullanılır ve hissidir. Müstearun leh; terk etmek, yüz çevirmektir ve aklidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Beyan İlmi)

خُوضُ, eğlence tarzında ve aşırı derecede dalmak demektir. (Elmalılı Hamdi Yazır)

يَخُوضُونَ kelimesi Arapçada bir oyun ve eğlence olarak bir şeye dalmak, girmek, bir şeyden bahsetmek manasını ifade eder. (Fahreddin er-Râzî)

اَعْرِض  [Kendilerinden yüz çevir] buyruğundaki “yüz çevirme”, onların yanından kalkıp uzaklaşmak sureti ile olabileceği gibi başka bir şekilde de olabilir. Cenab-ı Allah bundan sonra “O halde hatırladıktan sonra artık onlarla oturma...” buyurunca bu tabir, burada kastedilenin, onların yanından kalkıp uzaklaşmak suretiyle yüz çevirme olduğuna bir delil olmuş olur. (Fahreddin er-Râzî)

Bu kişilerin  الخائِضِينَ  veya  قَوْمًا خائِضِينَ  şeklinde değil de ism-i mevsûlle marife olarak gelişi; bu emirden yüz çevireceklerine ima içindir. İsm-i mevsûlun geliş sebeplerinden biri haberin garip oluşudur ve bu ayet bunun en güzel temsilidir. İsm-i mevsûl; arkadan gelecek haberin sebebine işaret eder. (Âşûr)

الخَوْضُ  kelimesi yüzmek değil, suya yürüyerek girmek demektir. Daha sonra külfet ve zorluk ifade eden işler için müstear olarak kullanılmıştır. Kumda yürümek tabiri de böyledir. Bu nedenle yalan ve batıl sözler söylemek için de müstear olur, çünkü bu sözler söyleyen kişiyi zorlar. (Âşûr)


وَاِمَّا يُنْسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلَا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرٰى مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ

 

وَ  atıftır.  اِمَّا , şart harfi  إنْ  ve zaid  ما ’dan oluşmuştur. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi  يُنْسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ  müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cevap cümlesi فَ karinesiyle gelen …فَلَا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرٰى , nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Bu kelamda zamir makamında zahir isminin yani zalimler grubunun zikredilmesi onların zalim olduklarını teşhir etmek içindir. (Ebüssuûd)

Doğrulamaları ve hürmet etmeleri gerekirken yalanlama ve alay etme yolunu tutmaları sebebiyle onların işledikleri işin çirkinliğini iyice göstermek için معهم  zamiri yerine zahir isim kullanılmıştır. (Sâbûnî) 

الظَّالِم۪ينَ denmesi lafa dalma (havd) mefhumunda sınırı aşma manası bulunduğuna işaret etmek ve yasaklama sebebini genelleştirme ile bütün zalimlerle beraber oturmanın da yasaklandığını açıklamaktır. (Elmalılı Hamdi Yazır)