فَلَمَّا رَاَ الْقَمَرَ بَازِغاً قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِن۪ي رَبّ۪ي لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّٓالّ۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
2 | رَأَى | gördüğünde |
|
3 | الْقَمَرَ | Ay’ı |
|
4 | بَازِغًا | doğarken |
|
5 | قَالَ | dedi |
|
6 | هَٰذَا | budur |
|
7 | رَبِّي | Rabbim |
|
8 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
9 | أَفَلَ | (o da) batınca |
|
10 | قَالَ | dedi |
|
11 | لَئِنْ | eğer |
|
12 | لَمْ |
|
|
13 | يَهْدِنِي | bana doğru yolu göstermeseydi |
|
14 | رَبِّي | Rabbim |
|
15 | لَأَكُونَنَّ | elbette olurdum |
|
16 | مِنَ | -tan |
|
17 | الْقَوْمِ | topluluk- |
|
18 | الضَّالِّينَ | sapıtan |
|
Milâttan önce 2100’lerde yaşadığı kabul edilen ve Allah’ın birliği esasına dayalı (Hanîf) dinî geleneğin önderi olarak bilinen Hz. İbrâhim’in kavmi ay, güneş ve yıldızlarla bu gök cisimlerini sembolize eden putlara taparlardı. Tevrat’a göre Hz. İbrâhim’in doğum yeri olan Ur şehrinde yapılan kazılar sonucu bulunan tabletlerde 5000 civarında tanrı ismi geçmektedir. İbrâhim aleyhisselâm, muhtemelen kendisi bu gözlemlere girişmeden önce de tevhid ehlinden olmakla birlikte, kavminin bu bâtıl inançlarından hareket ederek onları tevhid akîdesine ikna etmek düşüncesiyle önce, belki de yıldızlar içinde en parlak olan birinin, sonra ayın ve ardından da güneşin tanrı olup olamayacağını tartmış; gelip geçici ve değişken bir varlığın tanrı olamayacağı, tanrısal bir sevgiyle benimsenemeyeceği şeklindeki temel gerçeğe dayanarak bunların hiçbirini ilâh diye kabul etmenin mümkün olmadığını, bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’tan başka gerçek ilâh bulunmadığını ispatlamış; nihayet sahip olduğu veya gözlemlerinden sonra ulaştığı yakînî imanı “Ben, Hanîf olarak yüzümü (bütün varlığımla), gökleri ve yeri yoktan yaratan (dolayısıyla sizin tapmakta olduğunuz yıldızları, ayı ve güneşi de yaratan) Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim” ifadesiyle ortaya koymuştur. Böylece Hz. İbrâhim pek çok müslüman ilim ve fikir adamının Allah’ın varlık ve birliğini aklî delillerle ispat etmek bakımından önemle üzerinde durdukları, gözleme dayalı bu istidlâli ile hem putperest kavminin inançlarını çürütmüş hem de hak dinin en temel ilkesi olan doğru bir ulûhiyyet inancının nasıl olması gerektiğini göstermiş bulunmaktadır.
İbn Âşûr, 78. âyetteki “Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” şeklindeki ifadeden, İbrâhim’in bu gözlemi tek başına yapmadığı, yanında kavminden bir grup insanın da bulunduğu sonucunu çıkarmıştır (VII, 319). Ayrıca aynı ifadeden, başka birçok insan topluluğu gibi bu kavmin de aslında Allah’ın varlığına inandıkları, fakat gök cisimlerini ve bunları sembolize eden putları O’na ortak koşmak suretiyle tevhid inancından saptıkları anlaşılmaktadır. Esasen Kur’an’ın hâkim tavrı, tanrı tanımazlardan ziyade şirkle mücadeledir. Bu da Kur’an’ın insanlarda ulûhiyyet fikrinin fıtrî olduğu, ancak bunun birçok şirk çeşidiyle, çok tanrıcılık inancıyla bozulduğu şeklindeki yaklaşımından kaynaklanmaktadır.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 430-431
فَلَمَّا رَاَ الْقَمَرَ بَازِغاً قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ
فَ atıf harfidir. لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
رَاَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
رَاَ şart fiili olup elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
الْقَمَرَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. بَازِغاً hal olup fetha ile mansubtur.
Şartı cevabı قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ’dır. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Mekulü’l-kavli, هٰذَا رَبّ۪ي ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
İşaret ismi هٰذَا mübteda olarak mahallen merfûdur.
رَبّ۪ي haber olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِن۪ي رَبّ۪ي لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّٓالّ۪ينَ
فَ atıf harfidir. لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
اَفَلَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Şartın cevabı قَالَ ’dir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Mekulü’l-kavli, لَئِنْ لَمْ يَهْدِن۪ي ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. إِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَهْدِن۪ي şart fiili olup illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Sonundaki ن۪ vikayedir. Mütekellim zamiri ي ise mef’ûlun bih olup mahallen mansubtur. رَبّ۪ي fail olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. اَكُونَنَّ fiilinin sonundaki نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. اَكُونَنَّ fetha üzere mebni muzari fiildir. كان ’nin ismi müstetir olup takdiri انا’ dur.
Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lâmı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
مِنَ الْقَوْمِ car mecruru اَكُونَنَّ ‘nin mahzuf haberine müteallıktır. الضَّٓالّ۪ينَ kelimesi الْقَوْمِ’nin sıfatı olup cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الضَّٓالّ۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan ضلل fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.
فَلَمَّا رَاَ الْقَمَرَ بَازِغاً قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ
Ayet, فَ ile öncesine atfedilmiştir. Ayetin ilk cümlesi şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi, aynı zamanda muzâfun ileyh olan رَاَ الْقَمَرَ بَازِغاً cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevap cümlesi olan قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli ise sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin işaret ism-i هٰذَا ile marife olması, işaret edilenin önemini belirtmek amacına matuftur.
رَبّ۪يۚ izateti muzâfun ileyhin şanı içindir.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِن۪ي رَبّ۪ي لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّٓالّ۪ينَ
فَ atıftır. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan اَفَلَ cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cevap cümlesi olan … قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِن۪ي, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli ise kasem üslubunda gayrı talebî inşaî isnaddır. لَ harfi mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcaz-ı hazif sanatıdır.
Kasemin cevabı olan لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّٓالّ۪ينَ cümlesi, şartın cevabı yerindedir.
كان ’nin haberinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Car-mecrur bu mahzuf habere müteallıktır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.
Ayette mezheb-i kelâmî sanatı vardır. Bu sanat delil ve illet bildirmeye yöneliktir
(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )
اَفَلَ - بَازِغاً kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
قَالَ - فَلَمَّا - رَبّ۪ي kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
يَهْدِن۪ي - الضَّٓالّ۪ينَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
رَبّ۪ي izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir.
لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّٓالّ۪ينَ [Muhakkak ki ben dalalette olan kavimden olurdum] ibaresi kavminin dalalette olduğunu tariz yoluyla bildirir.