وَتِلْكَ حُجَّتُنَٓا اٰتَيْنَاهَٓا اِبْرٰه۪يمَ عَلٰى قَوْمِه۪ۜ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُۜ اِنَّ رَبَّكَ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَتِلْكَ | işte bunlar |
|
2 | حُجَّتُنَا | hüccetlerimizdir |
|
3 | اتَيْنَاهَا | verdiğimiz |
|
4 | إِبْرَاهِيمَ | İbrahim’e |
|
5 | عَلَىٰ | karşı |
|
6 | قَوْمِهِ | kavmine |
|
7 | نَرْفَعُ | yükseltiriz |
|
8 | دَرَجَاتٍ | derecelerle |
|
9 | مَنْ | kimseyi |
|
10 | نَشَاءُ | dilediğimiz |
|
11 | إِنَّ | şüphesiz |
|
12 | رَبَّكَ | Rabbin |
|
13 | حَكِيمٌ | hüküm ve hikmet sahibidir |
|
14 | عَلِيمٌ | bilendir |
|
“Hüccet”ten maksat, Hz. İbrâhim’in gözlemleri ve aklî istidlâlleriyle ulaştığı kesin sonuçlarla ortaya koyduğu delillerdir. Âyetteki “alâ” edatı bu delillerin hasmı susturacak doğruluk ve sağlamlıkta olduğuna işaret eder. Bu delillerin ilâhî bir lutuf olarak gösterilmesinden sonra “Biz dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz” buyurulması, bu tür gözlemler yapmanın sadece İbrâhim’e mahsus olmadığını, başkalarının da buna benzer metotlarla doğru sonuçlara ulaşabileceklerini; ayrıca, eşya ve olaylar üzerinde düşünerek bunlardan aklî ve ilmî bakımdan doğru sonuçlar çıkaran insanların Allah nezdindeki derece ve itibarlarını gösterir. Nitekim âyetin sonunda Allah Teâlâ kendi zatının ululuğunu da ilim ve hikmetteki kemali ile ifade buyurmuştur.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 434
وَتِلْكَ حُجَّتُنَٓا اٰتَيْنَاهَٓا اِبْرٰه۪يمَ عَلٰى قَوْمِه۪ۜ
İsim cümlesidir. İşaret ismi تِلْكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
حُجَّتُنَٓا haber olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamiri نَٓا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اٰتَيْنَاهَٓا cümlesi mübtedanın ikinci haberi olarak mahallen merfûdur. اٰتَيْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَٓا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هَٓا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
اِبْرٰه۪يمَ ikinci mef ‘ûlun bih olup gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
عَلٰى قَوْمِه۪ car mecruru mahzuf hale müteallıktır. Takdiri, حجّة على قومه (Kavmine hüccettir.) şeklindedir. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اٰتَيْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’âl babındandır. Sülâsîsi أتي’dir. İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُۜ اِنَّ رَبَّكَ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ
Fiil cümlesidir. نَرْفَعُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
دَرَجَاتٍ mef’ûlun fihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
Müşterek ism-i mevsûl مَنْ, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsmi mevsûlun sılası نَشَٓاءُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
نَشَٓاءُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
رَبَّكَ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubtur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
حَك۪يمٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. عَل۪يمٌ ise اِنَّ ’nin ikinci haberi olup lafzen merfûdur.
حَك۪يمٌ - عَل۪يمٌ kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَتِلْكَ حُجَّتُنَٓا اٰتَيْنَاهَٓا اِبْرٰه۪يمَ عَلٰى قَوْمِه۪ۜ
وَ istînâfiyyedir. Ayet isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Sübut ifade eden bu isim cümlesinde müsnedün ileyhin uzağı işaret etmekte kullanılan işaret ismi ile marife olması, dikkatleri işaret edilene yoğunlaştırmak ve onu yüceltmek içindir.
İşaret isminde istiare vardır. Ayette Allah’ın Hz. İbrahim’e verdiği delillere işaret edilmiştir. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi; her ikisinde de “vücûdun tahakkuku”dur.
تِلْكَ [işte bunlar], Enam Suresi’nin 76, 77, 78. ayetlerinde zikredilen ve İbrahim’e verilen hüccetleri ifade eder. Diğer bir görüşe göre ise söz konusu تِلْكَ, “Beni hidayete erdirdiği halde siz, Allah hakkında benimle tartışmaya mı giriyorsunuz?” (EnamSuresi, 80) mealindeki ayete işaret eder. (Ebüssuûd)
حُجَّتُ’in ism-i celâle izafeti delillerin sıhhatini ve şanını yüceltmek içindir. (Âşûr)
تِلْكَ ,حُجَّتُنَٓا’den bedel veya atfı beyan olarak ıtnâb sanatıdır.
اٰتَيْنَاهَٓا اِبْرٰه۪يمَ عَلٰى قَوْمِه۪ cümlesi müsneddir. Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hudûs, sübut ve temekkün ifade eder.
نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُۜ اِنَّ رَبَّكَ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen müspet muzari fiil cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
نَرْفَعُ fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsul مَنْ’in sılası نَشَٓاءُ, teceddüt ve tecessüm ifade eden müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
Genel olarak شَٓاءُ fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazfedilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garip birşey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
نَرْفَعُ - دَرَجَاتٍ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Bu cümlede istikbal kipinin kullanılması bu terfiin sadece İbrahim’e mahsus değil bütün seçkin hayırlılar arasında câri ilâhi bir sünnet olduğuna delalet eder. (Ebüssuûd)
Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir.
اِنَّ رَبَّكَ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ cümlesi istînafî beyaniyye olan müste’nef bir cümledir. Çünkü نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُ sözü bir suali harekete geçirir. (Âşûr)
اِنَّ ile tekid edilmiş cümle faide-i haber inkârî kelamdır. İsme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder.
Müsnedün ileyhin Rabb ismiyle gelmesi, Allah’ın rububiyet sıfatını ön plana çıkarma kastına matuftur.
رَبَّكَ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan, Hz. İbrahim’e ait كَ zamiri şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın, rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.
رَبَّ kelimesinin, azamet zamiri yerine Hz. İbrahim’e ait bir zamire izafe edilmesi (senin Rabbin, demesi), Allah’ın İbrahim’e ziyadesiyle lütuf ve inayet buyurduğunu gösterir. (Ebüssuûd)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki Rabb isminde tecrîd sanatı,
Rabbin حَك۪يمٌ ve عَل۪يمٌ şeklindeki haberlerinin tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğunu, aralarında و olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir.
Ayrıca bu sıfatlarla ayetin anlamı arasındaki mükemmel uyum, teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
حَك۪يمٌ - عَل۪يمٌ kelimeleri faîl vezninde mübalağa sıygasıdır, aralarında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatı vardır.
Ayetin başında İbrahim (a.s.) şeklinde söz edilirken bu cümlede muhatap zamirine iltifat edilmiştir
Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir. (Ömer Nesefî, Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)