2 Eylül 2024
En'âm Sûresi 74-81 (136. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

En'âm Sûresi 74. Ayet

وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ اٰزَرَ اَتَـتَّخِذُ اَصْنَاماً اٰلِهَةًۚ اِنّ۪ٓي اَرٰيكَ وَقَوْمَكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ  ...


Hani İbrahim, babası Âzer’e, “Sen putları ilâh mı ediniyorsun? Şüphesiz, ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ hani
2 قَالَ demişti ki ق و ل
3 إِبْرَاهِيمُ İbrahim
4 لِأَبِيهِ babası ا ب و
5 ازَرَ Azer’e
6 أَتَتَّخِذُ mi ediniyorsun? ا خ ذ
7 أَصْنَامًا putları ص ن م
8 الِهَةً tanrılar ا ل ه
9 إِنِّي doğrusu ben
10 أَرَاكَ seni görüyorum ر ا ي
11 وَقَوْمَكَ ve kavmini ق و م
12 فِي içinde
13 ضَلَالٍ bir sapıklık ض ل ل
14 مُبِينٍ açık ب ي ن

Kur’ân-ı Kerîm’de sadece bu âyette Hz. İbrâhim’in babasının ismi olarak geçen Âzer kelimesinin menşei ve söz konusu kişinin asıl ismi olup olmadığı tartışmalıdır. Bu ismin, “işini sağlam yapan, güçlü” anlamındaki İbrânîce âzûr kelimesinden Arapçalaştırıldığı veya yine İbrânîce elizer kelimesinin galat-ı meşhuru olduğu gibi çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. 

Tevrat’ta ve diğer İbrânîce kaynaklarda Hz. İbrâhim’in babasının ismi Terah şeklinde geçmektedir. Nitekim Zemahşerî de buna işaret eder (II, 23). Batılı bazı araştırmacılara göre eski bir kaynaktaki Therra isminindeğiştirilmiş şekli olan Athar, İslâm dünyasına Âzer olarak geçmiştir. Müslüman tarihçiler ve müfessirler bu kişiyi hem Âzer hem de Târih (veya Târah) b. Nahor diye anarlar ve bu isim farklılığını değişik şekillerde açıklarlar. Gerek eski dönemlerde gerekse zamanımızda bir dilden başka bir dile geçen isimlerin çeşitli değişikliklere uğradığı görülür. Hz. İbrâhim’in babasının ismi de Araplar’a Âzer olarak geçmiş, Kur’an’da da bu ismi zikredilmiştir. Çünkü eğer Kur’an’da bu kişi Târah diye anılsaydı, her konuda Hz. Peygamber’in açığını arayan müşrikler Resûlullah’ın sözünü ettiği kişinin ismini bile yanlış bildiğini söyleyerek itibarını sarsmaya kalkışacaklardı. 

 Âzer’in hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Ahd-i Atîk’te Nahor’un oğlu olduğu, putlara taptığı, 205 yaşında Harran’da öldüğü söylenir (Tekvîn,11/31-32; Yeşû, 24/2). Tevrat tefsirlerinde put ustası olduğu, sonraları tövbe ettiği ileri sürülmüşse de Kur’ân-ı Kerîm’e göre (Tevbe 9/114; Meryem 19/41-49) o, oğlu İbrâhim’in bütün ısrar ve ikazlarına rağmen putperestlikten vazgeçmemiş ve bu yüzden İbrâhim’in, onun affedilmesi için yaptığı dua kabul edilmemiştir (Hz. İbrâhim’in hayatı ve şahsiyeti hakkında bilgi için bk. Bakara 2/ 124).

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 429-430

Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Hz. İbrahim aleyhisselam, Kıyamet günü, babası Azer’i (yüzü) üzerinde bir siyahlık ve toz toprak olduğu halde görür. Babasına: “Ben sana dünyada iken, “Bana, asi olma!” demedim mi?” der. Babası ona: “İşte bugün ben artık sana asi olmayacağım!” der. Bunun üzerine İbrahim aleyhisselam: “Ey Rabbim! Sen yeniden diriltilme gününde beni rüsvay etmeyeceğini vaadetmiştin. Rahmetten uzak babamın halinden daha rüsvay edici başka ne var?” diye yakarır. Allah Teala Hazretleri: “Ben cenneti kafirlere haram kıldım!” cevabında bulunur. Sonra şöyle nida edilir: “Ey İbrahim, ayaklarının altında ne var, biliyor musun?” İbrahim yere bakar ve kana bulanmış bir sırtlan görür. Derhal ayaklarından tutulup ateşe atılır. (İşte bu, İbrahim’in babasıdır, o çirkin surete sokulmuştur).”
Kaynak: Buhari, Enbiya 8, Tefsir, Şu’ara 1. 
صنم Saneme: صَنَمٌ Allah’a yakınlaşma vesilesi görerek gümüş, bakır ya da tahtadan yaptıkları heykel/put. Çoğulu أصْنَامٌ şeklinde gelir.Bazı âlimler bu kelimenin ifade ettiği mananın Yüce Allah’dan uzaklaştırıp meşgul eden herşey olduğunu söylemişler ve buna İbrahim /35 ayetindeki وَاجْنُبْن۪ي وَبَنِيَّ اَنْ نَعْبُدَ الْاَصْنَامَۜ bölümünü delil göstermişlerdir. Sanki İbrahim (as) bu sözüyle şunu söylemek istemiştir: ‘Rabbim, beni senden alıkoyacak şeylerle meşgul olmaktan uzak tut!’ (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 5 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri Sanem ve Senem’dir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ اٰزَرَ اَتَـتَّخِذُ اَصْنَاماً اٰلِهَةًۚ

 

وَ  istînâfiyyedir.  اِذْ  zaman zarfı takdiri  اذكروا (zikredin) olan mahzuf fiile müteallıktır.  قَالَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

اِبْرٰه۪يمُ  kelimesi  قَالَ  fiilinin failidir. Gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

لِاَب۪يهِ  car mecruru  قَالَ  fiiline müteallıktır.  اٰزَرَ  kelimesi  اَب۪يهِ ’den bedeldir. Gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır.

Mekulü’l-kavli,  اَتَـتَّخِذُ اَصْنَاماً اٰلِهَةً ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. 

Hemze istifham içindir.  تَـتَّخِذُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

اَصْنَاماً  kelimesi mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  اٰلِهَةً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

تَـتَّخِذُ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındadır. Sülâsîsi  أخذ ’dır. İftiâl babı fiile, mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. 


 اِنّ۪ٓي اَرٰيكَ وَقَوْمَكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ

 

اِنّٓ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

Muttasıl zamir olan  ي  harfi  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

اَرٰيكَ  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  اَرٰيكَ  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir zamir  انا ’dir.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

قَوْمَكَ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la muttasıl zamire matuf olup mahallen mansubtur.

ف۪ي ضَلَالٍ  car mecruru mahzuf hale müteallıktır.  مُب۪ينٍ  kelimesi  ضَلَالٍ  kelimesinin sıfatıdır. 

مُب۪ينٍ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’âl babının ism-i failidir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ اٰزَرَ اَتَـتَّخِذُ اَصْنَاماً اٰلِهَةًۚ

 

وَ  istînâfiyyedir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Zaman zarfı  اِذْ ’in takdiri  اذكر olan muteallakı mahzuftur.

Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelam olan  قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ اٰزَرَ  cümlesi  اِذْ’in muzâfun ileyhidir.  اَب۪ي ,اٰزَرَ ’den bedeldir. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  اَتَـتَّخِذُ اَصْنَاماً اٰلِهَةًۚ, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tahkir ve taaccüp manasına gelmesi sebebiyle mecâz-ı mürsel mürekkebtir. 

İstifhamda,  tecâhül-i ârif sanatı vardır.

اَصْنَاماً  ve  اٰلِهَةًۚ ’deki tenvin tahkir ifade eder.

“Putları ilâhlar mı ediniyorsun?” ifadesindeki “اٰلِهَةً/ilâhlar” kelimesinde maksûd olan, kelimenin çoğul manasına itibar edilmeksizin, o cinsi tanrı edinmenin inkâr ve reddidir. Çoğul kipinin kullanılması, çok kere o yolda istimalinden dolayıdır. (Ebüssuûd)

اَب۪  kelimesi baba, dede ve atalar içinde kullanılırken  والد  kelimesi sadece biyolojik baba için kullanılır. Onun için bu ayette geçen Azer isminin Hz. İbrahim’in amcası olduğu söylendiği gibi başka görüşler de öne sürülmüştür. 

Burada Resulullah’a hitap eden bir fiil-i mukadder olup bu cümle, “(Resulüm) de ki: Biz Allah’ı bırakıp da ne bir yararı ne de bir zararı dokunmayan şeylere mi tapalım?” (Enam Suresi, 71) ayetine atıftır. Bazılarının sandığı gibi “Namazı dosdoğru kılın ve O’ndan sakının, diye de emrolunduk.” (Enam Suresi, 72) mealindeki cümleye atıf değildir. Burada emrin vakte yöneltilmesinin sebebi, daha önce geçtiği gibi olayları hatırlamanın gerekliliğini ifade içindir. (Ebüssuûd)

Azer, Kûfe çevresinde bir kasabada yaşıyordu. Diğer bir görüşe göre İbrahim’in babasının adı Süryanîce bir kelime olan Tareh’tir; Azer ise onun meşhur olan lakabıdır. Bir diğer görüşe göre ise Azer, onun taptığı putun adıdır; kendisi de o puta taptığı için ona bu lakab verilmiştir. Tabiînden Dahhak’a göre: “Azer, çok yaşlı insan demektir.” İbrahim el-Zeccac’a göre de: “Azer, hata işleyen demektir.” Yahya b. Ziyad el- Ferrâ ile Süleyman el-Teymî'ye göre de: “Azer, eğri demektir.” Bu görüşlere göre, Azer, onun sıfatıdır. “Azer”in, “أَزْر / kuvvet” veya “وِزْر / yük, günah” kökünden türetildiği görüşünde olanlara göre de onun sıfatıdır. Başka bir görüşe göre muzâf mahzuf olup “عابد اٰزر - Azer’e tapan” demektir. Bir kıraate göre bu kelime  اٰزَرُ  olarak okunmaktadır. Bu kıraat de onun özel isim olduğuna delildir. Zira nida harfi, ancak özel isimlerin başında hazf edilebilir. (Âşûr)


اِنّ۪ٓي اَرٰيكَ وَقَوْمَكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ

 

Cümle fasılla gelmiş müstenefe cümlesidir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlenin müsnedi olan  اَرٰيكَ mazi fiil olup hudûs ve hükmü takviye ifade etmiştir.

ف۪ي ضَلَالٍ  ifadesindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla dalalet içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü dallalet hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak sapıklıktaki yüksek dereceyi ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.

مُب۪ينٍ  kelimesi  ضَلَالٍ  kelimesinin sıfatıdır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
En'âm Sûresi 75. Ayet

وَكَذٰلِكَ نُر۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ مَلَكُوتَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِن۪ينَ  ...


İşte böylece İbrahim’e göklerdeki ve yerdeki hükümranlığı ve nizamı gösteriyorduk ki kesin ilme erenlerden olsun.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَكَذَٰلِكَ ve böylece
2 نُرِي biz gösteriyorduk ر ا ي
3 إِبْرَاهِيمَ İbrahim’e
4 مَلَكُوتَ melekutunu م ل ك
5 السَّمَاوَاتِ göklerin س م و
6 وَالْأَرْضِ ve yerin ا ر ض
7 وَلِيَكُونَ olsun diye ك و ن
8 مِنَ -dan
9 الْمُوقِنِينَ inananlar- ي ق ن

Melekût aslında milk gibi masdar olup dilcilere göre sonundaki “ût” eki kelimeye mübalağa anlamı kazandırmaktadır. Buna göre melekût, “tam olarak sahip ve mâlik olmak” demektir. Nitekim Zemahşerî, bu anlamını dikkate alarak kelimeyi “rubûbiyyet ve ulûhiyyet” şeklinde tefsir etmiştir (II, 24). Melekût, “mülk”le eş anlamlı olarak “Allah’ın hükümranlık ve yönetimi” şeklinde de açıklanmıştır. İbn Âşûr, her iki halde de kelimenin mecazi olarak geçtiğini ve buradaki hakiki anlamının “memlûk” (sahip ve mâlik olunan şeyler) olduğunu ifade eder (VII, 316). 83. âyeti dikkate alarak “hüccet” anlamı taşıdığını da düşünmek mümkündür. Biz, bu anlamı da dikkate alarak ilgili kısmı “İbrâhim’e göklerin ve yerin melekûtunu görüp kavrama imkânı veriyorduk” şeklinde çevirdik. Nitekim Zemahşerî de bu kısmı, “Onun düşünce yeteneğini güçlendiriyorduk, istidlâl yöntemine ulaştırıyorduk” şeklinde açıklamıştır (II, 24). Bu açıklamalara göre âyet şu mânaya gelmektedir: Putlara tapan kavminin ve babasının dalâlette olduğunu gören, bu yüzden babasını ikaz eden İbrâhim’e biz, göklerde ve yerde mülkiyet ve tasarrufumuz altında bulunan şeylerin mahiyetlerini, hakikatlerini açık seçik gösterdik; bunların bizden başka yaratıcısı ve yöneticisi olmadığı hususunda onu bilgilendirdik ve bütün bunları, kuşku götürmez kesinlikte bir imana ulaşsın diye yaptık.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 430

وَكَذٰلِكَ نُر۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ مَلَكُوتَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِن۪ينَ

 

كَ  harf-i cerdir.  مثل  kelimesi “gibi” demektir. Bu ibare, amili  نُر۪ٓي  olan olan mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır. Takdiri, ولذلك الإنكار نري إبراهيم ملكوت (Bu inkâr sebebiyle İbrahim’e melekûtu gösterdik.) şeklindedir.

ذا  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

نُر۪ٓي  fiili  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

اِبْرٰه۪يمَ  mef ‘ûlun bihtir. Gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

مَلَكُوتَ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  السَّمٰوَاتِ  muzâfun ileyh olup cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.

الْاَرْضِ  kelimesi atıf harfiyle  السَّمٰوَاتِ’ye matuftur. 

لِ  harfi,  يَكُونَ  fiilini gizli  أن’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. 

أن  ve masdar-ı müevvel  لِ  harf-i ceriyle  نُر۪ٓي  fiiline müteallıktır.  يَكُونَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

يَكُونَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri  هو zamiridir. 

مِنَ الْمُوقِن۪ينَ  car mecruru  يَكُونَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Cer alameti  ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْمُوقِن۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’âl babının ism-i failidir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نُر۪ٓي  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  رأي ’dir. İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

وَكَذٰلِكَ نُر۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ مَلَكُوتَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ

 

Ayet mukadder müstenefeye matuftur. Müspet fiil cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  كَذَ ٰ⁠لِكَ ’nin müteallakının hazfı îcâz-ı hazif sanatıdır.

Takdiri,  ولذلك الإنكار نري إبراهيم ملكوت [Bu inkâr sebebiyle İbrahim’e melekûtu gösterdik.] şeklindedir.

كَذَ ٰ⁠لِكَ  kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذَأَ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 28, s.101)

Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

نُر۪ٓي  fiili, ifal babındadır, göstermek manasındadır. Meçhul fiil değildir.

İbrahim (as) Güney Irak’ta, Ur şehrinde MÖ. 2100 yıllarında yaşamıştır. Kavmi putlara ve güneşe, aya, yıldızlara taparmış.

مَلَكُوتَ  kelimesi masdardır. Sondaki  و  ve  تَ  harfleri, mübalağa anlamı katar.  (Fahreddin er-Râzî) Yaratılış manasında tefsir edilmiştir. Allah Teâlâ İbrahim’e (as) göklerin ve yerin yaratılışını göstermiştir. Veya otoritesini yani burada nasıl söz sahibi olduğunu, nasıl yönettiğini göstermiştir.

مَلَكُوتَ, mecaz-ı mürsel vardır. Masdar söylenip ism-i mef’ûl kastedilmiştir. (Zikri masdar irade-i ism-i mef’ûl). (Âşûr)

مَلَكُوتَ السَّمٰوَاتِ ‘daki izafet  في  manasınadır. Allah’ın mülkü demektir. (Âşûr)

Geçmişteki bir olay gözümüzün önünde canlandırma için muzari fiille ifade edilmiştir.

Burada görme; mecaz olarak marifet ve basiret nazarı için kullanılmıştır.

وَكَذٰلِكَ   işaret ismi, işaret edilen hususun derecesinin yüksekliğini, faziletteki mertebesini bildirir. (Ebüssuûd)

 

 وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِن۪ينَ

 

Cümle وَ ’la takdiri  وفعلنا ذلك ليكون  [Bunu … olması için yaptık] olan mahzufa atfedilmiştir.

لْمُوقِن۪ين, şüphe kabul etmeyen bir ilimle bilen demektir.  الإيقانُ  ise  Allah’ın ve sıfatlarının marifeti demektir. (Âşûr)

Geçmişteki bir olay gözümüzün önünde canlandırma için muzari fiille ifade edilir.

Sebep bildiren cer harfi lam-ı ta’lilin dahil olduğu  لِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِن۪ينَ  cümlesi gizli  أن ’le nasb olarak masdar tevilinde, cümlenin matuf olduğu mahzufa müteallıktır.

İşte böyle bir tarif ve gösterme ile İbrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu yani evrenin gerçek Rabbinin, yegâne ilâhının kim olduğunu tarif edip gösteriyor, onu rubûbiyet ve ulûhiyeti tanımaya muvaffak kılıyor ve kalbine açtığımız şeyle onu doğruya yönlendiriyorduk. Böylece biz onun bakışını düzelttik ve ona istidlal/delil çıkartma yolunu gösterdik. Bunu da yakînen inananlardan olsun diye yaptık. (Keşşâf)

İnsan ne zaman, Allah'ın mahlukatının mertebelerini çokça düşünür ve tefekkür ederse onun marifet ve tevhid nurunun aydınlığı da o nispette parlak olur. Fakat âlemin güneşi ile ilim güneşi arasında şu fark vardır: Âlemin güneşinin yükselmesinde ve ışığının fazlalaşmasında, daha ileriye geçemeyeceği belli bir sınırı vardır. Ama marifet, akıl ve tevhid güneşinin yükselmesinin bir nihayeti ve ışığının artmasının bir sonu yoktur. İşte bundan dolayı Cenab-ı Allah’ın “Böylece biz İbrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu da gösterdik.” buyruğu delil ve beyyinelerin mertebelerine; “Kesin ilme erenlerden olması için…” ifadesi de tecelli nurları ile marifet ve tevhid güneşinin aydınlıklarının derecelerine bir işaret olmuş olur. (Fahreddin er-Râzî) 

Ayette istenen bir konuda kelamcıların usulünce kesin aklî delillerle konuşmak şeklinde tarif edilen mezheb-i kelamî sanatı vardır.


En'âm Sûresi 76. Ayet

فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ الَّيْلُ رَاٰ كَوْكَباًۚ قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِل۪ينَ  ...


Üzerine gece karanlığı basınca, bir yıldız gördü. “İşte Rabbim!” dedi. Yıldız batınca da, “Ben öyle batanları sevmem” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَمَّا ne zaman ki
2 جَنَّ basınca ج ن ن
3 عَلَيْهِ üzerine
4 اللَّيْلُ gece ل ي ل
5 رَأَىٰ (İbrahim) gördü ر ا ي
6 كَوْكَبًا bir yıldız ك و ك ب
7 قَالَ dedi ق و ل
8 هَٰذَا budur
9 رَبِّي Rabbim ر ب ب
10 فَلَمَّا ne zaman ki
11 أَفَلَ (yıldız) batınca ا ف ل
12 قَالَ dedi ق و ل
13 لَا
14 أُحِبُّ sevmem ح ب ب
15 الْافِلِينَ batanları ا ف ل

Milâttan önce 2100’lerde yaşadığı kabul edilen ve Allah’ın birliği esasına dayalı (Hanîf) dinî geleneğin önderi olarak bilinen Hz. İbrâhim’in kavmi ay, güneş ve yıldızlarla bu gök cisimlerini sembolize eden putlara taparlardı. Tevrat’a göre Hz. İbrâhim’in doğum yeri olan Ur şehrinde yapılan kazılar sonucu bulunan tabletlerde 5000 civarında tanrı ismi geçmektedir. İbrâhim aleyhisselâm, muhtemelen kendisi bu gözlemlere girişmeden önce de tevhid ehlinden olmakla birlikte, kavminin bu bâtıl inançlarından hareket ederek onları tevhid akîdesine ikna etmek düşüncesiyle önce, belki de yıldızlar içinde en parlak olan birinin, sonra ayın ve ardından da güneşin tanrı olup olamayacağını tartmış; gelip geçici ve değişken bir varlığın tanrı olamayacağı, tanrısal bir sevgiyle benimsenemeyeceği şeklindeki temel gerçeğe dayanarak bunların hiçbirini ilâh diye kabul etmenin mümkün olmadığını, bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’tan başka gerçek ilâh bulunmadığını ispatlamış; nihayet sahip olduğu veya gözlemlerinden sonra ulaştığı yakînî imanı “Ben, Hanîf olarak yüzümü (bütün varlığımla), gökleri ve yeri yoktan yaratan (dolayısıyla sizin tapmakta olduğunuz yıldızları, ayı ve güneşi de yaratan) Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim” ifadesiyle ortaya koymuştur. Böylece Hz. İbrâhim pek çok müslüman ilim ve fikir adamının Allah’ın varlık ve birliğini aklî delillerle ispat etmek bakımından önemle üzerinde durdukları, gözleme dayalı bu istidlâli ile hem putperest kavminin inançlarını çürütmüş hem de hak dinin en temel ilkesi olan doğru bir ulûhiyyet inancının nasıl olması gerektiğini göstermiş bulunmaktadır.

 İbn Âşûr, 78. âyetteki “Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” şeklindeki ifadeden, İbrâhim’in bu gözlemi tek başına yapmadığı, yanında kavminden bir grup insanın da bulunduğu sonucunu çıkarmıştır (VII, 319). Ayrıca aynı ifadeden, başka birçok insan topluluğu gibi bu kavmin de aslında Allah’ın varlığına inandıkları, fakat gök cisimlerini ve bunları sembolize eden putları O’na ortak koşmak suretiyle tevhid inancından saptıkları anlaşılmaktadır. Esasen Kur’an’ın hâkim tavrı, tanrı tanımazlardan ziyade şirkle mücadeledir. Bu da Kur’an’ın insanlarda ulûhiyyet fikrinin fıtrî olduğu, ancak bunun birçok şirk çeşidiyle, çok tanrıcılık inancıyla bozulduğu şeklindeki yaklaşımından kaynaklanmaktadır.

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 430-431

فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ الَّيْلُ رَاٰ كَوْكَباًۚ 

 

فَ  atıf harfidir.  لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

جَنَّ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

جَنَّ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir.  عَلَيْهِ  car mecruru  رَاٰ  fiiline müteallıktır.  الَّيْلُ  fail olup lafzen merfûdur. 

Şartın cevabı   رَاٰ كَوْكَباً ’dir.  رَاٰ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

كَوْكَباً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. 


قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِل۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. 

Mekulü’l-kavli,  هٰذَا رَبّ۪ي ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

İsaret ismi  هٰذَا  mübteda olarak mahallen merfûdur.  

رَبّ۪ي  haber olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  atıf harfidir.  لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

اَفَلَ  ile başlayan fiil cümlesi  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Şartın cevabı  قَالَ لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِل۪ينَ ’dir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. 

Mekulü’l-kavli,  لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِل۪ينَ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

لَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اُحِبُّ  merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir zamir  انا ’dir.

الْاٰفِل۪ينَ  mef’ûlun bih olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler,  ي  ile nasb olurlar.

الْاٰفِل۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  أفل  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اُحِبُّ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındandır. Sülâsîsi  حبب ’dir. İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ الَّيْلُ رَاٰ كَوْكَباًۚ 

 

Ayet,  قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ  cümlesine  فَ  ile atfedilmiştir. Ayetin ilk cümlesi şart üslubunda haberî isnaddır. 

Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan  جَنَّ عَلَيْهِ الَّيْلُ  cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevap cümlesi olan  رَاٰ كَوْكَباًۚ, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip şart üslubunda  faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bu cümle, 74. ayetin "Hani İbrahim... demişti" cümlesine atıftır. Bu iki cümle arasındakiler, itirazî cümlelerdir. Çünkü Allah, İbrahim’e bu suretle şunları öğretmiş oluyordu:

- Göklerin, yerin ve onların barındırdığı bütün varlıkların Rabbi ve Maliki Allah’tır,

- Kâinattaki bütün varlıklar, var olmak ve varlıklarını sürdürmek için O’na muhtaçtır,

- Kâinattaki her şey O’nun kayıtsız hükümranlığının zebunudur,

- Allah’tan başka hiçbir şey hak ve gerçek mabûd değildir,

- Putlara veya gök cisimlerine tapmak, onlara tanrılık izafe etmek cehalet ve sapkınlıktır. (Ebüssuûd)


قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ

 

Fasılla gelen cümle beyanî istînâftır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet  mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli ise sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin işaret ism-i  هٰذَا  ile marife olması, işaret edilenin önemini belirtmek amacına matuftur.

رَبّ۪يۚ  izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir.

هٰذَا رَبّ۪يۚ  izafetinin her iki cüzünün de marife olması, kasr ifade eder. İbrahim’in (as) kavmini tevhid inancına davet etmek için istidlal getirdiğine delalet eder. (Âşûr)

İbrahim (as), bir sualin cevabı olarak kalben inanmadığı halde fakat putlara ve yıldızlara tapan babasının ve kavminin inancını paylaşıyormuş gibi görünerek böyle bir söz sarfetmiştir. Çünkü bir görüşün fesadına delil getiren kimse önce onu hasmının görüşüne göre anlatır; sonra onu çürütmek için üzerine gider. Bundan dolayıdır ki eğer İbrahim, putlar hakkında yaptığı gibi bunda da doğrudan doğruya hakkı dile getirmiş olsaydı, onlar kibir ve inatlarına devam ederler ve azgınlık içinde direnirlerdi. (Ebüssuûd)


فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِل۪ينَ

 

فَ  atıftır. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan  اَفَلَ  cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cevap cümlesi olan  قَالَ لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِل۪ينَ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli ise menfi muzari fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip şart üslubunda  faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayette mezheb-i kelâmî sanatı vardır. Bu sanat delil ve illet bildirmeye yöneliktir

(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )

اَفَلَ - الْاٰفِل۪ينَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

قَالَ - فَلَمَّا  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

جَنَّ - اَفَلَ  ve كَوْكَباًۚ - الَّيْلُ  kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

لَٓا اُحِبُّ  (sevmem) fiiliyle ‘iman etmem’ manası kastedilmiştir. İman etmenin aynı zamanda sevgiyi gerektirdiğini düşünebiliriz.
En'âm Sûresi 77. Ayet

فَلَمَّا رَاَ الْقَمَرَ بَازِغاً قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِن۪ي رَبّ۪ي لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّٓالّ۪ينَ  ...


Ay’ı doğarken görünce de, “İşte Rabbim!” dedi. Ay da batınca, “Andolsun ki, Rabbim bana doğru yolu göstermezse, mutlaka ben de sapıklardan olurum” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَمَّا ne zaman ki
2 رَأَى gördüğünde ر ا ي
3 الْقَمَرَ Ay’ı ق م ر
4 بَازِغًا doğarken ب ز غ
5 قَالَ dedi ق و ل
6 هَٰذَا budur
7 رَبِّي Rabbim ر ب ب
8 فَلَمَّا ne zaman ki
9 أَفَلَ (o da) batınca ا ف ل
10 قَالَ dedi ق و ل
11 لَئِنْ eğer
12 لَمْ
13 يَهْدِنِي bana doğru yolu göstermeseydi ه د ي
14 رَبِّي Rabbim ر ب ب
15 لَأَكُونَنَّ elbette olurdum ك و ن
16 مِنَ -tan
17 الْقَوْمِ topluluk- ق و م
18 الضَّالِّينَ sapıtan ض ل ل

فَلَمَّا رَاَ الْقَمَرَ بَازِغاً قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ

 

فَ  atıf harfidir.  لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

رَاَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

رَاَ  şart fiili olup elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

الْقَمَرَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  بَازِغاً  hal olup fetha ile mansubtur.

Şartı cevabı  قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ’dır.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. 

Mekulü’l-kavli,  هٰذَا رَبّ۪ي ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

İşaret ismi  هٰذَا  mübteda olarak mahallen merfûdur.  

رَبّ۪ي  haber olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِن۪ي رَبّ۪ي لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّٓالّ۪ينَ

 

فَ  atıf harfidir.  لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

اَفَلَ  ile başlayan fiil cümlesi  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Şartın cevabı  قَالَ ’dir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. 

Mekulü’l-kavli,  لَئِنْ لَمْ يَهْدِن۪ي ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  إِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder. 

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَهْدِن۪ي  şart fiili olup illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Sonundaki  ن۪  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  ise mef’ûlun bih olup mahallen mansubtur.  رَبّ۪ي  fail olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  اَكُونَنَّ  fiilinin sonundaki  نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. اَكُونَنَّ  fetha üzere mebni muzari fiildir.  كان ’nin ismi müstetir olup takdiri   انا’ dur.

Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lâmı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

مِنَ الْقَوْمِ  car mecruru  اَكُونَنَّ ‘nin mahzuf haberine müteallıktır.  الضَّٓالّ۪ينَ  kelimesi  الْقَوْمِ’nin sıfatı olup cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الضَّٓالّ۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ضلل  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.

 

فَلَمَّا رَاَ الْقَمَرَ بَازِغاً قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ


Ayet, فَ  ile öncesine atfedilmiştir. Ayetin ilk cümlesi şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi, aynı zamanda muzâfun ileyh olan  رَاَ الْقَمَرَ بَازِغاً  cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevap cümlesi olan  قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli ise sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin işaret ism-i  هٰذَا  ile marife olması, işaret edilenin önemini belirtmek amacına matuftur.

رَبّ۪يۚ  izateti muzâfun ileyhin şanı içindir.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip şart üslubunda  faide-i haber ibtidaî kelamdır.


فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِن۪ي رَبّ۪ي لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّٓالّ۪ينَ

 

فَ  atıftır. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan  اَفَلَ  cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cevap cümlesi olan … قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِن۪ي, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli ise kasem üslubunda gayrı talebî inşaî isnaddır.  لَ  harfi mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcaz-ı hazif sanatıdır.

Kasemin cevabı olan  لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّٓالّ۪ينَ  cümlesi, şartın cevabı yerindedir.

كان ’nin haberinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Car-mecrur bu mahzuf habere müteallıktır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.

Ayette mezheb-i kelâmî sanatı vardır. Bu sanat delil ve illet bildirmeye yöneliktir

(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )

اَفَلَ - بَازِغاً  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

قَالَ - فَلَمَّا - رَبّ۪ي  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

يَهْدِن۪ي - الضَّٓالّ۪ينَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

رَبّ۪ي  izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir.

لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّٓالّ۪ينَ  [Muhakkak ki ben dalalette olan kavimden olurdum] ibaresi kavminin dalalette olduğunu tariz yoluyla bildirir.
En'âm Sûresi 78. Ayet

فَلَمَّا رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هٰذَا رَبّ۪ي هٰذَٓا اَكْبَرُۚ فَلَمَّٓا اَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ  ...


Güneşi doğarken görünce de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi. O da batınca (kavmine dönüp), “Ey kavmim! Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَمَّا ne zaman ki
2 رَأَى görünce ر ا ي
3 الشَّمْسَ güneşi ش م س
4 بَازِغَةً doğarken ب ز غ
5 قَالَ dedi ق و ل
6 هَٰذَا budur
7 رَبِّي Rabbim ر ب ب
8 هَٰذَا bu
9 أَكْبَرُ daha büyük ك ب ر
10 فَلَمَّا ne zaman ki
11 أَفَلَتْ (O da) batınca ا ف ل
12 قَالَ dedi ki ق و ل
13 يَا قَوْمِ kavmim ق و م
14 إِنِّي elbette ben
15 بَرِيءٌ uzağım ب ر ا
16 مِمَّا şeylerden
17 تُشْرِكُونَ sizin ortak koştuğunuz ش ر ك

فَلَمَّا رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هٰذَا رَبّ۪ي هٰذَٓا اَكْبَرُۚ


فَ  atıf harfidir.  لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

رَاَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

رَاَ  şart fiili olup elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

الشَّمْسَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  بَازِغَةً  hal olup fetha ile mansubtur.

Şartın cevabı  قَالَ هٰذَا رَبّ۪ي’dır.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. 

Mekulü’l-kavli,  هٰذَا رَبّ۪ي ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

İşaret ismi  هٰذَا  mübteda olarak mahallen merfûdur.

رَبّ۪ي  haber olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

هٰذَٓا اَكْبَرُ  cümlesi mekulü’l-kavl cümlesinden bedel olup mahallen mansubtur. İşaret ismi  هٰذَا  mübteda olarak mahallen merfûdur. اَكْبَرُ haber olup lafzen merfûdur. 

 

 فَلَمَّٓا اَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ

 

فَ  atıf harfidir.  لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

اَفَلَتْ  ile başlayan fiil cümlesi  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

اَفَلَتْ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. 

Mekulü’l-kavli,  يَا قَوْمِ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

يَا  nidadır.  قَوْمِ  münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  ي ’sı mahzuftur.

Nidanın cevabı  اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ ‘dur.  اِنّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

Muttasıl zamir olan  ي  harfi  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  بَر۪ٓيءٌ  kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte  بَر۪ٓيءٌ ’e müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  تُشْرِكُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

تُشْرِكُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

فَلَمَّا رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هٰذَا رَبّ۪ي هٰذَٓا اَكْبَرُۚ


Ayet,  فَ  ile öncesine atfedilmiştir. İlk cümlesi şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi, aynı zamanda muzâfun ileyh olan  رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً  cümlesidir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cevap cümlesi olan  قَالَ هٰذَا رَبّ۪ي , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli ise sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin işaret ism-i  هٰذَا  ile marife olması, işaret edilenin önemini belirtmek amacına matuftur.

رَبّ۪ي  izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir.

هٰذَٓا اَكْبَرُۚ  cümlesi  هٰذَا رَبّ۪ي  cümlesinden bedeldir. Dolayısıyla ayette ıtnâb sanatı vardır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip şart üslubunda  faide-i haber ibtidaî kelamdır.

الشَّمْسَ  müennes olmasına rağmen  هذه  değil de  هٰذَا  gelmiştir. Onların taptıkları en büyük put erildir. Bu  هٰذَا  kelimesi güneşe değil, puta ait olduğu için müzekker olarak gelmiştir. Başka bir görüşe göre ise  هٰذَا  ile işaret edilmesi bir cisim olması dolayısıyladır. (Ebüssuûd)


 فَلَمَّٓا اَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ

 

فَ  atıf harfidir. Cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan  اَفَلَ  cümlesidir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevap cümlesi olan

قَالَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ي,  müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli ise nida üslubunda talebî inşaî isnaddır. Nidanın cevabı olan  اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ  cümlesi  اِنّ۪  ile tekid edilmiş isim cümlesidir. 

Mecrur mahaldeki  مَّا  müşterek ism-i mevsûlu  بَر۪ٓيءٌ’a müteallıktır. Sılası  تُشْرِكُونَ şeklinde muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

فَلَمَّٓا  -  قَالَ - هٰذَٓا  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

اَفَلَتْ -  بَازِغَةً  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
En'âm Sûresi 79. Ayet

اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفاً وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ  ...


“Ben, hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنِّي şüphesiz ben
2 وَجَّهْتُ çevirdim و ج ه
3 وَجْهِيَ yüzümü و ج ه
4 لِلَّذِي
5 فَطَرَ yoktan var edene ف ط ر
6 السَّمَاوَاتِ gökleri س م و
7 وَالْأَرْضَ ve yeri ا ر ض
8 حَنِيفًا tamamen ح ن ف
9 وَمَا ve artık değilim
10 أَنَا ben
11 مِنَ -dan
12 الْمُشْرِكِينَ ortak koşanlar- ش ر ك

Ebû Hureyre radıyallahu anh, “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu” demiştir:
“Her doğan çocuk, mutlaka İslam fıtratı üzere doğar. Ancak anasıyla babası onu Yahudi veya Hristiyan ya da Mecusi yaparlar.”

Cenâb-ı Hakk’ın herkesi Allah’ın varlığını ve birliğini sezip kavramaya imkan veren bir yetenekle yarattığını ortaya koymaktadır.Yine bir kudsî hadiste belirtildiğine göre Allah Teala,” Ben kullarımı hanif ( tek Allah’a inanan kimseler) olarak yarattım. Ama şeytanlar onların yanına giderek kendilerini dinlerinden çevirdiler” buyurmuştur.
(Müslim ,Cennet 63;Ahmed b. Hanbel, Müsned ,IV,162)

(Ayet ve hadislerle açıklamalı KUR’AN-I KERİM MEALİ
PROF. DR. MEHMET YAŞAR KANDEMİR)
 

اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفاً وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ

 

İsim cümlesidir.  اِنّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

Muttasıl zamir olan  ي  harfi  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. 

وَجَّهْتُ  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  وَجَّهْتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur.  وَجْهِيَ  mef’ûlun bihtir. Mütekellim zamiri  ي  ise muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

الَّذ۪ي  müfret müzekker has ism-i mevsûlu,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  وَجَّهْتُ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ’dır. Îrabtan mahalli yoktur. 

فَطَرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.  السَّمٰوَاتِ  mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır. 

الْاَرْضَ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  السَّمٰوَاتِ ’ye matuftur.

حَن۪يفاً  kelimesi  وَجَّهْتُ ’deki failin hali olup fetha ile mansubtur.

وَ  atıf harfidir.  مَٓا  nefy harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder.  اَنَا۬  munfasıl zamiri  مَا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.  مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ  car mecruru  مَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır.

الْمُشْرِك۪ينَ  kelimesinin cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْمُشْرِك۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَجَّهْتُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

Tef’il babındandır. Sülâsîsi  وجه’dir. Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفاً

 

Ayet, … اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ  cümlesinden bedel veya beyanî istînâftır.  اِنّ۪  ile tekid edilmiş sübut ifade eden, isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelam olan cümlede  اِنّ۪ ’nin haberi mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret (Âşûr, Mümtehine Suresi 6) etmiştir.

Mecrur mahaldeki  لِلَّذ۪ي  şeklindeki has ism-i mevsûl  وَجَّهْتُ’ye müteallıktır. Sılası  فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفاً  şeklinde mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. Mevsûlde, müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

Mevsûlün zikri muhatabın müsnedün ileyhe mahsus olan halleri ayrıntılarıyla bilmesi, muhatabı hatadan kurtarmak, haberin medh üzere geldiğini beyan içindir. 

َوَجْهِ  fiili maksut mekân için  الى  ile müteaddi olur. Fiil burada  ل  ile müteaddi olup yönelmek manası kazanmıştır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an) 

Fiillerin harf-i cerle anlamının değişmesi tazmin sanatıdır.

السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

وَجَّهْتُ - وَجْهِيَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

وَجْهِ  (yüz), insanın en şerefli parçasıdır. Yüz de diğer vücut parçaları gibi et ve kemikten oluşur ama yüzde mimikler ve mana vardır. Yüzünü dönmek deyimi cüz-kül alakasıyla mecaz-ı mürseldir.

حَنَفَ ; yanlıştan doğruya dönmek, cenefe; doğrudan yanlışa dönmek demektir.


وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ

 

وَجَّهْتُ  cümlesine matuf, menfi isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Sübut ifade eder. Cümlede müsnedin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.  مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ  bu mahzuf habere müteallıktır.

الْمُشْرِك۪ينَۚ - حَن۪يفاً  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

İstînâfi beyanî olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

اَنَا۬  zamirinin başına olumsuzluk harfi  مَٓا  geldiği için kasr cümlesi olmuştur.

الْمُشْرِك۪ينَۚ ‘deki elif lam, ahdi ilmidir.

En'âm Sûresi 80. Ayet

وَحَٓاجَّهُ قَوْمُهُۜ قَالَ اَتُحَٓاجُّٓونّ۪ي فِي اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينِۜ وَلَٓا اَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ رَبّ۪ي شَيْـٔاًۜ وَسِعَ رَبّ۪ي كُلَّ شَيْءٍ عِلْماًۜ اَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ  ...


Kavmi onunla tartışmaya girişti. Dedi ki: “Beni doğru yola iletmişken, Allah hakkında benimle tartışmaya mı kalkışıyorsunuz? Hem sizin O’na ortak koştuklarınızdan ben korkmam; ancak Rabbimin bir şey dilemiş olması başka. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız?”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَحَاجَّهُ ve onunla tartışmaya girişti ح ج ج
2 قَوْمُهُ kavmi ق و م
3 قَالَ dedi ki ق و ل
4 أَتُحَاجُّونِّي benimle tartışıyor musunuz? ح ج ج
5 فِي hakkında
6 اللَّهِ Allah
7 وَقَدْ muhakkak
8 هَدَانِ beni doğru yola iletmiş iken ه د ي
9 وَلَا
10 أَخَافُ ben korkmam خ و ف
11 مَا şeylerden
12 تُشْرِكُونَ sizin ortak koştuğunuz ش ر ك
13 بِهِ O’na
14 إِلَّا ancak
15 أَنْ
16 يَشَاءَ dilediği olur ش ي ا
17 رَبِّي Rabbimin ر ب ب
18 شَيْئًا şeyler ش ي ا
19 وَسِعَ kuşatmıştır و س ع
20 رَبِّي Rabbim ر ب ب
21 كُلَّ he ك ل ل
22 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
23 عِلْمًا bilgice ع ل م
24 أَفَلَا
25 تَتَذَكَّرُونَ hala öğüt almıyor musunuz? ذ ك ر

Hz. İbrâhim’in, Allah’ın birer âyeti olan tabii varlıklardan istidlâlle O’nun birliğine dair ortaya koyduğu bu açık ve kesin delillere karşı kavmi de kendi inançlarının doğruluğunu kanıtlamak için onunla tartışmaya, deliller ileri sürmeye kalkışmışlardır. Âyette bu delillerin zikredilmemesi, onların anılmaya bile değmeyecek kadar temelsiz olduğunu göstermektedir. Nitekim Hz. İbrâhim’in “Allah hakkında (O’nun eşi, benzeri ve ortağı olduğunu kanıtlamak için) benimle tartışıyor musunuz?” şeklindeki ifadesi de onların iddialarının saçmalığına işaret etmektedir.

 Burada açıkça bildirilmemekle beraber Hz. İbrâhim’in “Ben sizin Allah’a ortak koştuklarınızdan korkmam” demesinden, kavminin onu,tanrılarının öfkelenerek kendisini cezalandırmasıyla tehdit ettikleri anlaşılmaktadır. İbrâhim aleyhisselâm bu tehdide aldırış etmemekle birlikte, iyi bir mümin olarak, ilmi her şeyi kuşatan ve bu suretle bütün olup bitenler gibi kendisinin hal ve hareketlerini de eksiksiz bilen Allah’tan korktuğunu ifade etmiş; böylece fayda ve zararın da Allah’tan geldiğine, O’nun ilim ve iradesine bağlı bulunduğuna olan inancını ortaya koymuştur.

 Âyetin sonundaki “Hâlâ ibret almıyor musunuz?” şeklindeki uyarıyla Hz. İbrâhim, kavmini, putperestlikle kendisinin kesin delillerle kanıtladığı tevhid inancı arasında doğru öncüllere dayalı aklî değerlendirme ve mukayese yapmaya, bu suretle hakikati bulup tanımaya çağırmıştır.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 432-433

 

حجّ Hacce: حَجٌّ ziyaret maksadıyla bir yere gitmektir. Şeriat literatüründe hac, nüsükleri yerine getirmek için Beytullah’a doğru yönelme anlamına tahsis edilmiştir. حُجَّة ise maksadı açıklayan delildir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 33 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri hac, hacı, hüccet ve Zilhicce’dir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

وَحَٓاجَّهُ قَوْمُهُۜ قَالَ اَتُحَٓاجُّٓونّ۪ي فِي اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينِۜ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  حَٓاجَّهُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen merfûdur.

قَوْمُهُ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

حَٓاجَّ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  حجج’dir. Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو’dir.      

Mekulü’l-kavli,  اَتُحَٓاجُّٓونّ۪ي فِي اللّٰهِ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

Hemze istifham içindir.  تُحَٓاجُّٓونّ۪ي  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

Sonundaki  ن۪  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  ise mef’ûlun bih olup mahallen mansubtur.

فِي اللّٰهِ  car mecruru  تُحَٓاجُّٓونّ۪ي  fiiline müteallıktır. Muzâf hazfedilmiştir. Takdiri, في وحدانيّة الله (Allah’ın vahdaniyetinde) şeklindedir.

وَ  haliyyedir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  هَدٰينِ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.

Sonundaki  نِ  vikayedir. Esre ise mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen  يَ  ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubtur.


وَلَٓا اَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ رَبّ۪ي شَيْـٔاًۜ

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. لَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اَخَافُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdir  انا ’dir.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  تُشْرِكُونَ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

تُشْرِكُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِه۪ٓ  car mecruru  تُشْرِكُونَ  fiiline müteallıktır.  اِلَّٓا  istisna harfidir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, munkatı’ istisna veya muttasıl  olarak mahallen mansubtur. Yani, إلّا مشيئة ربّي خوف ما أشركتم (Rabbim o ortak koştuklarından korkmayı dilemedikçe) demektir.

يَشَٓاءَ  mansub muzari fiildir.  رَبّ۪ي  fail olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri  ی  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

شَيْـٔاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. 


وَسِعَ رَبّ۪ي كُلَّ شَيْءٍ عِلْماًۜ 

 

Fiil cümlesidir.  وَسِعَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  رَبّ۪ي  fail olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri  ی  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

كُلَّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. عِلْماً  temyiz olup fetha ile mansubtur.


 اَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ

 

Hemze inkârî istifham,  فَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تَتَذَكَّرُونَ  muzari fiili  نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

تَتَذَكَّرُونَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  ذكر ’dir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.

وَحَٓاجَّهُ قَوْمُهُۜ قَالَ اَتُحَٓاجُّٓونّ۪ي فِي اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينِۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَوْمُهُ  izafeti veciz ifade yanında muzâfı tahkir içindir.

Beyanî istînâf olan cümlenin fasılla gelmesinin sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli ise istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

وَقَدْ هَدٰينِ  cümlesi lafza-i celâlden veya  اَتُحَٓاجُّٓونّ۪ي  fiilinin mef’ûlünden haldir. Tahkik harfi  قَدْ ’la tekid edilmiş mazi fiil cümlesi faide-i haber talebî kelamdır. Fiilin sonunda mef’ûl konumundaki mütekellim zamiri mahzuftur.

حَٓاجَّهُ - اَتُحَٓاجُّٓونّ۪ي  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 


 وَلَٓا اَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ رَبّ۪ي شَيْـٔاًۜ

 

وَ  istînâfiyyedir. Cümle menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

اَخَافُ  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا’nın sılası  تُشْرِكُونَ بِه۪ٓ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır. 

اَنْ  ve akabindeki  يَشَٓاءَ رَبّ۪ي  شَيْـٔاً  cümlesi, masdar teviliyle, müstesna olarak mahallen mansubtur. Masdar-ı müevvel olan cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  شَيْـٔاً ‘deki tenvin, nev ve tazim ifade eder. 

رَبّ۪ي  izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir. 

يَشَٓاءَ - شَيْـٔاً  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

تُشْرِكُونَ - هَدٰينِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.


وَسِعَ رَبّ۪ي كُلَّ شَيْءٍ عِلْماًۜ 

 

Cümle istînâf cümlesidir, ta’liliye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

شَيْءٍ ’deki tenvin kesret, nev ve tazim ifade eder.

Temyiz olan  عِلْماً, tekid ifade eden ıtnab sanatıdır. Veya fef’ûlü mutlak olarak tekid ifade eder.

 

 اَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ

 

İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle, mukadder istînâfa matuftur.  Takdiri;  أتعرضون فلا تتذّكرون (Yüz mü çeviriyorsunuz, düşünmez misiniz?) olabilir. 

İnkârî istifham olan bu cümle, kınama ve azarlama manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Taaccüp ve azarlamak için gelmiş inkâri istifhamdır. Tezekkür sebeplerinin çokluğuna rağmen cehaletleri devam etmektedir. (Âşûr) 

اَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ  sorusu, azarlama ve kınama için gelmiştir, mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Bu cümle aslında mukadder bir cümleye matuftur, ‘’Siz hakikatten gafil kalıp düşünmez misiniz?’’ demektir. (Ebüssuûd)

Kur’an’daki fasılalar, kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan  تَعَقُّل  kelimesi ve “Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “Hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken,  لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ  gibi tezekküre çağıran ifadelerle bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur’an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin (تَعَقُّل) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek (تَذَكُّر) geleceğe yol bulmaları (تَدَبُّر) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla, bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise  تَفَقُّه  kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi) 

شَيْءٍ - رَبّ۪ي kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Rabb isminin İbrahim’e (as) ait zamire izafe edilmesi, onun Allah’ın hükmüne boyun eğdiğinin, emre tam bir teslimiyet gösterdiğinin, onun hükümranlığının ve rububiyetinin altında olduğunun izahıdır.
En'âm Sûresi 81. Ayet

وَكَيْفَ اَخَافُ مَٓا اَشْرَكْتُمْ وَلَا تَخَافُونَ اَنَّكُمْ اَشْرَكْتُمْ بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ عَلَيْكُمْ سُلْطَاناًۜ فَاَيُّ الْفَر۪يقَيْنِ اَحَقُّ بِالْاَمْنِۚ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَۢ  ...


“Allah’ın, size, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O’na ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden ne diye korkayım? Öyle ise iki taraftan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır? Eğer biliyorsanız söyleyin.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَكَيْفَ ve nasıl ك ي ف
2 أَخَافُ ben korkarım خ و ف
3 مَا şeylerden
4 أَشْرَكْتُمْ sizin ortak koştuğunuz ش ر ك
5 وَلَا
6 تَخَافُونَ korkmuyorsunuz da خ و ف
7 أَنَّكُمْ siz
8 أَشْرَكْتُمْ ortak koşmaktan ش ر ك
9 بِاللَّهِ Allah’ın
10 مَا şeyleri
11 لَمْ
12 يُنَزِّلْ indirmediği ن ز ل
13 بِهِ hakkında
14 عَلَيْكُمْ size
15 سُلْطَانًا hiçbir delil س ل ط
16 فَأَيُّ şimdi hangisi
17 الْفَرِيقَيْنِ iki topluluktan ف ر ق
18 أَحَقُّ daha layıktır ح ق ق
19 بِالْأَمْنِ güvende olmağa ا م ن
20 إِنْ eğer
21 كُنْتُمْ iseniz ك و ن
22 تَعْلَمُونَ biliyor ع ل م

Benzer mantıkî değerlendirme ve uyarılar bu âyette de devam etmekte ve sonuç olarak, mutlaka taraflardan biri inancı sayesinde güvenliğe kavuşacağına göre hangi tarafın, ilmi her şeyi kuşatan, fayda ve zararın yaratıcısı olan Allah’a ortak koşup isyan edenlerin mi, yoksa O’nun birliğine ve hükümranlığına inanıp yolundan gidenlerin mi güvence içinde oldukları sorulmaktadır. “Eğer biliyorsanız” kaydıyla da bu soruya yalnız bilgi sahibi olanların doğru cevap verebileceklerine, dolayısıyla bâtıl inançlardan kurtulma hususunda bilginin önemine işaret edilmektedir.

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 43

وَكَيْفَ اَخَافُ مَٓا اَشْرَكْتُمْ وَلَا تَخَافُونَ اَنَّكُمْ اَشْرَكْتُمْ بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ عَلَيْكُمْ سُلْطَاناًۜ

 

وَ  atıf harfidir.  كَيْف  istifham harfi olup  اَخَافُ  fiilinin hali olarak mahallen mansubtur. اَخَافُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انا ’dir.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası اَشْرَكْتُمْ  ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

لَا تَخَافُونَ  cümlesi mahzuf mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Takdiri,  أنتم şeklindedir. 

وَ  haliyyedir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تَخَافُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel,  تَخَافُونَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

كُمْ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  اَشْرَكْتُمْ  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

اَشْرَكْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.  بِاللّٰهِ  car mecruru  اَشْرَكْتُمْ  fiiline müteallıktır. 

Müşterek ism-i mevsûl  مَا ,  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪’dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

يُنَزِّلْ  fiili meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  بِه۪  car mecruru  يُنَزِّلْ  fiiline müteallıktır.  عَلَيْكُمْ  car mecruru  يُنَزِّلْ  fiiline müteallıktır.  سُلْطَانًا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

 

فَاَيُّ الْفَر۪يقَيْنِ اَحَقُّ بِالْاَمْنِۚ 

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri;  إن أدركتم قولي فأي الفريقين (Eğer dediğimi anladıysanız hangi grup…) şeklindedir.

اَيُّ  istifham ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.  الْفَر۪يقَيْنِ  muzâfun ileyh olup müsenna olduğu için  ى  ile mecrurdur.

اَحَقُّ  haber olup lafzen merfûdur.  بِالْاَمْنِ  car mecruru  اَحَقُّ ‘ya müteallıktır.  


اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَۢ

 

اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

تَعْقِلُونَ  fiili  كُنْتُمْ ’ün haberi olarak mahallen mansubtur. 

تَعْلَمُونَ  muzari fiil olup  نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

Şartın cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Takdiri;  فأي الفريقين أحقّ بالأمن (Hangi grup emniyete daha hak sahibidir?)  şeklindedir.

وَكَيْفَ اَخَافُ مَٓا اَشْرَكْتُمْ

 

وَ  atıftır. Cümle, önceki ayetteki لَٓا اَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ  cümlesine matuftur. İstifham ismi كَيْفَ , haldir. Amili  اَخَافُ ‘dur. Cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

اَخَافُ  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ‘nın sılası  اَشْرَكْتُمْ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır. Cümle istifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp kınama ve taaccüp manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.


وَلَا تَخَافُونَ اَنَّكُمْ اَشْرَكْتُمْ بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ عَلَيْكُمْ سُلْطَاناًۜ 

 

Hal (وَ ) vâvıyla gelen cümle menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Masdar ve tekid harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu …اَنَّكُمْ اَشْرَكْتُمْ بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪  cümlesi,  لَا تَخَافُونَ  fiilinin mef’ûlü konumundadır. Cümlenin müsnedi mazi fiil sıygasında gelerek sübut, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

اَشْرَكْتُمْ  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا’nın sılası  لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ عَلَيْكُمْ سُلْطَاناً , menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

Mef’ûl olan  سُلْطَاناً ’deki tenvin kıllet ve nev ifade eder. “Hiçbir” manasındadır. Bilindiği gibi menfi siyakta nekre, olumsuzluğun umumuna delalet eder.


 فَاَيُّ الْفَر۪يقَيْنِ اَحَقُّ بِالْاَمْنِۚ

 

فَ  takdiri  إن أدركتم قولي  [Eğer dediğimi anladıysanız…] olan mukadder şartın başına gelen rabıta harfidir. 

Cevap cümlesi istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mahzufla birlikte cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümle istifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp kınama ve taaccüp manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.


اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَۢ

 

Tefsiriyye veya istînâfiyye olarak fasılla gelen son cümle, şart üslubunda talebî inşaî isnaddır. Şart cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sübut ifade eden isim cümlesidir.

Takdiri, فأي الفريقين أحقّ بالأمن  (güvenilir olmayı hakeden hangi taraftır) olan cevap, öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Dolayısıyla cümlede  îcâz-ı hazif sanatı vardır.

Eğer şartın öncesinde cevabın anlaşılmasını sağlayan bir ifade yer alırsa cevap hazfedilir. (Medine Balcı Dergâhu’l Kur’an)

اَخَافُ - تَخَافُونَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَخَافُ - الْاَمْنِۚ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve  اَخَافُ - لَا تَخَافُونَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.

وَكَيْفَ اَخَافُ مَٓا اَشْرَكْتُمْ  cümlesiyle  وَلَا تَخَافُونَ اَنَّكُمْ اَشْرَكْتُمْ بِاللّٰهِ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
Günün Mesajı
Hz İbrahim M.Ö 2100 yıllarında, Güney Irak'ta yer alan Keldani'lerin Ur şehrinde yaşamıştır. Ur şehrinin o zamanki nüfusunun 250 000-500 000 arasında olduğu tahmin edilmektedir. 5000 kadar put varmış. Hz İbrahim'in şehri terk etmesinden sonra önce Elamlılar Ur'u yağmalamış ve Elam Devleti kurulmuş. Ardından Babil Devleti kurulmuştur.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Bazı insanlar vardır, her şeyi gördükleriyle ve bildikleriyle sınırlı sanar. Belki de ömrünün sonuna kadar, bulunduğu seviyenin ötesini keşfedemez çünkü onun için ötesi diye bir şey yoktur. O, kendi gözünde, zaten ulaşması gereken ve ulaşabileceği yerdedir.

Yıldızların mertebesinin kapısı açıldığında hayran kalır. Ve bir gün ayınki açılır. Artık, öncesinde hayran kaldığı mertebenin değeri kaybolmuştur. Güneşe vardığında ise ne yıldızların, ne de ayın kıymeti kalır. Gözlerini ondan alamaz. Hiçbir şey umurunda değildir. Sırların en güzeline ulaşmıştır ama halbuki ona gelmeden önce, diğerlerinde de öyle sanmıştır. Yanıldığını anlamaz, ta ki hakikata ulaşana dek.

Neyi en iyi yaptığını düşünüyorsan, senden daha iyi yapan vardır. Neyi en iyi bildiğini sanıyorsan, senden daha iyi bilen vardır. Ne bildiğinde, ne de yaptığında, bundan ötesi yok yanılgısına düşmemeli. Kendi elleriyle, kendi gelişimine köstek olmamalı insan.

Allahım! İlmin ve işin hayırlısını ver. Kibirden muhafaza buyur. İlminde ve işinde, daima acizliğini hatırlayan ve yine daima ilerlemek için elinden geleni yapan kullarından olmamızı nasip et. Dilimizi ve halimizi, ne kendimiz için: ‘Ben oldum.’ ne de sevdiklerimiz için: ‘Sen oldun.’ deme yanılgısına düşmesinden koru. Bizi ve sevdiklerimizi, bizden en iyi bilen Sensin. Son anına kadar, kendini geliştirmek ve Rabbinin katında yükselmek için çabalayanlardan olmak duasıyla.

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji