رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَاغْفِرْ لَنَا رَبَّنَاۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | رَبَّنَا | Rabbimiz |
|
2 | لَا |
|
|
3 | تَجْعَلْنَا | bizi yapma |
|
4 | فِتْنَةً | bir sınav |
|
5 | لِلَّذِينَ | kimseler için |
|
6 | كَفَرُوا | inkar eden(ler) |
|
7 | وَاغْفِرْ | e bağışla |
|
8 | لَنَا | bizi |
|
9 | رَبَّنَا | Rabbimiz |
|
10 | إِنَّكَ | ancak Sensin |
|
11 | أَنْتَ | Sen |
|
12 | الْعَزِيزُ | yegane galib |
|
13 | الْحَكِيمُ | hüküm ve hikmet sahibi |
|
رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَاغْفِرْ لَنَا رَبَّنَاۚ
Nida harfi mahzuftur. Münada olan رَبَّ muzâftır. Mütekellim zamir نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı يَا ’dır.
Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır.
Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude.
Mebni münada merfû üzere mebni, mahallen mansub olur. 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harf-i tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Nidanın cevabı لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً ‘dır.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَجْعَلْنَا sukün üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Mütekellim zamir نَا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فِتْنَةً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl لِ harf-i ceriyle فِتْنَةً ‘nün mahzuf sıfatına mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اغْفِرْ atıf harfi وَ ‘la تَجْعَلْنَا ‘ya matuftur. لَنَا car mecruru اغْفِرْ fiiline mütealliktir. رَبَّنَا üçüncü nida dua ve itiraziyyedir.
Nida harfi mahzuftur. Münada olan رَبَّ muzâftır. Mütekellim zamir نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. كَ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
اَنْتَ munfasıl zamir اِنَّ ’nin ismi olan كَ muttasıl zamirini tekid eder. الْعَز۪يزُ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. الْحَك۪يمُ ikinci haberi olup lafzen merfûdur.
الْعَز۪يزُ- الْحَك۪يمُ kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَاغْفِرْ لَنَا رَبَّنَاۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle, önceki sözün devamıdır. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nida harfinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu hazif, mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.
Kirmani el-acaib adlı eserinde ‘’Kuran’da mevcut رَبَّ kelimesinden önce nida harfi olan يا edatı tazim ve tenzih gayesiyle çokça hazf edilmiştir. Çünkü nidada bir bakıma emretme ifadesi vardır.’’ der. (İtkan, cilt 2, s.170)
Nidanın cevabı olan لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nida üslubunda gelmiş olmasına rağmen, dua manasında olması sebebiyle mecâz-ı mürsel mürekkebdir.
رَبَّـنَا izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması نَا zamirinin ait olduğu müminlere şan ve şeref kazandırmıştır.
فِتْنَةً ’deki tenvin kıllet ve nev içindir. Olumsuz siyakta nekre umum ifade eder.
Mecrur mahaldeki ألذ۪ينَ has ism-i mevsûlü, başındaki لِ harf-i ceriyle birlikte فِتْنَةً ’in mahzuf sıfatına mütealliktir. Sılası olan كَفَرُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الفِتْنَةُ için iki görüş vardır. Bu yüzden ismi meful yerine masdar gelmiştir. الفِتْنَةُ ism-i fail manasında masdar olması da caizdir. (Âşûr)
Lâm, tebliğ lâmıdır. Bunlar ayetin ifade ettiği bir çok manayı toplamıştır. (Âşûr)
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)
اغْفِرْ لَنَا cümlesi atıf harfi وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Cümle emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen, dua manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Lafzî tekid olan رَبَّنَا ’nın tekrarında terdîd, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
İbn Abbas تَجْعَلْنَا فِتْنَةً ibaresinin manasının, "Düşmanlarımızı bize musallat etme, hâkim kılma’’ şeklinde olduğunu söylemiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Bazı alimler göre bu duanın manası şöyledir: Ey Rabbimiz! Bizi fakir, kâfirleri zengin eyleme. Sonra sanırlar ki, kendileri hak biz ise batıl yoldayız." (Rûhu’l Beyân)
رَبَّـنَا nidasının tekrarı her üç duada da yalvarma halini vurgulamak içindir. (Âşûr)
اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Mağfiret talebinin ta’lili olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
اِنَّ ve fasıl zamiri ile tekid edilmiş isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi sübut ve istimrar ifade etmiştir.
Munfasıl zamir اَنْتَ , muttasıl كَ zamirini tekid için gelmiştir. (Âşûr, Duhan/49)
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve zamirin tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlesi sübut ve istimrar ifade etmiştir. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bir başka tekid unsuru da haberin marife gelmesidir. اِنَّ ‘nin haberinin marife oluşu bu vasfın müsnedün ileyhte kemâl derecede olduğunu belirtmiştir.
İki vasfın aralarında وَ olmadan gelmesi her ikisinin birden müsnedün ileyhte mevcut olduğuna işaret eder.
الْعَز۪يزُ - الْكَر۪يمُ kelimeleri arasında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
Her ikisi de mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Ayetin son cümlesi önceki bütün dualar için tezyil hükmündedir. Tezyil cümleleri ıtnâb babındandır.
Tezyîl, bir cümlenin diğer bir cümleyi takip etmesi ve tekit etmek amacıyla birincinin manasını kapsaması ve onu sağlamlaştırmasına verilen isimdir. Birinci cümle, ikinci cümlenin ya mantukunu ya da mefhumunu tekit etmektedir. [Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) -Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Denemear. Gör. Ömer Kara]
Önce gelen الْعَز۪يزُ ismini الْحَك۪يمُ isminin takip etmesi; O'nun aziz oluşunun, mazlumun ve hakka çağıranın zafer kazanması gibi, hikmet sahipleri tarafından övgüye layık bir konumda sapasağlam olduğunu belirtmek içindir. (Âşûr, Ankebût/26)
اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ şeklindeki fasılada ilk göze çarpan şey tekidlerin çokluğudur. Önce اِنَّ gelmiştir ki tekid konusunun asıl unsurudur. Sonra munfasıl zamirle اِنَّ ‘nin ismi olan zamir tekid edilmiştir. Haber elif-lâm’lı olarak gelmiştir. İşte bunların hepsi mukarreb duacıların dualarının kabulüne ve bunun da ötesinde iman ehline ikramda bulunmaya ne kadar çok istekli olduklarına delalet eder. Çünkü onların nezdinde imanın yeri çok büyüktür. İkinci olarak göze çarpan husus, fasılanın الْعَز۪يزُ ve الْحَك۪يمُ ile bitmesidir. (Muhammed Ebu Musa, Gafir Suresi Belâgi Tefsiri)