اِذَا جَٓاءَكَ الْمُنَافِقُونَ قَالُوا نَشْهَدُ اِنَّكَ لَرَسُولُ اللّٰهِۢ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِنَّكَ لَرَسُولُهُۜ وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ لَـكَاذِبُونَۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِذَا | zaman |
|
2 | جَاءَكَ | sana geldikleri |
|
3 | الْمُنَافِقُونَ | münafıklar |
|
4 | قَالُوا | derler |
|
5 | نَشْهَدُ | tanıklık ederiz |
|
6 | إِنَّكَ | muhakkak ki senin |
|
7 | لَرَسُولُ | elçisi olduğuna |
|
8 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
9 | وَاللَّهُ | ve Allah |
|
10 | يَعْلَمُ | bilir (ki) |
|
11 | إِنَّكَ | sen muhakkak |
|
12 | لَرَسُولُهُ | onun elçisisin |
|
13 | وَاللَّهُ | ve Allah |
|
14 | يَشْهَدُ | tanıklık eder |
|
15 | إِنَّ | şüphesiz |
|
16 | الْمُنَافِقِينَ | münafıkların |
|
17 | لَكَاذِبُونَ | yalancılıklarına |
|
اِذَا جَٓاءَكَ الْمُنَافِقُونَ قَالُوا نَشْهَدُ اِنَّكَ لَرَسُولُ اللّٰهِۢ
اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَٓاءَكَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْمُنَافِقُونَ fail olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
فَ karînesi olmadan gelen قَالُوا cümlesi şartın cevabıdır. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli نَشْهَدُ اِنَّكَ لَرَسُولُ ‘dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. نَشْهَدُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. كَ muttasıl zamir اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. رَسُولُ kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
الْمُنَافِقُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan müfâ’ale babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِنَّكَ لَرَسُولُهُۜ
İsim cümlesidir. وَ itiraziyyedir. اللّٰهُ lafza-i celâl mübteda olup lafzen merfûdur. يَعْلَمُ haber olarak mahallen merfûdur. اِنَّكَ لَرَسُولُهُ cümlesi amili يَعْلَمُ iki mef’ûlu yerinde olup mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. كَ muttasıl zamir اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. رَسُولُ kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ لَـكَاذِبُونَۚ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında irab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اللّٰهُ lafza-i celâl mübteda olup lafzen merfûdur. يَشْهَدُ haber olarak mahallen merfûdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. الْمُنَافِق۪ينَ kelimesi اِنَّ ‘nin ismi olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. كَاذِبُونَ kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
كَاذِبُونَ kelimesi, sülasi mücerredi كذب olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذَا جَٓاءَكَ الْمُنَافِقُونَ قَالُوا نَشْهَدُ اِنَّكَ لَرَسُولُ اللّٰهِۢ
Ayet ibtidaiyye olarak gelmiştir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart edatı اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan جَٓاءَكَ الْمُنَافِقُونَ şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart manalı zaman zarfı اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi قَالُوا نَشْهَدُ اِنَّكَ لَرَسُولُ اللّٰهِۢ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan نَشْهَدُ اِنَّكَ لَرَسُولُ اللّٰهِۢ cümlesinde نَشْهَدُ fiili kaseme işaret eder.
اِنَّكَ لَرَسُولُ اللّٰهِۢ cümlesi kasem menzilindedir. Cevabı ayetin son cümlesidir. اِنَّ ve lam-ı kasem ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Ayetteki üç lâmın ilki ve sonuncusu kasem içindir, ikincisi ise muzahlakadır.
اِنَّ ’nin ismi كَ zamiri, haberi لَرَسُولُ اللّٰهِۢ ’dir.
Müsnedin izafet şeklinde gelmesi, az sözle çok anlam ifadesinin yanında müsnedün ileyhe tazim ifade eder. Çünkü müsned tazim ifade eden kelimeye muzâf olmakla müsnedün ileyhin de tazimine işaret etmiştir.
رَسُولُ اللّٰهِۢ izafetinde lafza-i celâle muzâf olmakla رَسُولُ şan ve şeref kazanmıştır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
لَرَسُولُ - اللّٰهِۢ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı kasem sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ve kasem lamı, cümlede beraberce bulunursa bu cümle, üç kez tekrar edilen cümle gibi olur. Çünkü اِنَّ cümlede iki kez tekrar gücünü taşır, buna kasem lamı da ilave edilince üçüncü tekrar sağlanmış olur. Tekid edilen اِنَّ ’nin ismi ve haberinden ziyade cümlenin taşıdığı hükümdür. (Süyûtî, el-İtkan, İtkan, c. 2, s. 176)
Kur’ânı Kerim’de yedi sure, şart edatı ile başlamıştır. Bunlar; Vâkıa, Munâfikûn, Tekvir, İnfitar, İnşikâk, Zilzal ve Nasr sureleridir. (İtqan)وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِنَّكَ لَرَسُولُهُۜ
وَ itiraziyye, cümle önceki ve sonraki iki cümle arasında muterizadır.
وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِنَّكَ لَرَسُولُهُۜ [Allah biliyor ki, Şüphesiz sen O'nun Peygamberisin] cümlesi, bir ara cümlesidir. Münafıkların, o sözü inanarak söylemediklerini açıklamak, Muhammed (sav)'in peygamberliğine şahitlik ettikleri iddialarında yalanladıkları vehmini ortadan kaldırmak için şart cümlesi ile cevap cümlesi arasında gelmiştir. (Safvetü’t Tefâsir)
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. اللّٰهُ mübteda, يَعْلَمُ cümlesi haberdir.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve tazim içindir.
Mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle ayetteki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiil gelerek yapılan amellerin zihinde canlanması sağlanmıştır.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّكَ لَرَسُولُهُ cümlesi يَعْلَمُ fiilinin iki mefulü yerindedir. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
رَسُولُهُ izafetinde Allah’a ait zamire muzâf olması Resul için tazim ve teşrif ifade eder.
رَسُولُ kelimesinin ayetteki önemine binaen tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَاللّٰهُ يَشْهَدُ
Cümle atıf harfi وَ ile şartın cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. اللّٰهُ mübteda, يَشْهَدُ cümlesi haberdir.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Müsnedün ileyhin fiil olan habere takdim edilmesi hükmü takviye içindir. (Âşûr)
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يَشْهَدُ cümlesi haberdir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, hükmün illetini belirtmek ve ikazı artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يَشْهَدُ - نَشْهَدُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ لَـكَاذِبُونَۚ
Cümle, kasemin cevabıdır. اِنَّ ve lam-ı kasem ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı kasem sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ve tekid veya kasem lamı, cümlede beraberce bulunursa bu cümle, üç kez tekrar edilen cümle gibi olur. Çünkü اِنَّ cümlede iki kez tekrar gücünü taşır, buna tekid veya kasem lamı da ilave edilince üçüncü tekrar sağlanmış olur. Tekid edilen اِنَّ ’nin ismi ve haberinden ziyade cümlenin taşıdığı hükümdür. (Süyûtî, el-İtkan , İtkan, c. 2, s. 176)
الْمُنَافِق۪ينَ ve كَاذِبُونَۚ kelimeleri ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
لْمُنَافِق۪ينَ - كَاذِبُونَۚ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı, مُنَافِق۪ينَ kelimesinin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.