En'âm Sûresi 78. Ayet

فَلَمَّا رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هٰذَا رَبّ۪ي هٰذَٓا اَكْبَرُۚ فَلَمَّٓا اَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ  ...

Güneşi doğarken görünce de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi. O da batınca (kavmine dönüp), “Ey kavmim! Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَمَّا ne zaman ki
2 رَأَى görünce ر ا ي
3 الشَّمْسَ güneşi ش م س
4 بَازِغَةً doğarken ب ز غ
5 قَالَ dedi ق و ل
6 هَٰذَا budur
7 رَبِّي Rabbim ر ب ب
8 هَٰذَا bu
9 أَكْبَرُ daha büyük ك ب ر
10 فَلَمَّا ne zaman ki
11 أَفَلَتْ (O da) batınca ا ف ل
12 قَالَ dedi ki ق و ل
13 يَا قَوْمِ kavmim ق و م
14 إِنِّي elbette ben
15 بَرِيءٌ uzağım ب ر ا
16 مِمَّا şeylerden
17 تُشْرِكُونَ sizin ortak koştuğunuz ش ر ك
 

Milâttan önce 2100’lerde yaşadığı kabul edilen ve Allah’ın birliği esasına dayalı (Hanîf) dinî geleneğin önderi olarak bilinen Hz. İbrâhim’in kavmi ay, güneş ve yıldızlarla bu gök cisimlerini sembolize eden putlara taparlardı. Tevrat’a göre Hz. İbrâhim’in doğum yeri olan Ur şehrinde yapılan kazılar sonucu bulunan tabletlerde 5000 civarında tanrı ismi geçmektedir. İbrâhim aleyhisselâm, muhtemelen kendisi bu gözlemlere girişmeden önce de tevhid ehlinden olmakla birlikte, kavminin bu bâtıl inançlarından hareket ederek onları tevhid akîdesine ikna etmek düşüncesiyle önce, belki de yıldızlar içinde en parlak olan birinin, sonra ayın ve ardından da güneşin tanrı olup olamayacağını tartmış; gelip geçici ve değişken bir varlığın tanrı olamayacağı, tanrısal bir sevgiyle benimsenemeyeceği şeklindeki temel gerçeğe dayanarak bunların hiçbirini ilâh diye kabul etmenin mümkün olmadığını, bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’tan başka gerçek ilâh bulunmadığını ispatlamış; nihayet sahip olduğu veya gözlemlerinden sonra ulaştığı yakînî imanı “Ben, Hanîf olarak yüzümü (bütün varlığımla), gökleri ve yeri yoktan yaratan (dolayısıyla sizin tapmakta olduğunuz yıldızları, ayı ve güneşi de yaratan) Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim” ifadesiyle ortaya koymuştur. Böylece Hz. İbrâhim pek çok müslüman ilim ve fikir adamının Allah’ın varlık ve birliğini aklî delillerle ispat etmek bakımından önemle üzerinde durdukları, gözleme dayalı bu istidlâli ile hem putperest kavminin inançlarını çürütmüş hem de hak dinin en temel ilkesi olan doğru bir ulûhiyyet inancının nasıl olması gerektiğini göstermiş bulunmaktadır.

 İbn Âşûr, 78. âyetteki “Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” şeklindeki ifadeden, İbrâhim’in bu gözlemi tek başına yapmadığı, yanında kavminden bir grup insanın da bulunduğu sonucunu çıkarmıştır (VII, 319). Ayrıca aynı ifadeden, başka birçok insan topluluğu gibi bu kavmin de aslında Allah’ın varlığına inandıkları, fakat gök cisimlerini ve bunları sembolize eden putları O’na ortak koşmak suretiyle tevhid inancından saptıkları anlaşılmaktadır. Esasen Kur’an’ın hâkim tavrı, tanrı tanımazlardan ziyade şirkle mücadeledir. Bu da Kur’an’ın insanlarda ulûhiyyet fikrinin fıtrî olduğu, ancak bunun birçok şirk çeşidiyle, çok tanrıcılık inancıyla bozulduğu şeklindeki yaklaşımından kaynaklanmaktadır.

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 430-431

 

فَلَمَّا رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هٰذَا رَبّ۪ي هٰذَٓا اَكْبَرُۚ


فَ  atıf harfidir.  لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

رَاَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

رَاَ  şart fiili olup elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

الشَّمْسَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  بَازِغَةً  hal olup fetha ile mansubtur.

Şartın cevabı  قَالَ هٰذَا رَبّ۪ي’dır.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. 

Mekulü’l-kavli,  هٰذَا رَبّ۪ي ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

İşaret ismi  هٰذَا  mübteda olarak mahallen merfûdur.

رَبّ۪ي  haber olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

هٰذَٓا اَكْبَرُ  cümlesi mekulü’l-kavl cümlesinden bedel olup mahallen mansubtur. İşaret ismi  هٰذَا  mübteda olarak mahallen merfûdur. اَكْبَرُ haber olup lafzen merfûdur. 

 

 فَلَمَّٓا اَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ

 

فَ  atıf harfidir.  لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

اَفَلَتْ  ile başlayan fiil cümlesi  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

اَفَلَتْ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. 

Mekulü’l-kavli,  يَا قَوْمِ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

يَا  nidadır.  قَوْمِ  münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  ي ’sı mahzuftur.

Nidanın cevabı  اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ ‘dur.  اِنّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

Muttasıl zamir olan  ي  harfi  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  بَر۪ٓيءٌ  kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte  بَر۪ٓيءٌ ’e müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  تُشْرِكُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

تُشْرِكُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

 

فَلَمَّا رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هٰذَا رَبّ۪ي هٰذَٓا اَكْبَرُۚ


Ayet,  فَ  ile öncesine atfedilmiştir. İlk cümlesi şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi, aynı zamanda muzâfun ileyh olan  رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً  cümlesidir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cevap cümlesi olan  قَالَ هٰذَا رَبّ۪ي , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli ise sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin işaret ism-i  هٰذَا  ile marife olması, işaret edilenin önemini belirtmek amacına matuftur.

رَبّ۪ي  izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir.

هٰذَٓا اَكْبَرُۚ  cümlesi  هٰذَا رَبّ۪ي  cümlesinden bedeldir. Dolayısıyla ayette ıtnâb sanatı vardır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip şart üslubunda  faide-i haber ibtidaî kelamdır.

الشَّمْسَ  müennes olmasına rağmen  هذه  değil de  هٰذَا  gelmiştir. Onların taptıkları en büyük put erildir. Bu  هٰذَا  kelimesi güneşe değil, puta ait olduğu için müzekker olarak gelmiştir. Başka bir görüşe göre ise  هٰذَا  ile işaret edilmesi bir cisim olması dolayısıyladır. (Ebüssuûd)


 فَلَمَّٓا اَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ

 

فَ  atıf harfidir. Cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan  اَفَلَ  cümlesidir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevap cümlesi olan

قَالَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ي,  müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli ise nida üslubunda talebî inşaî isnaddır. Nidanın cevabı olan  اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ  cümlesi  اِنّ۪  ile tekid edilmiş isim cümlesidir. 

Mecrur mahaldeki  مَّا  müşterek ism-i mevsûlu  بَر۪ٓيءٌ’a müteallıktır. Sılası  تُشْرِكُونَ şeklinde muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

فَلَمَّٓا  -  قَالَ - هٰذَٓا  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

اَفَلَتْ -  بَازِغَةً  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.