En'âm Sûresi 76. Ayet

فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ الَّيْلُ رَاٰ كَوْكَباًۚ قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِل۪ينَ  ...

Üzerine gece karanlığı basınca, bir yıldız gördü. “İşte Rabbim!” dedi. Yıldız batınca da, “Ben öyle batanları sevmem” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَمَّا ne zaman ki
2 جَنَّ basınca ج ن ن
3 عَلَيْهِ üzerine
4 اللَّيْلُ gece ل ي ل
5 رَأَىٰ (İbrahim) gördü ر ا ي
6 كَوْكَبًا bir yıldız ك و ك ب
7 قَالَ dedi ق و ل
8 هَٰذَا budur
9 رَبِّي Rabbim ر ب ب
10 فَلَمَّا ne zaman ki
11 أَفَلَ (yıldız) batınca ا ف ل
12 قَالَ dedi ق و ل
13 لَا
14 أُحِبُّ sevmem ح ب ب
15 الْافِلِينَ batanları ا ف ل
 

Milâttan önce 2100’lerde yaşadığı kabul edilen ve Allah’ın birliği esasına dayalı (Hanîf) dinî geleneğin önderi olarak bilinen Hz. İbrâhim’in kavmi ay, güneş ve yıldızlarla bu gök cisimlerini sembolize eden putlara taparlardı. Tevrat’a göre Hz. İbrâhim’in doğum yeri olan Ur şehrinde yapılan kazılar sonucu bulunan tabletlerde 5000 civarında tanrı ismi geçmektedir. İbrâhim aleyhisselâm, muhtemelen kendisi bu gözlemlere girişmeden önce de tevhid ehlinden olmakla birlikte, kavminin bu bâtıl inançlarından hareket ederek onları tevhid akîdesine ikna etmek düşüncesiyle önce, belki de yıldızlar içinde en parlak olan birinin, sonra ayın ve ardından da güneşin tanrı olup olamayacağını tartmış; gelip geçici ve değişken bir varlığın tanrı olamayacağı, tanrısal bir sevgiyle benimsenemeyeceği şeklindeki temel gerçeğe dayanarak bunların hiçbirini ilâh diye kabul etmenin mümkün olmadığını, bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’tan başka gerçek ilâh bulunmadığını ispatlamış; nihayet sahip olduğu veya gözlemlerinden sonra ulaştığı yakînî imanı “Ben, Hanîf olarak yüzümü (bütün varlığımla), gökleri ve yeri yoktan yaratan (dolayısıyla sizin tapmakta olduğunuz yıldızları, ayı ve güneşi de yaratan) Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim” ifadesiyle ortaya koymuştur. Böylece Hz. İbrâhim pek çok müslüman ilim ve fikir adamının Allah’ın varlık ve birliğini aklî delillerle ispat etmek bakımından önemle üzerinde durdukları, gözleme dayalı bu istidlâli ile hem putperest kavminin inançlarını çürütmüş hem de hak dinin en temel ilkesi olan doğru bir ulûhiyyet inancının nasıl olması gerektiğini göstermiş bulunmaktadır.

 İbn Âşûr, 78. âyetteki “Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” şeklindeki ifadeden, İbrâhim’in bu gözlemi tek başına yapmadığı, yanında kavminden bir grup insanın da bulunduğu sonucunu çıkarmıştır (VII, 319). Ayrıca aynı ifadeden, başka birçok insan topluluğu gibi bu kavmin de aslında Allah’ın varlığına inandıkları, fakat gök cisimlerini ve bunları sembolize eden putları O’na ortak koşmak suretiyle tevhid inancından saptıkları anlaşılmaktadır. Esasen Kur’an’ın hâkim tavrı, tanrı tanımazlardan ziyade şirkle mücadeledir. Bu da Kur’an’ın insanlarda ulûhiyyet fikrinin fıtrî olduğu, ancak bunun birçok şirk çeşidiyle, çok tanrıcılık inancıyla bozulduğu şeklindeki yaklaşımından kaynaklanmaktadır.

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 430-431

 

فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ الَّيْلُ رَاٰ كَوْكَباًۚ 

 

فَ  atıf harfidir.  لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

جَنَّ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

جَنَّ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir.  عَلَيْهِ  car mecruru  رَاٰ  fiiline müteallıktır.  الَّيْلُ  fail olup lafzen merfûdur. 

Şartın cevabı   رَاٰ كَوْكَباً ’dir.  رَاٰ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

كَوْكَباً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. 


قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِل۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. 

Mekulü’l-kavli,  هٰذَا رَبّ۪ي ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

İsaret ismi  هٰذَا  mübteda olarak mahallen merfûdur.  

رَبّ۪ي  haber olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  atıf harfidir.  لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

اَفَلَ  ile başlayan fiil cümlesi  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Şartın cevabı  قَالَ لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِل۪ينَ ’dir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. 

Mekulü’l-kavli,  لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِل۪ينَ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

لَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اُحِبُّ  merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir zamir  انا ’dir.

الْاٰفِل۪ينَ  mef’ûlun bih olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler,  ي  ile nasb olurlar.

الْاٰفِل۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  أفل  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اُحِبُّ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındandır. Sülâsîsi  حبب ’dir. İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
 

فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ الَّيْلُ رَاٰ كَوْكَباًۚ 

 

Ayet,  قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ  cümlesine  فَ  ile atfedilmiştir. Ayetin ilk cümlesi şart üslubunda haberî isnaddır. 

Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan  جَنَّ عَلَيْهِ الَّيْلُ  cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevap cümlesi olan  رَاٰ كَوْكَباًۚ, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip şart üslubunda  faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bu cümle, 74. ayetin "Hani İbrahim... demişti" cümlesine atıftır. Bu iki cümle arasındakiler, itirazî cümlelerdir. Çünkü Allah, İbrahim’e bu suretle şunları öğretmiş oluyordu:

- Göklerin, yerin ve onların barındırdığı bütün varlıkların Rabbi ve Maliki Allah’tır,

- Kâinattaki bütün varlıklar, var olmak ve varlıklarını sürdürmek için O’na muhtaçtır,

- Kâinattaki her şey O’nun kayıtsız hükümranlığının zebunudur,

- Allah’tan başka hiçbir şey hak ve gerçek mabûd değildir,

- Putlara veya gök cisimlerine tapmak, onlara tanrılık izafe etmek cehalet ve sapkınlıktır. (Ebüssuûd)


قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ

 

Fasılla gelen cümle beyanî istînâftır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet  mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli ise sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin işaret ism-i  هٰذَا  ile marife olması, işaret edilenin önemini belirtmek amacına matuftur.

رَبّ۪يۚ  izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir.

هٰذَا رَبّ۪يۚ  izafetinin her iki cüzünün de marife olması, kasr ifade eder. İbrahim’in (as) kavmini tevhid inancına davet etmek için istidlal getirdiğine delalet eder. (Âşûr)

İbrahim (as), bir sualin cevabı olarak kalben inanmadığı halde fakat putlara ve yıldızlara tapan babasının ve kavminin inancını paylaşıyormuş gibi görünerek böyle bir söz sarfetmiştir. Çünkü bir görüşün fesadına delil getiren kimse önce onu hasmının görüşüne göre anlatır; sonra onu çürütmek için üzerine gider. Bundan dolayıdır ki eğer İbrahim, putlar hakkında yaptığı gibi bunda da doğrudan doğruya hakkı dile getirmiş olsaydı, onlar kibir ve inatlarına devam ederler ve azgınlık içinde direnirlerdi. (Ebüssuûd)


فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِل۪ينَ

 

فَ  atıftır. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan  اَفَلَ  cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cevap cümlesi olan  قَالَ لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِل۪ينَ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli ise menfi muzari fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip şart üslubunda  faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayette mezheb-i kelâmî sanatı vardır. Bu sanat delil ve illet bildirmeye yöneliktir

(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )

اَفَلَ - الْاٰفِل۪ينَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

قَالَ - فَلَمَّا  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

جَنَّ - اَفَلَ  ve كَوْكَباًۚ - الَّيْلُ  kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

لَٓا اُحِبُّ  (sevmem) fiiliyle ‘iman etmem’ manası kastedilmiştir. İman etmenin aynı zamanda sevgiyi gerektirdiğini düşünebiliriz.