En'âm Sûresi 88. Ayet

ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَلَوْ اَشْرَكُوا لَحَبِطَ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ  ...

İşte bu, Allah’ın hidayetidir ki, kullarından dilediğini buna iletip yöneltir. Eğer onlar da Allah’a ortak koşsalardı, bütün yaptıkları boşa gitmişti.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ذَٰلِكَ İşte bu
2 هُدَى hidayetidir ه د ي
3 اللَّهِ Allah’ın
4 يَهْدِي doğru yola iletir ه د ي
5 بِهِ bununla
6 مَنْ
7 يَشَاءُ dilediğini ش ي ا
8 مِنْ -ndan
9 عِبَادِهِ kulları- ع ب د
10 وَلَوْ eğer
11 أَشْرَكُوا ortak koşsalardı ش ر ك
12 لَحَبِطَ boşa giderdi ح ب ط
13 عَنْهُمْ onlar
14 مَا şeyler
15 كَانُوا oldukları ك و ن
16 يَعْمَلُونَ yaptıkları ع م ل
 

Araplar’ın ataları olarak bildikleri (Hac 22/78) ve saygı duydukları İbrâhim’le birlikte on sekiz peygamberin ismi zikredilerek hepsinin de hidayet üzere yaşadıkları, iyi ve sâlih kimselerden oldukları, bunların atalarından ve zürriyetlerinden de, Allah’ın fazlu keremiyle, âlemlere üstün kılınmış kimselerin bulunduğu; bütün bu sayılanların doğru yoldan giderek hidayete kavuşturulmuş seçkin insanlar olduğu ifade edildikten sonra “İşte bu, Allah’ın hidayetidir; O, bununla kullarından dilediğini doğru yola ulaştırır. Eğer onlar (siz Kureyş müşrikleri gibi) Allah’a ortak koşsalardı, yapageldikleri iyi şeyler elbette boşa giderdi” buyurularak, Câhiliye Arapları’nın, ataları İbrâhim’in de içinde bulunduğu bu üstün insanların gittikleri doğru yoldan saptıklarına zımnen işaret edilmektedir.

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 436-437
()

 

ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ

 

İsim cümlesidir. İsaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

هُدَى  haber olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

يَهْد۪ي بِه۪  cümlesi  هُدَى اللّٰهِ ‘nin hali olarak mahallen mansubtur.

Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَهْد۪ي  mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili, müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

بِه۪  car mecruru  يَهْد۪ي  fiiline müteallıktır. 

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası,  يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

يَشَٓاءُ  merfû muzari fiildir. Faili, müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  مِنْ عِبَادِه۪  car mecruru ism-i mevsûlun mahzuf haline müteallıktır.

Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

  

وَلَوْ اَشْرَكُوا لَحَبِطَ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَوْ  gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.

اَشْرَكُوا  şart fiili olup damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

لَ  harfi  لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.  حَبِطَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. عَنْهُمْ cer mecruru   حَبِطَ  fiiline müteallıktır. 

مَا  ve masdar-ı müevvel,  حَبِطَ  fiilinin faili olarak mahallen merfûdur.

كَانُوا; isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. Damme üzere mebni nakıs fiildir.

كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.

يَعْمَلُونَ  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubtur.

يَعْمَلُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَشْرَكُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  شرك’dır. İf’al babı fiille ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
 

ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ 

 

Ayetin müstenefe olan ilk cümlesi sübut ifade eden isim cümlesidir. 

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular ve tazim ifade eder.  ذَ ٰ⁠لِكَ  ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 57, s. 190)

ذٰلِكَ  [işte o] aslında uzak işareti olduğu halde burada kullanılması, bu rütbenin yükseldiğini ve şerefteki mertebesinin yüceliğini zımnen bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

İşaret ismi arkasından gelen şeylerin, kendisinden öncekiler sebebiyle gerçekleştiğini işaret eder. (Halidi, Vakafat, s. 119)

Bu ayetteki  ذَ ٰ⁠لِكَ  kelimesi mübteda olarak ref mahallindedir, Allah’ın hidayetine işaret etmektedir.

İsaret ismi ذٰلِكَ’de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪  cümlesi,  هُدَى اللّٰهِ’den haldir. Hal ıtnâb sanatıdır.

Müsnedin izafet formunda gelmesi az sözle çok anlam ifade kastına matuftur.

هُدَى اللّٰهِ  izafeti muzafa şan ve şeref kazandımıştır. Müsnedin şeref kazanmasıyla müsnedün ileyh de şereflenmiştir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

يَهْد۪ي  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsul  مَنْ ‘nın sılası يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır. 

يَهْد۪  - هُدَى  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Genel olarak  شَٓاءُ   fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazfedilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garîb birşey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Ayeti kerimeyi doğru anlaşılması için şöyle tercüme etmek doğru olur: İşte bu Allah’ın hidayetidir, onunla kullarından dileyeni (hidayete ermek isteyeni) hidayete erdirir.

Hidayet kelimesinin Allah’a izafesi teşrif içindir. Bu işaret gösterir ki hidayet Allah’ın bir lütfudur. (Ebüssuûd)


وَلَوْ اَشْرَكُوا لَحَبِطَ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

 

Cümle  وَ ’la istînâfa atfedilmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi   اَشْرَكُوا mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şartın cevabı  لَ  karinesiyle gelen …لَحَبِطَ عَنْهُمْ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا’nın sılası, كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.

كَان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi hudûs, teceddüt ve hükmü takviye ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesi etkilenir. 

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip faide-i haber ibtidaî kelamdır.